20 Mayıs 2021 Perşembe

TASAVVUF VE MEZHEP ŞİRKİKur'an'a ve hikmetine baktığımızda son derece kolay bir din ve sade bir hayat ile karşılaşırız.Çünkü yüce Allah, herkesin Kur'an'ı anlaması ve dini saf olarak yaşaması, hiç kimsenin Kur'an'dan ve onun vahiy dininden mahrum olmaması için anlaşılmasını kolaylaştırmış, en açık bir şekilde ortaya koymuştur.Kur'an, yüzlerce âyette kendisinin "mübin" "apaçık" olduğunu söylemektedir.Tasavvuf dinine baktığımızda ise, son derece karmaşık bir din ve söylemle karşılaşırız. Çünkü tasavvufçular hiçbir zaman inançlarını açık olarak söyleme cesaretini gösteremezler. Bir sürü zor, karmaşık, halkın anlamadığı kelime ve cümleler kullanırlar. Hallacı Mansur'dan, Beyazıd-i Bestami'ye, Muhyiddini Arabi'den Celaleddin-i Rumi'ye kadar tasavvufçular, gerçek inançlarını gizlemışlerdir. Fakat çömezleri, halifeleri ve talebeleri tarafından inançları bazen bilinçli veya bilinçsiz olarak dışarıya sızdırılır. Resüllerin gönderildiği kavimler, tasavvufçuların içini yakan, kavuran, bir türlü açık bir şekilde ortaya koyamadıkları hulul inancına bağlı idiler.Yani Tuğrul İnançerin söylediği, "Muhammed'e kul" olunmadan "Allah'a kul olunmaz" Cübbeli Ahmed'in dediği "ete kemiğe büründüm, Mahmut(şeyhi) göründüm" inancıdır. Eski kavim ve ümmetler bu inançlarını çekinmeden, açık bir şekilde, mertçe ortaya koyarlardı. Bununla alakalı Kur'an'da yüzlerce âyet mevcuttur. Nuh (a.s) ın kavminden Ibrahim (a.s) ın kavmine, Hud(a.s) ın kavminden Ashab-ı Kehf'e kadar bütün toplumlar, din adamları için, "élihetiné" "İlahlarımız" kelimesini kullanmışlardır. Nuh (a.s ) kavmi şöyle diyordu:"Sakın ilahlarınızı bırakmayın, hele Ved'den, Suva'dan,Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin" (Nuh-23 ) Hud (a.s) kavmi farklı bir şey söylemiyordu: "Ey Hud! Sen bize açık bir mücize getirmedin, biz de senin sözünle ilahlarımızı bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz"(Hud- 53 )İsterseniz İbrahim (a.s) ile beraber kavmini dinleyelim, ne diyorlar? "Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?" (Enbiya- 62 ) Müşrik Mekke halkı şöyle diyordu. "(Muhammed) İlahları, tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu acaib bir şeydir! (Sâd- 5) Yine kadim mekke milleti, "Şayet ilahlarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, (Muhammed) bizi neredeyse ilahlarımızdan saptıracaktı" (Furkan- 42)diyorlardı. Resüllerin kavimleri, tasavvufçular gibi ilahlara ve evliyaya kulluk ediyorlardı. Yüce Allah Şöyle buyuruyor. "Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri geldiğinde, Allah ile beraber taptıkları ilahları, onlara hiç bir fayda sağlamadı, ziyanlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadı"(Hud- 101 ) "Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. Onunla beraber kendilerine bir takım evliya edinenler: Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz"(Zümer-3)derler. Bu âyetlere benzer onlarca âyet mevcuttur. Yani dinsizlik ile mücadele eden hiçbir Resül yoktur. Vahiy, şirk dini ile, dinci ile, dindar ile, ilahlarına ve evliyaya ölümüne bağlı olan müşriklere karşı mücadele etmeyi emreder. Peki neden tasavvufçular ladim kavimler ve Hıristiyanlar gibi Allah Resulü veya şeyhleri için direk olarak "ilah" veya "Allah" demiyorlar. Kur'an'da şirk çok sert kınandığı, en açık bir küfür ve büyük bir zulüm görüldüğü için tasavvufçu müşrikler buna cesaret edemiyorlar.Dolambaçlı ifadeler, karmaşık cümleler, zor kavramlar kolay kolay anlaşılmayan kelimeler kullanıyorlar. Bu ibare ve kelimelerden çok zengin bir kavram hazinesi bile meydana getirmişlerdir. Bu kavramlardan "Gavs, Gavs-ı sâni, kutub, kutb-ul aktab, insan'ı kâmil, mürşid, mürşid-i kâmil, jakikat-ı Muhammed'iye, yediler, kırklar" bazılarıdır.Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri de benzer bir şirkin içinde oldukları için, tasavvuf şirkini makul ve meşrü görüyorlar. Aralarında bir şirk kardeşliği meydana getirerek "sekara" ve "gayyaya" doğru yüzüstü gidiyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder