14 Şubat 2021 Pazar

 

DÜNYADA BÖYLE BİR CEHALET YOKTUR.

(ABDESTSİZ VE CÜNÜP, HAYIZ VE NİFAS HALİNDE KURAN'A DOKUNMAMA KONUSU) 

Şiilik ve Sünnilik aynen Yahudilik ve Hristiyanlık gibi kapkaranlık bir cehalet yumağıdır.

Şii ve Sünni müctehidler, Vakı'a süresi 79. âyetini delil göstererek "abdestsiz ve cünüp olan, hayız ve nifas halinde bulunan kadınların Kur'an'a dokunamayacaklarını" iddia ederler.

Halbuki Kur'an'a  dokunmanın ve onu okumanın abdest ve gusül, hayız ve nifas ile hiçbir alakası yoktur.

Daha doğrusu insanlarla bir ilgisi bulunmamaktadır.

Çünkü âyetin muhatabı müminler değil, müşriklerdir.
Âyetlerin bağlamı insanlar değil, şeytanlardır.

Yani Mekke müşriklerinin "bu Kur'an'ı Muhammed'e şeytanlar indiriyor" iftiralarına karşılık olarak hepsi Mekke'de nazil olan birçok âyette "şeytanların Kur'an'da tasarrufa güçlerinin yetmeyeceğine" cevap verilir.

Hepsi Mekke'de nazil olan bu âyetlerde "Kur'an'ı  meleklerin indirdiği..." (Abese, 11-16) "Meleklerden başkasının ona dokunamayacağı..." (Şura- 210-- 211)
"Allah'ın koruması altında olduğu..."
(Vakıa,77--79)   bildirilmektedir.

Bu konuyu biraz açacak olursak

"Şüphesiz bu korunmuş bir kitapta bulunan kerim bir Kuran'dır. Ona temiz olmayanlardan başkası dokunamaz"
( Vakıa- 77,78, 79)

Bu âyetlerde kastedilen Kur'an'a şeytanların dokunamayacağıdır.
Melekler tarafından indirildiğini açıklama vardır.
 
Neden mi?
Eğer Yüce Allah insanların  Kur'an'a "abdestsiz" ve "cünüp" "hayız" ve "nifas olan kadınların ona dokunmamalarını" isteseydi "lé yemessühü" "ona dokunamaz" buyurmaz, "lé temüssühü"  "ona dokunmayın" derdi.
"Zinaya yaklaşmayın..." (İsra-32)
içki ve kumar hakkında ""...bunlardan uzak durun..." (Maide- 90)
âyetleri gibi.

Helal ve haramlar konularında Kur'an çok  açık ve net bir dil kullanır.

Söz konusu âyette geçen "ona dokunamaz" ibaresi "nehiy" yani  "yasaklama" anlamında değil, "nefiy" yani "ona dokunmaları, ona temas etmeleri mümkün değildir"  anlamında kullanılmıştır.

Dolayısıyla söz konusu âyette, "Ey Mekke müşrikleri !
Şeytanların Kur'an'a dokunmaları mümkün değildir, yalan söylemeyin, haddinizi bilin, iftira atmayın" demek istenmiştir.

Vakıa 79. âyette geçen "lé yemessuhu"  "ona dokunamaz"  kelimesi, "onunla oynayamazlar" "ondan bir şey çıkaramazlar,  ona bir şey ekleyemezler,  onda tasarruf sahibi olamazlar" demektir.

Bundan başka bir mana çıkarmak katmerli bir cehalettir.

Yani "Ey Mekke Müşrikleri! İddia ettiğiniz gibi  şeytanların Kur'an'a müdahale etmeleri, ondan bir şey çıkarmaları, ona bir şey ilave etmeleri mümkün değildir, iftira atmayın,  yalan konuşmayın, dürüst olun" demek istenmiştir.

Haliyle "Kur'an'a dokunma olmayınca, onunla oynama, ondan bir şey çıkarma, ona  bir şey ekleme de" olmayacaktır.

İşte Vakı'a süresinde bulunan "ona temiz olmayanlar dokunamaz" âyetinin bağlam ve bütünlüğünden örnekler.

"Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi.

Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar vahyi  işitmekten uzak tutulmuşlardır"
(Şuara- 210- 211- 212 )

"O (Kur'an) şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi (Allah'ın) katında itibarlı bir elçinin  sözdür. O lânetlenmiş şeytanın sözü değildir" (Tekvir- 19- 28)

Kur'an sadece Müslümanlara hitap eden, onlara özel kılınmış bir hitap değildir.

Kur'an tüm insanlığın ortak değeridir.

Kur'an bütün insanları muhatap almıştır.

Bu mübin ve kerim olan hidayet kaynağına ulaşmak, bilgilerinden faydalanmak için hiçbir engelin olmaması gerekir.

Dolayısıyla, Kur'an'a, başta  abdestsiz ve cünüp olan, hayız ve nifas halinde bulunan kadınlar başta olmak üzere,  aya ve güneşe tapan, Hristiyan, Yahudi,  kısaca herkes, her durumda, her zaman dokunabilir.

Bunun aksini  savunma ahmakça bir iddiadır.

"Kur'an'a abdestsiz ve cünüp, hayız ve nifas halinde olanlar dokunamaz" ictihadları cehalettir, hurafedir, yalandır, Allah ve Resulü'ne iftiradır.

Herkes Kur'an'a dokunabilir.

Kur'an'a dokunmada  zerre kadar bir günah ve sorumluluk yoktur.

Aksine cünüp ve abdestsiz, hayız ve nifas halinde Kur'an'a dokunma bütün bu yalan ve iftiralara karşı gelmek olacağından dolayı sevap ve fazilettir.

Sadece Kur'an'a dayanarak bütün alim müsveddelerinize karşı açık ve net olarak söylüyorum.

"Abdestsiz ve cünüp, hayız ve nifas halinde Kur'an'a dokunmak büyük bir fazilet, üstün bir şuur ve önemli bir sevaptır.

Çünkü bir şey sakıncalı ve haram olmayınca, onu yapmak mubah ve sevap oluyor.

"Abdestsiz ve cünüp, hayız ve nifas halinde Kur'an'a dokunulmaz" demek Kur'an'a iftiradır. 

Helal olan bir şeyi haram kılma olduğundan Allah'a iftiradır.

Abdest almak ve cünüblükten temizlenmek maddi değil, manevi ve hükmi bir  temizliktir. 

Yani sadece ve sadece salat'ı ikame etmek  için meşru kılınmış bir ibadettir.

Salat'ı ikame etme haricinde hiçbir şey için abdest alma ve cünüblükten temizlenme yoktur.

Dolayısıyla namaz haricinde abdest almanın ve cünüblükten temizlenmenin hiçbir fazileti ve hiç bir sevabı yoktur.

Aslında abdestsizlik ile cenabet arasında hiç bir fark bulunmamaktadır.

Kur'an'ı kendi bütünlüğü içinde anlayan, aklını kullanan hiç kimse böyle bir şey söylemez.

Şia ve Ehli Sünnet'in müctehidlerini anlamak mümkün değildir.

Mekke müşriklerine cevap olan bir âyeti müminlere emir olarak almışlardır.

Aslında "ona temiz olmayanlar dokunamaz" ayeti indiğinde Kur'an kitap haline getirilmemişti.

Yani Kur'an,  Allah Resulü'nün ve iman edenlerin gönüllerinde idi.

Kur'an'ın mushaf olması yani Kur'an'ın elle dokunulacak, gözle görülecek hale gelmesi Allah Resulü'nden sonra ashabın müdahalesi sonucunda olmuştur.

Yani Allah tarafından indirilen vahye  insanların dokunması ve onu gözle görmeleri mümkün değildir.
Allah tarafından indirilen vahiy gözle görülecek,  elle dokunulacak bir şey değildir.

"Ona temiz olmayanlar dokunamaz" ayeti nazil olduğunda henüz abdest alma meşru kılınmamıştı.

Çünkü abdest âyeti hicretten sonra nazil olmuştur.

Kur'an'a dokunma ile ilgili bütün âyetlerin konusu şeytanlardır. Yani Mekke müşriklerinin iftiralarına cevaptır.

Aslında Kur'an dendiğinde nesnelere  yazılmış olanı değil, levh-i mahfuzda bulunan  Kur'an'ı anlamak gerekiyor.

Esas Kur'an, levh-i mahfuzda olandır.
"Hakikatte o  yalanladıkları, aslı levh-i mahfuzda  bulunan şerefli Kuran'dır"
( Buruc- 21-22)

Elimizde bulunan Kur'an değil, mushaftır.
  Yani bir deri parçasına, tahtaya, plastik maddesine veya bir mermere  yazılan âyetler bu maddeleri Kur'an'ı yapmaz.
Bilgisayar ve cep telefonu hiçbir zaman Kur'an sayılmazlar.

Bir kağıt parçası hiçbir zaman Kur'an sayılmaz. 

Dolayısıyla insanların abdestsiz ve cünüp olarak Kuran'a dokunmamalarını söylemek bir saygı değil, büyük bir sorumsuzluk  ve ağır bir iftiradır.

Kur'an bir kitap değil, bir söz, bir kelam ve bir  hitaptır.

Yani onun karakteri ve yapısı sözün gücüne dayanır.
Kur'an'ın indiği zemin insanların yazıdan ve yazılı metinlerden uzak oldukları  bir coğrafyadır. 

Ondaki tekrarlar bu yüzdendir.
Söz ve hitap yani sözün gücü tekrarı  kaldırır, fakat yazılı metinlerde tekrar olmaz.

Kur'an'ın bazı âyetlerde kendisini "kitap" olarak tanıtması  Allah'ın koruması altında olması,  belli bir sistemenin bulunması, bağlam ve bütünlüğe sahip bulunmasından  dolayıdır.

"Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar"
( Müminün-62 )

Halbuki Allah'ın indinde maddi nesnelere yazılı kitap bulunmamaktadır.
Kur'an'da geçen "kitap" sözcüğü "vahiy" anlamında kullanılmıştır.
Yoksa Kur'an kitap değil, söz ve hitaptır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder