27 Kasım 2021 Cumartesi
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(65.YAZI) Âli İmran Süresi 154-) Sonra o kederin arkasından Allah size bir emniyet indirdi ki, (bu emniyetin yol açtığı) uyuklama hali bir tâifeyi kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir tâife de, Allah’a karşı haksız yere cahiliye zannı gibi, haksız zanda bulunuyorlardı. "Bu (savaş) emrinden bize ne!" diyorlardı. De ki: Muhakkak ki bu emir (savaş kararı) tamamen Allah’a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını nefislerinde gizliyorlardı. "Bu emirde (savaş kararında) sözümüz olsaydı burada katledilmezdik" diyorlar. De ki: Evlerinizde olsaydınız bile, öldürülmesi yazılmış olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, göğüslerinizin içinde bulunanları sınamak ve kalplerinizdekileri (her türlü manevi kirden) saflaştırmak için (böyle yaptı). Allah göğüslerde olan ne varsa hepsini bilir.(Âyette geçen "nuas" "uykuya geçmeden önce ortaya çıkan ve gözlerde belli olan bir gevşeme, rahatlama ve uyuşma halidir. Halk arasında buna" şekerleme" adı da verilmiştir.) 155-) (Uhud’da) iki ordunun karşılaştığı gün, sizden (savaş alanını) bırakıp kaçanlar, kazandıkları bazı hatalar yüzünden şeytan onları kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, Ğafur'dur, Halîm'dir. 156-) Ey iman edenler! Sizler kafirler gibi olmayın.( Onlar), yerde sefere çıkan veya gâzvede olan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim yanımızda olsalardı, ölmezler ve öldürülmezlerdi" dediler. Allah bu (sözleri) onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Dirilten ve öldüren Allah’tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür. 157-) Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah’ın mağfireti ve rahmeti onların (maddi olarak) topladıkları her şeyden daha hayırlıdır.Kıraat Farklılığı (Yukarıdaki âyet şu şekilde de okunmuştur. "Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti (maddi olarak) topladığınız her şeyden daha hayırlıdır"Yani âyette bulunan "yecmeun" "topladıkları" kelimesini, bazı kıraat imamları "tecmeun" topladığınız" olarak okumuşlardır.) 158-) Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah’ın huzurunda haşrolunacaksınız. 159-) O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; onlar için istiğfar dile; (dünya işleri) hakkında onlarla istişare et. Fakat azmettin mi, artık sadece Allah’a tevekkül et. Çünkü Allah, kendisine tevekkül edenleri sever. (Nebi (a.s), dünya işlerinde müminlerle istişare etmekle yükümlü tutulmuştur. Çünkü Nübüvvet özel ve sosyal hayatı temsil eder. Nebi'nin hata etme özelliği olduğu için ortak akılla hareket etne zorunluluğu doğuyor. Fakat Resül için istişare diye bir şeyden söz edilemez. Çünkü Risâlet indirilen vahyi tebliğ etmekle ilgili bir görevdir. Rasülün hata etmesi ve vahyi tebliğ etmede ihanet etmesi imkansızdır. İkinci bir mesele: Nebi (a.s) savaştan kaçanlara karşı merhametle yaklaştığı halde "sağ elle yemek yiyemeyenlere, namaz!!! kılarken önünden geçen çocuklara beddua ettiğine dâir rivayetler mevcuttur.Ve Ehl-iSünnet'in din adamları bu rivayetlere sahihtir diyerek, Ku'an'dan daha fazla bunlara iman etmektedirler.) 160-) Allah size yardım ederse, artık size gâlip gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah’a tevekkül etsinler. 161-) Hiçbir Nebi'nin, yolsuzluk yapması mümkün değildir. Kim emanete (devlet malına) karşı yolsuzluk yaparsa, kıyamet günü, yolsuzluk yaptığı şeyle gelir. Sonra herkese -zulme uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir. Kıraat Farklılığı Âyette bulunan "vemé kâne linebiyyin en yeğulle" "Hiçbir Nebi'nin, yolsuzluk yapması mümkün değildir..." cümlesinde bulunan "en yeğulle" "yolsuzluk yapması mümkün değildir" kelimesini, Nâfi, İbn Âmir, Hamza, Kisâi ve Yakub "en yuğalle" olarak okumuşlardır. Yani bu okuyuşa göre mana şöyle oluyor. "Şimdiye kadar hiçbir Nebi'ye böyle bir suç isnat edilmemişti" Dolayısıyla "Ey Nebi'nin arkadaşları! Siz ne yapıyorsunuz? Nebi'ye böyle âdi bir iftira atılır mı? Nebi'ye böyle bir suç isnat etmekten utanmıyor musunuz? anlamına gelmektedir.) 162-) Allah’ın rızasını isteyenle, Allah’ın öfkesine uğrayan bir olur mu? Berikisinin yeri cehennemdir. O, ne kötü varılacak bir yerdir. 163-) Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların yaptıklarını görmektedir.164-) Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve şirk'ten) kendilerini arındıran, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir Resül göndermekle müminlerin üzerinde Allah'ın minneti (büyük) olmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapkınlık içinde idiler. (Nebi ve Resül'ün arasında bulunan farklardan birisi de "âyetleri tilâvet ve tezkiye" dir. Bu iki kavram Nebi bağlamında geçmez. Yani âyetleri insanlara okuma ve vahiy'le onları arındırma Resül bağlamında kullanılan kelimelerdir. İkincisi, âyetin sonunda bulunan "halbuki daha önce onlar apaçık bir sapkınlık içinde idiler" cümlesidir.Yani Kur'an olmadan, insanlık hidayet bulamaz.) 165-) (Bedir’de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud’da) kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oldu!" dediniz? De ki: O, kendi nefislerinizden kaynaklandı. Şüphesiz Allah her şeyin üzerinde bir güce kadirdir. 166,167-) İki birliğin karşılaştığı gün size isâbet edenler, ancak Allah’ın izniyle (yasası gereğiyle) olmuştur ki, bu da, müminleri bilmesi (ayırması) ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Onlara: "Gelin, Allah yolunda savaşın; ya da mudafaa (savunma) yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi (veya savaş olacağını) bilseydik, elbette sizin arkanızdan gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan daha çok, kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların göğüslerinde gizlediklerini daha iyi bilir. 168-) (Evlerinde) oturup da kardeşleri hakkında: "Bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" diyenlere, "Eğer sâdık iseniz, nefislerinizi ölümden uzaklaştırın bakalım!" de.169,170-) Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın, faziletinden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri indinde rızıklanıyorlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olanlara da hiçbir korku ve hüznün bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. (Âyette bulunan "havf" "korku" âhiretle ilgili, "hüzün" ise, dünya hayatı ile ilgilidir.Yani âhirete intikal eden müminlerin gönüllerinden âhiret korkusu ve dünyada bıraktıkları aile ve mallarının hüznü yerine melekler tarafından güven ve sevinç duyguları yerleştiriliyor.) (Füssilet-30) 171-) Onlar, Allah’tan gelen nimet ve faziletin ve Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler. 172-) Yara aldıktan sonra yine Allah’ın ve Resülünün dâvetine icâbet edenler (özellikle) bunların içlerinden güzel ahlak ve takvâ sahibi olanlar için pek azim bir mükâfat vardır. 173-) Bir kısım insanlar, müminlere: "Muhakkak ki insanlar, size için toplandılar; onlardan korkun!" dediklerinde bu, onların imanlarını daha da arttırdı ve "Hasbunellâhu ve ni'mel vekil" «Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!» dediler. 174-) Bunun üzerine, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan, Allah’ın nimet ve faziletiyle geri geldiler. Böylece Allah’ın rızasına uymuş oldular. Allah azim fazilet sahibidir. 175-) İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer müminler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder