KUR'AN'IN ÖZELLİKLERİ
(14. YAZI)
Bütün konularda değil, ama birçok konuda Kur'an'ı karmaşık parçalara sahip bir mekanizmaya benzeyebiliriz.
Mekanizmanın her parçası kendi içinde ve diğer parçalarla olan bağlantıları doğru bir şekilde kurulmayacak olursa sağlıklı ve düzenli çalışmayacağı gibi ölümcül zararlar verecektir.
Bir nesne ne kadar yüksek bir mesafeden düşerse parçalanma ve dağılma da o derece şiddetli olacaktır.
Son derece şifalı, temiz ve saf olan bir madde bozulduğu andan itibaren son derece zehirli ve ölümcül olacaktır.
Mesela : Kur'an'ı iyi bilen, bağlam ve bütünlüğünü gözeten, hikmetini anlayan, yani onunla arkadaşlık ve dostluk kurabilen bir kişi, ahirette Allah'ın şefaatinden ve kendi amelinden başka hiç bir şefaatin olmadığının bilincinde ve şuurunda olur.
Fakat Kur'an'ı hakkıyla okumayan ve onu anlamayan kimse Allah'ın yanında ve berisinde birçok şefaatçilere iman edecektir.
Hem de Kur'an'ın bir çok âyetini kaynak göstererek bu açık küfür ve şirk zulmünu irtikap edecektir.
Hatim yapma veya sevap kazanma kastıyla Kur'an'ın metnini okuyan kimse onu anlamaktan çok uzak bir mesafeye savrulmuş olacaktır.
"Müminler öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun âyetlerinin okunması onların imanını artırır..."
( Enfal- 2 )
"Elçiye indirileni işittiklerinde, tanıdıkları haktan dolayı onların gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün..."
( Maide- 83)
"Eğer bu Kur'an'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen onun Allah korkusundan baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..."
(Haşr-21)
Dolayısıyla Kur'an'ı beşer mahsulu bir eseri okur gibi okuyamayız.
Acaba iman eden bir kişinin kitaptan kalbinin ürpermesi, gönlünün yatışması gibi içsel hadiseler ne anlama gelir?
Her türden kitapla böyle iletişime geçmek mümkün müdür?
Emerson'un kutsal kitaplar yani Allah tarafından indirilen vahiy'ler hakkındaki şu sözleri, bu sorulara açıklık getirir mahiyettedir.
"Kutsal kitapların anlamları ne dille ne de dudakla alınıp verilmeli, yanağın kırmızısında ve yüreğin çırpıntısında ses bulmalıdır.
"İman edenlerin Allah'ı anma ve ondan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi?
Onlar daha önce kendilerine kitap verilen (Yahudi ve Hristiyanlar) gibi olmasınlar, onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir"
(Hadid-16)
Vahiyle kurulan bu duygusal yön, kutsal kitapları diğer metinlerden ayıran önemli bir yöndür.
Eğer bir kişi bu yoğun iletişimi doğru kuramazsa, Allah mesajının ona iletecek bir şeyi de olmayacaktır.
"Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır?
(Sanki) biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.
Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir"
( Kehf-57)
"Eğer bu Kur'an ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış, yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı inkarcılar yine de inanmazlardı"
( Ra'd- 31; Kehf-101)
Özetle şunu söyleyebiliriz ki, Kur'an söz konusu olduğunda her okuyanın iletilen gerçek anlamı yakalayabilmesi gibi bir şey söz konusu değildir.
Kur'an bilgi- kültür arttırmak, daha fazla bilgilenmiş olmak, estetik bir malzeme, edebiyatta kullanma, teğanni ve zevk almak için değil, Allah'ın kişisel ve toplumsal konulardaki emrini elde etmek, daha ötede elde edilen bu anlamı "pratiğe koymak" yani "onu yaşamak" için okunmalıdır.
Kur'an, her şeyden çok hayırlara sevk edici, hayat bahşeden, dinamik ve canlı bir organizma olarak algılanmalıdır.
Özetle iman eden kişinin Kur'an okuması
"Ne yapmalıyım?
Nasıl bir ahlaka sahip olmalıyım? sorusu eşliğinde cereyan eder.
Oysa bu tasavvur ve anlayış, Şia ve Ehli Sünnet din adamları indinde unutulmuş ve kendilerine yabancılaşmış bir tasavvurdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder