26 Ağustos 2021 Perşembe
KUR'AN'A İHANET TARİHİ (Dinin Siyasallaştırılması) (4.YAZI) Adem'in yaratılış gerekçesinde onun yeryüzünde "halife" olduğu bildirilmiş, hür iradeli ve kendi adına iş yapacak bir varlık olduğu açıkça belirtilmiştir.(Bakara- 30; Enam-165 )Şia ve Ehl-i Sünnet'in din ve devlet adamları, siyasi hakimiyetin millete ait bir hak olmasından hiçbir zaman hoşlanmadılar. Aslında Allah'a iman eden ülkelerde hakimiyetin kişi ve ailelerden daha çok halka ait olması siyaset konusundaki birçok sorunu çözebilecek niteliktedir. İşte bütün bu gerçeklerden dolayı, iman edenlerin özgürlükçü ruha dayalı bir siyasi yapılanmaya geçmeleri, Şia ve Ehl-i Sünnet zihninin hatalarını devam ettirmemeleri gerekmektedir. Yüce Allah, özgür olma ya da hürriyeti sonuna kadar kullanma imkanını fert fert her insana sunmuş ve insandan sosyal hakimiyetini tam olarak kullanmasını istemiştir.İman edenler, bulundukları durumdan hoşnut değillerse, kendi yönlerini değiştirmek zorundadırlar. Allah'ın toplumlar için değişmez kanunu bu yönde tecelli ediyor. (Râd-11; 11 Enfal-53) Siyasi ve toplumsal olayların kötü sonuçları ile ümmetin karşılaşacak olması bile, siyasal hakimiyetin millete ait bir hak olduğunu kesin olarak ortaya koyar. Toplum hüküm ve hakimiyetini şura ve istişare dışında hiç kimseye devredemez. Eğer toplum hüküm ve hakimiyetini meclis ve şura yerine kral ve padişah gibilerine devrederse, bunun acı sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaktır. Kur'an, toplumsal ve siyasal ilişkilerin, ümmetin davranışlarının sonucuna göre şekilleneceğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla siyasi ve ictimai konudaki sıkıntılarımız Allah'ın kitabından değil, Ehl-i Sünnet ve Şia'nın anlayışından kaynaklanmaktadır.Maalesef Şia ve Ehl-i Sünnet geleneği, devleti yönetenlerin arzu ve istekleri doğrultusunda oluşturulmuş, din adamları da hukuk ve adaletin yanında değil, idarecilerin tarafında yer almışlardır.Kur'an'ın manası bozulmuş, sistem dağıtılmış, kavramların yeri değiştirilmiş, vahyin içindeki düzen bozulmuş, dedikodularla yeni bir din inşa edilmiştir.Bu yeni dinin hadis ve ictihadlarıyla yöneticiler kutsanmış israf ve yolsuzlukları her zaman örtbas edilmiştir. Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet âlimleri tarafından yaşatılmaya çalıştırılan atalar dininin hakimiyet konusundaki yanlış uygulamalarının düzeltilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.İnsan iradesinin Allah'a ait olduğu yolundaki inanç, hem dinin sömürülmesine, hem de müminlerin ahlâken çökmesine sebep olmaktadır. İman edenler, idarecilerin kendi vekilleri olduğunu, onların Allah'ın vekili olamayacaklarını kavramak zorundadırlar.Çok ilginç, iman edenleri hayat sahnesinden silen zihniyet her zaman kurtarıcı olarak gösterilmiştir.Kesin olarak bir şey söylemek gerekirse, bu ümmetin sorunu, Kur'an'ın ortaya koyduğu hanif İslam dini değildir. Sorun: Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidlerinin yani din adamlarının oluşturduğu mezhepler dinidir. (En'am-159; Rum-30,31,32)Kur'an, vahyi tebliğ eden elçilerin dahi Allah'ın vekili olmadıklarını ve olamayacaklarını açıkça ortaya koymuşken, diğer insanların Allah'ın vekili olabileceklerini ve Allah adına hüküm verebileceklerini yani O'nun adına hareket edebileceklerini söylemek her şeyden önce vahye aykırı düşmektedir. Hiçbir beşer'in -Nebi'ler dahil- Allah adına hüküm koyma ve Allah adına insanları idare etmeye hakkı bulunmamaktadır. Nebiler bile yüce Allah tarafından kendilerine indirilen vahyi Resül sifatıyla sadece beyan "tebliğ" görevini yerine getirirler.Yani Nebi ve Resüllerin, fetö misali, devlet kurma ve Allah adına insanların üzerinde hakimiyet kurma iddiaları yoktur. Kur'an'da bulunan "...Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ..." (Mâide-48)(Sana da şu talimatı verdik) : Aralarında Allah'ınindirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma..."(Mâide-49)Ve benzeri âyetler, Allah tarafından indirilen vahiy haricinde kaynak oluşturulmayacağı yani helal ve haram, din ve hüküm ile ilgili inmişlerdir.Allah'ın Resulleri vahyin üzerine, yanına, yöresine kendilerinden bir kelime bile ekleyemezler.(Hakka- 44; İsra- 72, 73, 74; Yunus-15)Dolayısıyla Nebiler dahil hiçbir beşer'in yüce Allah adına konuşmaması ve O'nun adına hüküm koymaması için vahiy koruma altında nazil olmuştur. Kur'an'ı yegane kaynak olarak görmeyen toplumun özgürlükçü bir anlayışa sahip olması mümkün değildir. Maalesef Allah'a iman ettiğini iddia eden toplumun, hem dini, hem siyasi anlayışı Şia ve Ehli Sünnet'in kaynaklarına ve uygulamalarına dayanmaktadır. İslam ülkelerinde bulunan siyasi kaos, kargaşa ve krizlerin en önemli sebebi budur. Bu geleneksel mezhebi anlayış yok olmadığı sürece, iman edenlerin demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşmaları mümkün değildir. Öyle görülüyor ki devlet, siyaset ve din adamlarımız özgürlükçü yapının gelişmesi için mevcut parçalayıcı mezhepsel zihniyetin değiştirilmesinin önemini henüz anlayamamışlardır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder