8 Mayıs 2022 Pazar
KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(202. YAZI)31-) Elçilerimiz İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleketin ehlini helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir. 32-) (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler: Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, geride kalacaklar arasındadır.(Kur'an'da Ğâbirin kelimesi yedi âyette geçmektedir. Hepsi de Lut (a.s) ın kafir hanımıyla ilgilidir.) 33-) Elçilerimiz Lût’a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı yani onlardan dolayı daraldı. Ona: Korkma ve hüzünlenme! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız, geride kalacaklar arasında bulunan karın müstesna, dediler. 34-) "Biz, şüphesiz, bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten bir rics indireceğiz." 35-) Andolsun ki, biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir âyet bırakmışızdır. 36-) Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik ve Şuayb: Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, ahiret gününe umut bağlayın yani yerde fesad yaparak karışıklık çıkarmayın! dedi. 37-) Fakat onu yalanladılar. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. 38-) Âd ve Semûd’u da (gelince) yani sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları meskenlerden apaçık anlaşılmaktadır yani şeytan onlara yaptıkları amelleri süslü gösterip onları yoldan engelledi. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar. 39-) Karun’a, Firavun’a ve Hâmân’a(gelince). Andolsun ki, Musa onlara apaçık beyyinelerle gelmişti de onlar yeryüzünde kibirlik taslamışlardı. Halbuki bizi geçebilecek değillerdi. 40-) Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk yani Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. 41-) Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi! Âyette “ankebüt” kelimesi ile dişi örümcek kastedilmektedir. Kuran`da, “evlerin en ehveni” olarak neden özellikle dişi örümceğin evi gösterilmştir? Dişi örümcek, cinsel ilişkiye girdikten sonra yamyamlık yaparak kendi erkeğini yemektedir. Bu yüzden dişi örümceğin evi bırakın başkalarına huzur ve güven vermesini, kendi eşi için bile güvenilmezdir. Canlı türleri genelde evlerini sıcaktan, soğuktan, düşmanlardan ve her türlü tehlikeden korumak için inşa ederler. Oysa örümcek evini yok etmek, zarar vermek, evine yanlışlıkla uğrayanları yemek için inşa eder. Bu yüzden evlerin en güvenilmezi örümceğin evidir. Yani âyet bizi şirke karşı uyarmaktadır. Allah'ın yanında yöresinde evliyaya sığınanlar, örümceğin evine sığınanlar gibi mahvolmaya mahkum olurlar. Dişi örümcek kendisine en yakın olan eşini bile hiç acımadan yok eder. İşte dişi örümceğe benzetilen rivayetler, ictihadlar, mezhepler, tarikatlar, tekke ve cemaat yurtları da kendilerine sığınanları yani kendilerine güvenenlerin hayatlarını mahvederler. İnsanın Kur'an'ın dışında sığınaklar araması, dinen ve ahlaken bir yok oluştur.Bu sığınaklar kimin adına olursa olsun farketmez. Çünkü herşey Allah'ındır ve her hayır yüce Allah'ın kitabındadır. Allah'ın yarattığı kulun, Allah'ın âyetleri dışında evliya arayıp onların yalanlarına sığınması kadar hayret edilecek bir şey yoktur! Allah'ın yani Kur'an'ın dışındaki kaynakların insanların başına getireceği felaket, Ankebüt süresini incelediğimiz âyetinde çok güzel bir misal ile gösterilmiştir. Kur'an dışı kaynaklara karşı bizi uyaran bir başka âyet ise şöyledir: Rabbiniz’den size indirilene tâbi olun. O'nun dununda (yanında-yöresinde-altında) başka evliyaya tâbi olmayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.(Âraf Süresi- 3)42-) Şüphesiz ki Allah, onların dununda (yanında-yöresinde-astında) hangi şeye dua ettiklerini bilir. O, Aziz'dir, Hakim'dir. 43-) Yani biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak âlimler bunlara akıl erdirirler. 44-) Allah, gökleri ve yeri hak olarak (bir amaca yönelik olarak) yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah’ın varlık ve kudretine) bir âyet bulunmaktadır. 45-)(Ey Nebi!) Sana vahyedilen kitab’ı oku yani salâtı ikâme et. Muhakkak ki, namaz, fuhşiyattan ve münkerden alıkoyar. Allah’ın zikri elbette (öğütlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir. (Bu âyet salât'ı ikâme etmenin namaz olmadığını ortaya koyan en önemli âyettir. Âyette salât'ı ikâme etmenin insanları yüzde yüz, mutlaka kötülüklerden alıkoyacağını garantilemektedir. Yani "lealle" "umulur ki alıkoyar" demiyor. Garanti vererek "mutlaka alıkoyar" buyurmaktadır. Fakat kesin olarak biliyoruz ki, namaz iman edenleri hiçbir kötülükten alıkoymuyor. Tam aksine namaza en çok değer verenler ve hiç terketmeyenler toplum için en tehlikeli olanlardır. Bir fetö'nün yaptıklarını düşünün, birde kıldıkları namazlarını düşünün, bir cemaatlerin yurtlarında olan çocuk istismarlarını ve cehaletlerini düşünün, birde kıldıkları namazlarını düşünün.Namaz kılan insanların büyük çoğunluğunun dürüst olmadıkları darbı mesel yani artık herkesin bildiği bir şey olmuştur.Kombassanı, yimpaşı, insanların servetini kadınlara yediren ihlas holdingi düşünün, birde hocalarının namazın üzerinde ne kadar durduklarını bir düşünün. Cemaat ve tarikatlarda olan cehalet ve taklidi düşünün, birde namaza ne kadar değer atfettiklerini bir düşünün. Dâişi, Boko Haram'ı, El Kâidenin vahşetlerini düşünün birde namazı hiç terketmediklerini düşünün, Diyanet İşlerinin binlerce cami, Kur'an kurslarını ve namazlarını düşünün, birde ilim ve fikir planında Türk toplumuna ne kadar yararlı olduğunu bir düşünün. O zaman yukarıdaki âyette bulunan "ekimis salâte" "salat'ı ikame et" asla namaz kılmak anlamında değildir. Kur'an ilim ve ahlakının insanlara anlatılması, zihnen Kur'an'ın ilim ve ahlakıyla desteklenmeleri anlamına gelmektedir. Âyette bulunun "velé zikrullâhi ekberu" "senin eğitim sisteminden en büyük öğüt aracın Allah'ın zikri olan Kur'an olsun, gençliğini Kur'an'ın ilim ve ahlakıyla yetiştir" demektir. Bunun aksine namaz insanları Kur'an'dan uzaklaştıran en büyük araç olmuştur. Namaz kılanlar Kur'an'ın en önemli kavramlarını bilmezler. Namazın insanlığa zerre kadar bir faydası olmamıştır.) İkincisi ve belki de en önemlisi şudur. Âyet tüm insanlara hitap eden bir ayet değildir. Nebi (a.s) ın şahsına yöneliktir. Bu âyetin geniş açılımı (Hud-114; İsra-78, 79 ve Müzzemmil süresidir. Yani Nebi (a.s) ın Mekke müşriklerine karşı koyabilmesi için Kur'an ile donanmasını anlatmaktadır.) Üçüncüsü, diyalog ve iletişim olmadan yani insanları sözün gücüyle eğitmeden onları kötülüklerden engellemenin imkanı var mı? Dördüncüsü: Âyette bulunun "vahyi tilâvet" ten sonra gelen "vav" edatı, "yani" anlamına gelmektedir. Dolayısıyla âyetin anlamı şöyledir. (Ey Nebi!) Kitaptan sana vahyedileni tilâvet et yani salat'ı ikâme et. Salat (Kur'an'la eğitim) mutlaka fuhşiyattan ve münkerden alıkoyar... "Beşincisi: Tilâvet normal bir okuma değildir, anlayarak ve kavrayarak okuma anlamındadır. Çünkü bir çok âyette "Allah'ın âyetlerini insanlara tilâvet eden Resüller olmadan, onlara azap edilmeyeceğini haber veriyor. Demek oluyor ki tilavet, Kur'an ilim ve hikmetinin anlaşılmasını sağlayan bir okuyuştur.) 46-) Ve onlardan zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla (din adamlarıyla) en güzel bir şekilde (vahiy'le) mücadele edin yani deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik yani bizim ilâhımız da sizin ilâhınız da birdir ve biz sadece O’na teslim olmuşuzdur. 47-)(Ey Resül!) İşte böylece sana bu kitab’ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar ve şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır yani âyetlerimize ancak kâfirler (inatları yüzünden) karşı çıkar. 48-) (Ey Nebi!) Sen bundan önce ne bir kitap okur ve ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtılda olanlar kuşku duyarlardı. 49-) Bilakis, o (Kur’an), kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimize ancak zalimler karşı çıkar. (Âyetlerin anlattiği Kur'an, yani yüce Allah tarafından indirilen vahiy yani Kitab-ı Mübin, nesnelerde olan bir şey değildir. O levhi mahfuzda ve göğüslerde yer alan bir kitaptır. Yani yazının değil sözün gücüne dayanmaktadır. Yazı ile değil, sözle ilgili bir yapıya sahiptir. Yani âyetlerde olan Kur'an 👁 gözle görülemez, ✋ elle tutulamaz. Dolayısıyla ona temiz olmayanlar dokunamaz âyeti insanlarla ilgili değil, şeytanlarla ilgilidir. Söz konusu ayetlerin hepsi Mekke'de inmiş ve hepsi de Müşriklere cevaptır. Yani ey Mekke müşrikleri! "İş iftira ettiğiniz gibi değildir, Kur'an'ı Muhammed'e şeytanlar indirmiyor. Yalan söylemeyin" demektir.(Şuara-210, 211, 212)Şeytanların ona dokunamaması, ondan bir şey çıkarıp bir şey eklememeleri ile ilgilidir. Yani Allah'ın koruması altında olduğu için onda tasarrufta bulunamazlar anlamındadır. Vakıa süresi 77. âyette bulunan "le yemessuhu illel mutahharun" "temiz olmayanlar ona dokunamaz" ifadesi, nehiy yani yasaklama değil, nefiy'dir yani cevap ve haber vermedir, ona dokunmaları mümkün değildir, demektir. İşte Şii ve Sünni din adamları bu kadar Kur'an cahilidirler.) 50-) "Ona Rabbinden âyetler (mücizeler) indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: Âyetler ancak Allah’ın indindedir. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.51-) Kendilerine okunmakta olan kitab’ı sana indirmemiz onlara kâfi gelmemiş midir? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve öğüt vardır. 52-) De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir yani bâtıla iman edip Allah’a kâfir olanlarr (var ya), işte husrana uğrayacaklar onlardır. 53-) Yani senden, azabı acele (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı yani onlar farkında değilken, ansızın kendilerine geliverecektir. 54-) Evet senden azabı acele istiyorlar yani hiç şüpheleri olmasın, cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatacaktır. 55-) O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak yani Allah (onlara): "Yaptıklarınızı tadın!" diyecektir. 56-) Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim arzım geniştir. O halde yalnız bana ibadet edin. 57-) Her nefis ölümü tadıcıdır. Sonunda bize döndürüleceksiniz. 58-) İman edip salih ameller işleyenleri (evet) muhakkak ki onları, içinde devamlı kalmak üzere altlarından nehirler akan cennetin odalarına yerleştireceğiz. (Böyle salih) ameller işleyenlerin mükâfatı ne güzeldir! 59-) Onlar, sabreden kimselerdir yani yalnız Rablerine tevekkül edenlerdir. 60-) Yani nice canlı vardır ki, rızkını taşımıyor. Onları da sizi de Allah rızıklandırıyor. O, her şeyi işiten ve bilendir. 61-) Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı musahhar kılan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah'tır" derler. O halde nasıl (haktan) ayrılıp döndürülüyorlar? 62-) Allah rızkı kullarından dilediğine yayar, dilediğine de ölçülü verir. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. 63-) Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü dirilten kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah'tır" derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) akıllarını kullanmazlar. (Hamd kavramlarının iniş yeri Mekke olduğu için, içinde sadece övgüyü barındırmaz. Hamd, güç ve kuvvet, kudret ve mutlak egemenlik anlamına gekmektedir.) 64-) Bu dünya hayatı ancak bir eğlenceden yani bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte orası esas diriliş yeridir. Keşke bilmiş olsalardı! 65-) Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O’na has kılarak (ihlâsla) Allah’a yalvarırlar. Fakat onları sâlimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah’a) ortak koşmaktadırlar. 66-) Kendilerine verdiklerimize karşılık olarak kâfirlik yapsınlar yani (onlarla) yararlansınlar! Ama yakında bilecekler! 67-) Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, bizim (Mekke'yi) emniyet içinde dokunulmaz bir yer kıldığımızı görmediler mi? Hâla bâtıla inanıp Allah’ın nimetine kâfirlik ediyorlar? 68-) Allah’a karşı yalan yere iftira eden yahut kendisine hak gelmişken onu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kâfirlere yer mi yok! 69-) Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza (vahiy'le) hidayet edecektir. Hiç şüphe yok ki Allah güzel ahlak sahipleriyle beraberdir.(Ankebüt Süresinin Sonu)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder