YALNIZ YAŞAYANLARDAN DEĞİL ÖLÜLERDEN DE ÇEKECEĞİMİZ VAR!
İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için Allah'ın gönderdiği Elçilerin önünde engel oldukları gibi,
Kur'an ehli muvahhidlerin önünde de en büyük engel ölülerdir.
Kur'an'ın anlaşılması önünde en büyük bataklık
ve aşılmaz akabe ölü olan sözde âlimler ve müçtehitlerdir.
Tevhid akidesinin insanlara ulaştırılmasına mâni olan yine bu sözde âlim ve büyük müçtehit olarak görülen ölülerdir.
Hakkın avcılarına karşı cesetleri toz olmuş hurafecilerden daha çetin bir mücadele hiç kimse ortaya koyamaz.
Ölüp gittiler, toprak olup toz oldular ama kör olası hurafelerini başımıza musallat ederek, inanç, fikir ve hürriyetimizi geçmişin karanlıklarına mahkum ettiler.
Kendileri ölüp gittiler ama bıraktıkları dini paramparça etme mirasları sayesinde onlara kayıtsız şartsız tâbi olanlar birbirlerini durmadan katletti, millet perişan oldu.
Kur'an'ın ilmine ve hikmetine ölülerden daha yaman bir muhalif asla bulunamaz.
Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür dostları ölü âlimlerden çektiklerinin binde birini yaşayan cahillerden çekmediler.
Muvahhidler hayatta olan cahil hurafecileri aşsa da ölüleri asla aşamazlar.
Ölüler asla aşılamaz.
Çünkü ölüleri aşmaya çalışmak, onların çürümüş fikirlerine karşı gelmek en tehlikeli bir ihanet olarak kabul edilmektedir.
Şimdiye kadar ölülerin nasıl açılacağı ile alakalı hiç kimse bir fikir ortaya koyamamıştır.
Ölüleri aşıp Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne, Kur'an'ın sistemine,
Allah'ın kitabının hikmetine, vahyin aydınlığına, âyetlerin cennetine nasıl kavuşacağız?
Yaşayanları aşmak o kadar zor değil, asıl zor ve müşkül olan kemikleri çürümüş olanları aşmanın yolunu bulmaktır.
Aslında en büyük icatlardan ve buluşlardan bir tanesi, belki de en önemlisi ölülerin uydurma rivayet ve dinlerini aşarak Kur'an'a ulaşmak olacaktır.
Kur'an ehli muvahhidler ne zaman ölüleri aşmayı başarırlarsa Kur'an ikliminin aydınlığına çıkmış olacaklar.
Ölüleri aşmadan Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama nimetlerinden tam olarak faydanamayız.
Aslında ölüleri aşmanın yolu Allah'ın kitabı Kur'andır, çünkü o her türlü hastalığa karşı mükemmel bir kalkandır.
Dolayısıyla ölülerin uydurma dinlerini Allah'ın izin ve inayetiyle Kur'an ile aşarız.
Zorla yaşatılmaya çalışılan ölüler olmasaydı bu ümmet böyle izdırapların, karanlıkların,
zulüm ve vahşetin,
cehalet ve yobazlığın, ahmaklık ve kaos girdapının tam merkezinde olur muydu?
HURAFELERİN GÜCÜ ADINA, SÖZ VE HÜKÜM ÖLÜLERİNDİR ARTIK!!
(Ey Resul! ) Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları:
Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi"
(Zuhruf- 23 )
(Elçileri) Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem ( yine mi bana uymazsınız)? deyince , dedilerki:
Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi (tevhid'i) inkar ediyoruz"
(Zuhruf- 24)
Kur'an, ilim, hikmet, aklı kullanma, tefekkür etme, sorgulama ve eleştiri yapma gibi ne kadar önemli bir şey varsa atalara tapanlar onu öldürdü.
Allah'ın kitabına karşı ölmüş ataların fikirlerini ve içtihadlarını yaşatmaya çalışmak muvahhidlerin vicdanını yaralıyor.
Dinlerini Kur'an ehli muvahhidlerden ve hayat veren Kur'an'dan öğreneceklerine, toz ve toprak olanlardan öğrenmeye çaba göstermek ümmi insanların zihnini bulandırıyor.
Rahmân ve Rahim, Hay ve Kayyum olan Allah şöyle buyuruyor.
"Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter"
(Furkan-58)
Özgür düşünen beyinlere özellikle vahiy ehl-i muvahhidlere ölülerden daha yaman bir düşman yoktur.
Dolayısıyla en büyük savaş önemli düşmanla yapılan savaştır.
Görünmeyen düşman ise en tehlikeli olandır.
Evliya ve İlâhların şirk dininde hayat tamamen ölülerin inanç ve fikirleri doğrultusunda şekillenmiştir.
Yani mezheplerin dininde diriler değil, ölüler hayata hakimdir.
Rivayetlerin ve ictihadların dünyasında önemli olan ölülerdir.
Kan ve ölüm kokan, ihtilaf ve tefrika kaynağı olan bu inançta dirilere itibar edilmez, özellikle Kur'an ehli muvahhidler ölümcül bir mikroptan daha tehlikeli görülür.
Evliya ve ilahların dininde dirilerin hayat hakkı değil, ölülerin hayat hakkı kutsaldır.
Şeytan evliyasının dininde ölüler koruma altına alınmıştır.
Uydurma dinin tâbiileri ölülerin emirlerine hazır bir asker konumundadırlar.
Bu Kur'an'ın önümüze koyduğu tarihi bir gerçektir.
"Onlar (müşrikler) yardım göreceklerine inanarak Allah'tan başka ilahlar edindiler. Halbuki ilahların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerler gibidir"
( Yasin- 74-75)
Rivayetlerin uydurma dininde müracaat yalnız ölülere yapılır, ictihad ve fetvayı sadece ölüler verir.
Çünkü din onların tekellerine alınmıştır.
Aslında vahiy ehl-i muvahhidlere engel diriler değil, yaşayanların akıl ve zihinlerine hakim olan ölülerdir.
Geri kalmış toplumların handikapı ve en büyük baş belası kendileri çürümüş zorla yaşatılmak istenen ölülerdir.
Ölüler gerçek olarak gömülmeden yaşayanlara hayat hakkı ve huzur haramdır.
Dolayısıyla özgür bir hayat için ölülerle yaşayanlar arasında bulunan duygusal ve inanç bağı mutlaka koparılmalıdır.
İndirilen vahiy ile ölülerin karizması çizilmelidir.
Ölüler tarafından inşa edilen dini, Kur'an'dan başka hiçbir kanun ve kuvvetle yok etmek mümkün değildir.
Ölülerin bırakmış oldukları ölümcül mirasa karşı en büyük savaş aracı Allah'ın kitabı Kuran'dır.
Ölülerde bir kerametin olmadığını yaşayanlarımıza anlatmak zorundayız.
Geçmişte olduğu gibi geleceğimiz içinde en büyük tehlikenin ölüler olduğunu gençliğimize kabul ettirmek çok önemlidir.
İşte bu yüzden Yüce Allah, ölülerle ilişkilerin koparılmasını emretmektedir.
Çünkü Rahmân ve Rahim olan Allah ezeli ve ebedi ilmi ile biliyor ki, ölülerden yani din uyduran atalardan kopmadan hakka ulaşılamaz.
"Onlara (müşriklere) : Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır!
Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğru yolu bulamamış idiyseler?
(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir.
Bu sebeple akıllarını kullanmazlar"
(Bakara-170,171)
"Onlara (müşriklere) "Allah'ın indirdiğine ve Resul'e gelin" denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" derler. Ya ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?"
(Mâide-104)
"Onlara (müşriklere) "Allah'ın indirdiğine tâbi olun" denildiğinde: Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan, onlara alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!"
(Lokman-21)
"O halde, yaratan (Allah), yaratmayan (Evliya- ilahlar) gibi olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz? Allah'ın nimetini saymaya kalksanız sayamazsınız.
Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek merhamet edendir. Allah gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.
Allah'ı bırakıp da (O'nun kitabını) taptıkları (muhaddis-müctehid-evliya-ilahlar) hiçbir şey yaratamazlar.
Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir.
Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
İlahınız bir tek ilahtır.
Fakat ahirete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkârcı, kendileri de kibirli kimselerdir.
Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları sevmez. Onlara Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman, "Öncekilerin masallarını" derler.
Kiyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için öyle derler.
Bak ki yüklenecekleri şey ne kötüdür!
(Nahl-17,18,19,20,21,22,23,24,25)
"Ey Resul! Onlara İbrahim'in haberini de oku. Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti.
"Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye cevap verdiler.
İbrahim: Peki dedi, yalvardığınızda onlar sizi istiyorlar mı? Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?
Şöyle cevap verdiler:
Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.
İbrahim dedi ki: İyi ama, ister sizin, İster önceki atalarınızın; neye taptığınızı biraz olsun düşündünüz mü?
İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır, sadece alemlerin Rabbi benim dostumdur.
Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur.
Beni yediren içiren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.
Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur.
Ve hesap günü hatalarımı başlayacağını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmek ver ve beni salihler arasına kat.
Bana sonra gelecekler içinde iyilikle anılmak nasip eyle! Beni, Naim cennetinin varislerinden kıl. insanların dirilecekleri gün, beni mahcup etme.
O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah'a kalbi selim (her türlü şirkten arınmış saf ve hanif bir kalple) gelenler o günde fayda bulur.
O gün cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.
Cehennemde azgınlara apaçık gösterilir. Onlara Allah'tan gayrı taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir.
Artık onlar, o azgınlar ve İblis orduları, toptan oraya tepetaklak atılırlar.
Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler: Tallâhi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk"
(Şuara- 69-98)
Bu ayetler gibi yüzlerce ayette Yüce Allah, ölülerin inanç ve ictihadlarının bir zulüm ve yıkım olduğunu bildirmektedir.
Dolayısıyla akıllarını ölülere satan bir milletin gerçek hürriyeti yaşaması ve evrensel medeniyeti yakalaması imkânsızdır.
Kur'an'a göre ölülerin çoğu, atalarını hepsi müşriktir.
Uydurma dinde İnfak ve hayırlar bile ölüler adına yapılır.
İslam toplumlarında daha doğrusu Şia ve Ehli Sünnet dininde ölüler birer sömürü aracı ve rant kapısıdır.
Aynı zamanda müntesipleri tarafından ölüler özgür insanlara karşı bir korkuluk gibi kullanılır.
İslam dünyasının en büyük sorunu ölülerin nasıl aşılacağıdır.
Evet çürümüş beyinlerin inançlarından nesillerimizi nasıl kurtaracağız?
Çünkü bu çürümüş dinde en önemli tabu ve dokunulmaz kutsal ölülerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder