26 Temmuz 2017 Çarşamba

KUR'AN'I ANLAMAK İÇİN  ARAPÇA BİLMEK  GEREKLİ MİDİR?
Ben dikkat ediyorum, dünyada en iyi Arapça bilenler Kur'an'ı hiç anlamayanlardır.
Allah'ın bir rahmeti, bereketi, mağfireti, hidayet ve inayeti olarak Allah ( cc) Kur'an'ın anlaşılmasını  Arapça bilmeye değil, aklı kullanmaya, üzerinde tezekkür, tedebbür, tefekkuh ve tefekkür etmeye bağlamıştır.
 Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı anlamayı Arapça bilmeye değil, onu  bağlam ve bütünlüğü içinde çözmeye   bağlamıştır.
Dünyaya bakın Kur'an'ın en büyük cahili ve düşmanı olanlar, Kur'an'a karşı mesafeli olanlar, ona itibar etmeyenler  en iyi Arapça bilen  kesimdir
MESELA,
Ben görev gereği bir kaç defa Suudi Arabistan'da bulundum,
oranın ilim adamlarıyla günlerce yapmış olduğumuz sohbetlerde
 "Kabir azabının olmadığını, İsa ( Aleyhisselam) vefat ettiğini ve nüzul etmeyeceğini, Mehdi'nin zuhur etmeyeceğini, Mehdi diye bir şeyin olmadığını,  Allah Resulü'nün mucize göstermesinin mümkün olmadığını ahirette Allah'ın şefaatinden başka hiçbir merhamet ve şefaatının olmayacağını, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde anlaşılır olduğunu " onlara bir türlü  kabul ettiremedim.
Hatta Suriyeli bir vatandaşa, "bırak kabir azabını kabir hayatı diye bir şey yoktur" dediğimde, hayretler içerisinde kalarak "ben elli yaşındayım daha senin gibi kabir azabı yoktur diyen birine ilk defa rastlıyorum"dedi.
Halbuki yukarıda  saydığım meseleler Kur'an'da en az iki bin ayetle apaçık bir şekilde ortaya konulmuştur.
Dolayısıyla Kur'an'ı anlamanın Arapçayla bir alakası yoktur.
Kur'an'ın Arapça indiği ile ilgili âyetler bulunmasına rağmen, Kur'an'ı Arapçaya vakıf olanlar anlar diye bir âyet bulunmaz.
Dolayısıyla Rahman ve Rahim olan  Allah( cc) adaleti, rahmeti,hidayeti  ve bereketi gereği Kur'an'ı Arapça bilmeye değil,
 onlarca ayette ortaya koyduğu gibi onu anlamayı   bağlam ve bütünlüğüne,
 içinde kurulu olan  sistemine sahip olmaya, üzerinde derin derin düşünmeye, aklı kullanmaya,
iyi niyete, güzel ahlaka,  Kur'an'a güvenmeye, infak yapmaya  ve ona iman etmeye bağlamıştır.
Önemine binaen tekrar ediyorum, dünyada en iyi Arapça bilenler,
Kur'an'a karşı  en açık ve en büyük mücadeleyi veren cahillerdir.
Eğer Kur'an'ı anlamak için Arapça bilmek şart olsaydı, Arapçaya gerçekten  vakıf olan  Mekke müşrikleri muhteşem bir edebiyat ve belağat harikası olan bu kelamı itiraz etmeden  hemen  kabul ederlerdi.
Bu Kur'an'ı anlamak için Arapça bilmek değil, akıl, iz'an, vicdan, tefekkür, tezekkür, tedebbür ve infak etmek  gereklidir.
Kur'an'ı anlamak için ön yargı olmayacak, yani Allah'ın kitabının yanında din ve hüküm olarak  başka kaynak olmayacak.
Kur'an'ı anlamak için ona Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni mace, mâlik gibileri  şerik olmayacak.
 Kur'an'ı anlamak için Said Nursi'nin Risale'i Nur'u, Celaleddin-i Rumi'nin mesnevisi, Erzurumlu İbrahim Hakkının marifetnamesi, Hüseyin Hilmi Tunahanın saadeti ebediyesi, Muhyiddin-i Arabi'nın fususul hikemi   olmayacak.
Yani onu anlamak için  Allah'ın kitabına şirk koşulmayacak.
Kur'an'ı anlamak için Arapça bilmek değil, ona hakikaten iman etmek gerekir.
Allah( cc) Kur'an'ı anlamayı Arapça bilmeye değil, sağlam anlayışa, salim akla, temiz vicdana ve üzerinde  tefekkür etmeye bağlamıştır.
Tarikat ve cemaatlerin en iyi bildikleri şey Arapça olmasına rağmen Kur'an'ın zerresinden haberleri yoktur.
Medreselerde çok yönlü Arapça dersleri bulunmasına rağmen, saçma sapan,  beşeri ve uydurma  rivayetlere Kur'an'dan daha çok değer verilir.
Kur'an'a iman ve onu merak etme bakımından onu anlamaya çalışanların  Arapça bilmeyenlerden oluştuğunu hayretler içinde  görüyoruz.

Ali Aydın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder