2 Temmuz 2022 Cumartesi

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(250. YAZI)Kamer Süresi 55 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla1-) Kıyamet yaklaştı yani ay yarıldı.2-) Onlar bir âyet görseler yüz çevirirler yani bu "Süregelen bir sihirdir" derler.AY'IN YARILMASI" HANGİ ANLAMA GELİYOR?Aslında Kur'an'a baktığımızda Allah Resulünün mucize göstermediğini ve böyle bir şeye yetkisinin olmadığını açık olarak görüyoruz.O halde Kamer süresi birinci âyetin hangi anlama geldiğinin üzerinde biraz duralım."Kıyamet yaklaştı yani ay yarıldı"Yüce Allah Kur'an'da henüz dünya hayatında gerçekleşmemiş, hatta ahirette gerçekleşecek olan birçok olayı bizlere gaybi bir haber olarak vermektedir. Mesela: Kıyamet kopmadığı, sûra üflenmediği, kitap ortaya konmadığı, daha insanların hepsinin ölmediği, şahitler henüz getirilmediği halde, bu olayların olup bittiği ile ilgili onlarca âyet vardır.(En'am -94; Zümer -68,69; Kehf -47,48)Rahman ve Rahîm olan Allah, henüz olmamış olayları olmuş gibi anlatmasının sebebi, onun zamandan ve mekandan münezzeh olmasından kaynaklanıyor.Yani yüce Allah zamandan ve mekandan bağımsızdır.Zaman ve mekanla kayıt altına alınamaz.O'nun ezeli ve ebedi ilminde olmuş ile olacak, geçmiş ile gelecek arasında hiçbir fark yoktur.Dolayısıyla "kıyamet yaklaştı yani ay yarıldı" âyeti, kıyamet gününde ayın yarılacağının haberini vermektedir "Gökyüzü yarıldığı zaman"(İnfitar-1)"Gökyüzü yarıldığı zaman"(İnşikak-1)"Artık sûra bir defa üflendiği, yer yani dağlar kaldırılır birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman işte o gün olacak olur (kıyamet kopar) Gök de yarılır ve artık o gün, o çökmeye yüz tutar"(Hakka- 13, 14, 15, 16)Ay'ın bir mucize olarak yarılması ile ilgili rivayetleri uyduran cahiller, ay'ın yapısının nasıl olduğunu, dünya ile bağlantısını, canlılar için ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu, ayın kıyametten önce sünnetullah gereği yarılmasının mümkün olmadığını bilemezlerdi.Bu kadar kolay ve anlaşılır bir âyeti muğlak hale getirmenin en büyük sebebi, Nebi ile Resûlün arasında bulunan farkların bilinmemesi, Kur'an'ı kendi bağlam ve bütünlüğü içinde anlamamak, Ehli Sünnet ve Sia'nın Allah Resulüne iftira olan kaynaklarına iman etmek ve Kur'an'ın üzerinde düşünmemekten kaynaklanmaktadır. Kamer süresi 2. âyeti ile ilgili olarak şunları söyleyebiliriz."Onlar bir mucize gördüklerinde eskiden beri devam edip gelen bir sihirdir" derler.Bu âyette yüce Allah, tarih boyunca mucizelere ve Allah'ın âyetlerine karşı kavimlerin ahlak ve tepkilerini deşifre ediyor.Yani mucizelerin insanların imanı üzerinde olumlu bir tesir meydana getirmediğini bildiriyor.Aslında vahiy yeterli bir mucizedir. Fakat bu âyette Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları mucizeden yüz çeviren "ve bu devam edip gelen bir sihirdir" diyenlerin mekkeli müşrikler olduğunu ileri sürmüşlerdir.Halbuki bu görüş hatalı ve problemli bir görüştür.Çünkü Kamer süresinde yüce Allah insanlık tarihinde geçmiş bazı kavimlerin âyetlere karşı nasıl tavır takındıklarını ve nasıl helak edildiklerini haber veriyor.Yani Kamer süresinin ana konusu, ikinci âyetin tefsiri gibidir.Dolayısıyla Allah Resulü (a.s) mucize göstermiş olsaydı, müşriklerin tevhide gelmeleri üzerinde musbet bir tesir yapacağından, aklın kullanılması, tefekkür etme, imtihan sırrının bozulması ve insanların kendi özgür iradeleriyle tevhid akidesini benimsemelerinin önüne geçilmiş olacaktı."O halde (Ey Resul!) öğüt ver. Çünkü sen ancak (vahiy'le) öğüt vericisin" (Ğaşiye- 21, 22)"Biz onlara vâdettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya ondan önce seni vefat ettirsek de sana ancak (Allah'ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir"(Râd-40)"Resûle düşen görev ancak vahyi tebliğ etmektir"(Mâide-99)Allah Resulünün indirilen vahyi insanlara ulaştırmaktan başka hiçbir görevi yoktur.Özellikle mucize göstermek diye bir şeyden asla söz edilemez."Biz onların dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver"(Kâf-45)(Ey Resul!) De ki: Ben, sadece, vahiy'le sizi ikaz ediyorum. Fakat sağır olanlar ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"(Enbiya -45)3-) (Resûlu) yalanladılar, hevalarına tâbi oldular. Hâlbuki her iş, gerçekleşecektir.4-) Andolsun ki, onlara içinde sakındırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi.5-) Bu haberler, (ders ve ibret verici) beliğ birer hikmet idiler! Fakat uyarılar fayda vermiyor!6,7-) O hâlde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (daha önce) inkar edilen bir şeye çağırdığı gün, gözleri korkudan önlerine eğik dağılmış çekirgeler (sürüsü) gibi kabirlerden çıkarlar.8-) Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, "Bu zor bir gün" derler.9-) Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp "Bu bir mecnundur" dediler yani kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonulmak istenmişti.10-) O da Rabbine, ("Ey Rabbim!) Ben mağlup oldum, yardım et" diye dua etti.11-) Biz de göğün kapılarını nehir gibi akan bir su ile açtık.12-) Yeri göz göz yardık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birbirine kavuştu.13-) Yani Nûh'u çivilerle perçinli levhaların üzerinde taşıdık.14-) Gemi, küfredilen kimseye (Nuh'a) bir mükâfat olarak gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.15-) Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir âyet olarak terkettik. Hani idrak eden var mı?16-) Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!17-) Andolsun biz, Kur'an'ı zikir (öğüt almak isteyenler) için kolaylaştırdık. İdrak eden (hatırlayan) var mı?(Yani Kur'an, düşünen, merak eden, ona iman eden, teslim olan, ihlas sahibi olanlar, idrak etmek isteyen, öğüt alanlar için kolay bir kitaptır. Herkes için değil. Muddekir kelimesi, hatırlama anlamına gelmektedir."(Hapisteki) iki kişiden, kurtulmuş olan uzun bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak "veddekera" ben size onun te'vilini haber vereceğim; beni hemen (Yusuf'a) gönderin demişti"Yusuf -45)18-) Âd kavmi de (Hûd'u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış! (gördüler)19-20) Sürekliliği olan zor bir günde onların üzerine, insanları kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi deviren dondurucu bir rüzgâr gönderdik.21-) Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)!22-) Andolsun biz, Kur'an'ı zikir (öğüt almak isteyenler) için kolaylaştırdık. İdrak eden var mı?23,24-) Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: "Bizden tek bir beşere mı tâbi olacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapkınlık yani çılgınlığın içine düşmüş oluruz."25-) (Devamla) "Bizim aramızdan vahiy ona mı ilka edildi? Hayır o, yalancı, şımarığın biridir."26-) Yalancı, şımarık kimmiş yarın bilecekler! 27-)(Salih'e şöyle demiştik:) "Şüphesiz biz, onlara bir fitne olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. Şimdi onları gözetle yani sabret."28-) "Yani onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) taksim edildiğini haber ver. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun."29-) Derken onlar arkadaşlarına nida ettiler. O da ileri atıldı yani deveyi vahşice katletti.(Kur'an'da anlatılan Nebi ve Resûl kıssalarının büyük bir bölümü mecazi ve simgesel anlatıma sahiptir. Yani Sâlih (a.s) kıssasında geçen ve dokunulmaması istenen "dişi deve" kamu malının kutsallığı ile ilgili bir durumdur.Yani devlet (kamu) malını koruyun ona ihanet etmeyin anlamına gelmektedir.Çünkü başka bir âyette bu deve için "nêkatallâhi" "Allah'ın dişi devesi" olarak geçmektedir.(Şems -13)30-) Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış! (gördüler!)31-) (Deveyi katledince) bizde, onların üzerine tek bir sayha gönderdik de, onlar, ağıldaki (hayvanların çiğneyip ufaladıkları) kuru çöpler gibi oldular.32-) Andolsun biz, Kur'an'ı zikir (öğüt almak isteyenler) için kolaylaştırdık. İdrak eden (hatırlayan) var mı ?33-) Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.34,35-) Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût'un ailesi başka. İndimizden bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız.36-) Andolsun, Lût onları bizim (azapla) yakalamamızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar.37-) Andolsun, onlar onun (Resûllerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik.38-) Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.39-) "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik.40-) Andolsun, biz Kur'an'ı zikir (öğüt almak isteyenler) için kolaylaştırdık. İdrak eden var mı?41-) Andolsun, Firavun'un ailesine de uyarıcılar gelmişti.42-) Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları aziz ve muktedir olanın yakalaması gibi yakaladık.43-) (Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için zübürde (azaptan kurtulma gibi) bir berat mı var?(Zübür kelimesi, yüce Allah tarafından indirilen vahiy demektir.)44-) Yoksa onlar, "Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz" mu diyorlar?45-46) O topluluk yakında hezimete uğrayacak yani arkalarını dönüp kaçacaklardır. Bilakis, o saat, (yenilgi ve hezimet) bir vaattır. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.47-) Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapkınlık ve şaşkınlık içindedirler.48-) Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, "Sakarın dokunuşunu tadın!" denecek.49-) Gerçekten biz, her şeyi bir kaderle yarattık.(Kader, "Allah her şeyi bir ölçüyle yaratmıştır. Allah ölçüsüz iş yapmaz. Kadersiz yani ölçüsüz hiçbir şey yoktur. Allah gelişi güzel iş yapmaz. Allah istediğini yapar ama keyfi iş yapmaz demektir.Allah'ın bir yasası var ve o yasaya göre iş yapar. Kader, "Allah'ın kuralları, prensipleri, kaideleri var" demektir. Kur'an'daki kader işte budur.Allah'ın takdiri olmadan hiçbir şey olmaz. Ehl-i Sünnette bulunan kader inancı Allah'a iftira olan bir inançtır.Yani müşriklerin kader inancıdır.50-) Bizim (kıyamet) emrimiz ancak tek bir göz kırpması gibidir.51-) Andolsun ki, biz sizin gibi şiaları (grupları-fırkaları-) hep helâk ettik. Fakat idrak eden var mı? 52-53) İşledikleri her şey (bütün fiilleri) zübürdedir yani küçük, büyük tüm amelleri kayıt altına alınmıştır. 54-) Şüphesiz muttakiler cennetlerde yani nehir başlarındadırlar.55-) Muktedir bir melikin indinde, sıdk meclisindedirler.(Kamer Süresinin Sonu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder