22 Kasım 2021 Pazartesi

KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(60.YAZI)101-) Size Allah’ın âyetleri okunurken, üstelik Resûl'ü de içinizde iken nasıl küfre saparsınız? Her kim Allah’a (Kur'an'a) sığınırsa andolsun ki sırat'ı müstakime doğru hidayet bulmuş olur. (Âyette bulunan şu sistem olağanüstü bir güzelliğe sahiptir.("...Allah'ın âyetleri... Resül'ü...Allah'a sığınırsa...hidayet... sırat'ı müstakim...") Aynı zamanda âyette bulunan "Resül" beşer Resül olan Muhammed (a.s) değil, kitap Resül olan Kur'an'dır. Çünkü son vahyin tarihinden kiyamet gününe kadar olan zamanı kıyasladığımızda beşer Resül olan Muhammed (a.s) ın Medine'de yaşamış olduğu hayat bir şimşek çakması kadardır. Ama yüce Allah "Resül'ü de içinizde iken" buyuruyor. Yani bu hitap ve âyet evrensel bir mesaja sahiptir ve kiyamet gününe kadar gelecek tüm insanların içinde her an ve her yerde ulaşabildikleri bir Resül olması gerekir. Demek oluyor ki, hayatta olduğu sürece risâlet görevi ile Muhammed (a.s) a itaat ve ittiba edilecek bir Resül, vefat ettikten sonra kiyamet gününe kadar kitap Resül onu temsil makamında bulunacaktır. Yoksa "içinizde Resül'ü var iken" cümlesine başka bir anlam vermek mümkün değildir.) Buna benzer âyetlerde her zaman evrensel olan "Resül" kavramı kullanılmıştır.) Mesela: "...Kim evinden muhacir olarak Allah ve Resülün'e çıkarsa..." (Nisa-100)Mesala: "...Keşke Resül ile beraber yol edinseydim" (Furkan-27)Mesela: "...Keşke Allah'a itaat etseydik ve Resül'e itaat etseydik" (Ahzab-66)Buna benzer âyetlerin hiç birinde Nebi kavramı kullanılmamıştır. Çünkü Nebi tarihsel ve bölgeseldir. Resül ise evrensel ve genel bir misyona sahiptir. Dolayısıyla ilâhi sistem böyle kurulmuştur.) 102-) Ey iman edenler! O'na yaraşır şekilde Allah'tan korkun (sorumluluk bilincine sahip olun) ve ancak müslümanlar olarak ölün. İMAN ve İSLAMAslında "Müslim" kavramı Kur'an'ı Mübin'de "sadece Allah'a dolayısıyla onun hükümlerine indirdiği kitab-a teslim olan kişi" anlamında kullanılmıştır."İbrahim, ne Yahudi ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan hanif (saf) Müslim idi; hiçbir zaman müşriklerden olmadı"(Âli İmran- 67) "Müslim, selim, silm, Müslüman, selam, İslam kavramlarının bütün türevleri "saf inanç, şirksiz iman, temiz ve katışıksız, hanif yani saf ve orijinal din" anlamlarında kullanılmıştır. Kur'an'ın neresinde böyle bir kavram ile karşılaşırsak "şirksiz iman, temiz inanç, hanif İslam, saf ve halis din" aklımıza gelmesi gerekiyor.Kur'an'a göre, Allah'a iman ile şirk bir arada olabildiği halde, İslam ile şirk hiçbir zaman bir arada anılmamıştır. Kur'an'a göre "insanların çoğunun Allah'a imanları şirkle beraberdir" (Yusuf- 106)Tarihin bütün müşrikleri Allah'a iman ederlerdi, hem de dinlerinde samimi bir imana sahip bulunuyorlardı.Yani dinlerinin muhafazası için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyor, mallarını infak ediyor (Enfal-36) her türlü fedakarlığı gösteriyorlardı.Fakat şirk ile İslam birbirine düşman, birbirine son derece aykırı iki zıt inanç ve ayrı din konumundadırlar.İşte bundan dolayı yüce Allah, mezheplerin söyledikleri gibi "iman" üzerine değil, kullarının İslam üzerine yani "Müslüman" olarak can vermelerini istemektedir."Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluğunuzun gereğini hakkıyla yerine getirin ve ancak Müslümanlar olarak can verin"(Âli İmran- 102)Allah'ın Resulleri de "iman" üzerine değil, İslam ve Müslüman olarak vefat etmeyi temenni etmişlerdir. Yusuf (a.s) ın Allah'a yakarışı şöyledir."... Ey göklerin ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim dostumsun. Beni Müslim olarak vefat ettir ve beni sâlih kullarına ulaştır"(Yusuf- 101) "Çünkü Rabbi ona Müslim ol, (eslim) demiş o da: Âlemlerin Rabbine teslim oldum, demişti. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakup da, : Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam-Tevhid) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak can verin, dediler"( Bakara- 132, 133) İslam kavramı "saf inanç, hanif din, pak sistem" anlamına geldiği için Kur'an'da mü'minlerin özellikleri sayılırken, Müslümanların özelliklerine yer verilmez. Mesela: "Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanları arttıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar salat'ı ikame eden ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda infak eden kimselerdir. İşte onlar gerçek mü'minlerdir"(Enfal- 2, 3, 4)"Müminler ancak Allah ve Resulü'ne iman eden, sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlardır. İşte (imanlarında) sadık olanlar bunlardır"( Hücurat- 15) Kur'an'ı Mübin'e göre bir insanın gerçek mü'min olması için "iman ettim" demesi yeterli olmamaktadır.Gerçek olarak iman etmenin birçok şartı mevcuttur. İşte bundan dolayı bir çok âyette genellikle "iman edip ameli salih işleyenler..." buyrulmaktadır.İman ile beraber şirk illetinin olabileceği veya sırf iman etmenin yeterli olmadığını Kur'an bizlere haber vermektedir."İnsanlar sınanmadan, sadece "iman ettik" demekle bırakılıvereceklerini mi sandılar?"( Ankebut- 2) Bu konuda yanlış anlaşılmaya müsait bir âyet bulunmaktadır. "Araplar "iman ettik" dediler. De ki: Siz gerçek olarak iman etmediniz, ama (dürüst olun ve doğru konuşun, İslam'ın ve Müslümanların gücü karşısında ister istemez) "gelip teslim olduk, boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir" (Hücurat- 14) Yukarıdaki âyette bulunan "eslemné- "Müslüman olduk, Allah'a teslim olduk" anlamlarında değil, güç karşısında Müslümanlara ve menfaate boyun eğmek" anlamında kullanılmıştır.Çünkü iman kalbe iyice yerleşmeyince iman ve İslam yani Allah'a teslim olma tahakkuk etmiyor.İslam her türlü endişe, korku, şirk, şüpheden uzak tam bir emniyet içerisinde olma anlamına gelmektedir. Bu âyette Yüce Allah "iman ettik" diyen bedevilerin kalplerini bildiği için onların gerçekten iman etmediklerini İslam'ın ve Müslümanların zaferi karşısında mahalle ve akraba baskısı veya maddi imkanlardan faydalanma amacıyla ister istemez boyun eğdiklerini bildiriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder