1 Mayıs 2021 Cumartesi
MEKKE'DE YAŞAMAK KUR'AN EHLİ MUVAHHİDLERE HARAMDIR. Allah Resulü (a.s) ın vefatından sonra, özellikle Emevilerle başlayan süreçte Kur'an cahili muhaddislerin topladıkları rivayetler ve mezhep âlimlerinin bu rivayetlerden yaptıkları içtihadlarla Kur'an'ın manası tahrif edilmiştir.Öyle zor, çelişkili, absürt ve anlaşılmaz bir din ortaya çıkarıldı ki, bu uydurma dinin Kur'an'da bulunan tevhid ve rahmet dini ile hiç bir bağlantısı bulunmamaktadır. Mesela:Bu dinin âlimleri, Kur'an düşmanı ve batıl bir inanca bağlı oldukları halde kendi inanç ve fikirleri dışında kalan diğer bütün din mensuplarını kafir ve cehennemlik olarak görürler. Ehli Sünnet ve Şia âlimleri, Allah'ın kitabını mehcur bırakarak, "İslam" adı altında tevhid akidesine taban tabana zıt olan Şiilik ve Sünnilik dinine ümmi halkı mahkum ettiler. Halbuki dinlerine baktığımızda Kur'an'ın akıl ve hikmetine düşman, baştan sona kadar şirk ve fıtrat dinine aykırı olan din ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Görev icabı Suudi Arabistan'a bir kaç kez gittim.Mescidi Haram ile Mescidi Nebevi'nin fetva makamları ve ilim sahipleriyle günlerce tartıştık. Suudi Arabistan'da bulunan din, tamamen Emevi- Abbasi- Ehli Sünnet'in rivayetlerinden oluşan fıkıh dinidir. Yani Suudi Arabistan'ın Ehli Sünnet-- Vahhabi-Selefi dinî ile İhsan Şenocak, Ebubekir Sifil,Ebu Hanzala, Haydar Baş, Ramazan Ayvalı, Tuğrul İnançer, Alparslan Kuytul, Vehbi Güler, Osman Ünlü, İskender Evrenosoğlu, Ömer Döngeloğlu, Mustafa Karataş, Fatih Çıtlak, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Ubeydullah Aslan, Yusuf Kavaklı, Cübbeli Ahmet, Adıyaman şeyhi ve Nihat Hatipoğlu vb. dini arasında hiçbir fark yoktur.Yalnız onlarda tasavvuf şirki, tarikat geleneği ile evliya inancı bulunmamaktadır.Birde ölülere Kur'an okunmaz ve türbe yapılmaz. Bunların haricinde Suudi Arabistan'da bulunan din, Diyanette bulunan rivayet ve fıkıh dininin aynısıdır.İlim adamları ile yaptığımız tartışmalarda din ve hüküm olarak sadece âyetleri referans olarak gösterdiğimizden dolayı son derece rahatsız oluyorlardı.Okuduğumuz bir- iki âyete karşılık dört beş uydurma hadis ile cevap veriyorlardı.Hadis kültürü ve geleneği o kadar gelişmiş, o kadar hayata hakim olmuş ki, okuduğunuz hiçbir âyeti anlayacak ve kabul edecek akıl ve iradeleri kalmamıştı.Onların hurafe rivayetlerine karşı okuduğumuz âyetlere düşmanca bir tavır takınarak bizim sapık olduğumuzu hiç çekinmeden söylüyorlardı.Sapkınlığımızı ortaya koymak için şu soruları soruyorlardı. "Kabir azabına inanıyor musun? "Ahirette Nebi ve Resüllerin şefaatini kabul ediyor musun?"Dinde kaynak sadece Kur'an ise namazı nasıl kılacağız, orucu nasıl tutacağız, zekâtı nasıl vereceğiz, hac nasıl yapılacaktır? Bu sorulara olumsuz cevap verdiğinizde hemen sizden uzaklaşıyorlardı. Bugünkü Mekke Allah Resulü'nün döneminden daha karanlık bir cehalet ve şirk içinde kıvranıyor. Allah Resulü döneminde Mekke müşriklerinin yazılı bir kutsalları yoktu.Atalarından kendilerine geleneksel olarak dilden dile intikal eden ilahların ve evliyanın şirk dini hakimdi. Bundan dolayı Kur'an onlara şöyle seslenir. "Yoksa size ait bir kitap var da,( bu batıl ve şirk inançları) ondan mı ders ediniyorsunuz. Onda, beğendiğiniz herşey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?(Kalem- 37,38) Yani Mekke müşriklerinin bağlı oldukları, içinden ders yaptıkları ve Kur'an'ın karşına delil olarak çıkarabilecekleri paralel bir kutsalları yoktu. Fakat Allah Resulü'nden iki yüz üç yüz sene sonra Şia ve Ehli Sünnet muhaddis ve müctehidleri Kur'an'a karşı yüzlerce kitap meydana getirdiler.Artık Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin bu uydurma kutsalları aşarak Kur'an'a ulaşmaları mümkün görünmüyor. Mescid-i Haram'ın fetva makamı olan şeyh Yusuf'la yaptığım tartışmadan sonra tevhid inancının merkezinde İbrahim, İsmail ve Muhammed (a.s) ın şehri olan Mekke'de içim hüzünle doldu. Nasıl oldu da ümmet, Allah'ın hidayet ve rahmet kaynağı olan kitab-a bu kadar büyük bir ihaneti yaptı. Nasıl oldu da hayat veren vahye karşı bu derece yabancı kaldı ve düşman kesildi. Allah'ın âyetlerini okuduğunuzda size mikrop saçan bir hastalık gibi bakıyorlar. Mescid-i Haram'ın yanında uydurma makamları kolluyor, taşları öpmek için yarışıyor, neredeyse birbirlerini öldürüyorlar. Şeyh Yusuf'a, Hacerul- Esved'i kaldırıp atın, dediğimde, hayretler içerisinde kalarak hiddetli bir şekilde "Allah Resulü'nün öptüğü, ondan bize hatıra ve Miras kalan bir taşın kaldırılmasını nasıl söylersin?" dedi.İşte bütün bunlardan dolayı Kur'an'ın indiği Mekke'de, Kur'an ve fikir hürriyeti olmadığı için bir muvahhidin yaşamasının haram olduğunu yüce Allah söylüyor."Kendilerine zulmeden kimselere melekler, canlarını alırken: Hayat (özgürlük) bakımından durumunuz nasıldı? derler. Bunlar: Biz yeryüzünde çaresiz eziliyorduk" diye cevap verirler. Melekler de: "Allah'ın yeri geniş değil miydi?Hicret etseydiniz ya! derler. İşte onların barınağı cehennemdir, orası ne kötü bir gidiş yeridir.Erkekler, kadınlar ve çocuklardan (gerçekten) aciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnadır. işte bunları, umulur ki Allah affeder, Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır"(Nisa-97, 98, 99)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder