20 Kasım 2018 Salı

NEBİ VE RESULÜ'N ÖZELLİKLERİ
NEBİ KİMDİR?
Nebi: Allah'ın kendisine, kendisi ile alakalı vahiy indirdiği kişidir.
Yüce Allah Resullük (elçilik) misyonu ile görevlendiriceği kişiyi ilk  önce onun iç dünyasını düzenleme ve imarı, mükemmel bir ahlak ve sağlam bir inanç kazandırması açısından elçiliğe hazırlık olarak Resul olacak kişiyi her türlü iyilik ve faziletlerle donatması demektir.
Yani Nebiyi herkes tarafından örnek alınacak bir kıvama getirmesi ve en ileri bir olgunluğa eriştirmesi olarak görülebilir.
Nasıl ki devlet, atayacağı  memurlardan görev başlangıcında söz alıyor ve yemin ettiriyorsa, aynen onun gibi Allah Nebi'lerden de  elçilik vazifesini hakkıyla yerine getirmeleri için
bir söz ve misak almıştır. 
"Hani biz Nebi'lerden söz almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan: Evet biz onlardan pek sağlam bir söz almıştık"
(Ahzab, 7)
Nebiler'den alınan sözün ne olduğunu şu âyetten öğreniyoruz.
"Hani Allah Nebi'lerden: "Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra yanınızdakileri tasdik  eden bir "Resul" geldiğinde ona mutlaka iman edip yardım edeceksiniz" diye söz almış, kabul ettiniz ve bu sözümü yüklediniz mi?" dediğinde "Kabul ettik" cevabını vermişler,  bunun üzerine Allah! O halde şahit olun, ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu"
(Âli İmran, 81)
(Allah en doğrusunu bilir)
 Yukarıdaki âyette geçen "Resul" kavramı  kitap Resul anlamında kullanılmıştır.
Çünkü eğer "beşer Resul" olsaydı, zaten Nebi'lerin kendileri Resul olmaları gerekirdi.
 Çünkü Resuller Nebi'lerden seçilirler.
Yani Allah Nebilere  "Bir "Resul" geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" buyurmazdı. 
(Allah en doğrusunu bilir)
 Bu âyette  bulunan "Resul'"den maksat  kendisine risalet (elçilik) yüklenen Nebi'nin evrensel mesajla  insanlara gönderilmesidir.
Yani artık Nebi  Allah'ın mesajını insanlara duyurmak görevini yüklenmiştir. 
Dolayısıyla "Nübüvvet" elçilik görevi için bir nevi olgunluk ve yeterlilik derecesinin verilmesi anlamına gelmektedir.
 "Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüştünü  (olgunluk derecesini,  belgesini) vermiştik. Biz onu iyi tanırdık"
(Enbiya, 51)
 Nübüvvet makam ve mertebesi ile alakalı bu anlattıklarım  son "Nebi" ve  "Resul" olan Muhammed (as)  dan önceki "Nebiler"le  alakalı bir durumdur.
 Son Nebi ve Resul olan Muhammed (as) ın  gelmesi yani son vahyin  indirilmesiyle Nebi ile Resul arasında bulunan farklar çok bariz olarak ortaya çıkmıştı.
 Yani Allah Resulü'nden önce gelen  Nebiler ile Resuller arasında bulunan farkları anlamak gerçekten zor bir olaydır.
Fakat Kur'an'da Nebi ile Resul  arasında bulunan farklar mükemmel bir sistem dahilinde çok net olarak ortaya koymuştur.
 Nebi, seçildiği andan itibaren 23 sene, 24 saat, gece gündüz, her zaman  Nübüvvet kimliği ile beraber hayat sürmektedir.
 Nübüvvet kimliği ondan hiçbir zaman ayrılmaz. Hatta âhirette bile Nübüvvet kimliği ile birlikte anılır.
 "Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu Nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle  beraberdir.  Bunlar ne güzel arkadaştır"
( Nisa, 69)
 Son vahiy  olan Kur'an'a göre Nebi'nin haysiyet ve şerefi,  aile mahremiyeti koruma altındadır, dokunulmazdır.
Nebiye saygısızlık yapılamaz, hanımları müminlerin anneleridir.
Kiyamet gününe kadar Nebi'nin haysiyet ve şerefini korumak müminler üzerine Allah'ın emridir. 
( Ahzab, 56)
 Fakat Nebi'nin  yaptıkları ve sözleri Resul gibi bağlayıcı değildir.
Nebi'nin söz ve davranışlarının mutlak olarak bağlayıcı olmamasının sebebi, Allah'a karşı hata yapması ile alakalı bir durumdur.
  MESELA:
"Nebi, müşrik ve cehennemlik olan akrabalarına dua ediyor!
 "Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, müşrikler için af dilemek ne  "Nebi"ye yakışır  ne de iman edenlere"
( Tevbe, 113)
 MESELA
Nebi, Allah'ın  helal kıldığını kendisine  haram kılıyor.
( Tahrim, 1)
 Zaten Kur'an Nebi'nin söz ve davranışlarının  Resul gibi bağlayıcı olmadığını  apaçık olarak gösteriyor.
 "Ey Nebi! inanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek ma'ruf olan işte sana isyan etmemek hususunda sana biad  etmeye geldikleri zaman, biatlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile,,,,"
( Mümtehine, 12)
 Âyette geçen "ma'ruf olan işte sana isyan etmemek" cümlesi çok önemlidir.
 Çünkü Allah, Kur'an'da Resul için asla bir kayıt koymamıştır.
 Resu'le kayıtsız şartsız iman etmeyen cehennemlik bir kafirdir.
"Kim Allah'a ve Resulüne isyan eder ve haddini aşarsa Allah onu, devamlı olarak kalacağı bir ateşe sokar ve onu için alçaltıcı bir azap vardır"
(Nisa, 14)
 Fakat Nebi'ye karşı gelenler  günahkar olmazlar.
 Ahzab süresi 36 ile 37. âyetleri  bu hakikatı en güzel bir şekilde gösteriyor.
 "Allah Ve Resulu bir işe  hüküm verdiği zaman,  inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûl'üne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur"
(Ahzab, 36)
"Ey Nebi! ) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, (onu boşama)
 Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana  layık olan Allah'tır.
 Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık  ki evlatlıkları, hanımlarıyla  ilişkilerini  kesiklerinde o kadınlarla evlenmek isterlerse müminlere  bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir"
(Ahzab, 37)
Ahzab 36. âyette "Allah Ve Resulu bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur" buyrulduğu  halde,
 37. âyette Zeyd, Nebi'nin sözünü dinlemiyor, Nebi "Eşini yanında tut, Allah'tan kork" dediği halde, eşini boşuyor. 
 MESELA:
Bir kadın Nebi (as) ın yanına gelerek onunla  mücadeleye varacak boyutta  bir tartışma içine giriyor,   ve bu tartışmada yüce  Allah kadını haklı çıkarıyor.
(Mucadele, 1)
 Fakat Resul  ile tartışmak kesinlikle küfürdür. Çünkü Resuller Allah'tan gelen vahyi insanlara bildiren kişilerdir.
"Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Resule karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola girerse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız, o ne kötü bir yerdir"
( Nisa, 115)
ARKADAŞLAR! Size yaş bakımından bir  büyüğünüz olarak vasiyetim, Nebi ve Resul ibareleri yerine hiçbir zaman "peygamber" kelimesini kullanmamanızdır.
Çünkü "peygamber" kelimesi Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları yok eden, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bozan, vahyin sistemini tahrif eden çok tehlikeli bir kelimedir.
Hangi âyette Nebi geçiyorsa onu, Resul geçiyorsa Resul veya karşılığı olan elçi kavramını kullanmak Kur'an'ın anlaşılmasında hayati bir öneme sahiptir.
 RESUL KİMDİR?
Nebi 23 sene, 24 saat, gece gündüz, bütün özel hallerinde Nebi'lik kimliğine sahip iken,  Resul Allah tarafından indirilen vahyi insanlara ulaştırdığı andaki konumudur.
 Yani vahiy ile Resul arasında hiçbir fark yoktur.    Resul'lerin görevlerinin sadece Allah tarafından indirilen vahyi insanlara tebliğ etmek olduğu ile alakalı yüzlerce ayet vardır.
(Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin vahiyettiklerini duyuruyorum,,,"
(Âraf, 61, 62)
"Hud da: Bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben size, bana gönderilen şeyi duyuruyorum,,,"
(Ahkaf, )
"De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi uyarıyorum. Fakat sağır olanlar ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"
( Enbiya, 45)
"Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimdenkorkanlara Kur'an'la öğüt ver"
( Kaf, 45)
 Resuller değerleini  tamamen vahiy'den  alırlar. 
Resulleri Allah'tan yani  Kur'an'dan  ayırmak küfür olarak görülmüştür.
(Nisa, 150)
 "Beşer Resul" hayatta olduğu sürece konuşan Kuran'dır.
Resul olmadan din, iman, hidayet, rahmet, kitap ve hikmet olmazdı. Resul o derece büyük bir değere sahiptir.
Yüce Allah'ın, mesajını insanlara ulaştırmada  elçilik misyonundan  daha ideal bir yol bulunmamaktadır.
 iman edenler ona müracaat etmek zorundadırlar.
Aslında Resul ile vahiy aynı hakikatı temsil ediyorlar.
Bugün Kur'an'a gidenler 1400 sene önce Allah Resulü'ne gidenler gibidir.
Bugün Kur'an'dan yüz çevirenler, o gün Allah Resulü'nden yüz çevirenlerle aynı inanç ve ahlaka sahiptir.
 "Beşer Resul" vefat ettikten sonra onu sadece yüce  Allah tarafından indirilen vahiy temsil eder.
Resuller vahiy'den başka hiçbir miras bırakmazlar.
 Resullerin  bütün bağlantıları kendilerine indirilen vahiy'dir.
Vahiy sisteminde bazen "Beşer Resul" bazen de "kitap Resul" ön plana çıkmaktadır.
 "Beşer Resul" ahlakı, edebi, örnekliği, mimik hareketleri ve tavırlarıyla insanları vahiy'den  daha fazla etkiler.
Vahiy, beşer Resul kadar insanları etki altına alamaz.
Yani Allah Resulü'nün arkadaşlarının müslüman olmalarında beşer Resulü'n daha fazla etkili olduğuna inanıyorum.
 Bu özellikler Beşer Resul'ün üstünlüklerini  ortaya koyar.
 Ancak "Beşer Resul'" hayatı, yaşadığı coğrafya ile sınırlı olup, bir fâni olarak ölüme mahkumdur. 
Fakat "kitap Resul'e  hiç kimse bir sınırlama koyamaz,  o bütün sınırları ve coğrafyaları  aşarak her yere ve bütün zamanlara gidebilir. Kur'an'da onlarca kavram sadece "Allah vahiy ve Resul" bağlamında kullanılmıştır.
 Resul'e itaat Allah'a itaat olarak kabul edilmiştir.
( Nisa, 80 )
Çünkü Resul sadece Allah tarafından indirilen vahyi tebliğ eder.
 MESELA:
Kur'an da hiçbir ayette "Nebi"ye itaat etmekle" alakalı bir emir bulunmaz.
  Bütün ayetlerde Allah ile beraber itaat edilmesi gereken kişi Resul'dür.
  Aynen bunun gibi "ittiba, kitab'ı tilavet etme, tebyin, helal ve haram kılma,
istihza, küfür, ona karşı gelindiğinde savaş açılma, tekzib, tasdik,
hak, nur, inzar, tebliğ gibi bir çok kavram Resul bağlamında kullanılmıştır.
 Resul'ün dilinde hayat bulan vahiy'den  başka hiçbir söz din ve hüküm olarak olarak insanları bağlamaz.
Yani  din hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak yoktur.
 İşte bundan dolayı "Allah ve Resulüne itaat edin" "Allah'ın ve Resul'ünün davetine icabet edin" "Elçilere tâbi  olun, ayetlerimi ve Resullerimi  yalanladılar.
 Rabbimiz! iman ettik ve Resul'e  tabi olduk" Allah'ın indirdiğine ve Resul'e gelin, Ah keşke Allah'a ve Resul'e itaat etseydik, Allah'a ve Resule davet edildikleri zaman, Keşke Resul ile birlikte  bir yol edinseydim, 
Kim Allah ve Resûl'ü uğrunda  hicret ederek evinden çıkarsa, Allah'ın elçilerini inkar ettiler, müjdeleyici ve uyarıcı elçiler gönderdik,
elçi göndermeden azap etmeyiz, Andolsun Resul  size rabbinizden hakkı  getirdi, Kim Allah ve Resûl'üne karşı gelirse,
Allah Resulü'ne eziyet edenlere acı bir azap vardır" gibi yüzlerce ayette hep Resül kavramı kullanılmıştır.
Kur'an'da geçen bütün  "Nebiyyin, Enbiya"  "Nebi'ler" kavramı Resulleri de kapsamaktadır.
Çünkü Nübüvvet  kişi ile  elçilik  arasında ikinci bir aşamadır.
 Kişi Nebi  olduktan sonra elçilik makamına ulaşır.
 Nebi olunmadan elçi olunmaz.
 Dolayısıyla her Resul aynı zamanda Nübüvvet aşamasından geçmiş sayılır.
 Fakat her nebi Resullük  makam ve  mertebesine ulaşma imkânına kavuşmadan vefat edebilir.
 Nübüvvet ve Risalet makamının birbirinden ayrı bir kimliğe sahip olduğunu Hac süre 52. âyetinde görüyoruz.
Kur'an'ın hiçbir âyetinde "Nebiyallah" "Allah'ın Nebisi" geçmez.
Fakat onlarca yerde "Rasulullah" geçer.
Sadece bir yerde "Enbiya Allah'i" kelimesi geçmektedir.
(istisnalar kaideyi bozmaz)
Nebi ile Resul'ün özelliklerini araştırırken ilginç bir ayrıntıya rastgeldim.
Kur'an'ın yüzlerce âyetinde "Rasülihi" (Allah'ın) Rasulü" "Rüsülihi" (Allah'ın) Rasulleri, elçileri" "Rüsüli" "Resullerim, elçilerim" "Rasüli" "Resulüm, Elçim" geçtiği halde, bir âyette bile "Nebiyyihi" (Allah'ın Nebisi, Onun Nebisi) geçmez.
Tekil olarak bütün  Nebi kelimeleri Kur'an'da Allah lafzı  ile bağlantısız  yalın ve  zamirsiz olarak geçer.
Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları bilmeyenlerin Kur'an'dan, Allah Resulü'nden ve İslam'dan konuşmaları haramdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder