18 Mayıs 2022 Çarşamba
KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(212.YAZI)Ahzab Süresi 49-) Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da, henüz zifafa girmeden onları boşarsanız, onları sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız yoktur. O halde onları (bir bağışla) memnun edin ve onları güzel bir şekilde serbest bırakın. 50-) Ey Nebi! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve koruman altında bulunanları, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Nebi kendisiyle nikahlanmak istediği takdirde, kendisini Nebi'ye hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunanlar hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah Ğafur ve Rahim olandır. 51-) Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Bıraktığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine yani hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halîmdir. 52-) Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunanlar hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların yerine başkalarını alman sana helâl değildir. Allah her şeyi gözetler. 53-) Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağırılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, Nebi'nin evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Nebi'yi üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı oraya koymaktan haya etmez. Nebi'nin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında azim (bir günah)tır. 54-) Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphe yok ki Allah, her şeyi gayet iyi bilmektedir. 55-) Onlara (Nebi'nin hanımlarına) babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunandan dolayı bir günah yoktur. (Ey Nebi'nin hanımları!) Allah’tan korkun; şüphesiz Allah, her şeye şahittir. 56-) Allah ve melekleri, Nebi'ye salât salât ederler. Ey müminler! Siz de ona sâlât edin yani (Allah'ın emirlerine) tam bir teslimiyetle (iman ederek yani güvenerek) teslim olun. (Âyette Nebi geçtiği için tarihsel ve bölgesel bir özellik taşımaktadır. Yani Medine ve çevresi yani Nebi döneminde yaşayan müminlerle ilgilidir. Nebi'nin vefatından sonra gelen müminler ona yardım edemezler.) NEBİ TARİHSELLİĞİ, RESUL EVRENSELLİĞİ TEMSİL EDER. Kur'an'da yüzlerce âyette Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklar ortaya konduğu halde birçok arkadaş Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bilmeden veya Nebi ile Resul'ün hangi anlama geldiğini idrak etmeden veya gurur ve kibrine yenilerek Nebi ile Resul'ün arasında bir farkın olmadığını, her iki kavramın aynı şeyler olduklarını ve aynı manaya geldiklerini söylemektedir. Halbuki Nebi ile Resul ayrı kavramlarla geçtiği için aynı manalara gelmeleri mümkün değildir. Biz de Nebi ile Resul'ün arasında bulunan bazı önemli farklara Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü yani sisteminden yararlanarak ortaya koymaya çalıştık.Son zamanlarda Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklara baktığımızda Nebi'nin tarihselliği, Resul'ün ise evrenselliği temsil ettiğini gördük.Tabii ki biz "Nebi'nin tarihselliği" derken Kur'an'da anlatılan son Nebi'nin hayatını ve güzel ahlakını devre dışı bırakıyor değiliz. Nebi'nin Kur'an'da anlatılan hayat ve hatıralarından ibretler ve dersler çıkaracağız.Çünkü Kur'an'ı Mübin bir amaca yönelik olarak indirilmiştir ve Kur'an'da amaçsız bir âyet bulunmamaktadır. Yani Kur'an Musa(a.s)ın çocukluğunu ve kimden süt emip emmediğini anlatıyorsa, dar bir alan ve özel bir hayatı temsil eden son vahyin sahibi olan Muhammed (a.s) ın inanç, güzel ahlak, karakter ve hareketlerini yani üstün meziyetlerini anlatmamasını düşünmek doğru değildir. Nebi (a.s) Kur'an'da anlatılan hayat ve hatıralarından elbette ibret ve ders çıkarırız. Fakat üzerine din ve hüküm inşa edemeyiz. Dolayısıyla Nebi kavramının kullanıldığı âyetlerin uygulanma alanı bulmaları imkansızdır. Çünkü toplum sürekli olarak gelişmekte ve sorunlar çoğalmaktadır. Yani toplumun gelişimine paralel olarak kanun ve kaidelerin değişmesi ve güncellenmesi gerekiyor. Resul sözcüğünün beraber kullanıldığı kavramlara baktığımızda geniş bir hayat, evrensel bir mesaj, ve ebedi bir davet görüyoruz.Yani şunu demek istiyoruz.Nebi Medine ve çevresi ile hayatı kayıt altına alınmıştır.Nübüvvet makam ve mertebesi Medine'de son bulmuştur. Nebi'nin hayatı dar bir alan ve sınırlı bir coğrafya ile kalarak son bulmuştur. Fakat "Beşer Resul" bütün ilişkisi vahiy olduğu için kendisinden sonra "Kitap Resul" ile misyonunu devam ettirmesi şarttır. Yani "Resul" kavramı evrensel bir özellik ve ebedi bir misyonu temsil etmektedir. Bu Nebi ile Resul'ün arasında bulunan en önemli farklardan biri olarak kabul edilmelidir. Başta itaat kavramı olmak üzere "isyan, hak, ittibâ, hakem olma, üsve-i hasene (güzel örnek) mübin (apaçık) kerim, aziz, helal ve haram kılma, tebliğ, nehiy ( yasaklama) âyetleri tilavet etme (vahyi okuma ve duyurma) gönderilmeden azap etmeme, şikak, dâvet, icâbet, tekzib (yalanlama) küfür gibi birçok kavram ölümlü olan Nebi ( a.s) bağlamında değil, ölümsüz olan Resul (a.s) bağlamında kullanılmıştır. Nebi'nin dar bir alan ve belli bir coğrafya ile sınırlı olduğunu gösteren âyetler. "Ey iman edenler! Sesinizi Nebi'nin sesinin üzerine yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi ona (Nebi'ye) yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir"(Hucurat-2) Yukarıdaki âyette Nebi'nin sesinden söz edilmektedir.Pek tabiidir ki, Nebi'nin sesi tarihsel olmaya mahkumdur.Fakat ona karşı da saygısızlık yapılamaz.Bu ayetten sonra gelen âyetin meali şöyledir. "Allah Resulünün indinde seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret yani azim bir mükafat vardır"( Hucurat- 3)Çok ilginç, ikinci âyette "savtin nebiyyi" (Nebi'nin sesi) buyurduğu halde 3.âyette "inde Resulilléhi" (Allah Resulü'nün indinde) buyurmuştur. Yani Resulü'n tebliği, daveti, vahyi okuması ve duyurması vardır, ama sesi yoktur.Çünkü onun sesi vahiy'den başka bir şey değildir. Resulün görevi sadece vahyi tebliğ etmek olduğu için onun sesi değil, okuduğu ve duyurduğu vahiy vardır yani kendisi de okuduğu vahiy'de Resul'dur. Nübüvvet makam ve mertebesi tarihsel ve özel hayat ile ilgili olduğu için "Nebi'nin sesi" buyrumuştur. Yani Hucurat süresi 2.âyatte Nebi'nin yanında dünyevi bir şey konuşulduğu esnada arkadaşlarının yüksek sesle konuşup ona saygısızlık yaptıklarını anlıyoruz. Nebi ile Resul'ün arasında bulunan en önemli farklardan biri de Nebi özel hayatı temsil ettiğinden dolayı söz ve hareketlerinde Allah'a karşı hataları olmuştur. (Tevbe-113; Tahrim-1; Enfal-67,68)Fakat görevi sadece vahyi tebliğ etmek (Mâide-99) olduğu için yani vahyi duyurmada ihanet etmesi mümkün olmadığı için (Hakka-44) dolayısıyla Resul masum olduğu için ona itaat Allah'a itaat olarak kabul edilmiştir. (Nisa-80)Nebi'nin tarihsel olduğuna ikinci bir örnek:"Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağrılmadıkça zamanını gözetmeksizin Nebi'nin evlerine girmeyin..."(Ahzab- 52)Nebi'nin evleri kelimesi "büyüten nebiyyi" aynen Nebi (a.s) ın kendisi gibi ölümlü ve tarihsel kalmaya mahkumdur. Şimdi Resul kavramının nasıl bir evrenselliğe ve genel bir davete sahip olduğunu gösteren âyetlere bir göz atalım."O gün, zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o Resul ile birlikte bir yol tutsaydım" (Furkan- 27) Zulüm kıyamet saatine kadar sürecekse, Resul'ün dahi misyonu yani tebliğ ve yol göstericiliği kıyamet gününe kadar sürmesi gerekir.Yani "beşer" olan "Resul" hayatta olduğu sürece risâlet misyonu ile konuşan Kur'an'dır. "Beşer Resul" vefat ettikten sonra yine Resul misyonu ile onu bir şeyin temsil etmesi gerekir.O da Allah'ın kitabından başka bir şey olamaz. Dolayısıyla evrensel mesaj taşıyan bütün kelimeler "Resul" kavramı ile beraber gelmektedir. Mesela:"Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklar, kendilerini koruyacak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Resul'e itaat etseydik derler"(Ahzab-64,65,66) Yukarıdaki âyette kafirler "keşke Allah'a itaat etseydik, Nebi'ye de itaat etseydik değil, Resul'e itaat etseydik" diyecekler, buyuruyor. Çünkü küfür aynen kitap Resul gibi kıyamet gününe kadar devam edecektir.Özel hayatı temsil ettiğinden dolayı son Nebi olan Muhammed ( a.s) Medine'de vefat etmiştir. Fakat Resul dâvet ve yol göstericiliği yani hidayeti ile akıyamet saatine kadar devam edecektir.Mesela: "Kim Allah'a yani Resulü'ne doğru hicret etmek için evinden çıkar da kendisine ölüm onu idrak ederse, artık onun mükafatı Allah'a kalmıştır. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir"(Nisa- 101)Nebi tarihsel yani ölümlü olduğu için ona hicret edilmez. Fakat Resul misyonu itibariyle evrensel olduğu için kıyamet gününe kadar tebliği ve beyanı devam edecektir. Yani kıyamet gününe kadar Resul olan Kur'an'a hicret etmek mümkündür. Kitap Resul'e hicret edenler aynı zamanda beşer Resul'e hicret etmiş olurlar. Vahyin belağ olduğu ile ilgili (İbrahim-52) beyan olduğu ile ilgili (Âli İmran-138) âyetlerine bakılabilir. Mesela: "İman etmelerinden sonra, Resul'ün hak olduğuna şahit olmalarından sonra ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra hakkın üstünü örten kafir bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder..." (Âli İmran- 86) Aynı şekilde küfür kıyamet gününe kadar sürecekse Resul da kıyamet gününe kadar misyonuna devam etmesi gerekiyor. Çünkü Resul ile muhatap olmadan küfür, dalâlet, nifak ve şirk olmayacağı gibi, hidayet, iman, islam, takva ve ihlas'ın olması mümkün değildir.Bütün bu dini kavramlar ve fiiller ancak Resul ile karşılaştıktan yani onunla muhatap olup, onu red veya kabul ettikten sonra bir anlam kazanırlar. Yani "beşer Resul" veya "kitab Resul" olan vahiy'le muhatap olmayan, onu bilmeyen insanlara kafir, münafık, fasık ve müşrik denmeyeceği gibi, mümin, Müslüman, muttaki, muhsin ve muhlis de denemez" "Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir Resulü memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helak etmişizdir" (Kasas -59)"...Biz, bir Resul göndermeden kimseye azap edecek değiliz"(İsra-15)Mesela: Neden "Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının..."(Haşr-7) buyrulduğu halde, "Nebi size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının" denmemiştir. Çünkü Nebi tarihsel ve ölümlü, Resul evrensel, davet ve tebliği sonsuz olduğu yani kiyamet gününe kadar süreceği içindir.Her ne kadar Nebi'nin tarihselliğini kabul etmesek de, onunla ilgili olan âyetler tarihsel kalmaya mahkumdur. Yani Nebi ve onunla ilgili âyetler zamana mağlup olacaklardır. Dolayısıyla Nebi adına uydurulan rivayetler hiç bir zaman uygulanma alanı bulamazlar. Eğer bu uydurmalar halka zorla dayatılacak olursa, kaos, kargaşa, terör, anarşi, katliam ve gericilik baş gösterecektir. Bir iktidar ne kadar muhafazakar ve dindar olursa olsun hadisleri kanun yani hüküm haline getiremez. Bizim onlara şiddetle karşı gelmemiz ümmetin hayatını kararttığından ve Kur'an'ın hidayat ve rahmetini engellediğinden dolayıdır. 57-) Allah'a yani Resûlüne eziyet edenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş yani onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. 58-) Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz azim bir buhtan yani apaçık bir günah yüklenmişlerdir. (Yukarıdaki iki âyet arasında ilginç detaylar mevcuttur. 1-) Resul Allah'ı temsil ettiğinden dolayı, nasıl ki Allah'a itaat Resül'e itaat olarak kabul edilmişse,(Nisa-80) Resul'e eziyet de Allah'a eziyet olarak kabul edilmiştir. Yoksa hiç kimsenin yüce Allah'a eziyet etmesi mümkün değildir. Burada vahyin ve risâlet misyonunun önemine vurgu yapılmaktadır. Bütün beşeri hadisler, ictihadlar, mezhep ve firkalar Allah ve Resulune eziyettir.2-) 57.âyette Allah ve Resulune eziyet edenler mutlak olarak laneti hak ederken, mümin kadın ve erkekler için "yapmadıkları bir şeyden" kaydı düşülmültür. Çünkü mümin kadın ve erkekler bazen sözle eziyet edilmeyi hak edebilirler. Fakat yüce Allah "lé yus"el" yani yaptıklarından sorumsuz olurken, Resul de her türlü ihanetten masum yani görevinde kusursuz olduğu için asla kınanamaz ve sözle eziyet edilemez. 59-) Ey Nebi! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaları yani eziyet edilmemeleri için en elverişli olan budur. Allah Ğafur ve Rahim olandır. 60-) Andolsun, munâfıklar yani kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler. 61-) Hepsi de lânetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve mutlaka öldürülürler. 62-) Allah’ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. 63-) İnsanlar sana kıyameti soruyorlar. De ki: Onun ilmi Allah indindedir. Ne idrak edersin, belki de zamanı yakındır.64-) Şüphesiz ki, Allah kâfirlere lânet etmiş yani onlara sairi hazırlamıştır. 65-) Onlar orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) bir veli yani hiç bir yardımcı bulamayacaklardır. 66-) Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Yazıklar olsun bize! Keşke Allah’a itaat etseydik yani Resul'e itaat etseydik! derler. (Yukarıdaki âyette bulunan Resul beşer Resul değil, kitap Resul'dur. Çünkü beşer Resul'un hayatı yaşadığı zaman ve coğrafya ike sınırlı olduğu yani ölümlü olduğu içini bütün insanlarla muhatap olması mümkün değildir. Fakat kitap Resul ölümsüz ve ebedi olduğu için bütün zamanları ve coğrafyaları aşacak bir güce ve yapıya sahiptir.) 67-) Ey Rabbimiz! Biz sâdatlarımıza yani (din) büyüklerimize itaat ettiğimiz için bizi yoldan saptırdılar, derler.68-) Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver yani onları lânetle, öyle bir lanet ki, büyük olsun. 69-) Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden teberri ettirdi. O, Allah'ın indinde saygın biri idi. (Yani Musa'ya eziyet eden İsrailoğulları gibi sizde Nebi'ye eziyet etmeyin. Bu âyet sahabilerin Nebi (a.s) a ne kadar eziyet ettiklerini yani gökteki yıldızlar olmadıklarını gösteriyor. Tabi ki içlerinde istisnalar mevcuttur.) 70-) Ey iman edenler! Allah’tan korkun yani sedid (sağlam) söz söyleyin. 71-)(Takva sahibi olur ve sözünüz sağlam olursa Allah) amellerinizi ıslah eder yani günahlarınızı mağfiret eder. Kim Allah'a yani Resûlüne itaat ederse, öyle bir başarıya ulaşır ki, and olsun başarısı azim olur. 72-) Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara arzettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. 73-)(Allah bu emaneti insana vermek sûretiyle), münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, mümin erkeklerin ve mümine kadınların da tevbelerini kabul buyuracaktır. Çünkü Allah Ğafur ve Rahim olandır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder