CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN NE YAPSIN?
Allah Resulü'nden sonra Kur'an'ın yüzlerce emir ve ikazına rağmen Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri tevhid dininin yozlaştılmasında Yahudi ve Hristiyan âlimlerinden çok daha ileri gitmişlerdir.
Her zaman dediğim gibi Aslında Kur'an'ı Mübin'de tevhid dininin Allah tarafından indirildiğini ve Allah tarafından tamamlandığını,
(Maide, 3- En'am, 115 )
dinin Allah'a özgü kılınması gerektiğini (Zümer- 1,2,3,11,12,13---Beyyine, 5-- Mü'min, 65 )
açıklayan yüzlerce ayet mevcuttur.
Fakat Emevilerle başlayan ve Abbasilerle devam eden süreçte Kur'an'ın manasında, bağlam ve bütünlüğünde büyük bir tahrif ve yozlaşma ile tevhid dini tamamen dejenere edilerek tarihin en karanlık bir şirk dinine evrilmştir.
Allah'ın inayet ve merhametiyle Kur'an'ın metninde bir bozulma olmamasına karşılık Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddisleri ve âlimleri Kur'an'ın manasında buharlaştırmadıkları âyet bırakmamışlardır.
Aşağı yukarı 1400 yıldan beri Allah Resulü'ne iftira edilen bu batıl din islam toplumunun birlik ve berabirliğini dağıtmış,
onları merhamet ve adaletten, tevhid akidesinden,
güzel sanatlardan ve bilimsel icadlardan uzaklaştırarak aklını kullanmayan, tefekkür ve sorgulama nimetlerinden mahrum olan şizofrenlerin peşinde koşan birer sürü yapmıştır.
Özellikle günümüzde Nurettin Yıldız, Cübbeli Ahmet, Adıyaman şeyhi, İhsan Şenocak, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan, Cevat Akşit, Vehbi Güler, Osman Ünlü, Ramazan Ayvalı, Tuğrul İnançer gibi hurafecilerin bırakın Kur'an Ahlak ve ilkelerini, akıl ve mantığın sınırlarını zorlayan son derece çirkin ve edep
dışı açıklamalarına karşı toplumdan gelen yoğun tepkiler üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve ilahiyat Prof'larının bile söylemeye cesaret edemediği şu sözleri söylemiştir
" Hadisler Kur'an'ın hükümlerine aykırı değilse bizim için sahihtir, onlara uyarız"
Aslında İslam dininde tek uyulacak, yegane hidayet ve rahmet, biricik fazilet kaynağı olan Kur'an'ı Mübin açısından bu sözün hiçbir değeri yoktur.
Fakat 1400 yıldan beri gelen bu uydurma rivayetlerin muhafazakar toplumlarda tamamen egemen olmaları,
özellikle mezheplerin, cemaat ve tarikatların bu uydurma ve batıl dinle asırlardan beri uyuşturdukları muhafazakar ve gelenekçi toplumda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bu sözü söylemeye cesaret etmesi az bir şey değildir.
Çünkü bu söz ümmi halk içinde bir insanın siyasi hayatına bile mal olacak çok ağır bir söz olarak algılanacaktır.
Bu sözün söylenebilmesi bile artık hurafe ve uydurma batıl dinin toplumda ne kadar büyük rahatsızlıklara ve yıkama yol açabileceği devlet adamları tarafından anlaşılmaya başlanmasının en büyük delili olarak karşılanmalıdır.
Gerçekten de bu uydurma, yalan, Allah Resulü'ne iftira, hurafe ve batıl din 1400 seneden beri İslam toplumunun birlik ve beraberliğini dağıtmış, onları parçalamış, İslam ve tevhit, bilim ve teknikten uzaklaştırmış, zeka oyunlarına, güzel sanatlara ve estetiğe düşman yapmıştır.
Yani inşallah artık yavaş yavaş rivayetlerin karanlık dünyasından, Kur'an'ın ahlak ve aydınlığına toplumun büyük bir ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın milyonlarca bağlıları olan tarikat ve cemaatlere karşı Kur'an'a aykırı hadisler kabul edilemez demesi bile önemli bir gelişme olarak kabul edilebilir.
Zaten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan söylemlerinde bu sözden daha ileri gitmesi mümkün değildir.
Buna konumu, ilmi, hizip ve fırkalar arasında gözettiği denge politikası bunu imkansız kılmaktadır.
İşte bu yüzden görevini yerine getirmeyen Diyanet İşleri Başkanlığına ve ilahiyatçılara sürekli gerçeği söylemelerini ısrarla vurgulamaktadır.
Yalancı muhaddislerin, cahil müctehitlerin, Kur'an bilmez mezhep imamlarının birer ilâh ve Rab olarak görüldüğü bir ümmette Tayyip Erdoğan ne yapsın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder