14 Eylül 2021 Salı

KUR'AN'I MÜBİN'İN MEALİ (4.YAZI) "İbadet" kelimesi, dilimize Arapça orijinali ile girmesine rağmen kök anlamı olan "kulluk etme" konusundaki insanın inanç ve fiilleriyle ilgili asıl anlamını büyük oranda kaybetmiş ve sadece belirli bir takım ritüel, ayin ve davranışlar için kullanılan bir kavram haline dönüşmüştür.A-b-d kök fiilinin mastarı olan ibadet kelimesi, "kulluk yapmak" anlamına gelir.Bu anlam bir insanın kayıtsız- şartsız teslim olmasını ve itaat etmesini ifade eder.İbadet'in dini terim olarak anlamı ise, "kulun Rabbine karşı yani yaratanı tarafından verilen tüm görevleri kayıtsız-şartsız kabullenip yerine getirmesi" demektir.Her şeyin yaratıcısı olan yüce Allah, yarattığı kulları için belirlediği inanç ve yaşam tarzını kullarına çeşitli şekillerde bildirmiş ve en son olarak bütün bu emirleri Kur'an'da toplamıştır.Öyleyse "ibadet" halk arasında yaygınlaştığı gibi, ezberlenmiş, bilinçsizce tekrarlanan üç-beş ritüeli yapmaktan ibaret değildir."İbadet" yüce Allah'ın kulluk öğretisi olan Kur'an'da inanç ve amellerle ilgili vermiş olduğu görevlerin tümünü içine almaktadır.Âyetlerde geçen "ellé te'budu illallâh" Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" cümlesi bunu ifade eder. Hal böyleyken, yüce Allah'ın Kur'anda vermiş olduğu görevlerin yüzlercesini göz ardı edip, ümmi halk arasında bilinen şekliyle "İslamın şartı beştir" gibi, rivayetlere sarılmak doğru bir İslam algısı değildir.Çünkü inanç ve ibadet öğretisi olan Kur'an'daki her emir ve yasak her öneri birinci derecede önemli bir görevdir..İslam dininde tevhid inancı yani "lé iléhe illallâh" "Allah'tan başka ilâh yoktur" cümlesi haricinde sloganlaşmış, herhangi bir şart ve kabul olmayıp, İslam'ın tek şartı din ve hüküm olarak sadece Allah'a yani kitabına teslim olmaktır. Allah'a teslim olmak ise, Kur'an aracılığıyla gönderdiği emir ve yasakların tümünü kabul edip uygulamaktır.Fatiha, bütünüyle üzerinde tefekkür edenlere ibadetin ruhunu üflemektedir.İbadetin ruhu ise, Allah sevgisini O'nun azamet ve kudretini, O'na olan umudu kalplere yerleştirebilmektir: Yoksa ezberlenmiş belli hareketlerden meydana gelen yahut bazı fiillerden uzak durmayı gerekli kılan, dilin ve organların hareketlerinden ibaret olan şeyler değildir.Dikkat edilirse Fatiha'da salat ve hükümleri, oruç ve günleri gibi hükümlere değinilmeden sırf ibadet zikredikmiştir.Müslümanlar daha henüz bu sözü edilen şekli ibadetler ile yükümlü tutulmadan, ibafetler Kur'an'da bir anlamda etraflıca açıklanmış, bununla ilgili hükümler daha nazil olmadan önce işte bu şuur verilmiş, onların bu şuura erdirilmeleri amaçlanmıştır.Bununla şu gerçek ortaya konuyordu: Belirli hareket ve şekillerden meydana gelen şekli ibadetler, tevhid ve güzel ahlaka ulaşmanın araçlarıdır, ibadetin ruhu ise tefekkür ve ibrettir. İstiâne: İstiâne ile nasr (yardım) arasında şöyle bir fark vardır. İstiâne sadece Allah'tan istenirken,(Bakara-45, 153; Âraf-128) "nasr" hem Allah'tan hemde insanlardan istenebilen bir yardım çeşididir.(Âli İmran-81; Âraf-153; Enfal-72; Tevbe-40; Muhammed-7)İstiğâse ise, açlık, kıtlık ve hayati tehlike gibi zor şartlardan kurtulmak için "imdat-istimdat" türünden Allah'tan ve gücü yetenlerden yardım dileme anlamına gelmektedir. (Yusuf-49; Kehf-29; Enfal-9: Kasas-15)Nimet: Nimet kelimesi ve türevleri Kur'an'da 122 defa geçmiş ve genellikle Nübüvvet, Risâlet, din, iman, kitap, vahiy, kurtuluş, özgürlük, zenginlik, ganimet, genişlik, refah, emniyet, sağlık, selamet, bolluk anlamına gelmektedir. Nimet, Allah tarafından Âdemoğullarına verilen maddi- manevi değerlerin tümünü ifade etmektedir.Nimet ile meta kavramları arasında bulunan farklar.Nimet Allah'a izafe edilirken, meta, dünyaya izafe edilmiştir.Nimette bolluk ve bereket varken, metanın az bir geçimlik olduğu vurgulanmıştır.(Nisa-77)Nimet tamamen Allah vergisi iken, meta, insanın kendi elinin kazancı olarak geçmektedir.Bir ayet haricinde (Ahzab- 37) kalan âyetlerde insanların birbirlerine yardımları nimetlendirme olarak değil, meta anlamında olan "yararlandırma ve geçindirme" olarak geçmektedir. (Ahzab-47, 53; Bakara- 236, 240) Fatiha 6. âyette geçen "Allah'ın nimetlendirdiği kimselerin" "Nebiler, sıddıklar şahitler ve salih kulların" olduğunu, Nisa-69. âyette görüyoruz. "Kim Allah'a ve Resül'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimetlerde bulunduğu Nebiler, sıddıklar, şâhitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır" Risâlet bir misyon yani vahyi tebliğ etme görevi olduğu için bu dünya hayatı ile sınırlıdır. Fakat Nübüvvet takva ve ihlas makamı olduğu için âhirette de devam edecektir. (Tahrim-8)Yani Nebi (a.s) aynen müminler gibi vahye tâbi olmak zorundadır. (En'am-106; Ahzab-1,2; Yunus-15,109; Ahkaf-9)Fakat Resül, sadece vahyi tebliğ etmekle yükümlüdür. (Mâide-67)Kur'an'da ğadab (kızgınlık) kelimesi, maddi- manevi işlenen günahlar için yüce Allah ve Musa (a.s) bağlamında kullanılılır. (Âraf-150,154; Tâhâ-86)Ğadab (kızgınlık) kelimesi, sadece bir âyete insanlar bağlamında kullanılmıştır. (Şura-37)Dâllin ise, sadece vahiy'den yani İslam'dan habersiz veya şirk sapkınlığı içinde bulunanlar için kullanılan bir kavramdır. Sırat'ı müstakim: En geniş manasıyla yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan vahiy anlamına gelmektedir. Sırat'ı müstakim ifadesi, Kur'an'da Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılan kavramlardandır. Allah bağlamında geçtiği âyet. "...Şüphesiz benim Rabbim sırat'ı müstakim üzerindedir" (Hud-56)Vahiy bağlamında geçtiği âyetler. (En'am-153; Mâide-16)Resül bağlamında geçtiği âyet. (Şura-52)"Bizi sırat'ı müstakime hidayet eyle" hangi anlama geliyor? Fatiha süresi ilk indirilen süre olduğu için, "Ey Rabbimiz! Vahiy indirerek hidayetimizi arttır, bizi vahiy nimetinden mahrum etme " anlamına gelmektedir. Çünkü hidayet ile sapkınlığın tek göstergesi vahiy'dir. Yani vahiy'le karşılaşmadan hiç kimse mümin, Müslüman, kafir ve müşrik olamaz. İnsanlar vahiy'le karşılaştıktan sonra bu sıfatları hak ederler. Dolayısıyla yüce Allah vahiy'den bağımsız olarak yani dua ile hiç kimseye hidayet ve sapkınlık vermez (Sebe-50; Bakara-159)Sebil, Sırat ve Tarik Kavramları Sebil, hem Allah'ın yolu (Araf-82)hem de tağut'un yolu olabilen (Nisa- 76) yani salih insanların gittiği yol olabildiği gibi, ğayyi yani çiğ, olgunlaşmamış ham insanların yolu da olan yani her kesimin ve herkesin gittiği, çok geniş, kapsamlı, genel yol anlamına gelmektedir.Sebilin çoğulu, "sübül"dür.Sebil, maddi ve manevi yol anlamına geliyor.Kur'an'da genel olarak kullanımı "sebililléh" (Allah'ın Yolu) olarak geçmektedir. Sırat, özel yol anlamına gelir.Kur'an'da genellikle "sırat-ı müstakim" (müstakim yol) sevé'is sirat" (düz yol) (Sâd-22) "sırâtu Rabbike" (Rabbinin yolu)(En'am- 126) "sıratil Azizil Hamid" (Aziz ve Hamid olan Allah'ın yolu) İbrahim- 1; Sebe- 6)"sırâtân seviyye"(düz ve pürüzsüz yol)(Meryem-43; Tâhâ- 135)"sırâtil Hamid" "Hamid olan Allah'ın yolu" (Hac- 54)"Sıratil cahim" (cahimin yolu) Tarik ise, sebilin zıttı olup geniş ve kapsamlı olmayan, belli bir kitleye ve belli bir yere giden özel ve dar yol anlamına gelmektedir. Sebil kavramı Kuran'da 170 yerde geçerken, sırat 45, tarik ise 7 yerde geçmektedir. Fatiha da geçen kavramlar"Allah, Rahman, Rahim, Rab, âlemin, hamd, mâlik yevmiddin (âhiret- hesap günü) ibadet, istiâne! yardım) hidayet, sırat-ı müstakim, nimet, ğadab,(kızgınlık) sapkınlık (şirk)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder