ARKADAŞLAR!
Şia ve Ehli sünnet âlimlerinin!!! KUR'AN'I terkettiklerini, Allah'ın kitabının hikmet, akıl, ilim, bağlam ve bütünlüğünün karşısında ne kadar cahil kaldıklarını anlamak için vahyin gerçeklerini anlatıyoruz.
Kur'an ehli bir muvahhide yakışan ahlak Allah Elçilerinin yolu olan Kur'an'dan başka hiçbir yolu kendisine rehber edinmemektir.
Biz sadece parçaları bir araya getirmeye çalışıyoruz, kimin takva sahibi olduğunu Allah bilir.
Övgü, hamd, sena tamamen Allah'a aittir.
Allah günahlarımızı bağışlasın, ahirette bizi rezil rüsvay etmesin diye dua ediyoruz.
Allah'ın huzurunda, ahirette,gerçekten o zor günde herkes kalitesinin hangi ayarda olduğunu tahmin eder.
Fakat biz Kur'an ehli muvahhidler tevhid ve güzel ahlak sayesinde Allah'ın rahmet ve şefaatinden ümit kesmiyoruz.
Dolayısıyla Ehli sünnet ve Şia'nın bu ümmete en büyük kötülüklerinden biri imam ve âlimlerini alabildiğine yüceltip insanları onlara kul ve köle yapmaları olmuştur.
Tenzih, masumiyet ve aşırı yüceltme olunca ilmi ve fikri gelişme durdu.
Tefekkür ve sorgulama düşmanı bir anlayış zuhur etti.
Ümmet Statik ve durağan bir hayata mahkum edildi.
Kur'an'ın hikmet ve ilim hazineleri ebediyen kilit altına alındı.
Arkadaşlar!
Bizim görevimiz, dine ve Allah'ın Elçisine karşı yapılan yalan, uydurma, iftira, hezeyan ve ihanetleri temizlemek olmalıdır.
Çünkü sağlam dini anlayışa ve salim akla sahip olmayan, sahih ibadet ve kulluk şuurundan da uzak olur.
İbadetler tevhid akidesine ve güzel ahlaka göre değer kazanırlar.
Kişi muvahhid olmadığı için hayatı boyunca yaptığı bütün emek ve iyi ameller boşuna gidecektir.
Bu mesele o kadar önemli ki, eğer Allah'ın gönderdiği din Kur'an ehli muvahhidler tarafından kendisine sokulan hurafeleri ve şirki temizlemezse, hakiki din kendisini yalanlardan arındırmazsa hurafeler onu yok eder.
Bunun başka bir yolu yoktur.
Biri diğerini mutlaka yok edecektir.
İnsanlık tarihi ve Kur'an bu gerçeğin en büyük şahididir.
Kur'an'dan başka ilahi bir kitap gelmeyeceğine göre hurafeci yalancılara karşı en büyük mücadeleyi Kur'an ile yapmalıyız.
Gelenekçi mezhepçilere karşı en büyük güvencemiz vahiy ile Allah Elçilerinin Kur'anda anlatılan örnek mücadeleleri olmalıdır.
"De ki:
Onu, mukaddes Ruh, iman edenlere sebat vermek, Müslümanları
(Kur'an ehli muvahhidleri) doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin tarafından hak olarak indirdi"
(Nahl, 102)
İrşad ve tebliğ faaliyetinde Kur'an, ilim, hikmet, delil ve güzel öğütlerle mücadele etmeliyiz.
Zorla, zorbalıkla, güç ve kaba kuvvetle asla din anlatılmaz.
Bu konuda Kur'an'da hayatları anlatılan Allah'ın Elçileri bizim için muhteşem bir örnektir.
Dinde zorlama yoktur, merhamet ve şefkat vardır.
Kur'an ehli muvahhidlerin işi gerçekten çok zordur.
Çünkü diyanet İşleri başkanlığında Kur'an'a karşı öyle bir gurur ve kibir mevcuttur ki, Emevi Abbasi dininin hurafelerinden başka hiçbir görüşe ve fikre değer vermez.
Kur'an'ı anlamaya çalışmak Şia ve Ehli sünnetin, Diyanet vaizlerinin, Cemaat liderlerinin ve tarikat şeyhlerinin işi değildir.
Kur'an'ı anlamaya çalışmak aklını kullanan insaf ve akıl sahibi Yahudi ve Hıristiyanların işidir.
Aklını kullanan bir gayri müslim Şia ve Ehli sünnetten daha kolay Kur'an'ın hikmetlerine vakıf olacaktır.
Mesela diyanet İşleri Başkanlığı, Emevi Abbasi Ehli sünnet mezhebinin sorgulanmasını asla kabul etmez.
Diyanet İşleri başkanlığı (Ankara) 1400 sene önceki karanlık cahiliye hayatına çakılıp kalmıştır.
Diyanet İşleri başkanlığında (Ankara) Kur'an'ı anlamaya çalışmak, akıl nimetine değer vermek, tefekkür ve sorgulama mevcut değildir.
Ehli sünnet ve Şia'da fikirlere baskı, inançlara saygısızlık, kendilerinden başkasını aşağılama, dinde taklit ve özellikle yalan bilgi hamallığı vardır.
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinin âlimlerinin!! birleştiği tek konu Kur'an ehli muvahhidlere karşı duyulan kin ve düşmanlıktır.
Dolayısıyla Ehli sünnet ve Şia'nın alimleri hadis kaynaklarına o derece bağlıdırlar ki, Kur'an, ilim, akıl, tefekkür ve sorgulamanın semtine uğramaları çok zordur.
Özellikle ehli sünnet mezhebi geldiği zemin itibariyle Kralların, padişahların ve egemen güçlerin tarafında yer almıştır.
Daha doğrusu ehli sünnet mezhebi devletlerin resmi mezhebi haline getirilmiştir.
Ehli sünnet hiç bir zaman özgür ve sivil olmayı başaramamış bir mezheptir.
Muaviye'den itibaren bu böyle devam etmiştir.
Osmanlı Devleti bunu zirveye taşımıştır.
Kur'an'dan konuşana
diyanet İşleri başkanlığı bir şey söylemez ancak Emevi Abbasi hurafelerine değindiğinizde her şey alt üst olur.
Dolayısıyla tasavvufun bataklığında debelenenlerden bu ümmete hiç bir hayır gelmez.
DİYANET'İN DİN POLİTİKASI:
Hiç kimsenin kafasını karıştırmamak, insanların üzerinde bulundukları uydurma Emevi dininde rahatsız etmemek,
Kur'an merkezli düşünceleri ve araştırmaları baskı altına almaktan ibarettir.
Diyanet İşleri başkanlığı (Ankara) İnsanlara gerçekleri anlatmaktan korkan bir kurumdur.
Hurafe ve taklit bataklığında debelenip duran diyanet İşleri başkanlığının,
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü anlamaya çalışması ve Kur'anın ilimlerini ortaya çıkarması gerekmez miydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder