17 Temmuz 2022 Pazar
KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(262. YAZI)Tahrim Süresi 12 Âyet olup Medine'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Ey Nebi! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah Ğafur'dur, Rahim'dir.2-) Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı (ve kefaret ödemeyi) size farz kılmıştır. Yani Allah, sizin mevlânızdır. O, Alim'dir, Hakim'dir.3-) Hani Nebi eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu Nebi'ye bildirince, Nebi bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi, bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, "Bunu sana kim bildirdi?" dedi. (Nebi,) "Bunu bana, Alim ve Habir olan Allah bildirdi" dedi."VAHYİ GAYRİ METLÜV" MESELESİ:Şia ve Ehli Sünnet'in din adamları; "Nebi (a.s) ın, eşlerinden Hafsa'ya bir sır söyledi. O ise bu sırrı bir diğer şahsa ifşa etti. Nebi (a.s) bu sırrın eşi tarafından ifşa edildiğini öğrenince ondan bir açıklama istedi.Eşi, Nebi (a.s)a bu sırrın ifşa edildiğini kimden öğrendiğini sordu. Nebi (a.s), bunun kendisine Allah tarafından haber verildiğini söyledi. Bu olay Kur'an'ı Mübin'de şu âyetle haber veriliyor."Nebi, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Nebi'ye açıklayınca, Nebi bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Nebi: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi."(Tahrim- 3)Şia ve Ehl-i Sünnet'in din adamlarına göre, yukarıdaki âyette geçen "Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi" ifadesi, söz konusu sırrın ifşa edildiğini Nebi (a.s)a yüce Allah tarafından haber verildiğini göstermektedir.Yani bu haber verme olayı Kur'an'ın hiç bir yerinde geçmez. Dolayısıyla bu âyet, Allah Resulü'nün Kur'an'da yer alan vahiy dışında Allah'tan başka vahiy aldığının da bir göstergesidir."Cevap:Kur'an ehli muvahhidler her ne kadar, "Kur'an'dan başka hiç bir kaynağın ümmeti bağlamadığını, ümmetin sadece vahiy'den sorumlu bulunduğunu" delilleriyle beraber, onlarca âyette detaylı olarak ortaya koysalar da, sıra mukallit mezhepçilere geldiğinde, uydurma hadislerin üzerine inşa ettikleri dinlerine alan açabilmek ve rivayet dininin meşru bir yol olduğunu göstermek için bu gibi âyetleri tahrif etmeye çalışıyorlar.Bu durum Şia ve Ehli Sünnet'in din adamlarının hiç bir zaman Allah'ın kitabına itibar etmediğini açık olarak gösteriyor.Öncelikle Şia ve Ehli Sünnet ruhbanlarının mezheplerinde "vahyi gayri metlüv" inancıyla ne kasdedildiğini açıklayalım. "Allah Resulü'ne genel olarak tatbikatta ortaya çıkan bazı konularda hüküm ve karar yetkisi verildiği gibi, Kur'an'da olmayan hususlarda O’na haram ve helal koyma yetkisi de verilmiştir."(Hayrettin Karaman, "Kur'an'ın Hz. Peygamber'in Sünnetine Verdiği Değer, Sünnetin Dindeki yeri, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi, s, 68, Ensar yayınları)Şia ve Ehli Sünnet'in din adamlarının anlayışına göre dinde, hükümlerin kaynağı "vahyi metlüv" ve "vahyi gayri metlüv" olmak üzere ikidir."Vahyi metlüv" "Okunan vahiy" demektir. Yani namazda okunduğu için Kur'an âyetlerine "Vahyi Metlüv" denilmiş,namazda okunmadığı halde, hadislerde aynen Kur'an âyetleri gibi, insanları bağlayıcı farzlar, vâcipler, hükümler, haramlar ve helaller bildiren vahiy'dir. "Okunmayan Vahiy" adı verilmiştir.Fakat mezhebin din adamları rivayetlere "vahyi gayri metlüv" "namazda okunmayan vahiy" dedikleri halde, yine de"tahiyyat, sübhaneke, salli-bârik dualarını namazda okurlar. Yani inanç ve fikirleriyle çelişkiye düşerler.Aslında İslam tarihine baktığımızda Ehli Sünnet ve Şia din adamlarının itikadi ve ameli olarak bütün konuları "vahyi gayri metlüv!!!" üzerine bina ettiklerini görürüz.Yani onların hayatlarını sözde Kur'an, özde "vahyi gayri metlüv!!!" şekillendirmiştir.Ehli Sünnet ve Şia din adamları Nebi (a.s)a Kur'an dışında hükümler verildiğinin bir delili olarak Tahrim suresinin 3. âyetini gösterirler.Oysa ki daha ilk bakışta bu âyetin "gayri metlüv!!!" vahye işaret etmediğinin anlaşılması gerekirdi. Çünkü âyette şöyle bir ifade geçmektedir."...O da onun birazını eşine anlattı, birazını da anlatmaktan vazgeçti....."(Tahrim-3)Eğer bu âyette geçen olay, Şia ve Ehli Sünnet din adamlarının iddia ettiği gibi "gayri metlüv vahiy" olayına bir örnek olsaydı Nebi (a.s)'ın birazını anlatmaktan vazgeçmesi mümkün olur muydu?Bir elçinin kendisine gelen vahyi insanlara tebliğ etmemesi olacak bir şey değildir. Allah Resulü'nün kendisine gelen vahyi insanlara bildirmemesi büyük bir suçtur.Yüce Allah şöyle buyurur:"Ey Resul! Rabbin'den sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez!"(Maide-67)Tahrim süresinde anlatılan olayda ise, Nebi (a.s)'ın kendisine gelen haberin sadece bir kısmını anlatıp kalanını gizliyor.Zaten bu olay bir aile meselesi olduğu ve aile içinde gizli kalması için ayette hep "Nebi" kavramı kullanılmıştır.Bu olay, tüm insanlık için bağlayıcı olduğu iddia edilen "gayri metlüv vahye" örnek olamaz. Bu örneğin baştan sona kadar hatalı olduğu çok açıktır.Ancak vahiy konusunu Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde, Allah'ın tarif ettiği şekilde anlamamış zihinlerin böyle çok basit hatalara düşmeleri normaldir.Onlar bir şekilde iddialarındaki çelişkiyi görseler bile kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği içerisinde bocalamaktan kendilerini kurtarmayı başaralamazlar.Bu kafa karışıklığını gidermenin tek yolu "vahiy" meselesini âyetler arası ilişkileri kurarak konuları saf bir şekilde anlamaktan geçer.Sonuç olarak:"Nebi, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu onun için açığa çıkarınca, Nebi'ye bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi.Nebi: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi"(Tahrim- 3)Bu âyet ailevi bir meseleyi anlattığı için hep Nebi kavramı kullanılmıştır.Aslında bu âyette ümmeti ilgilendiren bir şey yoktur. Fakat yüce Allah vahiy ile elçilerin beşeri özelliklerini ortaya koyması gerekir ki, insanlar âlimlerini ve liderlerini yüceltmesinler.Aslında bu olayda kasdedilen haberi Nebi (a.s)'a Allah haber vermemiş de olabilir. Nebi (a.s)'ın hanımları tarafından olay yayılınca Nebi (a.s) da başkalarından duymuştu.Fakat Nebi (a.s) da var olan yüksek ahlak ve mükemmel edep gereği, kendisine dedikodu yapmayı yakıştırmadığı için bu duyma ve haber almayı yüce Allah'a izafe etmiştir. Kur'an'da bu güzel ahlaka işaret eden ayetler vardır.Mesela:"Her ne zaman Zekeriya (a.s) Meryem'in yanına gidip onun yanında bol bol rızık gördüğünde, "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" diye sorduğunda, Meryem, "Bu, Allah tarafındandır. Allah dilediğine sayısız rızık verir, derdi."(Âli İmran-37)Yani Meryem insanların kendisine hediye olarak getirmiş oldukları yiyecekleri Allah'a izafe etmiştir.Yoksa sürekli olarak Allah tarafından Meryem'e yiyecek gelmiyordu.Mesela:Nasıl ki çalışıp çabalayarak, emek sarfederek ekonomik bakımdan durumu yerinde olan birine, "Hayırdır, bu variyet nereden? diye sorulduğunda, nezaket ve güzel ahlak gereği, "Allah tarafından" demesi gerekiyorsa, Allah tarafından bu olay (Tahrim-3) ile alakalı Nebi'ye bir haber veya vahiy gelmiş değildir.Dolayısıyla Ehli Sünnet ve Şia din adamlarının bu âyeti vahyi gayri metlüv için delil göstermeleri tam bir cehalettir.4-) (Ey Nebi'nin eşleri! Eğer siz ikiniz Allah'a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Nebi'ye karşı birbirinize arka çıkarsanız, onun mevlâsı Allah yani cibril yani müminlerin salihi (vahiy indirerek onları ıslah eden). Bunlardan sonra melekler (müminler) de ona arka çıkarlar.(Yukarıdaki âyette bulunan "Allah, Cibril ve sâlihil müminine" aynı anlama gelmektedir. Yani yüce Allah yani cibril yani müminlerin ıslahı için onarıcı vahyi indiren göklerin ve yerin tek mâliki ve yegane sahibi olan yüce yaratıcı.Âyetin sonunda bulunan melekler ise, müminlerdir.)5-) Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman. mümine, gönülden (Allah'a) bağlı, tevbe eden, ibadet eden, sâime olan, dul ve bakire eşler verebilir.6-) Ey iman edenler! Nefsinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, gayet şiddetli, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere isyan etmeyen yani kendilerine emredilen şeyi yapan melekler (görevliler) vardır.7-) Ey kâfir olanlar! Bu gün özür dilemeyin! Siz ancak amellerinizin karşılığı ile cezalandırılıyorsunuz.8-) Ey iman edenler! Allah'a Nasuh bir tevbe ile tevbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Nebi'yi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden nehirler akan cennetlere koyar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. "Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi mağfiret et; senin her şeyin üzerinde bir kudrete sahipsin. derler.(Nübüvvet ve risâlet arasında bulunan farklardan biri de Risâlet dünyada sona ererken, Nübüvvet âhirette de devam etmektedir. (Nisa -69)Çünkü Risâlet bir ihlas ve takva makamı iken, Risâlet bir misyondur. Yani rütbeler dünyada sona ererken, erdemler âhirette de devam edecektir. Dolayısıyla insanlar âhirette dünyadaki görevleri ile değil, üstün meziyetleri ve güzel ahlakları ile bilinecekler.)9-) Ey Nebi! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. (Orası) ne kötü varış yeridir!10-) Allah, kâfir olanlara, Nûh'un hanımı ile Lût'un hanımını misal olarak verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikah) altında bulunuyorlardı. Derken onlara (inançta) hainlik ettiler de kocaları, Allah'ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, "Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!" denildi.11-) Allah, iman edenlere ise, Firavun'un hanımını misal gösterdi. Hani o, "Rabbim! Bana indinde, cennette bir ev bina et. Beni Firavun'dan ve onun amelinden koru yani beni zalimler topluluğundan koru!" demişti.12-) Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem'i de (iman edenlere) örnek gösterdi. O (Allah'a) bağlı olanlardandı. (Tahrim Süresinin Sonu)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder