17 Kasım 2021 Çarşamba
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(55.YAZI) 18-) Allah adaleti (tevhidi) ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilah yoktur.(Bu âyette geçen "kist" (adalet), evrensel ahlak ve tevhid ilkeleri anlamına gelmektedir.) 19-) Allah indinde (geçerli tek) din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki taassub yüzünden ihtilâfa düştüler. Ve kim Allah'ın âyetlerinin üzerini örterse, bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok seridir. (Âyette geçen "beğyen beynehum" insanların arasında bulunan "inanç, ırk, kabile, cemaat, mezhep ve tarikat taasubu ve iktidarı zorla ele geçirme tutkusu ve arzusu" anlamına gelmektedir. 20-) Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben yönümü sadece Allah'a teslim ettim."Kendilerine kitap verilenler ve ümmilere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu? de. Eğer teslim oldularsa hidayeti buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse senin üzerine düşen, yalnızca (vahyi) tebliğ etmektir. Allah kullarını görmektedir. 21-) Allah'ın âyetlerine kafir olanlar, haksız yere Nebileri ve adaleti (tevhidi) emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara elim bir azabı müjdele! 22-) İşte bunlar dünyada da ahirette de amelleri boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur. 23-) Kendilerine kitap'tan bir nasip verilenleri (Yahudileri) görmez misin? Aaralarında hükmetmesi için Allah'ın kitab'ına çağrılıyorlar da, sonra içlerinden bir grup yüz çevirerek geri dönüyor. (Âyette bulunan "...aralarında hükmetmesi için Allah'ın kitabına çağrılıyorlar..." cümlesi ilginçtir. Sanki Kur'an hüküm veren canlı bir organizma, konuşan bir kitap olarak sunuluyor. Yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiç bir kitap yoktur.) 24-) Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır, demelerinin bir sonucudur. Onların vaktiyle dinlerinde iftira ettikleri şeyler kendilerini aldatmıştır. (Âyette bulunan "ve ğarrahum fi dinihim mé kénû yefterun" "dinlerine iftiralar karıştırmaları" cümlesi, Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları için büyük bir ibrettir. Yani Allah onlara tertemiz, organik, saf, orijinal, hanif, hâlis bir din indirdiği halde, iftira ve yalan rivayetlerle İslam dininden yüz çevirerek, ihtilâfa düşüp kendilerini perişan ettiler. Uydurma kutsal kaynaklarında bulunan ve yüce Allah'ın iman edenlere bildirdiği "Bize ateş, sayılı günlerde dokunacaktır" rivayeti örnek olarak verilmiştir.) 25-) Fakat onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir zulme uğramaksızın herkese kazandığı şeylerin tam olarak ödendiği zaman halleri nasıl olacaktır? 26-) De ki: Mülkün gerçek mâliki olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini de zelil edersin. Her türlü hayır senin elindedir. Sen her şeyin üzerinde bir kudrete sahipsin. 27-) Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin. 28-) Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kâfirleri veli edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden korunmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır. (Emevi ve Abbasi devletleri döneminde Şia imamları ve onları izleyenlere o derece eziyet ve işkenceler yapıldı ki, imamlar, bu âyetle birlikte, Nahl süresi 106. âyeti delil getirerek kendilerine tâbi olanlara takiyye yapmalarını emretmişlerdir. Yani ehli sünnete tâbi olan birinin yanında imanlarını gizlemelerinin farz olduğunu söylemişlerdir.) 29-) De ki: Göğüslerdekini gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Ve Allah her şeyin üzerinde bir kudrete sahiptir. 30-) Herkesin, hayır olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına karşı çok Rauf'tur. 31-) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur'dur, Rahim'dir. (İttiba kavramı, bir âyet hariç (Enfal-64) Kur'an'da vahiy ve resul bağlamında kullanılmıştır. Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda ittiba kavramının aslında tek hedefinin vahiy olduğunu görüyoruz. (Âraf-3; En'am-153,155; Zümer-55) "İttiba" kavramının sadece vahiy ve Resulü bağlamında kullandığını anladığımızda yukarıdaki âyeti (Âli İmran 31) istismar ederek ve âyetin manasını yamultmak süretiyle rivayetleri bize din olarak dayatan mezhep mensuplarının yalanlarına aldanmayacağız. Yani bu âyette bulunan "fettebiûni" "bana tâbi olun" dan maksadın Muhammed'e veya Nebi'ye tâbi olmak değil, Resul'ün dilinde hayat bulan yani onun tebliğ ettiği vahyin olduğunu bilmiş olacağız. Çünkü Nebi (a.s) da sadece vahye tâbi olmuştur. (Yunus-15,109; Ahkaf-9; Ahzab-1,2; En'am-106)Enfal 64.âyet, savaştan söz ettiği için bu âyette "ittiba" Nebi bağlamında kullanılmıştır. Yoksa bütün âyetlerde ittiba sadece vahye ve Resül'e olacaktır. İttiba ile itaat arasında şöyle bir fark mevcuttur. İttiba, somut bir varlığa yapıldığı için Allah bağlamında geçmez yani "Allah'a tâbi olun" değil. "Vahye ve Resül'e tâbi olun" denilmiştir. Çünkü itiba fiil ve hareketlerle olan yani yaşanan bir fiildir. İtaat ise, işitilen sözle ilgili bir durumdur. Yani işitilen söze itaat edilir. O da sadece Resül'ün dilinde hayat bulan vahiy'dir.)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder