BAŞKA BİR AÇIDAN NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI
(1.YAZI)
Kur'an'ı Mübin'de çok sık kullanılan Nebi ve Resul kavramları Osmanlı İmparatorluğu döneminde farsçadan dilimize geçmiş olan "peygamber" "haber götüren" kelimesi ile ifade edilmektedir.
Bu kavram ister istemez Nebi ile Resul'ün arasında bulunan sistemin yok olmasına neden olmuştur.
Resul: Bazen yüklenen söze, bazen o sözü yüklenen şahsiyete denir.
Bu kökten türüyerek Türkçe'ye girmiş olan bazı kelimeler şunlardır.
Resul, irsaliye, mürsel, risale.
Resul: Elçi
İrsaliye: Gönderilen şeyle ilgili evrak.
Mürsel: Aktarma
Risale: Yazılı mektup, dergi ve kitap demektir. Resul: Belirli bir amaç için kendisini seçip gönderen tarafından tevdi edilen emanete herhangi bir katkı yapmaksızın muhataplara bilgi ve haber götüren kişiye denir.
Resulü'n çoğulu Rusul'dür.
Risalet, Resul kelimesinin mastarıdır, Resulün
görev icra ettiği işin adıdır.
Nebi, nun, be, elif; ne-be-e kökünden veya ne-be-ve kökünden türemiştir.
"Nebee" kökünden türetildiğinde manası:
Çok önemli haber alan, haberin kaynağı anlamına gelir.
"Nebeve" kökünden türetildiğinde ise manası: Mertebesi ve değeri çok yüksek anlamına geliyor.
Yani bulunduğu toplumda derecesi yükseltilmiş anlamına gelmektedir.
Kur'an'da kıraat imamları Nebi kavramını iki şekilde de okumuşlardır.
Nebi: Haber veren mertebesi yüksek olan anlamına gelir.
Nübüvvet, Nebi kelimesinin mastarıdır yani Nebi'nin yaptığı işin adıdır.
Kur'an'da Nebi ile Resul'ün birbirinden farklı olduklarını gösteren âyetler vardır.
"Biz, senden önce hiçbir Resül ve Nebi göndermedik ki..."
( Hac- 52)
"Hani Allah, Nebilerden: "Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra yanınızda olanları tasdik eden bir Resul geldiğinde ona mutlaka iman edip yardım edeceksiniz diye söz almış..."
(Âli İmran- 81)
Kur'an'da itaat, icabet, davet, ittiba, kitab'ı tilavet, istihza, tekzip, emânet, hak, nur, inzar , tebliğ, küfür, savaş açılma, helal ve haram kılmak gibi birçok kavram Resul bağlamında kullanılmıştır.
Nübüvvet: Makam
Risalet: Bu makama ait görevlendirmedir.
Resul: Kendisinden hiçbir şey katmadan birinin emirlerini diğerine ulaştıran görevli kişidir. Nübüvvet unvan, Risalet ise bu ünvanın gereğinin icra edilmesi demektir.
Tıpkı bir şehrin valisi olarak atanmış bir kişi görev esnasında kanunlar ve bu kanunlarca kendisine verilen yazılı yetkilerle makamında görev yapar.
Fakat bu makama uygun olmayan hareket sergileyemez.
Her zaman söz ve tavırlarında bu resmi makamın ağırlığına göre hareket eder.
Özel hayatında bile bu resmi makamın şerefine herhangi bir lekenin sürülmesine fırsat vermez.
Bu kişi görevde bulunduğu her anında validir, ama toplumu yönetirken vereceği emirlerde hiçbir zaman kendi kafasına göre hareket etmez, kanunlara göre hükmeder, görevini yapar.
Özel hayatı ile ilgili konuları asla işine karıştırmaz, çünkü bu kanunlarla yasaklanmıştır.
Görevde olduğu ve görevinde gereğince hareket ettiği müddetçe onun söyledikleriyle hareket etme zorunluluğu vardır.
Fakat görevinin dışında yani kendi özel hayatında kimsenin onu dinleme ve ona itaat etme zorunluluğu yoktur.
Aynen bunun gibi Nebi olarak kendisine vahyedilen kişi hayatı boyunca, gece gündüz, aralıksız Nebi kimliğine sahiptir.
Nübüvvet kimliği ondan asla ayrılmaz, vefat edinceye kadar hatta ahirette bile Nübüvvet kimliğine sahip bulunur.
(Nisa-69)
Fakat Resullük her daim devam etmez.
Resul kendisine Allah tarafından vahiy indirilip insanlara ulaştırdığı andaki konumudur. Resullük dünya hayatı ile sınırlı bir görevlendirmedir.
Mesela:
Muhammed (a.s), doğumundan kırk yaşına kadar Mekke vatandaşı olarak herkes gibi beşer kimliğine sahiptir.
Nebi (a.s), kırk yaşından vefat edinceye kadar aralıksız Nübüvvet kimliğine sahiptir.
Resul ( a.s), kırk yaşından vefat edinceye kadar kendisine vahiy indirilip onu tebliğ ettiği andaki kimliğidir.
Onun için Resule itaat, Allah'a itaat olarak kabul edilmiştir.
"Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur..."
(Nisa-80)
Fakat Nebiler söz ve hareketlerinde Allah'a karşı hata ettiklerinden dolayı (Tevbe-113; Tahrim-1 Enfal-67,68) onlara itaat etmek, Resule itaat etmek gibi kabul edilmemiştir.
Dolayısıyla Allah'ın Resulü, Nebi sıfatıyla özel hayatında yaptığı davranışların, onun kişisel davranışı olduğu, bu sıfatla onun Allah adına bir hüküm ortaya koyup bir şeyi haram kılamayacağı anlaşılmış oluyor.
Yani Şia ve Ehli Sünnet muhaddislerinin Nebi adına uydurup çıkarttıkları bütün rivayetler iftira ve yalandır.
Bütün bu hadislerin çıkış sebebi Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmemesinden yani koyu karanlık bir cehaletten kaynaklanmıştır.
Allah Resulü'nün vefatından sonra uydurulan hadisler ve onlara bağlı olarak gelişen Sünnet anlayışı ve mezhepler tamamen Kur'an'ın bilinmemesi yani vahiy'den yüz çevirme, Nebi ile Resul arasındaki farkların bilinmemesinden doğmuştur.
Eğer bu ayırım sağlıklı bir şekilde çözülebilseydi en son Nebi ile beraber bütün Nebi'lerin her söz ve davranışlarının her yapıp ettiklerinin insanlar tarafından din olarak algılanmaz ve sadece Allah tarafından indirilen vahiy ile ilgili söyledikleri şeylerin din ve hüküm olduğu anlaşılırdı.
(Âraf-62,63, 67,68,69; Kaf-45; Enbiya-45)
Resüllerin insanlara vahiy haricinde bir din anlatmaya hakları yoktur.
"Musa dedi ki: Ey Firavun! Allah ile alakalı haktan başka bir şey söylememek benim üzerime düşen bir görevdir. Size Rabbinizden açık bir delil getirdim; artık İsrailoğullarını ( kendilerine vâdedilen topraklara) (Mâide-21) benimle bırak!"
(Âraf-105)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder