13 Mart 2019 Çarşamba

KUR'AN'I ANLAMA METODU
(1.YAZI)
Dünyada dindar olup da İslam dininden başka bir dine teslim olduğunu iddia eden hiç kimse bulunmaz.
Yani hangi inanca sahip olursa olsun dinine  bağlı olan her Allah'ın kulu kendini saf ve temiz  Müslüman kabul etmektedir.
Aslında Allah'ın dininin  hangisi olduğu ortaya konup ispatlanmadığı sürece bu iddialar temelsiz ve yalan iddialar olarak kalmaya devam edecektir. 
İşte bundan dolayı doğru dine tâbi olmak için gerçek İslam dininin hangisi olduğu sorusunun  mutlaka cevaplanması gerekir.
Geleneksel dinde yani mezheplerin dininde bir kişinin Müslüman olması, kendisini doğuştan  Müslüman  gören atalarının çocuğu olmasına yani ana babasına dolayısıyla Allah'ın takdirine  bağlanarak büyük bir nimet ve şans olarak görülür.
Yani Allah ona  doğuştan hidayet nasip etmiş ve bu anlamda o yüce Allah tarafından  kayrılmıştır!
Atalarından intikal eden taklidi imana sahip olan bu kişinin "bu Allah'ın kitabıdır" denilerek kendisine sunulan kitap için gerçekten öyle olup olmadığı hakkında bir araştırma ve fikir yürütmesi artık mümkün değildir.
Çünkü o doğuştan Allah'ın bir hidayeti ve kaderi olarak sırat-ı müstakim! üzerinde hak dinin! mensubu yapılmıştır.
Yani hidayet Allah tarafından kendisine bir şans eseri olarak bağışlanmıştır.
Artık onun yapması gereken en önemli husus kendisini direkt olarak, vahiy olmadan, Kur'an'dan bağımsız olarak  Müslüman bir toplumda dünyaya getirip hidayet İhsan eden Allah'a şükretmek ve bu ilahi kayırmadan mahrum kalmış olan "gayri müslimlere" her türlü kin ve düşmanlık duygusunu beslemeye çalışmak olacaktır.
 Oysa konuya Allah'ın kitab-ı açısından bakıldığında durum bunun tam zıttı olduğu görülecektir.
 Kur'an kendisinin Allah'ın kitab-ı olup olmadığı konusunu muhatabının gündemine alması gereken önemli bir konu olarak sunar ki, muhatapta tefekkür nimeti ve sorgulama kabiliyeti gelişsin.
 Dolayısıyla ataların imanına sahip, Müslüman bir ailede doğduğu için kendisinin  Müslüman! olduğunu iddia eden kişi Allah'ın kitabına göre  uydurma şirk dinine mensuptur ve o dinin hak, hanif İslam dini olup olmadığını araştırmak zorundadır.
O halde Kur'an kendisinin, Allah tarafından indirildiğini, hak ve hidayeti temsil ettiğini delilllendirecek kriterlere sahip olmak zorundadır.
İşte bu delillerden biri ve belki de en önemlisi  Allah tarafından içinde var edilen sistemlerden biri olan "hikmet" metodu ya da başka bir ifadeyle Kur'an'ı anlama ilmi, âyetlerin bağlam  bütünlüğüdür.
Rahman ve rahim olan Allah'ın tüm detayları ile beyan ettiği bu metod çözüldüğünde ihtilafsız kitab'a ( Nisa- 82) böylesi bir okuma ve anlama yöntemini ancak ilmi sonsuz olan Rabbimizin  koyabileceğini, aslında göklerde ve yerde bulunan tüm kevni âyetleri de farkında olmadan aynı metotla okuyarak ilerleme sağladığımızı görmüş olacağız.
"Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, insanlar bu delillerden yüz çevirerek geçip giderler"
( Yusuf- 105)
"İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) hak olduğu  onlara iyice belli olsun. Rabb'inin herşeye şahit olması yetmez mi?"
( Fussilet- 53)
Kur'an'ı anlama ilmi;  yüce Allah'ın Kur'an'da "hikmet" olarak ortaya koyduğu çözüme ulaşmak kıyamet gününe kadar her dönemde karşılaşılan vahyi anlama sorunlarını çözmek için bizzat Hakim ve  Alim Rabbimiz  tarafından vahye konmuş  ve ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.
 "O (Allah) ümmilere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan,  onları temizleyen; onlara kitab-ı ve hikmeti öğreten bir Resul  gönderendir. Kuşkusuz onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler"
( Cuma- 2)
Bir eserin öğretilmeye ve  öğrenilmeye konu
olabilmesi, onun bir metodu ve sistemi  olduğunu gösterir.
Ayrıca Allah tarafından indirilen bir kitabın ve onunla ulaşılacak doğru hükmün (hikmet) öğretilmesi o kitab-ı anlamanın tek bir  metodunun olduğunu gösterir.
Böyle ilahi bir kaynağı insanların yorumlama ve veya kendilerinin geliştirecekleri başka bir metotla okuyup anlama yollarının olmadığını da ortaya koymaktadır.
Çünkü bu takdirde âyette bulunan  "kitab-ın  öğretilmesinden" söz etmek abes olurdu ve sadece o kitabın okunmsının yeterli olduğu söylenirdi.
Böylece okuyabilen herkesin kendi heva ve hevesine, kendi inanç ve fikirlerine, kendi arzu ve mezhebine, kendi cemaat ve tarikatına göre  bir anlama ve yorumlama yöntemi geliştirmesinin yolu açılmış olurdu.
Ancak Kur'an'ı tasrif, tefsir, tafsil ve tebyin etme Allah tarafından bir ilim ve hikmet ile yapılınca  durum bunun tam tersi oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder