3 Ağustos 2021 Salı
KAFİR, ZALİM VE FASIK OLANLAR KİMLERDİR? VEYA "HÜKÜM" KAVRAMI HANGİ ANLAMA GELİYOR? Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor. "Hakka batılı karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin"(Bakara-42)Ali ile Muaviye'nin arasında yapılan Sıffin savaşından sonra "hakem" olayı ile dini ilk siyasallaştıran Hariciler olmuştur. Çok ilginçtir, Şia ve Ehli Sünnet'in din adamları, Haricileri benimsemedikleri halde dini siyasallaştırma çabalarına karşı gelmemişlerdir. Dolayısıyla buradan hareketle Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri âyetleri bağlamından kopararak şu Kur'an cümleleriyle sürekli olarak devlet adamlarını tekfir etmişlerdir. "...Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir"(Mâide-44)"...Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir"(Mâide-45)"...Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir"(Mâide-47)Aslında Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda "hüküm" kavramının devlet adamları ile ilgili değil, din adamlarıyla ilgili kullanıldığını çok açık olarak görüyoruz. Yani bu âyetlerde kasdedilen şey, devlet adamlarının çıkardıkları kanun ve kaideler, karar ve tasarrufları, beşeri hukuk, hakimler ve adliye saraylarında verilen hükümler değil, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa itibâr edilmemesi ile ilgilidir. Dolayısıyla Kur'an'da var olan "hüküm" kavramları devlet ve hukuk adamlarından daha çok insanlara din anlatan ilim adamlarını ilgilendirmektedir. Çünkü mahafazakâr ve geleneklere bağlı ülkelerde devlet adamları, din adamlarının önlerine koyduğu dini kurallara göre hareket etmek zorundadırlar. Âyetlere dikkat edildiğinde hepsinde "Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse" buyrularak, "hüküm" (din- güzel ahlak, hayat-yaşantı-inanç) anlamında olup sosyal, ictima'i, ekonomik, kültür olarak Allah'ın indirdiği vahiy'den başka hiçbir kaynak olmaması ile ilgili bir kavramdır. Peki Şia ve Ehl-i Sünnet dininin sözde âlimleri vahyi tek kaynak kabul eden muvahhidleri "sapık" ve "en büyük fitne" olarak görüyorlarsa, devlet adamları "Allah'ın indirdiği" ile nasıl hükmedeceklerdir. Yok eğer atalarının söz ve ictihadlarını Allah'ın dini gibi kabul ediyorlarsa, bu da çok çirkin bir yalan ve Allah'ın üzerine atılmış büyük bir iftiradır. Siz müşrik atalarınızdan gelen yalan ve iftiraları Allah'ın indirdiği vahyin yerine koyamazsınız. Kur'an'da bulunan "hüküm" kavramının "din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak edinmemekle ilgili olduğunu" gösteren âyetler. "Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi (iradenize ipotek koysaydı) sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlerde) sizi denemek için böyle yaptı. Öyleyse iyi işlerde birbirinizşe yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeylerin gerçek tarafını O haber verecektir" (Ey Resül! Sana da şu talimatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer hükümden (Kur'an'dan) yüz çevirirlerse bil ki bununla Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır. "Yoksa onlar (İslam öncesi) cahiliyehükümlerini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır"(Maide- 48, 49, 50 )"Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıkların ileri sürenler görmedin mi? Tağut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tağut'un (hadisler-ictihatlar -mezhepler) önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.Onlara Allah'ın indirdiğine (kitab-a) ve Resul'e gelin (onlara balvuralım, sadece onları kaynak kabul edelim) denilğildi zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün. Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl gelirler! Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir, onlara aldırma, kendilerine öğüt ver onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle. Biz her Resulü-- Allah'ın izniyle(emriyle) ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar (vahiy'den başka kaynaklara başvurarak) kendilerine zulmettikleri zaman (kendisine vahiy indirilen Allah'ın Resulü olarak) sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler. Resul de onlar için istiğfar etseydi (vahiy indirerek) Allah'ı ziyadesiyle affedeci bulurlardı."Hayır Rabbine andolsun ki aralarında çıkan (dini) anlaşmazlık hususunda (Allah'ın Resulü olarak) seni hakem kılıp sonra da (indirilen vahiy ile) verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı durmaksızın onu tam manasıyla kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar"(Nisa-60/65)Sonuç olarak:"Allah'ın indirdiği hükümler" den maksat Kur'an'ın tek kaynak kabul edilmesi olduğu için asıl ve gerçek olarak kafir, zalim ve fasık olanlar devlet adamları değil, insanları Allah'ın hidayet yolundan engelleyen din adamlarıdır.Dikkatli bir şekilde bakıldığında âyetlerde bulunan "tağut" kavramlarının da, devlet adamları hakkında değil, Kur'an'dan başka kaynakları din ve hüküm olarak kabul eden din adamları hakkında oldukları görülecektir. Çünkü Medine'de tek devlet başkanı Nebi (a.s) idi. Fakat onlarca din adamı yani tağut vardı. Nahl süresi 36.âyet hariç tağut kelimelerinin hepsi Medine'de inen sürelerde yer alırlar. Nahl süresinin 36.âyet şöyledir. "Andolsun ki biz" Allah'a kulluk edin ve tağuttan sakının" diye her ümmete bir Resül gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını (vahiy'le) hidayete iletti. Onlardan bir kısmı da (vahiy'den yüz çevirerek) sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün,(Resülleri-vahyi) yalanlayanların sonu nasıl olmuştur! "Kur'an, geçmiş kavimlerin ileri gelenlerine ve yöneticilerine "mele" ve "mütref" kavramlarını kullanırken, vahye ve Resüllere karşı gelen din adamlarına da "tağut, evliya, erbéb, cibt, kübarâ, sâdat, ahbar, ruhban, rabbeniyyun, ilâhlar" gibi kavramları kullanmıştır. Kavramların çeşitliliğinden de anlaşılacağı üzere din adamları her zaman ve zeminde devlet adamlarından daha baskın çıkmışlardır. Kur'an'ın en büyük düşmanı şirk zulmu olduğu için, en önemli hedefi de müşrik din adamlarıdır. Muhafazakar ve gelenekçi bir toplumda devlet adamları en basit dini bir kurala en absürt bir hurafeye bile karşı gelemezler.Yani uydurma evliya ve tağutların dininde devlet adamları, din adamları karşısında bir hiçtir. Fakat müşrik mezhepçiler, müctehid ve muhaddislerine bir eleştirinin yapılmaması için, din adamlarından devlet adamlarına karşı hedef saptırıyorlar. Firavun'un üzerinde Kur'an'ın bu kadar durmsının sebebi, devlet adamı ve yönetici olması değil, kendisini en büyük ilâh ve rab olarak kabul etmesiydi. (Kasas-38; Naziat-24)Yani nasıl ki, "hüküm" kavramı, "tevhid, güzel ahlak, salih ameller, ibadetler ve öğütler dahil olmak üzere baştan sona kadar "Kur'an'ın tümü" anlamına geliyorsa, "tağut" kavramı da siyasal bir anlamda değil, dini bir kavram olarak kullanılmıştır. Kur'an'ın tümünün adı hükümdür. Kur'anda bulunan "inilhükmü illé lilléh" "hüküm sadece Allah'ındır" cümlesi, "din sadece Allah'ındır, Allah'ın dininden başka hak din yok" demektir. (En'am-57; Yusuf-40,67
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder