ŞİA VE EHLİ SÜNNET MEZHEPLERİNİN İTİKADİ DURUMLARI (10.YAZI)
Kur'an'ın sistemine, bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda Yahudilik, Hıristiyanlık, Şiilik ve Sünniliğin arasında bir farkın bulunmadığını rahatlıkla görebiliriz.
Kur'an bir çok ayette, kendisinin apaçık bir kitap olduğunu deklare etmektedir.
Mesela, Şia mezhebinin kaynaklari "İmamlarının mekruh işlemekten bile münezzeh olduklarını, Nebiler gibi imamların da vahiy aldıklarını" iddia ederler.
Ehli sünnet'e baktığımızda da aynı inançları görmek mümkündür.
Mezheplerinde Kur'an'a aykırı yüzlerce ictihat bulunmasına rağmen şimdiye kadar hiç bir Allah'ın kulu, Emevi Abbasi hurafelerini kendine tek rehber edinen Ehli sünnet dininin âlimlerini eleştirme cesaretinde bulunmaması dikkat çekici bir durumdur.
Yani Allah ( cc) Mübin kitabında bir çok ayette hatalarından dolayı Nebi'leri bile eleştiriye tâbi tutarken, Ehli sünnet dininin âlimleri her türlü günah ve hatadan Müberra ve mücella tutulmuştur!
Dolayısıyla Şia ve Ehli sünnet mezhebinin her şeyi yalandır.
Çünkü dinlerini tamamen uydurdukları rivayetler üzerine bina etmişlerdir.
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde Kur'an'dan bir eser göremezsiniz.
İşte bundan dolayı Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) ezeli ve ebedi ilmiyle Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Onlar Allah ile beraber bilginlerini, din adamlarını ve Meryem oğlu Mesih'i de rabler edindiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Koştukları şirkten Allah münezzehtir"
(Tevbe, 31)
Bu ayette Allah son Nebi'nin ümmetinin Yahudi ve Hıristiyanların düştükleri tuzağa düşmemeleri için uyarmaktadır.
Fakat ben iddia ediyorum, Şiilik ve sünnilik, Yahudilik ve Hıristiyanlıktan daha bozuk bir anlayış ve inanca sahiptir.
Evet kaynak itibari ile Şia ve Ehli sünnet alimleri ve muhaddisleri uydurma rivayetlerle ve içtihatlarıyla dini dejenere ederek tanınmaz bir hale sokmuşlardır.
1400 seneden beri bu ümmet bilmediği ve anlamadığı bir dine mahkum bırakılmış bir esir gibidir.
Son Nebi'nin ümmeti maalesef Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür, bilgi üretme ve hurafeleri sorgulama nimetinden uzaklaştırılarak yalan ve iftira rivayetlere mecbur bırakılmıştır.
Tevhid, güzel ahlak,sorgulama ve tefekkür önderi İbrahim ( Aleyhisselam) a bile yol gösteren vahiy'den âlimleri vasıtasıyla bu millet mahrum edilmiştir.
Halbuki Allah'ın hidayeti olmadan Allah'ın Elçileri bile doğru yolu bulamazlar.
"De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, müşriklerden değildi"
(En'am, 161)
Demek ki, Allah'ın yolu olan vahiy olmayınca şirk olacaktır.
Allah Resulü Muhammed ( Aleyhisselam) a bile hidayet gösteren vahiy'den başka bir şey değildir.
"De ki: Eğer ( haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği ( Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, bilendir"
(Sebe, 50)
Yine Kur'an vasıtasıyla İbrahim (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor.
"Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecektir"
(Saffat, 99)
Tevhid dininin büyük babası olan İbrahim ( Aleyhisselam) böyle buyuruyorsa, bizim ümmeti Vahiy'den ve Tevhid akidesinden uzak tutma gibi bir lüksümüz olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder