ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:
(6.YAZI)
Said Nursi'nin Risale'i Nur külliyatında hurafe, uydurma, yalan, Nebi (as) a bir çok iftira ve açık şirk mevcuttur.
Risale'i Nur külliyatında bulunan sapık inanç ve fikirlerden bir kaçı şöyledir.
Said Nursi diyor ki:
"Ehl-i keşifçe vâki olmuş latif bir manevi tasarruf vakıası :
"Hazreti Mevlana(Hâlidi Bağdadi) Hindistan'dan tarik-i Nakşiyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi(Nakşiliğin Bağdad kolu) Şah-ı Geylani'nin(ks) ba'del-memat ( ölümünden sonra ) hayatta olduğu gibi taht-ı tasarrufunda idi.
"Hz Mevlana'nın (ks)manen tasarrufu, bidayeten cayı kabul görmedi.
Şah-ı Nakşibent ile İmam-ı Rabbani'nin ruhaniyetleri (Ruhları) Bağdat'a gelip Şah-ı Geylani'nin ziyaretine giderek rica etmişler ki,
"Mevlana Halid senin evladındır, kabul et" Şah-ı Geylani, onların İltimaslarını kabul ederek Mevlana Hâlidi kabul etmiş, ondan sonra Mevlana Halid birden parlamış"
Yani Said Nursi'ye göre,
"Hâlidi Bağdadi Hindistan'dan Nakşibendi tarikatını Bağdat'a getirdiği zaman, insanların kararları ve dini hayatları üzerinde aynen ölümünden önce olduğu gibi ölümünden sonra da Abdulkadir Geylani tasarrufunda idi.
Bağdat'a gelen Mevlana Hâlid insanlar arasında pek ilgi görmedi.
Said Nursi'ye göre bunun sebebi "Bağdat halkının üzerinde hâlâ tasarrufu devam eden Abdulkadir Geylani buna müsaade etmemesi idi.
Yani ölü olan Abdulkadir Geylani insanların Mevlana Hâlide gitmelerini engelledi.
Çünkü onların üzerinde onları yönlendirecek bir tasarrufa sahipti.
Sait Nursi devamla diyor ki,
"Bunun üzerine Şah-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbani'nin ruhaniyetleri(ruhları)Bağdat'a Şah-ı Geylani'nin ziyaretine giderek rica etmişler, "Mevlana Halid (Bağdadi) senin evladındır, onu kabul et"
Şah-ı Geylani onların İltimaslarını ( aracı olmalarını) kabul ederek Mevlana Hâlidi kabul etmiştir"
Ondan sonra Mevlana Hâlid birden parlamış.
SAİD NURSİ'DEN AHMAKÇA BİR HURAFE DAHA
"Bir zaman, Hazretleri Gavs-ı Azam (ks) Şah-ı Geylani'nin, terbiyesinde nazdar ve ihtiyare bir hanımın bir tek evladı bulunuyormuş.
O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor.
O riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş.
Ona acımış.
Sonra Hazreti Gavs-ın yanına şekva(şikayet) için gitmiş.
Bakmış ki, Hazreti Gavs kızartılmış tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş! "Ya Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!"
Hazreti Gavs tavuğa demiş "kum biiznillah" "Allah'ın izniyle kalk"
o pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kapından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazreti Gavs gibi
keramât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zatın kerameti olarak, manevi tevatürle nakledilmiş"
SAİD NURSİ VE ŞAKİRTLERİNE GÖRE RİSALE'İ NUR'DA HİÇ BİR HATA YOKTUR.
"Kimin haddi var ki, risalelerin birine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın, veyahut bir cümlesini tenkid etsin,
veyahut bir kelimesini hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun"
( Barla Lahikası 194, yedinci mektuptan, Hüsrev, üstadının kendi hakkında hiddetini zannedip, bir meseleye dair, müteessir yazdığı mektuptan bir fıkradır)
(Talebesi Ahmet Hüsrev risalelerde bulunan hurafelerden rahatsızlığını bir mektupla Said Nursi'ye bildirir.
Said Nursi buna çok şiddetli bir şekilde öfkelenir.
Bunun üzerine Ahmet Hüsrev hakikatten çark ederek özür mahiyetinde olan yukarıdaki satırları Said Nursi'ye gönderir)
Ahmet Hüsrev Arapça ve Osmanlıca hat sanatı iyi olan bir hafızdır.
Kur'an'ı ve Risale'i Nur külliyatının tümünü elle yazmıştır.
Fakat ne yazık ki Kur'an'ın zerresini anlamamıştır.
Said Nursi, kendini Allah'ın resülü, eserini de bir vahiy gibi görerek yalan, hurafe ve uydurmalarını eleştirenleri tehdit ederek aynen şöyle söylüyor.
"Bize ilişenler âhirette şiddetli tokatlar yiyecekleri gibi, dünyada dâhi bir kısmı çabuk çarpılır"
(Emirdağ Lahikası, s,494)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder