2 Mart 2018 Cuma

İHLAS
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'ı Mübin'de manasını değiştirmedikleri kavram bırakmamışlardır.
 Abartısız söylüyorum, Şia ve Ehli Sünnet'in cahil dincileri Kur'an'ın bütün kavramlarını dejenere etmişlerdir.
MESELA:
Kur'an'ın en önemli kavramlarından bir tanesi "ihlas"tır.
Bir düşünün!
 Dinin en önemli kavramlarından biri olan "İhlas" kavramını bile tahrif etmişlerdir.
 Kur'an'ın dinine göre İhlas:
 Dini Allah'a özel kılmak, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka
 kaynak kabul etmemek, dinde ilahlara ve evliyaya yer vermemek, sadece Allah'a dayanmak ve güvenmek,
yalnız Allah'ın şefaat ve  merhametini talep etmek, dinde Allah'ın hükmünden başka hüküm mercii  kabul etmemek iken,
Şia ve Ehli sünnet dininde İhlas ise:
 Amelleri Allah rızası için yapmak olarak ele alınmıştır.
 Dolayısıyla dinde Allah'ın hükmünden başka hiçbir hüküm kabul etmeme yani  itikadı ve imani olan  İhlas kavramını ameli bir kavram olarak ele almışlardır.
 Yani İhlas itikadi ve ameli konularda Allah'ın hükmüne imseyi ortak  etmemek iken, İhlas kavramının itikadı yönünü tamamen  yok etmişlerdir.
 HAK DİN:
 "Rahman ve Rahim olan Allah'ın tevhid özgürlüğüne ulaştırmak üzere, vahyin önderliğinde, elçileri vasıtasıyla, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle dünya hayatında ve ahirette mutluluğa kavuşturan hükümler" anlamına gelmektedir.
 Kur'an'da en açık olarak ortaya konan gerçek şudur.
 Din itikadi ve ameli olarak tamamen Allah'a özel kılınması gerekir.
 (Ey Muhammed! ) Şüphesiz ki kitab-ı sana hak olarak indirdik.O halde sende dini Allah'a has kılarak kulluk et"
 (Zümer, 2)
 "Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nun berisinde kendilerine bir takım dostlar (evliya) edinenler:
Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.
Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir.
Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi hidayete erdirmez"
(Zümer, 3)
 "De ki: Bana, dini sadece Allah'a özel kılarak O'na kulluk etmem emrolundu. Bana Müslümanların( muvahhidlerin) ilki olmam emrolundu"
( Zümer, 11- 12)
 "De ki:(şirk koşarak) Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım.
 De ki: Ben dinimde İhlas ile sadece Allah'a ibadet ederim"
(Zümer- 13, 14)
( Hakikatin üstünü örten) kafirlerin hoşuna gitmese de Allah için, dini yalnız O'na özel kılarak dua edin"
(Mü'min, 14)
 "De ki: Rabbim tevhidi emretti, her mescidin yanında, tüm benliğinizle  sadece O'na yönelin ve dini kendisine özel kılarak yalvarın. İlkin  sizi tevhid üzere yarattığı gibi dönmüş olacaksınız"
(Araf, 29)
 "O devamlı diri olandır. O'ndan başka ilah yoktur.  Bu nedenle dini sadece ona özel kılın  ve yalnız ona dua edin.  Tüm övgüler yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur"
( Mü'min, 65)
(İnsanlık tarihindeki bütün kavimlere) dini yalnız Allah'a özel kılarak kulluk yapmaları, salat-ı ikame etmeleri, zekatı vermeleri emredildi.
 İşte toplumları ayakta tutan dosdoğru din budur.
( Beyyine, 5)
(De ki: Ben, yalnız sizin gibi bir beşerim ( şu bir gerçektir ki) bana, ilâhınızın sadece bir tek ilah olduğu vahyedilmiştir. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, (o güne imanı varsa) yararlı amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın"
(Kehf, 110)
"Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.
Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler, Allah'ın koruması altına girip  dinlerini yalnız ona özel kılanlar başkadır.
İşte bunlar gerçekten müminlerle  beraberdir ve Allah  müminlere yakında büyük bir mükafat verecektir"
( Nisa- 145,146)
"Ey Elçi!) Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona:
"Benden başka hiçbir ilah yoktur, şu halde sadece bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım"
( Enbiya, 25)
 Dolayısıyla bütün bu  âyetlerde konu edilen ihlası, Kur'an'daki emir ve yasaklar haricinde dine hiçbir şeyin  karıştırılmaması, dinin  Allah'tan indirildi gibi saf ve tertemiz kalması,  içinde Allah'ın koymadığı  hiçbir inanç ve  amelin bulunmaması, Kur'an'ın yanında başka sözlerin otorite  olarak alınmamasıdır.
 Din ve şeriat koyma yetkisi sadece Allah'a aittir.
 "Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh'a emrettiğini (Ey Muhammed!) sana vahyettiğimizi,  İbrahim'e, Musa'ya, ve İsa'ya  emrettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat  kendilerini çağırdığın bu (tevhid dini)  müşriklere çok zor gelir,,,,,,"
( Şura, 13)
 Bu âyetlerde, dinin Yalnız Allah'a ait olduğu, Nebi (Aleyhisselam) ın dine hiçbir şey karıştıramayacağı açık olarak görülmektedir. Dolayısıyla din, Allah tarafından indirildiği orijinal  haliyle yaşanmalıdır.
 Muhaddislerin, mezhep imamlarının, sözde müçtehit âlimlerin, fakihlerin, Hahamların, Rahiplerin, azizlerin, kardinallerin dine bir şey eklemeleri ve ondan  bir şey çıkarmaları söz konusu olamaz.
 Beşer tarafından bazı şeylerin katıldığı din "saf, hanif din"  değil, şeytanların ve tağutların şirk dinidir.
 Onlarca ayette geçen "dinin Allah'a özel, has, halis kılınması gerekir" ifadelerinden, insanlık tarihinde her zaman tevhid dininin bozularak yozlaştırıldığını anlıyoruz.
 Allah Resulü'nden sonra,  özellikle Emevi ve Abbasilerle  beraber gelen, Şia ve  Ehli sünnet âlimleri tarafından hayata hakim kılınan din,  Kur'an'ın saf, tevhid dini değildir.
 Bu konuda bize düşen vazife, her zaman ve her yerde Allah'ın hanif dinini  her türlü hurafe  ve şirkten temizlemek ve dini Allah tarafından indirildiği  gibi sâde ve orijinal bir halde yaşamak ve  insanlara açık olarak  tebliğ etmek olacaktır.
Yani annenin göğsünden yavrunun ağzına akan saf ve hâlis süt gibi Allah tarafından indirilen vahyin de katışıksız,  saf ve tertemiz olarak insanlara ulaştırılması gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder