14 Temmuz 2020 Salı

ALLAH'IN ÂYETLERİNİ  "TEKZİB" (YALANLAMA) NE DEMEKTİR?
"Allah'ın kitabını ve ayetlerini yalanlamanın" sadece bildiğimiz anlamda âyetleri dil ile kabul etmeme dil ile inkâr etmekten ibaret olmadığı, âyetleri yalanlamak için
"dil ile "ben bu âyetler inanmıyorum" "demenin şart olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kur'an'da onlarca âyette geçen, "Allah'ın âyetlerini yalanlama" (tekzib) "dil ile  onları kabul etmeme veya reddetme" anlamında değildir.
Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanılan, "tekzib" (âyetleri yalanlama ) inanç, ahlak, amel ve tavırla yani onlardan yüz çevirme, vahyi hedefinden saptırma, Allah'ın âyetlerini hakkıyla takdir etmeme, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak edinme" anlamında kullanılmıştır.
Bunu gösteren en güzel örnek Cuma süresinin 5. âyeti ile Maun süresidir. 
"Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.
 Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez"
Âyette bulunan "Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenler..." "Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin..." ile "Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez" cümleleri önemlidir.
Tevrat ile yükümlü olanlar, dil ile hiçbir zaman Tevrat'ı yalanlamaz ona dil ile karşı gelmezler.
Fakat onların inanç ve ahlaklarında yani dini hayatlarında kaynak olarak Tevrat'ın yeri yoktur.
Ayrıca âyetin güncellenmesi açısından "Tevrat" ibaresinin yerine "Kur'an" kelimesini koymamız gerekmektedir.
Yoksa Kur'an'ı okumanın bir anlamı kalmayacaktır.
Dolayısıyla  Ehli Sünnet ve Şia âlimleri dil ile Allah'ın kitabını  kabul ettiklerini söylemelerine
rağmen en basit meselelerde bile Allah'ın âyetlerine karşı muvahhidlerle cahilce  mücadele ederler.
"Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin (bu kötü ahlakları)gerek Allah indinde,   gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır.
 Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler"
(Mümin, 35)
MESELA:
Dil ile inandığını söylemelerine  rağmen imanın kalbe inmemesi, kalbin âyetleri tasdik etmemesi, yani Kur'an'ı hakkını vererek okumamaları,
"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar.
Çünkü onlar ona iman ederler.
Ama her kim onu inkâr ederse (görmezden gelirse) İşte hüsranda kalanlar bunlardır "
(Bakara, 121)
MESELA:
Kur'an'ın her ayetine kayıtsız şartsız teslim olmamaları, bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr etmeleri, onu parçalamaları, manasını parçalayıp dağıtmaları, içinde var olan bağlam ve bütünlüğü görmemeleri, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları bilmemeleri, Kur'an'ın anlam  sistemine sahip olmamaları,
"...Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?
Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak alçaklık, kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir..."
(Bakara, 85)
"Kur'an'ı bütünsüz parçalar olarak görenlere gelince, Rabb'inin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz "
(Hicr, 91, 92, 93)
MESELA:
 AYETLERİ GİZLEMEK
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu, kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah, hem de bütün lanet ediciler lanet ederler.
 Ancak Tevbe edip  durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır.
 Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
Ben tevbeyi  çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim.
( Âyetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerine tüm insanların laneti onların üzerindedir.
 Onlar ebediyyen  lanet içinde kalırlar.
Artık ne azapları hafifletilir ne de  onların yüzlerine bakılır"
" İlahınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur.  O, Rahman'dır Rahim'dir"
(Bakara, 159, 160, 161, 162, 163)
 "Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir.
 Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ne  de onları temize çıkarır.
 Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.
 Onlar hidayet  karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar.
 O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak(ve hidayet olarak apaçık) indirmiş olmasıdır.
( Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"(Bakara, 174, 175, 176)
MESELA:
Kur'an'ın yanında din ve hüküm olarak başka kaynaklar edinip tevhid akidesini bozmaları,
" Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.
 Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır.
 Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"
(En'am, 159)
MESELA:
 Kur'an'ın gerçeklerini bâtıla bulaştırmaları, batıl ile gizlemeleri, saflığını ve  temizliğini tahrip etmeleri, onu tanınmaz hale sokmaları,
"Bilerek hakkı batıl ile  karıştırmayın, (bile bile) hakkı gizlemeyin"(Bakara, 42)
Dolayısıyla Şia ve Ehli sünnet mezheplerinin muhaddis ve müctehidleri  bütün bu inkâr ve yalanlama  çeşitlerini işlemişlerdir.
Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe, yalan, uydurma, sapıklık, iftira olan rivayetlerin hepsi Kur'an'ı inkâr ve onu dolaylı yoldan yalan saymak anlamına geliyor.
Bir Suriyeli vatandaş ile sohbet ediyoruz, Kur'anda en az bin ayeti kerimenin  kabir azabının olmadığını açık olarak gösterir,  dediğimde
hayretler içerisinde kalarak dedi ki:
 "Ben, hayatımda hiç kimsenin böyle bir şey söylediğini duymadım "
  İŞTE İSLAM ALEMİNİN KUR'AN İLE İLİŞKİSİ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder