20 Kasım 2018 Salı

ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI
(33. YAZI)
Tarikatların tasavvuf şirk  dini ile Diyanet'in ve cemaatlerin uydurma Ehli Sünnet'in hadis dini arasında bir fark yoktur.
 Eğer bir fark olsaydı birbirlerinin inanç, fikir  ahlak, ve söylemlerinden rahatsız olmaları gerekirdi.
 MESELA
Vahiy ehli muvahhidlerin sinesi  şirk dinine ve müşriklere karşı büyük bir kin ve nefret ile doludur.
 Aynı şekilde, Tarikatçısı, Nurcusu,  Diyanetçisi,  Süleymancısı ile Kuran'a tavır koyan bütün şirk ehli, vahiy'den ve muvahhidlerden son derece nefret ederler.
",,,,,Müşrikleri dâvet ettiğiniz (İslam-Tevhid) çok zorlarına gider,,,,"
(Şura, 13)
 Fakat vahiy ehli muvahhidler, müşriklerle Kur'an, ilim, akıl, tefekkür ve hikmet ile mücadele ederler.
Muvahhidler, hiçbir zaman zorlama, şiddet ve baskı ile Kur'an'ı ve İslam'ı kabul ettirmeye çalışmazlar. 
Uydurma din mensuplarının anlayamadığı şey, neyin doğru, neyin yanlış, neyin hak ve neyin  batıl  olduğunu muhaddis ve müctehidlerinin rivayet ve içtihatları değil, sadece ve sadece  Allah'ın irade ve hükmünün  indirilen vahiy ile   tecelli edeceğidir.
"Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde şüphe edicilerden olmayasın"
(Bakara, 147)
(İşte O, sizin gerçek olan Rabbiniz olan Allah'tır. Artık haktan ayrıldıktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl  sapıklığa döndürülüyorsunuz?
(Yunus, 32)
 Aslında ataların şirk dinine mensup mezhepçilerin Kur'an ehli muvahhidlere  karşı gelmelerinin arkasında Kur'an'ı itibarsızlaştırma vardır.
 Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri uydurma dinlerini hayatlarına ve  ahlaklarına  o derece hakim kılmışlar ki, onlardan birine ne kadar âyet okumuş olsak da  şüpheyle karşılıyorlar.
Fakat ne kadar absürt ve ahmakça da olsa her hangi bir  rivayete kesin doğruymuş gibi yaklaşıyorlar.
Şia ve Ehli Sünnet'in Kur'an kabul etmez cahilleri, çıkar ve menfaatleri için yaptıklarını ümmi insanları aldatarak din ve iman diye sattılar.
İŞTE EHLİ SÜNNET'İN İLERİ GELENLERİNİN İNANCI:
 NURETTİN YILDIZ:
 "Kardeşler! Elimizde bizim liste var, Sahih-i Buhari demek, Kur'an'dan sonra en güvenilir kitap demek, Müslim o demektir.
 Bu iki kitab-ı tartışmayız ! Tartışanla selam  kesebiliriz.
 Bir sakıncası yoktur.
 Tekrar ediyorum anlaşılsın diye, selam kesebilirim.
 Kafirdir demem! ama istemem melekler benim onunla çay içtiğimi! görmesini istemem.
 Çaydan dolayı başım belaya girmesin kıyamet günü isterim!
 CÜBBELİ AHMET: 
"Kur'an bana yeter diyor, bunların hepsi tâbi  itikadi bozuk adamlar!
 Kur'an bana yeter diyen kafir olur!
 Çünkü hadisi inkar eden kafir olur!
 Sünnet Kur'an ile sabittir! Kur'an bizi sünnete havale ediyor!
 Onun için kafir olur"
F GÜLEN
"Kur'an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı"
 İHSAN ŞENOCAK
"Oynama Buhariyle, oynama Müslim ile, Buhari  çökerse İslam çöker,  Müslüm çökünce İslam çöker"
SAİD NURSİ
Milyonlarca insanın ilâh ve Rab olarak gördüğü Said Nursi son derece Kur'an ve Resul cahili bir adamdır.
Diyor ki, 
"Ben sekiz dokuz yaşındayken cevizim bile kaybolsa "ya Gavs-ı Geylani" derdim.
"Ya şeyh!  Sana bir Fatiha, sen benim şu şeyimi buldur" derdim, şaşırtıcıdır ama yemin ederim ki, böyle bin defa Hz. şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir"
 (Sikke-i tasdik-i gaybi,  Sözler Neşriyat, sayfa 120)
"Resul-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselam) namaz kılarken hırçın bir çocuk namazını kat'edip(kesip önünden )
geçtiğinden, Resul-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) Allah'ım! onun eserini (izini, zürriyetini, ayağını) kes demiş, ondan sonra çocuk daha yürüyememiş, öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş"
( Risale'i Nur Külliyatı, Mektubat 19 mektup, mucizatı Ahmediye, sayfa 130)
Halbuki Allah Resulü (as)  arkadaşları tarafından kendisine yapılan bir çok olumsuz tavra karşı utancından ve yüksek ahlakından dolayı ses çıkarmamış, Allah tarafından onları ikaz eden âyetler inmiştir.
 EBUBEKİR SİFİL
"Aleyhissalâtu vesselam efendimiz bir kere şunu çok net olarak ifade edelim.
 Aleyhissalâtu vesselam efendimiz herhangi bir ölümlü gibi bu dünya ile bağlantısı kesilmiş bir peygamber değil, yani buyuruyor ki:
 "Mesela bana sık salâtü selam getirin,  yeryüzünde Allahu Teala'nın dolaşan melekleri vardır.
 O melekler her kim bana salatü selam getirdiğinde, onu alır ve bana getirirler.
 Bana ruhum iade edilir ve ben de ona selamına mukabele ederim.
 Gene bizzat kendi ifadesi  "Peygamberlerin bedenlerini Allah toprağa haram kılmıştır" Peygamberlerin bedeni çürümez!
 Kur'an'ı Kerim'de şehitler için "onlara ölü demeyin" diridirler.
 "Siz hissedemezsiniz" buyuruyor.
 Peygamberler için bu evveliyetle böyledir. Şehitler diriyse, ölmediyse, peygamberler evveliyetle  diridir.
 Dolayısıyla peygamber (aleyhissalâtu vesselam)  efendimizin biz onu dilimizde ruhaniyeti diyoruz, ama (aleyhissalâtu vesselam) efendimizin bizâtihi hayat sahibi olduğu çok aşikar, çok çok açık.
 Dolayısıyla ona getirilen her salâtü selama mukabele ediyor,
amellerimiz ona arz ediliyor! bundan ya hoşnut oluyor ya hüzünleniyor.
Dolayısıyla onunla irtibatımızın birtakım perdelerin arkasına gömülmüş, böyle sanal, efendim çok hayali bir şey düşünmeyelim.
 Son derece çok canlı,
kalbi bir münasebet  kurulmalı (aleyhissalâtu vesselam)  efendimizle   onu rehberliğinde o zaman hayatımızda kendiliğinden ortaya çıkacaktır"
Ebubekir Sifil'in başka bir konuşması:
"İsterse beş yüz (500) tane ayet okusun, bir kimse size gelip Kur'an'da şu yoktur, veya Kur'an'da şu vardır, iddaasına isterse beş yüz  (500) âyet getirsin.
 Eğer Sünnette  selefte bir dayanağı  yoksa,  sünnetin ve selefin tasdikinden geçmiyorsa, biz buna bid'at hükmü vermekte tereddüt etmemeliyiz"
Halbuki asıl bid'at, hurafe, küfür, şirk ve cehalet  din ve hüküm olarak Allah tarafından indirilmeyen şeylerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder