24 Mart 2019 Pazar

DİYANET'İN 22-03-2019 CUMA  HUTBESİ
(2.YAZI)
Kur'an ne diyorsa Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidlerinin rivayet ve içtihatları tam aksi bir inanç ve ahlak ortaya koymuşlardır.
Dolayısıyla fetö gibi ehl-i sünnet dininin fanatik taraftarı olan Diyanet İşleri Başkanlığı ( Ankara) Kur'an cahili bir kurumdur.
Halbuki bizim tek  örnek ve rehberimiz, tüm Resullerle beraber inanç ve hayatı Kur'an'da anlatılan Allah'ın Resul'ü Muhammed (a.s) dır.
Kur'an'dan bağımsız Mekke ve Medine vatandaşı Muhammed (a.s) bize asla örnek değildir.
İşte bundan dolayı Kur'an "Andolsun ki, Allah'ın Resulü'nde sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır..."buyuruyor.
Yani ümmete örnek olan Resul (a.s) dır, Muhammed değildir.
Allah bu kavramları boşu boşuna kullanmamıştır.
Aynı şekilde müşrikleri dost edinen Nebi (a.s) ın  arkadaşlarına Allah, İbrahim (a.s) ve arkadaşlarını güzel bir örnek olarak gösteriyor.
"İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi inkar ediyoruz. Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir. ..."
(Mümtehine-4)
Peki biz Hz. İbrahim ve tarihin derinliklerinde  onun izinde olan muvahhidlerin hayatlarını nereden öğrenip onları örnek alacağız?
Tabi ki tek ilâhi kaynak ve kesin delil olan Allah'ın kitabı Kur'an'dan öğreneceğiz.
Dolayısıyla yüce Allah, yüzlerce âyette hayatı anlatılan Resulü bizim için güzel bir örnek göstermiştir.
Kur'an'dan bağımsız olan Mekke vatandaşı  Muhammed(a.s) ın  hayatı bizim için örnek verilmemiştir.
Kuran'a göre değerli olan Resul'dür. Muhammed değil, Muhammed'in hiçbir şeyini Kur'an değerli görmez.
 Kur'an'da Nebi ve resul vardır.
 Kur'an'a göre Muhammed ve Muhammed'in hayatı olmaz.
 Kur'an'da Muhammed'in Nübüvvet kimliğinden ve Risalet misyonundan başka hiçbir şey yoktur.
Mekke müşrikleri Muhammed'e değer verir, fakat kendisine vahiy indirilen Allah'ın Resulü  Muhammed (a.s) ın hiç bir inancını kabul etmediler.
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri de aynısını yaptılar.
Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri Resul olan Muhammed'e değil, Mekke ve Medine vatandaş olan Muhammed'e iman ederler.
 Diyanet İşleri Başkanlığı da aynı inanç ve ahlaka sahip olduğu için Kur'an'da inanç ve hayatı anlatılan Resulü görmez, uydurma rivayetlerle  cahiliyeden intikal eden Muhammed'e iman eder.
Baştan sona kadar çelişkili, sorunlu, cehalet, yalan ve iftira olan Diyanet'in hutbesi  şöyle devam ediyor.
"Kıymetli Müslümanlar!
Resul'i Ekrem Efendimiz, O'na peygamberlik görevi veren Rabbimizin kontrolı altında yaşamış, bir insan olarak kimi zaman en küçük bir hata işlediğinde bile Rabbimiz tarafından hemen uyarılmıştır.
 Kur'an'ın ifadesi ile Peygamberimiz (s.a.v) asla heva  ve hevesine göre konuşmamış, vahye  uyumuştur.
 Ashabı kiram onun mübarek sözlerini ve davranışlarını  büyük bir dikkatle izlemiş ve derin bir hassasiyetle genç kuşaklara aktarmıştır.
 CEVAP: Tam bir  cehalet olan şu cümleye bakar mısınız.
"Peygamberimiz (s.a.v) asla heva ve hevesine  göre konuşmamış vahye tâbi olmuştur. Ashabı kiram onun mübarek sözlerini ve davranışlarını  büyük bir dikkatle izlemiş..."
 Kur'an'a tâbi olanın din ve hüküm olarak insanları bağlayacak söz ve davranışları olur mu?
Aslında Allah Resulü'nün heva ve hevesine göre konuşmadığını  ortaya koyan âyetin tam olarak  meali şöyledir.
"Ey Mekke müşrikleri! Resul'ümüz olan Muhammed'in insize okuduğu şeyler ona ait olmayan, Allah tarafından kendisine indirilen vahiydir"
Yani ona iftira ederek, yalan söylemeyin, elçimiz size sadece Allah tarafından indirilen vahyi tebliğ ediyor.
(Necm-3,4)
Yukarıdaki iki ayeti Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden  kopararak, vahiy'den bağımsız olarak Allah Resulü adına iftira edilen  her sözü vahiy olarak algılamak ve bu şekilde inanmak büyük bir  küfür ve açık bir  şirktir.
 Hutbe şöyle devam ediyor.
"Kur'an ve Sünnet ayrılmaz bir bütündür. Dinimizin esasını teşkil eden Kur'an'ı Peygamberimizin sünnetinden ayrı düşünmek imkansızdır.
 Kur'an ve Sünnet arasına mesafe koymak, "Kur'an bize yeter" diyerek sünnetin dindeki yerini hafife almak, Peygamberimizden bize ulaşan sahih bilgi hakkında şüphe uyandırmak  iyi niyetten uzak büyük bir vebaldir.
 Kur'an'a iman eden Müslüman toplumların geleneği sünnet ile yoğrulmuş, İslam medeniyetinin temelleri  Kur'an ve Sünnet üzerine kurulmuştur.
 Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) veda hutbesinde şöyle buyurmuştur.
"Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla şaşırmazsınız. Bunlar: Allah'ın kitabı ve  peygamberinin sünnetidir" CEVAP
Aslında Kur'an'a baktığımızda âyetlerle risaletin   birbirinden ayrı düşünülmeyeceğini açık olarak  görüyoruz.
Yani uydurma ve iftira dinin hadisleri değil, Resullük misyonu ile âyetler birbirinden  ayrılmaz,  et ile tırnak gibi birbirinin içine girmiş olduğunu görürüz.
Dolayısıyla Diyanet'in fanatik bir şekilde bağlı olduğu Emevi Abbasi uydurma dini baştan sona kadar yalandır.
Kur'an'a göre bağlanılması, sarılması ve sımsıkı sarılması gereken tek kaynak Allah'ın kitabı  Kur'an'ı Mübin'dir.
"Hep birlikte Allah'ın ipine sığının; paçalanmayın..."
(Âli İmran-103)
"Sen, sana vahyedilene tâbi sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, (Kur'an sayesinde) dosdoğru bir yol üzerindesin. Doğrusu Kur'an sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız"
( Zuhruf- 43, 44)
"Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun...."
(Maide- 67)
 Hadisler uydurulduğu günden bugüne kadar   medeniyet ve huzur değil, her zaman kan, kaos, anarşi, zulüm, katliam, kargaşa, terör, cehalet, fakirlik, İsyan, zulüm, şirk, parçalanma, bölünme, düşmanlık,  taklit, cehalet, akılsızlık ve ve düşman istilaları yaratmışlardır. 
Hutbe şöyle devam ediyor.
"O halde yüce kitabımız Kur'an'a  sımsıkı sarılalım ve onun emri üzerine sevgili peygamberimizin sünnetine uyalım. Dinimizi en doğru şekilde öğrenme ve yaşama konusunda Kur'an'ın rehberliğinde ve sünnetin izinden ayrılmayalım.
 Kur'an ve sünneti birbirinden ayırarak din  istismarına kapı aralayanlara, şöhret ve  çıkar devşirmeye  çalışanlara karşı uyanık olalım. Sünnet'i bugüne taşıyan hadis külliyatımızın  güvenilir olmadığını iddia eden bir zihniyete asla itibar etmeyelim.
 Sahih Sünnet'i Peygamberimize ait olmayan sözler ve hurafelerle istismar edenlere karşı uyanık olalım. Allah'ın kitabı Kur'an'la Peygamberimizin nezih Sünnetiyyle hayatımızı şekillendiren evlatlar yetiştirmek için gayret sarf edelim"
 Bu son paragrafa baktığım zaman fetö'yü görüyorum.  Çünkü Diyanet ile Feto'nun aynı inanç ve zihniyete sahip olduğunu adım gibi biliyorum.  Fetö de aynen Diyanet'in uydurma dinine sahip olarak Kur'an Müslümanlığını "sapık" olarak görüyordu.
 Ne diyelim, küfür ve şirkiniz,  cehalet ve ateşiniz bol olsun.
 Bu akılsızlıkla hiçbir zaman fetö tipi  yapılanmalar son bulmaz.
 Resul ( a.s) dan  sonra Allah'ın  mescitlerini dırar mescitleri haline getirenlere yazıklar olsun.  Ümmetin israf edilen servetleri  haram olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder