KUR'AN'IN ÖZELLİKLERİ
(15. YAZI)
Söz mü?
Yazı mı?
"Silahlara başvurmadan önce sözün gücünü deneyeceğiz"
(Yevgeni Zamyetin)
Kadim felsefeciler insanı konuşan canlı olma özelliği ile tanımlamışlardır.
Konuşmanın belki de en büyük işlevi iletişim denilen hadiseyi mümkün kılmasıdır.
Zamanla insanlar iletişim olanaklarını konuşma dışında, başka birtakım araçlarla geliştirmişlerdir.
İçinde bulunduğumuz yirmi birinci asır ise bu gelişimin zirvesi sayılabilir.
Öte yandan insanlara önemli bir mesaj sunan ilâhi vahiy'lerin de en önemli özellikleri yazı ve metin değil, bir sözün (kelam-hadis) ürünü olmalarıdır.
Bu anlamda bizim bu yazılarımızda ele almayı düşündüğümüz sorun şudur.
Belli bir iletişim biçimini seçmiş olan son vahiy, sonraki dönemlerde iletişim alanında yaşanan gelişmelerden nasıl etkilenmiştir ve halen nasıl etkilenmektedir.
Daha özelde yazı alanında kaydedilen gelişmeler, Kur'an'ı (menfi ya da müspet) ne ölçüde etki etmiştir?
Şunu kesin olarak biliyoruz ki Kur'an,
kelimenin bugünkü anlamıyla Allah tarafından bir bütün halinde indirilmiş bir kitap değildir.
Son Nebi'ye indirilen vahiy, belli bir süreç içinde, sorunlar ortaya çıktıkça vahyedilmiş olan bir hitaptır, bir sözdür.
Onun mushaf haline getirilmesinin Allah Resulü ile hiçbir alakası olmayıp kendisinden sonra meydana gelmiştir.
Bir metin ve kitap formuna sokulan, ancak bugünkü anlamda bir kitap özelliği taşımayan Kur'an, Allah ve O'nun Resulüne rağmen kendine zorla giydirilen ancak hiçbir zaman üzerine yakışmayan bu dar elbiseden nasıl etkilenmiştir.
Daha da önemlisi, Allah Resulü'nden sonra ona muhatap olan insanların karşısına çıkan anlama sorunları ne derece bu gelişmelerle bağlantılı olmuştur.
Aslında söz de, yazı da birer iletişim aracıdır.
Ancak mesajın sunumu ve sürekliliği açısından ortada temel bir sorun bulunmaktadır.
Bu ikisinden hangisi daha kalıcıdır?
Bu soru yazılı kültür ile sözlü kültür arasındaki ayrımının belkemiği durumundadır.
Sesin zamanla ilişkisi, kaydedilen diğer insan duyularının zamanla ilişkisinden oldukça farklıdır.
Mesela ses, ancak varlığını yitirirken işitilir.
Aynı zamanda ses, yalnız yok olabilir değil, özünde geçicidir ve geçici niteliğinde duyulur. "İşitilirken" kelimesini söylerken bile "ken" hecesine geldiğimizde "işitilir" heceleri çoktan yok olmuştur.
Bu hakikat, sözlü kültür içinde yer alan insanları, hafızalarını kuvvetlendirecek araçlar geliştirmeye zorlamıştır.
Zira sözün sürekliliği hafızanın gücü oranındadır.
Bu açıdan bakıldığında sözlü kültürde hafızayı güçlendirme sanatı ve kalıplarının son derece gelişmiş olduğu görülecektir.
Sözlü geleneğe bağlı özel eğitim ve yaşam tarzı, mücadeleci havasıyla okur-yazarları çarpar.
Atasözleri ve bilmeceler yalnız bilgi depolamakla kalmaz, aynı zamanda çevredekileri de sözlü zeka yarışlarına sevk eder.
Sözlü gelenekte konuşma, mesafeli olmak yerine duygu yönü kuvvetli ve katılımlı bir özelliğe sahiptir.
Sözlü gelenek canlı ve samimidir.
Etkisi kuvvetli taraftarı yaygındır.
Sözlü gelenek yayılmacıdır aynı zamanda özgürlükçüdür.
Sözlü kültürde insan, olayların durmadan akıp gittiği evrenin merkezindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder