NURCULUK
(2.YAZI)
1-) Said Nursi, Risâle-i Nur'un Kur'an'ın tefsiri yani açıklaması olduğunu iddia ediyor.
Halbuki insanlar Kur'an'ı tefsir edemezler.
Çünkü Kur'an'ın tefsiri yoktur. Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, kendi içinde bulunan çözümü ve hikmeti yani sistemi olur.
Âyetlerin açıklanması ile ilgili Kur'an'da beş kavram bulunmaktadır.
"Tefsir, te'vil, tasrif, tafsil ve tebyin" kavramları.
Bu kavramların içinde bulunan "tebyin" kavramı hariç diğer kavramların hepsinin bağlamı Allah'tır.
Çünkü diğer kavramlar yani "tafsil, tasrif, tefsir ve te'vil" âyetleri Kur'an'ı detaylandırma anlamına geliyor.
Dolayısıyla sadece Allah Kur'an'ı tefsir edip detaylandırdığı için bu kavramlar Resül bağlamında bile kullanılmamıştır.
"Tebyin" kavramı "okuma, duyurma, gizleme yapmadan açığa çıkarma,ilan ve tebliğ etme" anlamına geldiği için hem Allah (Nahl-89 ; Nisa-176) hemde
Resul(Nahl-44) bağlamında kullanılmıştır.
Dolayısıyla Said Nursi'nin şakirtlerine yazdırdığı Risaleler Kur'an'ın tefsir olamazlar.
Çünkü Kur'an'ın tefsirini zaten Allah yapmıştır (Furkan-33)
Said Nursi heva ve hevesine göre sadece 250 küsür âyetin yorumunu yapmıştır.
2-) Said Nursi, sık sık kendini ve eserini övmüş ve "bunlar kalbime ihtar edildi, gıyaben bize yazdırıldı" demiştir.
3-) Said Nursi, Kur'an'a, sünnetullâha ve islam aklına aykırı olan "ebced" hesapları ile "otuz üç Kur'an âyetinin" kendisinden ve eserinden haber verdiğini iddia etmiştir.
Hatta, bu uydurma "ebced!" hesabına uyması için, kendi ismini
Said-i Nursî , Said-ün-Nursî, Molla Said, Said- Kürdi gibi, Külliyâtını da Risâle-i Nur, Resâil-in-Nur, Risâlet-ün-Nur, Risâle-in-Nur,
Risâlet-ün-Nuriyye gibi farklı şekillerde kullanmıştır.
Ebced hesaba uyması için, âyette geçen şedde ve tenvinleri; "küçük sırlı bir fark" gerekçesiyle bazen saymış, bazen de saymamıştır.
Üstelik ebced hesabına
uyması için yılları; bazen hicrî, bazen rumî , bazen de miladî takvime göre belirlemiştir.
Yani anlayacağınız uydurma bir hesapta bile dürüst hareket etmemiştir.
Halbuki Kur'an'ın ilim ve ahlakına sahip olanlar böyle adi ve basit şeylere tenezzül etmezler.
4-)Dinde kaynak olması mümkün olmayan uydurma Ebced hesabıyla âyetlerin mealini değiştirerek hoşuna giden anlamı âyetlere onaylatmaya uğraşmıştır.
Mesela:
Âyette geçen ve (yeryüzünün temiz bir parçası ) anlamına gelen saîd (صعيد ) kelimesindeki (sad) harfini ebced hesabına uymadığı için kendi ismi olan (mutlu- sevinçli-mesud ) anlamına gelen Seîd (سعيد ) kelimesindeki (sin) harfi ile değiştirerek kendine işaret edildiğini iddia etmiştir.
İbrahim süresi "Elif. Lam. Ra.( Bu Kur'an) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa yani Aziz ve Hamid olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır" 1.âyetinde geçen "sirâtil Azizi'l-Hamid" cümlesi ile ilgili olarak, Osmanlı padişahları olan Abdulaziz ve Abdulhamid'in sırat-ı mustakim üzerinde olduklarını iddia etmiştir.
5-) Allah Resulü'nün yanında otururken Alinin kucağına Cebrail'in "sekine" adında bir sayfayı düşürdüğünü, bu esnada Ali'nin Cebrail'i gökkuşağı (alâimu's-sema) şeklinde gördüğünü ve bu düşürülen "sekine" sayfasında gelmiş geçmiş önemli sır ve ilimlerin olduğunu iddia etmiştir.
(Lemalar-18. Lem'a)
Halbuki Cebrail, vahyin son muhatabı olan Muhammed (a.s) a Kur'an'ı yazılı bir metin halinde asla indirmemiştir.
Allah Resulü'nün huzurunda Cebrailin yazılı bir sayfayı Alinin kucağına bıraktığını iddia etmek nasıl bir aklın ürünüdür.
Said Nursi, bu "sekine" meselesinde "Gulat-ı Şia" ya mensub olan Gurabiyye fırkasının tuzağına düşmüştür.
Onlar "Karganın kargaya, sineğin sineğe benzediği gibi, Muhammed ve Ali birbirine benziyorlardı. O yüzden Cebrail, vahyi Ali'ye getireceğine, yanlışlıkla Muhammed'e getirdi" diyorlardı.
6-) Said Nursi yazdırdıği eserlerde hiçbir yanlışlık olmadığını iddia ederek diyor ki :
"Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. Onun için bir harfine dokunmayı azim (büyük) bir günah işliyor telakki ediyorum..."
(Barla Lahikası-62)
Halbuki Allah'ın elçileri bile Nübüvvet makam ve mertebesinde Allah'a karşı hata yapmış ve yanlış sözler söylemişlerdir.
(Tevbe-113; Tahrim-1; Hud-45,46)
Said Nursi o kadar büyük bir egoya sahip idi ki:
Tek amacı, insanların kendi eserine kayıtsız şartsız boyun eğmeleri ve sadece onun eserine itaat etmeleri ve sorgulama yapmadan ona teslim olmaları idi.
İşte bu yüzden Said Nursi'nin inanç ve öğretisine göre ihlas, "dini Allah'a özel kılmak" değil, tefekkür ve sorgulama yapmadan Said Nursi'nin eserlerine kayıtsız şartsız iman etmektir.
Said Nursi'ye itiraz edenler ihlası kaybederler.
"Diyor ki: Ey göklerin ve yerlerin yaratıcısı..." Kur'an'a ve imana hizmet için, insanların kalplerini Risâle-i Nur'a itaat ettir, boyun eğdir! Hz.Musa (a.s) a denizi ve Hz. İbrahim (a.s) a ateşi ve Hz. Davut (a.s) a dağı-- demiri ve Hz. Süleyman (a.s) a cinni ve insi ve Hz. Muhammed (a.s) a Güneş'i ve Ay'ı boyun eğdirdiğin gibi, Risâle-i Nura kalpleri ve akılları boyun eğdir!.."
(Asa-yı Musa- 211)
Halbuki Kur'an'a baktığımızda Allah ve Resulün'den başka hiç kimseye mutlak anlamda itaat emredilmemiştir.
Yani itaat kavramı kayıtsız şartsız olarak Nebi (a.s) hakkında bile kullanılmamıştır.
Dinde itaat sadece Allah'a ve vahyi ilan eden yani tebliğ eden Resüle özel kılınmıştır.
Yine Said Nursi diyor ki : "Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki: Pek harika ve mağlup olmaz bir deha bu işi çeviriyor veya diyeceksiniz: "Gayet inayetkerane bir hıfz-ı ilâhidir (Risâleler Allah'ın yardımı ve koruması altındadır)
Elbette böyle bir deha ile mübareze (karşı gelme - itiraz- mücadele -tartışma-atışma) etmek hatadır, millete ve vatana büyük zarardır.
Ve böyle bir hıfz-ı ilâhi ve inayet-i rabbaniyye (Allah'ın koruması altında ve Allahın yardımına mazhar olmuş) bir esere karşı gelmek, Firavunâne (Firavun'un ahlakına benzer) bir temerrüttür (kafa tutma-inatla direnme-karşı gelmedir)"
(Emirdağ Lahikası-1 11)
7-) Said Nursi ve şakirtlerine göre Risâle-i Nur, Allah Resûlünün vâdettiği, Ali'nin müjdelediği, Abdulkadir Geylani'nin yardımı, İmam-ı Gazali'nin tavsiyesi ve İmam-ı Rabbani'nin gaybdan haber vermesidir"
(Emirdağ Lahikası- 1,98)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder