RECM(TAŞLAMA)CESAZI
Şia ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin yanında Kur'an, bir çeyiz eşyası, bir müzik güftesi, gönül eğlencesi, bir süs ve sanat kitabıdır.
Şiilik ve Sünniliğin temeli aynen Yahudilik ve Hristiyanlık gibi muhaddislerin ve müctehidlerin uydurdukları rivayetler üzerine inşa edilmiştir.
Abartısız olarak söylüyorum.
Şia ve Ehl-i Sünnet dininde Kur'an'a uygun bir ahlak ve ibadet mevcut değildir.
"Muhammed'e salavat ibadetinden, şefaate, kabir azabından kader inancına, Mehdi inancından İsa'nın nüzülüne kadar her şeyleri Kur'an'a aykırıdır.
Bunlardan bir tanesi de, zina eden dul ve evlileri öldürme cezası olan "recm" cezasıdır.
Allah'a karşı iftira, İslam ahlak ve merhametine göre zulüm ve haddi aşma olan "recm" (taşlayarak öldürme) cezası en vahşi uygulamalardan biridir.
Şiilik ve Sünnilik dendiğinde akla ilk gelen şey Kur'an'sızlık ve akılsızlık olması gerekir.
Şiilik ve Sünniliğin bu vahşi ve zalimâne uygulamalarından dolayı zina ettiğinden değil, sırf erkeklerle konuştuğundan dolayı yüzlerce genç kız aile meclisleri tarafından "namusu temizleme ve namus cinayeti" adı altında acımasızca katledilmiştir.
Ehl-i Sünnet mühaddis ve müctehidleri yani mezhep âlimleri "recm" (taşlayarak öldürme) cezasını sorunsuz infaz edebilmek için Kur'an'ın eksik yazıldığını bile iddia etmişlerdir.
Yani Kur'an'ın metninde var olan âyetin bir keçi tarafından yenildiğini söylemişlerdir.
Ve bu "keçinin yediği âyet" le ilgili rivayetlere hiçbir Ehl-i Sünnet âlimi karşı çıkmamıştır.
Yani bu konuda tam bir ittifak söz konusudur.
Aslında Nebi ve Resulün arasında bulunan farklar bilinmiş olsaydı, hadislerin dinde hiçbir öneminin olmadığı anlaşılmış olacaktı.
İşte o zaman Şiiliğin ve Sünniliğin, Yahudilik ve Hristiyanlıktan hiç bir farkının olmadığı, sadece şirk ve batılı temsil ettikleri de ortaya çıkmış olacaktı.
Hanif İslam dini, Allah tarafından vahiy vasıtasıyla Resüllere indirilen hidayet ve merhametin ortak adı ve
yaşam tarzıdır.
Kur'an'da olmayan bir emir ve yasağın İslam ile hiçbir ilgisi olamaz.
Kur'an'nın olmazsa olmazı olan takva ve ihlas, dini Allah'a özel kılma anlamına gelmektedir.
Recm cezası gibi yüzlerce emir ve yasağın, farz ve vacibin, helal ve haramın Kur'an ile hiç bir ilgisi bulunmamaktadır.
Bu emir ve yasaklar, helal ve haramlar, sünnet ve müstehaplar, mekruh ve menduplar, tesbih ve zikirler, salavat ve dualar milletin sırtında bir esaret zinciri ve çok kötü bir yüktür.
Şia ve Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarında öyle rivayetler var ki, İslam adına, Kur'an adına, Allah Resulü adına, akıl ve mantık adına, tefekkür ve sorgulama adına güzel ahlak adına tam bir rezillik ve yüz karasıdır.
Kur'an cahili Buhari başta olmak üzere, Müslim, Ebu Davud, Ahmed bin Hanbel,İbni Mace,Mâlik bin Enes Nesai gibi Ehl-i Sünnet'in bütün muhaddis ve müctehidleri recm cezasını savunurlar.
Hemde "recm" (taşlayarak öldürme) cezasının içinde bulunduğu âyetin bir keçi tarafından yendiğinin mücadelesini hiç utanmadan ve sıkılmadan yaparlar.
Burada biz bir tiyatro ve bir şakadan söz etmiyoruz.
Emevi-Abbasi mahsulu Ehl-i Sünnet dininden ve rivayetlerinden konuşuyoruz.
Halbuki yüce Allah tarafından zina cezasının kararı verilmiş ve hükme bağlanmıştır.
Ama bu müfteriler ille de Allah'a din öğretecekler.
(Hucurat-16)
Şia ve Ehl-i Sünnet dininde Kur'an'la çelişmeyen ve Kur'an'a aykırı olmayan ictihad yoktur.
"Zina eden kadın ve zina eden erkeğe yüz celde vurun. Allah'a ve âhiret gününe imanınız varsa, Allah'ın dini konusunda acıma duygusu sizi almasın. Müminlerden bir grup da cezalarına şâhid olsun"
(Nur-2)
Zina etmenin cezasının yüz celde olduğu âyette açık ve net olarak görülüyor.
Âyette geçen "celde" kelimesi, cildi incitecek, iç uzuvlara zarar vermeyecek şekilde değnekle vurmak demektir.
Şia ve Ehl-i Sünnet dininin namus anlayışı ile Kur'an'ın namus anlayışı birbirinden çok farklıdır.
Zinanın ispatı için âyette (Nur-13) dört şahidin gerekli görülmesi, bu işin toplumda yayılmasını engellemeye yöneliktir.
Yoksa İslam'da esas olan mülkiyetin dokunulmazlığı ve mahremiyet ilkesidir.
Gizli olarak zina edenlerin dört kişi tarafından görülmeleri çok zor bir durumdur.
En doğrusunu yüce Allah bilir, zina cezası (celde), bu fiilin kurumsallaşmasının önüne geçmek için ön görülmüştür.
Yani genelevler şeklinde bir yapılanmaya gidilmemesi için verilmiştir.
Allah o kadar merhametli ki, cilde vurulacak yüz değnek için "onlara acımanız tutmasın" buyururken, Şia ve Ehl-i Sünnet dini taşlayarak öldürüyor.
Şimdi gelin Kur'an cahillerinin iftira ettikleri "recm" (taşlayarak öldürme) uygulamasına bir bakalım.
"Âyet keçi tarafından yeniliyor"
Ehl-i Sünnet'in muhaddisleri "recm"(taşlayarak öldürme)cezasını ümmete kabul ettirmek için ilginç bir hikaye uydurdular.
Bu hikâyeye göre söz konusu âyet şöyledir.
"eşşeyhu veşşehatu ize zeneyâ fercumuhumé nekélen minallâhi vallâhu azizun hakim"
"İhtiyar (evli ve dullar) zina ettiklerinde Allah'tan bir ceza olarak onları recmedin. Allah aziz ve hakimdir"
Ehl-i Sünnet dininin âlimlerine göre bu âyet Nebi (a.s) ın eşi Aişe’nin evinde bir sahifede yazılı olarak bulunuyordu.
Nebi (a.s) ın vefatından sonra Aişe (radiyallâhu anhe) onun cenaze işleriyle uğraşırken, odaya giren aç bir keçi âyeti yemiştir!
Böylece keçi tarafından yenilen âyetin metni yok olmuş fakat hükmü baki kalmıştır.
Evet inanç ve görüş bu,
"Her ne kadar âyetin metni keçi tarafından yenilmiş olsa da hükmü baki kalmıştır"
Dolayısıyla evli ve dullar için Kur'an'da var olan "celde" cezası değil, hâlâ "recm" cezası uygulanıyor.
Bu hükmün ve hikayenin doğru olduğunu savunma adına bir çok kitap yazılmıştır.
Mesela: Ehl-i Sünnet âlimlerinin "sahih" dediği İbni Mace, Nikâh- 36; dört mezhep imanından biri olan Ahmed bin Hanbel'in 5,131,132,183 ve 6/269) Müsnedin'de bunları bulabilirsiniz.
Daha Allah Resulü hayatta iken Allah tarafından tamamlanan ve onlarca sahabenin hafızasında koruma altında bulunan Kur'an’ın âyeti keçinin yemesiyle nasıl ortadan kalkar?
Ehl-i Sünnet'in âlimlerinden biri olan
İbni Küteybe'ye göre bunun olması mümkündür!
Der ki:
"Keçi mübarek bir hayvandır!
Hud (a.s) ın kavmi “Ad" ve Salih (a.s)ın kavmi "Semud" u ortadan kaldıran "yüce Allah" bir âyetini keçiye yedirerek ortadan kaldıramaz mı ?
Türkçeye “Hadis Müdafaası” olarak çevrilen orijinal ismi “Te'vilu Muhteliful Hadis” olan İbni Küteybe’nin eserine bakmanızı tavsiye ediyoruz.
Ehl-i Sünnet'in muhaddisleri ikinci halife Ömer'i de bu keçinin yediği âyetle ilgili hikayeye âlet etmeyi ihmal etmemişler.
Güya Ömer demiş ki:
"İleride bazı kişiler çıkacak ve "recm cezasını Allah'ın kitabında bulmuyoruz" diye recmi inkar edeceklerdir!
İşte bu kişiler okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır!
"Eğer insanların “Ömer Kur'an’a ilave yapıyor” demelerinden korkmasaydım recm âyetini Kur'an’a yeniden eklerdim!
Ömer'in bu söylediklerini Ehl-i Sünnet'in en önemli altı hadis kaynağından (kütüb-ü sitte) üçü olan Buhari-93/21; Müslim-Hudud, 8/143 ve Ebu Davud-41/1) rivayet etmiştir.
"Zina yapan Maymunların "recm" edilmeleri" rivayetine bir göz atalım.
Keçi rivayetleriyle yetinmeyen muhaddis ve müctehidler görüşlerini takviye etmek için Maymunlardan da bir hikaye rivayet ettiler.
Rivayete göre:
"Maymunlar, kendi aralarında zina eden iki maymunu yakalayarak "recm" ettiklerini, sahabeden birinin de "zina yapan Maymunların" "recm" edilme olayına katılarak bu kutsal görevde onlara yardımda bulunmuştur.
Yani "recm" cezasını uygulamayan müminlerin, Maymunlardan daha aşağı bir konumda oldukları anlatılmaya çalışılmıştır.
Ehl-i Sünnet âlimleri son vahyin tarihinde bu saçma sapan ve akılsızca rivayetleri kabul etmeyen vahiy ehli muvahhidleri tekfir etmiş ve "Buhari ve Müslim'in bir hadisini bile inkar edenin dinden çıkacağını" söylemişlerdir.
Ehl-i Sünnet'in önemli âlimlerinden Kurtubi de, "Ahzab süresi’nin sonunda "recm" âyetinin mevcut olduğunu, üçüncü halife Osman’ın bunu mushafa kaydetmediğini" iddia etmiştir.
RECM'İ KABUL EDENLER VE GEREKÇELERİ:
"İslam hukukunda recm cezası olduğunu ileri sürenler de görüşlerini birden fazla gerekçeye dayandırmışlardır.
Her şeyden önce Hz. Ömer'in sözünü ettiği recm âyetinin lafzı mensuh olsa dahi hükmü bakidir.
Ayrıca Hz. Ömer'in minberde recm âyeti ile ilgili konuşmasına sahabeden bir itiraz gelmediğinden bu hususta suküti (karşı görüş olmaması dolayısıyla) icma oluşmuştur.
İkincisi, Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli ve Şii hukukçuların çoğunluğuna göre recm, Hz. Peygamberin sözü, fiili ve tevatüre yakın haberlerle sabittir.
Hz. Peygamberin sünneti ile Kur'an'ın bir hükmü tahsis edilmiştir.
Ayrıca ashab ve tabiin'de bu konuda icma etmiştir.
Gerçekten Kur'an'da pek çok hüküm genel olarak gelmiştir.
Daha sonra bu hükümler sünnetle tahsis veya takyid edilmiştir.
Mesela: Hırsızın elinin Kur'an'a göre en küçük bir şey çaldığında dahi kesilmesi gerekirken sünnet bunu takyit ederek miktarını belirlemiştir.
Keza namazın vakitleri, rekatları, zekatın hangi maldan ne kadar verileceği, ölü hayvan eti yemenin yasaklığının kara hayvanlarına tahsisi hep Hz. Peygamberin tahsis ve takyit yetkisi çerçevesinde konulan hükümlerdir.
Bu durumda genel olarak zina edenlere sopa cezası verileceğini hükme bağlayan ayet, bekarlara tahsis edilmiş, evlilere ise recm uygulanacağı Hz. Peygamber tarafından hem ifade edilmiş hem de uygulanmıştır.
Keza Şafii'ye göre de celde ayetinden sonra Hz. Peygamber Allah'tan aldığı bir emir (vahyi gayri metlüv) ile zina eden evlilere recmi uygulamıştır.
Hz. Peygamberin zina eden Yahudilere Tevrat'ın hükmü olarak recmi uyguladığı doğru olmakla birlikte daha sonra zina eden muhsan Müslümanlara kendi içtihadi ile recm uygulamıştır.
İkisi de ilahi olan dinlerin hükümleri arasında bu tür benzerliklerin olması tabiidir.
Şu kadar var ki birisinde kitaba giren husus diğerinde peygamberin söz ve uygulaması ile sabit olmuştur.
Doğrusu değişen bir şey olduğu söylenemez.
Sahabi ravilerin recmi bizzat görerek naklettikleri anlaşıldığından Maiz, gamidli kadın ve Asif'in recminin celde ayetinden sonra olduğunun anlaşılması ve sahabe ile tabiinin recmi uygulamaya devam etmeleri recmin celde ayetinden sonra da uygulandığı hususundaki kanaati güçlendirmektedir.
Bu sebeple recmin celde ayetinden önce mi sonra mı olduğu hususunda herhangi bir şüphe kalmamıştır.
Hz. Peygamberden "zina eden evlilere yüz sopa ve recm, bekarlara ise yüz sopa ve bir yıl sürgün" cezası verileceğine ilişkin rivayetten hareketle Hz. Ali zina eden evli bir kadına önce sopa vurup sonra da recm ettikten sonra "Allah'ın kitabına göre sopaladım, Hz. Peygamberin sünnetine göre de recm ettim" demesinden hareketle İslam hukukçuları recmle birlikte sopa vurulup vurulmayacağı hususunda farklı fikirler ileri sürmüşlerdir.
İbni Abbas, İbni Mesud, Übey bin Kâb, Ebuzer, Hasan Basri, İshak bin Rahuye, İbn-i Hanbel ve Davut ez- Zahiri de önce sopa sonra recm cezası verilir.
Cumhur'a göre ise, Hz. Peygamber, söz konusu hadise rağmen sadece recm uygulamıştır.
Bu nedenle ayrıca sopaya gerek yoktur.
İslam tarihi boyunca da cumhur'un görüşü uygulanmıştır.
(e-akademi, hukuk, ekonomi ve siyasal bilgiler aylık internet dergisi.
Makale: İslam hukukunda recm cezası Doç. Dr. Osman Kaşıkçı)
Her şey geliyor Kur'an'a iman etmeye ve Kur'an'ın bilinmesine dayanıyor.
Kur'an bilinirse akıl ve mantık, fikir ve sorgulama, ilim ve hikmet devreye girer.
Kur'an'a itibar olmazsa yani Kur'an'dan yüz çevrilirse insan hayvanlardan daha aşağı bir dereceye mahkum olur.
(Furkan-44; Enfal-22)
Nisa süresi 25.âyette bulunan bir cümle Ehli Sünnet ve Şia'nın uydurdukları "recm" cezasını tek başına çöpe atmaya yeterlidir.
"...cariyeleriniz evlendikten sonra bir huhuş yaparlarsa onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır..."
(Nisa- 25)
Şimdi can alıcı soru şu:
"Hür kadınların cezası "recm" yani ölüm ise, cariyelere ölümün yarısı nasıl uygulanacak?
Yüzlerce âyet var ki, din ve hüküm olarak Kur'an'ın yeterli olduğunu, din için başka hiçbir kaynağa ihtiyaç bırakmadığını ortaya koyuyor.
Kur'an, fırka ve mezhepleri dinde parçalanma ve dağılma, ihtilaf ve kargaşa, fitne ve fesat olarak görmektedir.
(En'am-159; Âli İmran-103/106; Rum-30,31,32)
Ehl-i Sünnet âlimlerine göre "recm" cezası şöyle gerçekleşir.
"Taşlanarak öldürülecek kadın açılan bir çukurun içine yarıya kadar gömüldükten sonra nohut büyüklüğünde çakıl taşları ile "recm" edilir"
"Zina eden erkek ise ayakta taşlanır"
( Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı- 7/97 )
Sonuç:
Maalesef Şia ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin Kur'an'a karşı cehaletlerinden dolayı tamamen şirk olan mezhep ve fırkalar sürekli olarak övüldü ve yüceltildi.
Mezhep şirkine karşı çıkma ümmi insanlara "din ve Resul düşmanlığı" olarak lanse edildi.
Mezhepsizlik bir övünç kaynağı, hanif müslüman olmayı temsil ederken, cahil halka hakaret unsuru olarak gösterildi.
Ölü gönülleri dirilten, manevi hastalıklara şifa ve hidayet kaynağı olan Allah'ın kitabı ise ölülere ve mezar taşlarına layık görüldü.
Rivayet ve ictihadlarla öyle bir din inşa edildi ki, bu din sadece Kur'an'ın düşmanı yapılmadı.
Bu şeytanların ve tağutların dininde akıl ve mantık, ilim ve hikmet, icad ve yetenek, sanat ve sorgulama da hedefe kondu.
Bu batıl ve küfür dini tamamen fosillerin inanç ve ictihadlarına mahkum edildi.