10 Eylül 2021 Cuma

MEAL ÇALIŞMAMIZ (1.YAZI) Rahman ve Rahim olan Allah'ın İsmiyle. Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah'a Özeldir. "Rabbim! İlmimi arttır..." (Tâhâ-114)"Ey Rabbimiz! Seni tesbih ederiz. Bize (vahiy sayesinde) öğrettiklerinden başka ilmimiz yoktur. Sen her şeyi bilen alim, herşeyi hikmetli yapan hakimsin" dediler. (Bakara-32)Bizi meal yazmaya teşvik eden sebepler.Tevhid akidesinin, yani hanif dinin, yani İslam'ın, yani İhlas'ın (dini Allah'a özel kılmanın) önemini ortaya koymak.Kur'an'da var olan kavramların orjinallerini korumak.Gelecek nesiller için Kur'an kavramlarının korunması, hayati öneme sahiptir Çünkü doğadaki canlıların oluşturdukları yaşam dengesi ve göklerde bulunan yıldızların konumu gibi, Kur'an'da var olan kavramların bir sistematiği ve ince bir hesabı mevcuttur.Bu kavramlarla oynama, onları yerinden kaydırma ve onları tahrif etme, Kur'an'ı anlamsız bir metin haline getirecektir.Bu meselenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyma bakımından iki örnek vermek istiyorum. 1-) "itaat" ve "ittiba" kavramları"itaat" işitilen sözü kayıtsız şartsız kabul etmek yani işitme organı ve kalple tasdik iken, "ittiba" ise o söze tâbi olmayı yani uymayı ve yaşamayı temsil etmektedir. "itaat etme" sadece Allah ve Resül'üne yapılması gereken bir emir iken, "ittiba" sadece vahye ve Resül'e yapılması gereken bir emirdir. Peki neden Kur'an'da "itaat" Allah bağlamında geçerken "ittiba" Allah bağlamında geçmemiştir? Çünkü Allah somut bir varlık değildir. Allah'a tabi olunamaz, itaat edilir. Sistem mükemmel bir şekilde dizayn edilmiştir. "İman, itaat ve ittiba" kavramları birbirine bağlı ve birbirini tamamlayan kavramlardır. 2-) "fakir" ve "miskin" kavramları: Kur'an'a baktığımızda, "fidyeler, keffaretler ve yemek yedirme" miskin bağlamında geçmektedir. Halbuki fakirin maddi durumu miskinden daha düşüktür. Kur'an'ın dilinde "fakir" "yabancı, garip, evsiz, yurtsuz kşmseler" için geçerken, "miskin" "bilinen, tanınan, nerde olduğu belli olan, bir şey verilmek istenince hemen bulunan, fakat geliri giderini karşılayamayan kimseler" hakkında geçmektedir. Dolayısıyla "fakir" ve "miskin" yerine kullanılan "muhtaç" ve "yoksul" kelimeleri inşa edilen ilâhi sistemi darmadağın ediyor. İşte yüce Allah bu kavramları öyle yerlerde kullanmış, öyle bir sistem inşa etmiş ki, Kur'an'ın onun kelamı olduğunu ve metninin tahrif olmadan bize kadar geldiğine bu kurulu kavramlar sistemi sayesinde öğreniyor ve kayıtsız şartsız iman ediyoruz Nebi ve Resul'ün arasında bulunan farkları ortaya koymak.Bu o kadar önemli ki, Nebi ve Resül'ün arasında var olan farkların bilinmesinden dolayı binlerce uydurma hadis ve paralel dinler ortaya çıkmıştır.Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünün önemini açıklamak.Bir çok âyette Resül kavramının Kur'an anlamına geldiğini dolayısıyla Resül kavramının hadislere değil vahye eşit bir değere sahip bulunduğunu ve vahiy kadar önemli olduğunu göstermek. Bu meal çalışmamızda Yüce Allah'ın yardımından sonra muvahhid arkadaşların dualarına büyük bir ihtiyacımız vardır.Arkadaşların katkı ve önerilerini bekler, hatalarımızın düzeltilmesini rica ediyoruz. Allah yardımcımız olsun KUR'AN'DA BİR KONUYU ANLAMADA PRENSİPLERŞia ve Ehl-i Sünnet âlimleri uydurma hadis ve yalan ictihatlarla Kur'an'ın anlamını tahrif ettiklerinden ötürü aslında apaçık olan bir çok konu anlaşılmaz hale gelmiştir.İşte bu yüzden Kur'an ehli muvahhidlerin bazı gerçekleri açıklamaları bir zaruret halini almaktadır. Dinin tek kaynağının Kur'an olduğu yani "Din= Kur'an" olduğu hiç bir zaman unutulmamalıdır.Kur'an'ın Allah kelamı olduğu ve bizim tevhid dinini anlamamız için indirildiğini de devamlı aklımızda tutmak zorundayız.Konular, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde düşünülmeli ve bu şekilde çözümlenmelidir.Bir kere Kur'an'ın anlaşılması için Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmesi hayati bir öneme sahiptir.Bir konuyla ilgili Kur'an'da geçen ne kadar âyet mevcut ise, o âyetler siyak ve sibaklarıyla ele alınmalıdır. Kur'an'ın her türlü ihtilaftan koruma altında bulunduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Din ve hüküm, güzel ahlak ve öğüt olarak Kur'an kesinlikle yeterli bir kaynaktır.Kur'an'ın bir yerinde geçen bir konunun, bir fikrin Kur'an'ın başka bir yerinde geçen bir konuyla çelişmeyeceğini kesin olarak bilmeliyiz.Çünkü Kur'an âyetleri aynen galaksilerin ve yıldızların konumları gibi Allah tarafından mukemmel bir sistem (hikmet) üzerine indirilmiş ve birbirlerine bağlanmıştır."Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim (sistem) üzere açıkladığımız bir kitap getirdik"(Âraf- 52)Kur'an'da yer almayan bir konunun, dinde de yer almayacağı kesin olarak anlaşılmalıdır. Mesela:Kur'an'da "zihar keffareti, yemin keffareti, hata olarak adam öldürme keffareti" bulunduğu halde, "oruç kefaretinin" bulunmaması bunun dinde yerinin olmamasını gerekli kılar. Bu prensibi uygulayınca dine ilave edilenlerin %90 dan fazlasından kurtuluruz.Zor ve karışık bir konu ile karşılaştığımızda, samimi olarak Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul eden, aklını kullanan ve üzerinde tefekkür edenlerle çözmeliyiz.Bu kişilerin ihlas sahibi olmaları, önyargılardan uzak bulunmaları ve dinin Kur'an ile tamamlandığını kabul etmeleri şarttır. Üzerinde düşünerek ve önyargılardan arınmış olarak Kur'an'ı okuduğumuz zaman, bir âyeti anlama adına aklımızda ortaya çıkan soruların başka âyet yada âyetlerle cevap bulup, açıklanıp, detaylandırıldığını görüyoruz.Dolayısıyla Kur'an'ı anlamanın ilk kuralı, onu canlı bir organizma gibi kabul edip, yine Kur'an'a sormak olacaktır.Evet Kur'an tıpkı canlı bir organizma gibidir.Kendi bağlam ve bütünlüğü içinde yer almayan bir şeyi bünyesine kabul etmeyecektir.İster meal, ister ictihad, ister kavram değişikliği, ister tefsir, ister tahrif olsun herhangi bir şekilde kendisine dışarıdan eklenen yabancı maddeleri, vahiy ehli muvahhidlere "Bu bana ait değildir, bu yalandır, bu bana yabancıdır, bu bana aykırıdır" inanç ve anlayışını verecektir.Burada en önemli şart, vahiy ehli muvahhidlerin güzel ahlak sahibi olmaları, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak kabul etmemeleridir. Zaten bu değerli ilkeler olmazsa Kur'an'ın inceliklerini anlamaları mümkün olmayacaktır. Kur'an'ın metni kavramlar sistemiyle yani hikmetle kendini koruma altına almıştır.Fakat Kur'an'ın dili olmadığı için muvahhidleri kendine tercüman ediyor.Yani Kur'an kendi adına onları konuşturur, kendine sözcü eder, onlara güç ve kuvvet, özgür irade ve cesaret verir.Konuşma, müdafaa, savunma ve mücadeleyi ise, sadece ve sadece Kur'an'ı tebliğ eden muvahhidler yapar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder