ÂYETLERİN ARKA PLANLARI
(2.YAZI)
Aslında âyetlerin söylediklerinden daha önemli olan ne demek istedikleridir.
Bu yüzden Rahmân ve Rahim olan Allah âyetlerin arka planda kalan mesajlarına dikkatimizi çekmektedir.
Kur'an'ı Mübin'de en az yedi yüz âyette "tezekkür, tefekkür, tefekküh, taakkul kavramlarının kullanılması bundan ileri gelmektedir.
Özellikle "tedebbür" kavramına dikkatimiz çekilerek şöyle buyruluyor.
"Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi "tedebbür" etmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı"
( Nisa- 82)
"Ey Resul! Sana bu mübarek kitab-ı, âyetlerini "tedebbür" etsinler ve aklını kullananlar öğüt alsınlar diye indirdik"
(Sad- 29)
"Onlar hâlâ Kur'an'ı "tedebbür" etmiyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?
( Muhammed- 24)
İşte bu yüzden âyetlerin arka planda kalan manaları ilâhi amacı ortaya koyuyor.
Dolayısıyla âyetlerin arka planda kalan manaları anlaşılmadan Kur'an'ın ne demek istediğini tam olarak kavramak mümkün değildir.
Yani Müslümanın gerçek kimliğini, müşriğin kim olduğunu, tevhid'in hangi anlama geldiğini, fırka ve mezheplerin yıkılıcılığını iyice anlayabilmek için âyetlerin arka planda kalan manalarını tedebbür etmek gerekiyor.
Dolayısıyla "din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak yoktur" dediğimiz zaman esas olarak anlatmak istediğimiz asıl maksadımız nedir?
MESELA
"...Bugün sizin dininizi mükemmelleştirdim, üzerinize tevhid nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum..." âyet pasajının arka planda kalan asıl anlamı şöyledir.
Daha Allah Resulü hayatta iken din Allah tarafından indirilen vahiy ile tanımlanmıştır.
Artık din için indirilen vahiyden başka hiçbir kaynak yoktur.
Yani Allah'tan indirilen ve Resul tarafından tebliğ edilen dinin üzerine artık hiç kimse bir şey ekleyemez ondan bir şey eksiltemez"
Hatta Nebi'nin bile böyle bir şey yapma yetkisi yoktur.
(Yunus-15; İsra-73,74,75; Hakka-44,45,46,47)
Eğer arka planda kalan bu mânâya ulaşamıyorsak, Kur'an'ı boşuna telaffuz ediyoruz demektir.
MESELA
"Gerçek olan Rabbinden gelendir. O halde sakın şüphe edenlerden olmayasın"
( Bakara- 147; Yunus- 94)
Âyetlerin arka planda kalan manaları:
"Din ve hüküm olarak Rabbimiz tarafından indirilmeyen, Allah tarafından gelmeyen her şey batıldır"
Hak sadece Allah tarafından geliyorsa, O'nun tarafından indiriliyorsa, artık Allah tarafından gelmeyen bir şey hak olamaz.
Çünkü hak birdir ve hak bir yerden gelir.
Eğer öyle olmuyorsa herkes tarafından geleni hak olarak kabul etmemiz gerekiyor.
O zaman tam olarak hakkın kimin yanında olduğunu nerden bileceğiz?
Hak hangi mezhebin ve hangi fırkanın yanındadır?
Hangi âlim doğru söylüyor?
İşte bütün bu keşmekeşten ve ihtilaflardan kurtulmanın tek çaresi tek kaynak, sonsuz ilim ve kudrete sahip olan ilâhi zâtın indirdiği vahiy olmalıdır.
Aynen Yusuf (a.s) ın dediği gibi.
"Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli rabler edinmek mi daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan tek Allah mı?"
(Yusuf, 39)
En basit dünya işinde bile insanlar bir şey almak istediklerinde organik, saf, kaynağında, orijinal ve bozulmamış olanı almak için emek sarfederler.
Halbuki dinin Allah'a özel kılınması, saf ve temiz olarak yaşanması her şeyden daha öncelikli bir konudur.
Âyetlerin bu arka planındaki manalarını idrak edemeyen Kur'an'ı tam manasıyla okumuyor demektir.
Kur'an'ı hakkıyla okumayan ona tam manasıyla iman edemez.
"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu, hakkını gözeterek tilâvet ederler. Çünkü onlar ona iman ederler. Ama her kim (onun hakikatlerini gizleyip) kafir olursa işte gerçekten hüsrana uğrayanlar bunlardır"
(Bakara- 121)
Kur'an'a hakkıyla iman etmeyen ve hakkını gözeterek okumayanlar sadece yalan ve iftira üretirler.
"Allah'ın âyetlerine iman etmeyenler yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır. Allah'ın âyetlerine iman etmeyenler ancak yalan uydurur. işte onlar yalancıların ta kendileridir"
(Nahl-104,105)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder