27 Temmuz 2022 Çarşamba

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(268. YAZI)Cin Süresi 28 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) (Ey Nebi!) De ki: "Bana cinlerden (Medine'li ensardan) bir topluluğun (Kur'an'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: "Şüphesiz biz rüşde ileten hayranlık verici bir Kur'an dinledik de ona iman ettik. Artık, Rabbimize hiç kimseyi şirk koşmayacağız."3-) "Yani Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."4-) "Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında saçma sapan sözler söylüyormuş"5-) "Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk."(Yukarıdaki âyet çok önemlidir. Uydurma din mensupları yani rivayetlerin ve mezheplerin tâbiileri din atalarının yüce Allah hakkında yalan söylemeyeceklerini zannediyorlar. Halbuki dünya tarihinde Şia ve Ehl-i Sünnetin muhaddis ve müctehidleri kadar Allah'a yalan yere iftira eden kimse olmamıştır.)6-) "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı."7-) "Gerçekten onlar da, sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi öldükten sonra tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı."8-) "Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk."9-) "Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur."10-) "Gerçekten biz bilmiyoruz, yerdekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?"11-) "Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar olduk."12-) "Muhakkak ki biz Allah'ı yerde âciz bırakamayacağımızı yani kaçarak onu âciz bırakamayacağımızı anladık."13-) "Gerçekten biz hidayeti (Kur'an'ı) işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artık ne hakkının eksik verilmesinden yani haksızlığa uğramaktan korkar."14-) "Kuşkusuz içimizde (Allah'a) teslim olanlar da var, (sırât'ı müstakimden) sapanlar da var. Kim (Allah'a) teslim olursa, işte onlar araştırarak rüşdü bulmuşlardır."(Yukarıdaki âyet, incelemeden, üzerinde araştırma yapmadan iman edilen bir dinde hayrın olmadığını gösteriyor. TAKLİTÇİLİKŞirkten sonra Kur'an İslam'ının en büyük düşmanı taklitçiliktir.Taklitçilik, medeniyet ve hürriyet, gelişme ve icat, aklı kullanma ve sorgulamanın önündeki en büyük engeldir.Taklitçilik, İslam ümmeti için gerçekten kahredici bir yozlaşma, çürüme, bozulma, kokuşma ve korkunç bir ölümdür."Taklit:Bir şeyi boyna geçirmektir.Mesela, kılıcı omuza asmak anlamına gelen taklit, din geleneğinde"Vahiy'den bağımsız, hüccetsiz ve delilsiz, hikmetsiz ve ilimsiz, tefekkürsüz ve sorgulamasız olarak körü körüne başkasının yolunu ve sözünü takip etmek ve kayıtsız şartsız kabul etmek anlamına gelmektedir.Körü körüne başkasını taklit eden kişiye "mukallid" denir.Buna göre, Allah'ın apaçık kitabına dayanmadan, bir müctehid!veya başka bir mukallidin sözünü, sünnetini ve yolunu rehber edinip onunla amel etmekle taklit meydana gelir.Taklitçilik vahiy'den başka rehber edinmek olduğu için bir nevi Allah'a şirk koşmak, kula kulluk anlamına gelmektedir. Mukallid, Allah tarafından indirilen vahye, kesin delile ve sorgulamaya değil, hükmü çıkaran kişiye iman ve itikad eder.Mukallid, din ve hükümde Allah ve Resulü yerine insanlara itimad ve itibar eder.Halbuki Rahman ve Rahim olan Allah'ın kitabına baktığımızda bir çok âyette taklit belasının yerildiğini görmekteyiz.Vahiy'den bağımsız hareket ederek hiç düşünmeden başkasını taklit etmek insan onuruna yakışmayan çok çirkin bir davranıştır.Yüce Rabbimizin biz kullarından istediği sadece ve sadece Allah'a ve  Resüle (Elçiye) tâbi olmak ve yalnız ona itaat etmektir.Bir konuyla alakalı Allah'ın kitabında müracaat edilip de orada açık bir hüküm bulunduğunda onunla amel edilir.Böyle bir hüküm yoksa, o hüküm dinde yok demektir.Çünkü din vahiy ile tamamlanmıştır ve biz Nebiler gibi sadece vahiy'den sorumluyuz.Yüce Allah, vahiy ile Nebi'ye göndermediği bir şeyden dolayıinsanları sorumlu tutmaz.İndirmediği bir şeyden dolayı hesaba çekmez, vahyetmediği bir hükümden dolayı kulunu cezalandırmaz.Falanın filanin Allah'a ve Resulüne iftira ederek dinde uydurduğu bir hükümden dolayı Allah insanı nasıl hesaba çeker?Dolayısıyla Allah'tan indirilmeyen, Nebi'ye vahyedilmeyen, Resûl tarafından tebliğ edilmeyen yani Kur'an'da olmayan bir hükümden hiç kimse sorumlu tutulamaz. Bundan dolayı Allah Resulü Muhammed ( Aleyhisselam) sadece Kur'an ile Resûlluk görevini yerine getirmiştir.Bu konuyla alakalı onlarca âyet mevcuttur."Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları ( o güne iman edenleri Kur'an ile) uyar.Onlar için Rablerinden başka ne bir veli ne de bir şefaatçi vardır, belki sakınırlar"(En'am-51)"De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"(Enbiya- 45)"Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver"(Kaf- 45)Şuurlu bir Mümin Kur'an'da bir hükmü bulamıyorsa, o hükümden sorumlu  olmadığını bilir.Kur'an'ı bilmeyen bir mümin, hükmünü bilmek ve anlamak istediği meseleyi, Kur'an ehli olan muvahhidlerden sorar ve delillerine bakarak aldığı cevaba göre amel edebilir.Devamlı olarak bir mezhebe ve belirli bir âlime bağlı olarak yaşamak İslam dininin çok çirkin gördüğü bir davranıştır.İşte bu  baş belası ahlak taklit hastalığını, kahrolası statik düşünceyi meydana getirecektir.Belirli bir mezhebi taklit etmek ve o mezhebe bağlı kalarak yaşamak, manevi ve toplumsal ölümün en beter olanıdır.Halbuki iman edenler, hiç kimseye ve hiçbir mezhebe bağlı olmadan her zaman ve zeminde  tefekkür ve sorgulama ekseninde, Kur'an, ilim ve hikmet rehberliğinde doğrunun avcılığını yapmış olsalardı, katliam ve ihtilaf, kaos ve anarşi, zulüm ve vahşet cehennemi yerine, hidayet ve rahmet, aydınlık ve saadeti oluşturabilirlerdi.İslam dünyası için en büyük bela ve korkunç tehlike mezhep taklitçiliği ve geleneksel din anlayışıdır.Kur'an'ın öngördüğü dini düşünce şu şekilde hayat bulması gerekirdi.Müslümanlar dini problemlerini ölü olanlara değil, her zaman ve zeminde, hayatta olan akıl ve vicdan sahibi Kur'an ehli muvahhidlere sorar ve aldıkları cevaba göre imanları şekillenirdi. ÖLÜMSÜZ DAVET ŞUDUR: "Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulü'ne icâbet edin..."(Enfal- 24)Müslümanlar belli bir mezhebe ve belli bir âlime bağlanmaları tefrika ve bölünmüşlüğü, kıskançlık ve hasedi, ilimsizlik ve cehaleti, fikirsizlik  ve taklitçiliği doğuracaktır.Mezhep taklitçiliği, insanları dinlerini öğrenmekten ve ve araştırma yapmaktan alıkoyan en önemli etkendir.Gerçek âlimler de, mezhep hükümlerine, imamların içtihatlarına göre değil, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü araştırarak, Allah'ın apaçık kitabına sadık kalarak cevap vermeleri gerekir.Kur'an'dan kopuk olan mezhepler, maddi ve manevi, dini ve dünyevi insanların hanif fıtratını bozan öldürücü bir hastalık ve yıkım yolları olmuşlardır.Nesillerimize hayat boyunca yol gösterecek tek kaynak, içinde hiç bir çürüğü ve bozuğu olmayanAllah'ın kitabı olmalıdır.Küçüklüğünden itibaren bir çocuğa takip edeceği doğru yolu gösterirseniz, bu yolu takip etmekten vazgeçmeyecektir.Dolayısıyla mezhepleri gözünüzde büyütmeyin, mezhepler, Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama nimetinden uzak kalmış karanlık kurumlardır.15-) "Yani (hak yoldan) sapanlara gelince, onlar cehenneme odunu olmuşlardır."16,17-) Yine de ki: "Bana şöyle de vahyedildi: 'Eğer doğru yolda istikamet sahibi olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları bir sınama edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sülük ettirir"18-) "Şüphesiz mescidler, Allah'ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye dua etmeyin."(Yani mescitlerde sadece yüce Allah'ın dinini yani Kur'an'ı anlatın, başkasının hadislerini, ictihatlarını, mezhebini anlatmayın.) 19-) "Allah'ın kulu (Muhammed (a.s), O'na dua etmek için kalktığında (kâfirler) nerede ise onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı.20-) De ki: "Şüphesiz ben sadece Rabbime dua (dâvet) ederim ve O'na hiç kimseyi şirk koşmam."21-) De ki: "Şüphesiz ben, (vahiy'den bağımsız olarak) size ne zarar verebilir ne de bir rüşd (yolu) sağlayabilirim."22-) De ki: "Gerçekten beni Allah'a karşı hiç kimse asla koruyamaz yani O'ndan başka sığınacak hiç kimse bulamam."23-) "Ancak Allah'tan gelenleri tebliğ edebilirim yani O'nun risâletlerini (mesajlarını) duyurabilirim. Kim Allah'a ve Resûlüne isyan ederse, şüphesiz onlar için, içinde devamlı kalacakları ebedi cehennem ateşi vardır."(Kur'an'da itaat Allah ve Resul bağlamında geçtiği gibi, zıttı olan isyan da yine Allah ve Resul bağlamında kullanılmıştır.)24-) Nihayet vâdedildikleri şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler.25-) De ki: "Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, idrak edemem."26-) O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını izhar etmez.27,28-) Ancak razı olduğu Resûller başka. Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyicileri sülük ettirir ki resûllerin, Rablerinin risâletlerini (mesajlarını) tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder