12 Temmuz 2022 Salı

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(258. YAZI)Cuma Süresi 11 Âyet olup Medine'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla1-) Göklerdeki ve yerdeki her şey, melik, kuddus, aziz, hakim olan Allah'ı tespih eder.2-) O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı yani hikmeti öğreten bir Resûl gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan (vahiy ve Resûlden) önce apaçık bir sapkınlık içinde idiler.("...Halbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapkınlık içinde idiler" cümlesi çok önemlidir. Kur'an'sız hayatın sapkınlıktan başka bir şey olmadığını gösteriyor.)3-) Allah, o Resûl'ü onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O, aziz ve hakim olandır.4-) İşte bu, Allah'ın faziletidir. Onu dileyene verir. Allah, azim fazilet sahibidir.5-) Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu (vahiy'den bağımsız yani direkt olarak) hidayete erdirmez.ALLAH'IN ÂYETLERİNİ "TEKZİB" (YALANLAMA) NE DEMEKTİR? "Allah'ın kitabını ve âyetlerini yalanlamanın" "tekzib" bildiğimiz anlamda dille kabul etmeme, dille inkâr etme, dille reddetme, dille "ben âyetlere inanmıyorum" anlamında değildir.Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanılan, "tekzib" (âyetleri yalanlama ) inanç, ahlak, amel ve tavırla yani onlardan yüz çevirme, vahyi hedefinden saptırma, Allah'ın âyetlerini hakkıyla takdir etmeme, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak edinme" anlamında kullanılmıştır. Âyete bir daha bakalım."Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu (vahiy'den bağımsız yani direkt olarak) hidayete erdirmez"Âyette bulunan "Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenler..." "Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin..." ile "Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez" cümleleri önemlidir.Tevrat ile yükümlü olan din adamları, dil ile hiçbir zaman Tevrat'ı yalanlamaz ve ona dil ile karşı gelmezler. Fakat onların inanç ve ahlaklarında yani dini hayatlarında kaynak olarak Tevrat'ın yeri yoktur. Onlar din ve hüküm olarak rivayetlere dayandıkları için Tevrat'ı yalanlamış oldular.Ayrıca âyetin güncellenmesi açısından "Tevrat" ibaresinin yerine "Kur'an" kelimesini koymamız gerekmektedir. Yoksa Kur'an'ı okumanın bir anlamı kalmayacaktır. Dolayısıyla Ehli Sünnet ve Şia din adamları dil ile Allah'ın kitabını kabul ettiklerini söylemelerine rağmen, en basit meselelerde bile Allah'ın âyetlerine karşı muvahhidlerle mücadele ederler."Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenlerin (bu kötü ahlakları)gerek Allah indinde, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler"(Mümin-35)Mesela: Dil ile iman ettiklerini söylemelerine rağmen imanın kalbe inmemesi, kalbin âyetleri tasdik etmemesi, yani Kur'an'ı hakkını vererek okumamaları, "Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı)onu, hakkını gözeterek okurlar.Çünkü onlar ona iman ederler.Ama her kim ona kâfir olursa (görmezden gelirse) İşte hüsranda kalanlar bunlardır "(Bakara- 121)Mesela:Kur'an'ın her âyetine kayıtsız şartsız teslim olmamaları, bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr etmeleri, onu parçalamaları, manasını parçalayıp dağıtmaları, içinde var olan bağlam ve bütünlüğü görmemeleri, üzerinde tefekkür etmemeleri, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları anlamamaları, Kur'an'ın anlam sistemine sahip olmamaları, kavramlarının üzerinde durmamaları,"...Yoksa siz kitabın bir kısmına iman edip bir kısmına kâfir mi oluyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak alçaklık, kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir..."(Bakara-85)"Kur'an'ı bütünsüz parçalar olarak görenlere gelince, Rabb'inin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz "(Hicr- 91, 92, 93)Mesela:Âyetleri gizleme, "İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu, kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah, hem de bütün lanet ediciler lanet ederler. Ancak Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim.( Âyetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerine tüm insanların laneti onların üzerindedir. Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar.Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır""İlahınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır Rahim'dir"(Bakara- 159, 160, 161, 162, 163) "Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır. Onlar hidayet karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar. O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak(ve hidayet olarak apaçık) indirmiş olmasıdır.( Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"(Bakara-174, 175, 176)Mesela:Kur'an'ın yanında din ve hüküm olarak başka kaynaklar edinip tevhid akidesini bozmaları,"Dinlerini fırka fırka edip şialara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"(En'am-159)Mesela: Kur'an'ın gerçeklerini bâtıla bulaştırmaları, batıl ile gizlemeleri, saflığını ve temizliğini tahrip etmeleri, onu tanınmaz hale sokmaları, "Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, (bile bile) hakkı gizlemeyin"(Bakara- 42) Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet mezheplerinin muhaddis ve müctehidleri her türlü küfür, tekzib (yalanlama) ve gizleme günahlarını işlemişlerdir.Ehli Sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe, yalan, uydurma, sapkınlık, iftira olan rivayetlerin hepsi Kur'an'ı inkâr ve onu dolaylı yoldan yalan saymak anlamına geliyor.Bir Suriyeli vatandaş ile sohbet ediyoruz, kabir azabının olmadığı ile ilgili Kur'an'da en az bin âyet vardır, dediğimde hayretler içerisinde kalarak dedi ki: "Ben, hayatımda şimdiye kadar hiç böyle bir şey duymadım"İşte İslam toplumunun Kur'an'la olan ilişkisi budur.6-) De ki: "Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dununda evliya olduğunuzu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü temenni edin!"7-) Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü temenni etmezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir.8-) De ki: "Sizin kendisinden firar etmek istediğiniz ölüm var ya, o mutlaka size mulâki olacaktır. Sonra gaybı da, şehadeti de bilen Allah'a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir."9-) Ey iman edenler! Cuma (toplantı) günü salât'a nida edildiği zaman, hemen Allah'ın zikrine (Kur'an'a) koşun yani alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.(Yukarıdaki âyet, salât'ın vahiy yani Kur'an'a gitmek, onu dinlemek, ondan destek almak, onun ilim ve ahlakına sahip olmak olduğunu" açık olarak ortaya koymaktadır. Yani esas olarak cuma (toplantı) günü salât olan namaz değil, "hutbe" olarak değiştirilen zikirdir. "Abdest!" âyeti olarak bilinen Mâide 6.âyetteki temizlik işte bu cuma (toplantı) salât'ı için meşru kılınmıştır.)10-) Salât kaza edildiğinde (bittiğinde) artık yeryüzüne dağılın yani Allah'ın faziletinden (nimetini-nasibinizi) arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.11-) Durum böyle iken onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın indinde bulunan (nimetler), eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır."(Sahabeler de bizim gibi insanlardı, onların da zaafları vardı. İçlerinde fedakar ve mert insanlar var olduğu gibi, Nebi (a.s) önemli bir konuşma yaparken eğlence ve ticarete koşanlar da vardı. Yani ashâb gökteki yıldızlar gibi değillerdi.)(Cuma Süresinin Sonu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder