21 Kasım 2021 Pazar
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ( 59.YAZI)Âli İmran Süresi 71-) Ey Ehl-i kitap! Neden hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?72-) Ehl-i kitaptan bir tâife şöyle dedi: "Müminlere indirilmiş olana gündüzün başlangıcında (görünüşte) iman edip, geri kalan kısmında kafir olun. Belki onlar (böylece şüphe ederek dinlerinden) dönerler.73-) Dininize tâbi olanlardan başka hiç kimseye iman etmeyin."De ki: Hidayet ancak Allah’ın hidayetidir. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:) "Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine, yahut Rabbinizin indinde onların size karşı deliller getireceklerine de (iman etmeyin)"De ki: Fazilet Allah’ın elindedir. Onu dileyene verir. Allah (rahmeti) geniştir ve O, her şeyi bilendir. 74-) Rahmetini dileyene özel kılar. Allah fazilet sahibidir.75-) Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona bir kantar mal emanet bıraksan, onu sana iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilmezsen onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize bir yol yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar.(Yahudiler kendi dinlerini en doğru, ırklarını da en üstün ve seçilmiş ırk kabul ettikleri için diğer toplumları kendilerine köle olarak görüyor ve batıl yollardan mallarını yemeyi mubah görüyorlardı.) 76-) Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim ahdine vefa gösterir ve takva sahibi olursa, bilsin ki Allah muttakileri sever.77-) Allah’a karşı verdikleri ahdi ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payları yoktur. Allah onlarla konuşmayacak, kiyamet günü onlara bakmayacak ve onları arındırmayacaktır. Onlar için elim bir azap vardır.78-) Onlardan bir fırka, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki (okudukları) kitap’tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah adına yalan söylüyorlar. 79-) Hiçbir beşerin, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve Nübüvvet vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah’ın dununda (yanında-berisinde) bana da kullar olun! demesi olacak birşey değildir. Lakin sadece şunu söyler. Öğretmekte ve ders yapmakta olduğunuz kitap uyarınca rabbaniler olunuz.(Kıraat Farklılığı) Âyette bulunan "tuallimûne" (Öğretmekte) kelimesini bazı kıraat âlimleri "te'lemûne" (bildiğiniz) olarak okumuşlardır. O zaman âyette bulunan cümlenin meâli şöyle oluyor. "...Lakin sadece şunu söyler. Bilmekte ve ders yapmakta olduğunuz kitap uyarınca rabbaniler olunuz. Bu kıraat daha doğrudur. Çünkü öğretmek ve ders yapmak aynı anlama geliyor. Ama bilmek ve ders yapmak aynı şey değildir. Nebiler bildiklerini sürekli tekrarlayarak yani ders yaparak insanlara öğretirler.) 80-) Ve size: Melekleri ve Nebileri rabler edinin, diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder mi? 81-)Hani Allah, Nebilerden "Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra beraberinizde bulunanları tasdik edici bir Resül geldiğinde ona mutlaka iman edip yardım edeceksiniz" diye misak almış, "ikrar ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, «ikrar ettik» cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.(Şu açık bir gerçektir ki, "Resül" olmayan Nebi'ye indirilen vahiy yalnız kendisine özel kalır.Kendisi insanları o toplum içinde gelmiş Nübüvvete bağlı yani aldığı vahyi tebliğ etme görevi alan bir Resül'ün yoluna davet eder.Şayet söz konusu toplulukta bir Resül gelmemişse, Nebi aldığı vahiy'le insanları hayra ve güzelliğe dâvet eder ve onları daha sonra gelecek Resül'ü kabul etmeye hazırlar.Aynen Meryem, Musa (a.s) ın annesi ve Havariler gibi, Meryem, Musa'nın annesi ve Havariler vahiy aldıkları halde, (Kasas-7; Mâide-111) aldıkları vahyi tebliğ etme görevleri bulunmamaktadır. Arı 🐝 da vahiy alır.(Nahl-68,69) Bu vahiy arı'nın nasıl hareket edeceği, çiçeklerden nasıl polen toplayacağı ve yolunu nası bulacağı ile ilgili bir vahiy'dir. Nebi de aynen böyledir. Tebliğ görevi almayanlar Nebi makam ve mertebesinde kalır ve aldıkları vahiy'le bireysel olarak uyarı görevlerini aynen arılar gibi icra ederler. İşte bundan dolayı Nebi'ye tebliğ emredilmemiştir.Tebliğ kavramı Nebi bağlamında değil, bir çok âyette Resül bağlamında kullanılmıştır. Nebi vahyi uygulayıcı sivil kimliktir. Resul ise teorik islam/Kuran kimliğidir. Resul uygulama yapmaz bu nedenle de günahı hatası olmaz. Nebi aynen müminler gibi uygulayıcı kimliktir. Uygulayıcı Allah'a karşı hata yapar. Dolayısıyla hadis ve sünnet diye bir şey olmaz ve Nebi'ye itaat ve ittiba emredilmez. Ancak Resül'e itaat ve ittiba gerekli kılınmıştır.) 82-) Artık bundan sonra her kim dönerse işte onlar fasıkların ta kendileridir.83-) Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O’na teslim olduğu halde, onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O’na döndürüleceklerdir.(84-) De ki: Biz, Allah’a, üzerimize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya’kub ve Ya’kub oğullarının üzerine indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) Nebilere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onlardan hiç birinin arasında ayırım yapmayız. Biz ancak O’na teslim oluruz.85-) Kim,(vahiy ve tevhid dini olan) İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.(Yukarıdaki âyet vahiy'den ayrılan, dolayısıyla Allah ve Resüllerine ihanet eden Yahudi, Hristiyan, Şii ve Sünn din adamlarına bir reddiye mahiyeti taşımaktadır.) 86-) İman etmelerinden, Resûl’ün hak olduğuna şâhit olmalarından ve kendilerine apaçık beyyinât (vahiy) gelmesinden sonra küfre sapan bir kavme Allah (vahiy'den bağımsız olarak) nasıl hidayet eder? Allah zalimler topluluğunu (vahiy haricinde) hidayete iletmez.(Kur'an'da "hak" kavramı, Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılan kavramlardandır. Allah ve vahiy bağlamında bir çok âyette geçerken, Resül bağlamında yani Resül'ün hak olduğu sadece bu âyette geçmektedir. Âyet evrensel olduğu için yani kiyamet gününe kadar gelecek din adamlarını ve toplumları bağladığı için âyette geçen "Resül" kavramı beşer Resül değil, kitap Resül'dür yani son vahiy'dir yani Kur'an'dır. Çünkü risâlet misyonuyla beşer Resül hayatta olduğu sürece hak odur. Vefat ettikten sonra itaat edilecek ve tâbi olunacak tek bir hak kalıyor ki, oda yüce Allah'tan indirilen ve Resül tarafından tebliğ ve beyan edilen vahiy'dir.) 87-) İşte onların cezası, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin üzerlerinde olmasıdır. 88-) Bu lânette devamlı kalıcıdırlar. Azap onlardan hafifletilmez; ve onlara bakılmaz.89-) Ancak, bundan sonra tevbe edip kendilerini ıslah edenler başka. Allah Ğafur'dur, Rahim'dir. 90-) İmanlarından sonra küfre sapıp sonra küfürlerini daha da arttıranların tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapkınların ta kendileridir.91-) Gerçekten, kafir olup ve kâfirler olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden -fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi- kabul edilmeyecektir. Onlar için elim bir azap vardır; ve onların yardımcıları da yoktur.92-) Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe erdemli olamazsınız. Her ne infak ederseniz, Allah onu bilir.93-) Tevrat’ın indirilmesinden önce, İsrail’in (Ya’kub’un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz, o zaman Tevrat’ı getirip onu okuyun.94-) Artık bundan sonra her kim Allah’a karşı yalan yere iftira ederse, işte bunlar, zalimlerin ta kendileridir. 95-) De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, İbrahim’in hanif milletine tâbi olunuz. O, hiçbir zaman müşriklerden olmadı.(İbrahim'in hanif milleti, dini Allah'a özel kılmak, her türlü mezhep ve uydurma din şirkinden uzak, yalnız indirilen vahye yani İslam dinine tâbi olmak demektir.) 96-) Şüphesiz, âlemlere (insanlara) bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev Mekke’deki (ev) dir.97-) Orada apaçık âyetler, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin Allah için o evi haccetmeleri, insanlar üzerindeki (vasiyetidir.) Ve kim kafir olursa, (nankörlük gösterirse) bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.(Makam'ı İbrahim, İbrahim (a.s) ın Nübüvvet makamı demektir. Yani mucadele alanı ve miras olarak bıraktığı örneklik anlamına gelmektedir. (Bakara-125) Yani gözle görülen, elle dokunalacak maddi bir şey değil, iman ve tevhidle ilgili bir şeydir.) 98-) De ki: Ey ehl-i kitap! Allah yaptığınız amellere şâhit iken, niçin Allah’ın âyetlerine kafirlik edıyorsunuz?99-) De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeğe) şâhit olduğunuz halde niçin Allah’ın yolundan iman edenleri engellemek için onun eğri olduğunu iddia ediyorsunuz. Allah yaptığınız amellerden gafil değildir.(Yukarıdaki âyette Yahudi din adamlarının şahsında Şia ve Ehli Sünnet'in din adamlarına da büyük bir kınama ve ihtar vardır. Çünkü Şii ve Sünni din adamları da aynen Yahudi din adamları gibi indirilen vahyi yeterli görmeyip, dinlerini rivayetlerle boğarak insanların hak ve hanif dine ulaşmalarına engel olmuşlardır. Aşağıdaki âyet bu gerçeği ortaya koyuyor.) 100-) Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bazı fırkalara itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi küfre döndürürler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder