27 Ağustos 2021 Cuma
KUR'AN'A İHANET TARİHİ (Dinin Siyasallaştırılması) (5.YAZI)Kur'an'a baktığımızda üç çeşit hükmün (hakimiyetin) olduğunu görüyoruz. 1-) Göklerde ve yerde olan Allah'ın mutlak hüküm ve hakimiyeti. 2-) İndirilen vahiy yoluyla kurulan Allah'ın hakimiyeti yani yaşam alanında din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağın olmayacağı ile ilgili hakimiyet. Kur'an en çok bu iki hakimiyetin üzerinde durur."...Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir"(Maide-44)"... Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir"(Maide -45)"...Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir"(Maide- 47) âyetleri, ikinci şıkta bulunan hakimiyet ile ilgilidir ve devlet adamlarından daha çok ilim adamlarını ilgilendirmektedir. Yani bu hükum ve hakimiyette bireysel ve sivil yaşam için Allah'ın indirdiği vahiy dışında hüküm ortaya koyan ve kabul eden din adamları hedef alınmaktadır. Dolayısıyla ilk iki hakimiyetin alanı Allah'a aittir.3-) Siyasal hakimiyet yani devlet ve halkın idare edilmesi ise, hukuku ve adalet sistemiyle tamamen insanların ortak aklına aittir.İnsan bu siyasal hakimiyet ile Allah'a karşı sorumludur.Bu hüküm ve hakimiyet, siyaset, din, dil, ırk, kültür, gelenek, inanç, mezhep, ekonomi, eğitim yani toplumun farklı kesimlerinin haklarının adalet sisteminde eşit olarak karşılanması demektir. Fakat maalesef Şia ve Ehl-i Sünnet devlet ve din adamları siyaseti kişisel kudret ve hakimiyet alanı kurma ve gücü elde etme olarak değerlendirmişlerdir. Mesela, daiş, el Kâide, tâlibân, Boko Haram ve Fetö gibi bütün terör örgütleri bu siyasal anlayış ve batıl inançtan doğmuştur. Siyasi mücadeleyi bir fazilet ve hayır yarışı olarak Allah'ın emri gibi değerlendirmek sadece kan ve kaos, terör ve anarşi, zulüm ve zillet doğurur.Siyasetin, islam dininin önemli bir bölümü olduğu yolundaki inanç ilk defa Şii mezhebi tarafından benimsenmiştir. Şii inanç ve anlayışına göre her türlü günah ve hatalardan korunmuş imamlar hem dini hem de siyasi otoritedir. Bu inanca göre siyaset, toplumdaki adalet ve hukuku yani insanların haklarını koruma sanatı olmaktan çıkıp kutsal bir inanç ve kimliğe bürünmüştür.Bu inanç ve anlayışa sahip olan siyasette, devlet adamlarını ve idarecileri eleştirmek mümkün olmuyor.Çünkü artık siyaset Allah'ın yüce ve kutsal bir emri olarak mübarek bir zırha bürünmüş oluyor. Hatta gücü elde eden siyaset ve devlet adamlarının tasarruflarına karşı gelenler hain damgası yemekten kurtulamıyorlar. Geçmişte Katolik mezhebinin siyaset anlayışı da bundan farklı değildi.Mesala:Din ile siyasetin birbirinden ayrılması esasına dayanan "laiklik dinsizliktir" anlayışı Şia ve Ehl-i Sünnetten önce Hristiyanlığın Katolik mezhebinin inancını ortaya koymaktadı. Aslında laiklik bireysel bir anlayış olmadığı için laik olan kişi hiçbir zaman dininden ve imanından bir şey kaybetmez.Laiklik siyasi ve sosyal bir düşünce ve anlayıştır.İman edenler bireysel olarak laik olmayabilirler, fakat kurdukları devletin laik olmasında bir sakınca yoktur.Aslında Allah'ın sorumluluğu toplum ve cemaat olarak değil de, bireysel olarak yani tek tek insanlara yüklemesinin önemli hikmetleri vardır.Bu hikmetlerin en önemlilerinden biri, vahiy'le Resullere indirilen hükümlerin hayata hakim olmasının uzun süre almasıdır. Yani Allah Resulü'nden hemen sonra insanlar vahiy'den yani Allah'ın hükümlerinden yüz çevirdiklerinde kuracakları devletin esasları hangi kaynağa göre oluşacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder