KUR'AN'I ANLAMAK İÇİN ARAPÇA BİLMEK GEREKLİ MİDİR?
Ben dikkat ediyorum, dünyada en iyi Arapça bilenler Kur'an'ı hiç anlamayanlardır.
Allah'ın bir rahmeti, bereketi, mağfireti, hidayet ve inayeti olarak Allah ( cc) Kur'an'ın anlaşılmasını Arapça bilmeye değil, aklı kullanmaya, üzerinde tezekkür, tedebbür, tefekkuh ve tefekkür etmeye bağlamıştır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı anlamayı Arapça bilmeye değil, onu bağlam ve bütünlüğü içinde çözmeye bağlamıştır.
Dünyaya bakın Kur'an'ın en büyük cahili ve düşmanı olanlar, Kur'an'a karşı mesafeli olanlar, ona itibar etmeyenler en iyi Arapça bilen kesimdir
MESELA,
Ben görev gereği bir kaç defa Suudi Arabistan'da bulundum,
oranın ilim adamlarıyla günlerce yapmış olduğumuz sohbetlerde
"Kabir azabının olmadığını, İsa ( Aleyhisselam) vefat ettiğini ve nüzul etmeyeceğini, Mehdi'nin zuhur etmeyeceğini, Mehdi diye bir şeyin olmadığını, Allah Resulü'nün mucize göstermesinin mümkün olmadığını ahirette Allah'ın şefaatinden başka hiçbir merhamet ve şefaatının olmayacağını, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde anlaşılır olduğunu " onlara bir türlü kabul ettiremedim.
Hatta Suriyeli bir vatandaşa, "bırak kabir azabını kabir hayatı diye bir şey yoktur" dediğimde, hayretler içerisinde kalarak "ben elli yaşındayım daha senin gibi kabir azabı yoktur diyen birine ilk defa rastlıyorum"dedi.
Halbuki yukarıda saydığım meseleler Kur'an'da en az iki bin ayetle apaçık bir şekilde ortaya konulmuştur.
Dolayısıyla Kur'an'ı anlamanın Arapçayla bir alakası yoktur.
Kur'an'ın Arapça indiği ile ilgili âyetler bulunmasına rağmen, Kur'an'ı Arapçaya vakıf olanlar anlar diye bir âyet bulunmaz.
Dolayısıyla Rahman ve Rahim olan Allah( cc) adaleti, rahmeti,hidayeti ve bereketi gereği Kur'an'ı Arapça bilmeye değil,
onlarca ayette ortaya koyduğu gibi onu anlamayı bağlam ve bütünlüğüne,
içinde kurulu olan sistemine sahip olmaya, üzerinde derin derin düşünmeye, aklı kullanmaya,
iyi niyete, güzel ahlaka, Kur'an'a güvenmeye, infak yapmaya ve ona iman etmeye bağlamıştır.
Önemine binaen tekrar ediyorum, dünyada en iyi Arapça bilenler,
Kur'an'a karşı en açık ve en büyük mücadeleyi veren cahillerdir.
Eğer Kur'an'ı anlamak için Arapça bilmek şart olsaydı, Arapçaya gerçekten vakıf olan Mekke müşrikleri muhteşem bir edebiyat ve belağat harikası olan bu kelamı itiraz etmeden hemen kabul ederlerdi.
Bu Kur'an'ı anlamak için Arapça bilmek değil, akıl, iz'an, vicdan, tefekkür, tezekkür, tedebbür ve infak etmek gereklidir.
Kur'an'ı anlamak için ön yargı olmayacak, yani Allah'ın kitabının yanında din ve hüküm olarak başka kaynak olmayacak.
Kur'an'ı anlamak için ona Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni mace, mâlik gibileri şerik olmayacak.
Kur'an'ı anlamak için Said Nursi'nin Risale'i Nur'u, Celaleddin-i Rumi'nin mesnevisi, Erzurumlu İbrahim Hakkının marifetnamesi, Hüseyin Hilmi Tunahanın saadeti ebediyesi, Muhyiddin-i Arabi'nın fususul hikemi olmayacak.
Yani onu anlamak için Allah'ın kitabına şirk koşulmayacak.
Kur'an'ı anlamak için Arapça bilmek değil, ona hakikaten iman etmek gerekir.
Allah( cc) Kur'an'ı anlamayı Arapça bilmeye değil, sağlam anlayışa, salim akla, temiz vicdana ve üzerinde tefekkür etmeye bağlamıştır.
Tarikat ve cemaatlerin en iyi bildikleri şey Arapça olmasına rağmen Kur'an'ın zerresinden haberleri yoktur.
Medreselerde çok yönlü Arapça dersleri bulunmasına rağmen, saçma sapan, beşeri ve uydurma rivayetlere Kur'an'dan daha çok değer verilir.
Kur'an'a iman ve onu merak etme bakımından onu anlamaya çalışanların Arapça bilmeyenlerden oluştuğunu hayretler içinde görüyoruz.
Ali Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder