21 Eylül 2021 Salı
KURAN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(11.YAZI) 39-) Âyetlerimize kafir olup yalanlayanlara gelince, onlar ateş ashabıdır.( ashâbun nér) onlar orada kalıcıdırlar.40-) Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi anın, bana verdiğiniz ahde vefa gösterin(ve evfû bi'ahdi) bende size verdiğim ahde vefa göstereyim. Bana karşı takvalı olun (şirk koşmayın)41-) Beraberinizde bulunanı tasdik edici olarak indirdiğime iman edin. Sakın ona küfredenlerin ilki olmayın! Âyetlerini az bir paraya (değere) karşılık satmayın. Sadece benden korkun. (ve iyye ye ferhebun) (Yani âyetlerin karşılığında maddi olarak ne alırsanız alın, Allah'ın indinde hiçbir değeri yoktur.Kalitenizi düşürmeyin, Allah ve Resulünü, dini ve imanı böyle şeylere âlet etmeyin" demek istenmiştir) 42-) Hakkı batılla telbis (giydirmeyin-örtmeyin-karıştırmayın) etmeyin. (velé telbisül hakka bilbétili) ve bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin. (Yani şirke tevhid elbisesini giydirmeyin! İslam ile küfrün birbirine karıştırılması İslam adı altında küfrün yaşanmasına sebep olacaktır) 43-) Salat'ı ikame edin. Arınmaya gelin. Rûkü edenlerle beraber rûkü edin.RÜKÛ: “Rükû”yu doğru anlamak için herşeyden önce bunun, karşı sebepten kaynaklanan bir sonuç olduğunu bilmek gerekir. Davete icabet etmektir. Yani bir etki olmuştur, rükû bu etkiyi karşılama 'ilgi'sidir. Yüce Allah’ın birçok irili ufaklı emirleri, öğütleri vardır. İşte "rükû" bu öğütleri işittiği zaman kişinin zihninde ilgi odağı oluşturup ortaya koymasıdır.Aslında “Allah'ın âyetlerine boyun eğmek“ anlamına gelen bu kelime, günümüzün diliyle "gönülden benimsemek" anlamındadır. Zaten bir öğretiyle ilgilenip onu benimsemek; ona eğilmek ve ona ilgi duymak demektir. Rükû, ilk başlarda karşısındaki büyüğe derin saygıdan dolayı söylediği söze değer verip ilgi’lenmek anlamına gelen "boynunu bükme, belinden öne doğru hafifçe eğilme" şeklindedir. Eskiden kralların askerlerinden istediği rükû veya padişahların kullarından (elinin altındakilerden) istediği rükû bu idi. Yani söylenilen sözün karşısında zihinde anlaşıldığını ifade eden bir hareketti. Secde ile Rükû Arasında İnce Bir Fark Vardır. Rükû’da zihinsel bir etkilenme söz konusu olurken, secde’de hem zihinsel iknâ olma, hemde gönülden bir bağ kurma ve duygusal etkilenme vardır. Başka bir deyişle rükû; zihnin ve aklın âyetleri kavrayışı yani tilâvet etmesidir.Secde; gönlün de âyetleri kavrayışı, tilâveti ve tertil etmesidir.Rükû ile secde tevhid ve duygusal olarak birbirini tamamlayan iki zihinsel eylemdir. Secdenin yüce Allah'tan başkalarına da yapıldığını Kur'an haber vermektedir.Ama rükûnun sadece yüce Allah’a yapıldığını görüyoruz. Çünkü secde (teslimiyet) başka yere olsa bile, rükûyu (zihinsel boyun eymeyi) doğru yere yaptığınızda bu, sizin secdenizi de zamanla düzeltecektir. Bu bakımdan rükû doğru yapılmadığında secdenin de bir önemi kalmayacaktır. Rükû, Kur'an'da dokuz yerde geçmektedir.Ancak hiçbir yerde “kâbe yönüne rükû edin” yada “kâbeye doğru öne doğru eğilin” demez. Kur'an’ın rükû anlatımları ile Şia ve Ehl-i Sünnet mezheplerinde var olan rükûnun arasında büyük bir fark vardır. Aslında insanların zihninde birçok hurafe ve şirk varken, Kur'an'ın “rükû edin, secde edin” demesi, hurafe ve şirk inançlarını ortadan kaldırmak içindir. Hareketler hiç bir zaman şirki yok etmez.Şirki ve hurafeleri, akıl, ilim, huccet, tefekkür, zihin, sorgulama ve beyin yok eder. Fakat Şii ve Sünni dina damları Kur'an'ı anlayamadıklarından veya anlamak istemediklerinden zihinsel bir eylem olan rükû'nun gerçek anlamını "namazda" buharlaştırıp, yok ettiler.Rükû hiçbir âyette salat'ı ikame etme bağlamında geçmez. Kur'an'da dokuz âyette geçen rükû belden aşağıya bükülme anlamında değil, zihnen ilgilenmek, dâvete icabet etmek, zihinsel olarak kabul etmek anlamındadır.Ayrıca rükû eyleminde vaktin olmadığını da bilelim.1-) “Hem onlara; “Rükû edin!” denildiği zaman, rükû etmezler. Yalanlayanların o gün vay haline!” (Mürselât-48,49)Bu âyette rükû edilmesi istenen şey “Allah’ın sözü”dür. "Yalanlanan" da Allah’ın sözüdür. Bu âyette geçen rükû Kur'an'a imandır. Ama yalanladılar, ilgilenip boyun eymediler. 2-) “... onları rükû ve secde ederken görürsün ...”(Fetih-29)Yani; “.... onları hep âyetlerle ilgi’lenip boyun eğerken ve hep içtenlikle (secde) ederken görürsün. ....” Bu âyette anlatılan, insanın hayatının her alanında bilincini, davranışını, ahlakını öğrendiği âyetler yönünde hareket ettirmesidir. 3-) “.... Davut kendisini imtihan ettiğimizi sezdi/anladı. Rabbinden mağfiret diledi, Rükû ederek kapandı ve yöneldi.”(Sâd-24) Yani, “.... Davut kendisini imtihan ettiğimizi sezdi/anladı. Rabbinden mağfiret diledi, hemen âyetlerle “ilgi’lenip boyun eğerek” kapandı (harra:yere kapandı) Yani (Allah’ın âyetlerine) yöneldi.” Âyetin bağlamı okunursa, konunun namaz değil, âyetlerin işaret ettiği dürüstlükten vazgeçmemek olduğu görülecektir. 4-) “... Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz!”(Hac-77)Bu âyeten sonra gelen 78.ayet ile beraber okunursa rükû ve secdeden kasdın Allah’ın âyetlerine boyun eğmek ve teslim olmak olduğu anlaşılacaktır. 5-) “ ... Tavaf edenler, kâim olanlar, rükû ve secde edenler için beytimi temiz tut!” (Hac-26)Bu âyette bildirilmek istenen toplu rükû hareketi değil, insanların dini anlamak için inanç ve zihin olarak temizlenmiş, sırf Allah’a odaklanan hanif bir din görmeleridir. Bu da, tavaftan, rükûdan, secdeden geçmektedir. Yine âyetin salat'ı ikâme etme ile alâkası yoktur. 6-) “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, O’nun Resülüdür ve Allah’ın âyetleriyle ilgi’lenip boyun eğen ve zekâtı/arınmayı yapan müminlerdir.” (Mâide-55)Özellikle Bakara 43 ve Mâide 55 deki âyetlerde net olarak görüldüğü üzere, “Rukû” kavramı, “salât’ı ayakta tutun ve zekâtı/arınmayı yapın!” denildikten sonra gelmektedir. Eğer salât'ı ikame bir ritüel/ayin ise, bu ritüel sırasında yapılan belli hareketler içinde zaten rükû da olduğuna göre, âyetlerde, (geleneğe göre) Namaz'ı kılın ve zekât'ı verin” denildikten sonra bir daha tekrar olarak, “Rükû edenlerle birlikte siz de rukû edin!” denilmesinin hiç bir anlamı kalmazdı. 7-) “Ey Meryem! Rabbine gönülden bağlan, âyetleri içtenlikle kabul (secde) et ve ilgilenip boyun eğenlerle (rükû edenlerle) beraber sen de boyun eğ!” (Âli İmran-43)Bu âyette "secde" kelimesi "rükû" kelimesinden önce geliyor. Bu da bize secde ve rükû anlamlarının salatı ikame etme ile bir alâkasının olmadığını gösterir. İkincisi; Eğer rükû, namazın parçası ise, Meryem mescitte namaz kılanlarla beraber mi olacaktır? 8-) Bakara 125:“.... İbrahim’in makamından bir destek (musalle) edinin. İbrahim ve İsmail’e de:Tavaf edenler, itikâfta olanlar boyun eğenler (rükû edenler) ve içtenlikle kabul (secde) edenler için beytimi (şirkten) temiz tutun diye emrettik.” (Bakara-125)Bu âyette geçen “musalle” kelimesi, İbrahim (a.s) ın Kur'an'da anlatılan mucadelesinden güç ve destek alma anlamına gelmektedir.Yani onun hayatının örnek alınmasıdır.(Mümtehine-4) "musalle" kelimesinin "namaz kılma yeri" edinmekle hiç bir ilgisi yoktur. 9-) Bakara 43:“Salâtı ayağa kaldırın, zekâtı / arınmayı yapın. Rabbinize boyun eğenlerle (rükû edenlerle) beraber siz de boyun eğin!”(Bakara-43)(Bu âyet yahudilere, müminlere katılmalarını öğütlüyor. Aynı öğretiyi almalarını telkin ediyor. Bu âyetteki salât yardım ve dayanışma olduğu gibi, zekât da hurafe ve şirk kirliliğinden temizlenmek ve salâtın kurumlarını oluşturmak anlamındadır. Eğer rükû'yu “âyetlerle ilgilenip, onları içtenlikle benimsemek, idrak etmek” anlamında değil de, ritüel bir hareket olarak algılayacak olursak, bu âyetlerin hiçbiri önemli bir işlev görmeyecektir. Dolayısıyla rükû, yüce Allah’ın âyetlerine boyun eğerek onlara karşı derin bir ilgi göstermektir. Rükû etmek, belli zamanlarda yapılan ritüel değil, hayatın bütün alanlarına yayılan zihinsel ve duygusal bir eylemdir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder