25 Nisan 2019 Perşembe

BİR BAŞKA AÇIDAN NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI
(8.YAZI)
Kitab'a resüllük yapanlar sadece vahye tabi olurlar.
Eğer sadece vahye tabi olmazlarsa uydurmacılar tarafından kitabın mealinde yapılacak ihanetleri keşfetme imkânına sahip olamazlar.
Yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak kabul ederlerse, yüce Allah onları böyle değerli bir misyondan ve faziletli bir muvaffakiyetten mahrum edecektir.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi Nübüvvet'e (Allah'a Allah'tan vahiy almaya) bağlı Resullük  görevi verilmeden Allah Nebi'lere muhakkak İlim ve hikmet vermiş yani onları Risâlete  hazırlamıştır.
Bu da bize şunu öğretir.
 İlimsiz ve hikmetsiz resul olmaz.
 İlim vahiy;  hikmet ise vahyin bağlam ve bütünlüğü vahyin kendi içinde bulunan çözümü yani vahyin maksadı olmuş oluyor.
İnsanlar neden Nebi ve Resul olan Muhammed (Aleyhisselam) a sorular sorarlardı da,   sorularının cevaplarını indirilen vahiy'de aramazlardı.
Veya neden hazır vahiy var iken, sorma ihtiyacı duyuyorlardı?
Bir çok yerde geçen "sana soruyorlar" âyetlerini  bir düşünelim.
Peki, Allah'ın Resul'ü Muhammed (Aleyhisselam) onlara kendi kafasından cevap vermiş midir?
Onların sordukları bütün sorulara karşı "(Ey Resul! ) De ki: buyrularak Allah kendi emir ve yasaklarını insanlara Resul'ün dili ile aktarmıştır.
İnsanlar tarafından gelen soruların hiçbir tanesine Resul kendi kafasından yani heva ve hevesinden cevap vermemiştir.
İşte Resul'ün indirilen vahiy ile verdiği cevaba  itaat farzdır.
Çünkü Resul olmadan vahiy, din, iman, İslam olmaz.
 Resul Allah tarafından indirilen vahiy dışında hiçbir şey söylemez.
"O (Resülün bildirdikleri kendine ) vahyedilenden başka bir şey değildir"
(Necm-4)
"...Resül size ne veriyorsa onu alın, size neyi yasaklıyorsa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah'ın azabı çetindir"
(Haşr-7)
"Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur..."
(Nisa-80)
Dolayısıyla yüce Allah iki kapak arasında bir kitap indirmemiştir.
Vahiy Resulullah'ın kalbine inmiştir.
 Kur'an'da bulunan bütün "kitap" kavramları "vahiy" anlamında kullanılmıştır.
İnsanlar sadece Allah tarafından indirilen vahiy ile sorumlu tutulmuşlardır. 
Fakat herkes her konuda ilgili âyetleri bilmeyebilir.
Bundan daha doğal ve  daha tabii bir şey yoktur.
İnsanların farkına varmadıkları âyetlerle ilgili onların sorunlarını kim çözecek?
Sorusunun cevabı kitapta var fakat onlar bunu görmekten aciz ise, sorun kimin tarafından çözülmelidir?
İşte tam bu noktada insan faktörü yani  insan ile kitap arasında bulunan muhteşem fark ortaya çıkmaktadır. 
Kitap ile insanlar arasında aracılık yapıp hikmetten nasiplenmiş, kitabın elçileri sorunu çözecek  merci olarak gösterilmiştir.
Yani insanlar aralarındaki dini meselelerde  öncelikle Allah'a dolayısıyla onun kitabına girmek zorundadırlar.
Eğer ihtilaf ettikleri meseleleri direk olarak kitap çözme ise  o zaman kitabın resüllerine giderek  meselelerini çözerler.
Çünkü resul de onlara âyetleri okuyacak ve indirilen mesajlarla  onların sorunlarını  çözecektir.
"Onlar hala Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlık bulurlardı"
"Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; halbuki onu resül'e  veya aralarında bulunan emir  sahibi kimselere götürmeleri,  onların arasından (Kur'an'da )istinbat eden, onun içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi.  Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz"
( Nisa-82, 83)
Bu âyette güven ve korkuya  dair haber gelince meseleyi,  kitab-a  değil,  resule ve emir sahiplerine götürmeleri istenmiştir.
Şayet Nebi- Resül yoksa, bu ayetteki resül'e  götürmekten maksat ne olabilir?
Sorunlar kiyamet gününe kadar devam edecekse bu âyette sözü edilen sorunların çözümünü yapacak "resül" kimdir?
Bu kitaba resüllük  yapan İlim ve hikmetle donanmış isimsiz vahiy kahramanları ve işten  anlayan söz sahibi kişiler (ulul emir) dir.
(Son)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder