30 Eylül 2021 Perşembe
ŞİA VE EHL-İ SÜNNET DİN ADAMLARI. Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları asırlardan beri büyük bir akıl tutulması yaşıyor, Kur'an'da yeri olmayan bir çok şeyi din yaptılar. Kutsal kaynaklarında insan temel hak ve özgürlüklerinden önemli bir şey göremezsiniz. Tarihin karanlıkları içinde kendilerini yalan ve hurafelerle çürütmüş atalarıyla aynı hayatı yaşamayı tercih ediyorlar. Kur'an, ilim ve akıl merkezli değil, tamamen taklit, hadis ve rivayet merkezli bir dine tapınmayı tercih ediyorlar. Demokrasi, laiklik ve Cumhuriyet olmazsaydı, vahşi dinleri sayesinde bu güzelim coğrafya, Suriye, Irak, Yemen, Libya ve Afganistan cehennemine dönerdi. Bundan dolayı çok acil tevhidi ve ilmi bir dönüşüme ihtiyaç var. Dürüst olalım, İslamofobinin kaynağı batı değil, bizzat Şia ve Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklarıdır. Vahşi kapitalizm, daha önce nasıl vahşi komünizmi doğurduysa fanatik Şiilik ve Sünnilik de, vahşi ve karanlık bir din doğurdu. Bu vahşi ve karanlık dinin doğmasından hiçbir zaman Batı sorumlu değildir.Siyasal dincilerin yani siyasilerin cemaat ve tarikatların yalan söyleyerek hedef saptırmalarına aldanmayın.Esas tehlike içerde olandır, dışarda değil, içerdeki ihanet dişardaki tehlikeyi dâvet eder.Dine yani Allah ve Resülüne yapılan ihanetten daha büyük bir ihanet yoktur.Allah ve Resülüne ihanet eden sınırsız bir hain olduğundan herkese ve herşeye ihanet eder.Bu ölümcül ve kahredici ihanet de sadece din adamlarında var olan bir ihanettir. Şia ve Ehl-iSünnet din adamları şeytanların ete kemiğe bürünmüş hali gibidir. Şia ve Ehl-i Sünnet mezhepleri dini parçalamakla ümmeti de paramparça ettiler.Çünkü şirk beraberinde ihtilaf ve tefrikayı, taklit ve cehaleti, dağılma ve parçalanmayı getiriyor. Dolayısıyla Yüce Allah şahittir ki, bütün bu kötü gidişattan Şia ve Ehl-i Sünnet'in inanç, zihin ve ahlakı birinci derecede sorumludur.
29 Eylül 2021 Çarşamba
ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR (71.YAZI) "Rabbimiz gönlünüzü ve göğsünüzü genişletip ferah kılsın.İşlerinizi ve amellerinizi kolaylaştırsın.Dilinize, aklınıza, gönlünüze bağ olabilecek her türlü yükten muhafaza eylesin.Ve anlaşılır olmayı nasip etsin inşaAllah.Muvaffakiyetler diliyorum.Arı duru bir çalışma olmasını temenni ediyorum.Allah'ın yardımına mazhar olmanız dileğiyle..." (Bekir Akça- "Meal Çalışmamız" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------"Rüku, secde, harr konularına yaklaşım; bu kelimelerle ilgili anlam ve manaları bakımından geleneksel anlamdaki yaklaşımları alt üst eden, bu anlayışa göre taşların dizilişini bütünüyle ortadan kaldırarak; kendi kodları doğrultusunda yeniden dizilmesini sağlayan bu çalışmanızdan dolayı sizi tebrik ediyor, sizi gereği gibi mükafatlandırması için Allah'a havale ediyorum. Emeğinize yüreğinize sağlık.(Şaban Kıvrak-"Kur'an'ı Mübin'in Meâli" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Ali hocam!Sizin fikirlerinizden çok yararlandım, uydurulan dinden indirilen dine geçişime vesile oldunuz.Allah'ım sizden razı olsun.Selamlar"(Tahsin Yörükoğlu- "Kur'an'ı Mübin'in Meali" adlı yazıya yaptığı yorum) ------------------------------------------------------"Her varlık aslında Allah'a rükü ve secde halindedir.Bize güre şuursuz görünse de onlarında çekim ve etkileşim şuruna inanıyorum.İnsan da, yaradılışta kimya, biyolojik, fizik ve matematiğiyle bu yaradılışa mecbur.Ancak duygu ve düşünce olarak diğer varlıklardan ayrılan bir varlık olan insan olduğu bir gerçek.Kur'an'la ve tabiatla uyumlu bir insan sürekli secde ve rükû halinde olduğunu zannediyorum. Salat ve savm vs. rütüel ibadetler ilke değilde, sevgi ve minnet yani derin duyguların yüneliş biçimi olarak görüyorum.Bir günde insan bu duygulara kaç sefer ulaşır bilinmez.Ancak Rabbimiz her övgüye ve teşekküre en layık illah, tüm şükür hürmet kulluk yüce yaratıcımız Rahmana özeldir. (Ali Uykur- Kur'an'ı Mübin'in Meâli" adlı yazıya yaptığı yorum) -------------------------------------------------(Çok değerli hocam!Önce cesaretiniz nedeniyle sizi tebrik ederim. Yüzyıllardır ençok ezberlenen ve hatta neredeyse yüce dinimizi namaz dini, Rabbimizi namazın Rabbi, müslümanları namazın kulları, mekânları namazgahlar vb, kabul eden bir algı ve öğretinin uygulama alanı haline getiren anlatış, kavrayış mensuplarından gelecek tepkileri bekliyor olmalıydınız. Onları anlayışla karşılamalı...kolay değil..."sabah namazının iki rekât sünneti ( farzı değil) dünya ve üzerindeki herşeyden üstündür" sözüm ona hadis'i ile yetişmiş insanımız tabiki bu çağ açan çağ kapatan tahlillerinize itiraz edecektir "(Abdullah Çelebioğlu- "Salat, Rükû, Sucud" kavramları adlı yazıya yaptığı yorum) ----------------------------------------------(Hocam can canan hocam!Nübüvvetin de sahibi sizden ebeden Razı olsun inşallah.Çok teşekkür ediyorum. Selâm, saygı ve hürmet ile dua ederim ediyorum da.Fakir bu farkı bilmediği için malesef öyle kabul ediyordu.Rabbım beni affetsin.Amiin.Soru: Benim halim nicedir hocam?Lütfen arz edermisiniz?Bilgi sandığımız ZANN ile İnsanları da ZEHİRLEDİK malesef. Hocam lütfen. Vesselamü aleyküm.(Ismail Kilic- "Kur'an'da Muhammed (a.s) a Salavat Getirmek Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum) ---------------------------------------------------Gerçekten geniş bir araştırma ve sorgulama olmuş yani aklı kullanmak Rabbimizin en büyük nimeti hocam! Birşeyler olduğunu seziyordum. İlmim olmadığı için ne tespit ne tahlil edemiyordum.Aklımdaki soruları bazen açtığım dostlar hemen damga vuruyorlardı. İmani zayıf vb, gibi...Rabbim kalbimi beynimi biliyor...imanımın ölçüsünü biliyor. Ona neden yalan söyleyeyim. Bunun için aptal olmak lazım. Ama görüyorum ki sorunlar var...Bunları beynim düşünüyor. İşte o düşüncelerin çoğuna şu tespitlerinizle cevap buldum.Tüm samimiyetimle diyorum ki Allah sizden razı olsun. Maun suresi muhtevasını şerh ve daha fazlası sayılabilecek tespitleriniz tarih çapında önemlidir. Neredeyse dinin tamamı imiş gibi anlam yüklediğiniz namaz ile sözde İslam dünyasının içinde bulunduğu rezil durumu nasıl izah edeceksiniz? Allah hepimize en doğru yolu göstersin. Yardımcımız olsun.Herkese saygı içerisinde selam ve sevgilerimi arzediyorum.(Abdullah Çelebioğlu "Salat, Rükû, Sucud" adlı yazıya yaptığı yorum) --------------------------------------------------------"Ali Aydın hocam!Şia ve Ehl-i Sünnet'in paralel dinlerinden indirilen Kur'an dinine dönüşüme yazı ve sözleriyle katkı sağlayan İlahiyattan hocam merhum Yaşar Nuri Öztürk dahil bugün sizin gibi Kur'an mümini bütün cesur hocaları kutluyorum. Yazınızda da ifade edildiği gibi yüce Allah ve meleklerinin ve dahi Nebi (a.s) a destek veren tüm müminlere aynı desteği vermesi dileğiyle Allah yar ve yardımcınız olsun. Bilvesile Kur'an mümini herkese özel selamlar" (Recep Can-Kur'an'da Muhammed (a.s) a Salavat Getirmek Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum) -------------------------------------------------"Değerli hocam!Çok güzel açıklamışsınız.Bunu daha evvel de açıklayanlar oldu, fakat bu kadar kapsamlı değildi. Rabbim ilminizi artırsın inşaallah. Bize de anlama feraseti verir inşaallah.Selam olsun vahye uyanlara" (Ibrahim Serin-" Kur'an'da Muhammed (a.s) a Salavat Getirmek Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum) -----------------------------------------------------"Hayatımda okuduğum en güzel serzeniş...İlmine sağlık Ali Aydın kardeşim...Lütfen sonuna kadar okuyun...Sizlerde okuyun dindarlar, hocalar imam hatipliler, partililer, ümmiler, diyanetliler, müslüman olduğunu zannedenler, ayasofyanın açılışını dini kurtardık zannedenler, muhafazakar siyaseti din zannedenler, Emeviler, Abbasiler, Osmanlı torunları, kılıçlı kahramanlar hepiniz okuyun..!!Allah senden ebeden razı olsun kardeşim...Ayakta alkışlıyor, saygılarımı sunuyorum..." (Murat Karadağ-"Mezhepçilere" adlı yazıya yaptığı yorum
KURAN'I MÜBİN'İN MEÂLİ (16.YAZI) 63-) Sizden sağlam bir misak(söz) almış, Tur'u üstünüze kaldırmıştık (verafe'né fevkakümüt tûra) size verdiğimizi (vahyi) kuvvetle alın, onda bulunanları daima zikredin, umulur ki (şirk'ten) korunursunuz, demiştik. 64-) Ondan sonra (sözünüzden) döndünüz. Eğer üzerinizde Allah'ın fazileti ve rahmeti olmasaydı, husranda kalanlardan olurdunuz. 65-) İçinizden cumartesi'de (fissebt) haddi aşan kimseleri de biliyorsunuz. Onlara "Hakir maymunlar olunuz" dedik. (Yani nefeslerini terbiye etmeyen, güzel ahlak ve erdemli hareketlerden nasibi olmayan, Allah'ın koyduğu yasakları çiğneyen, hayvanlardan farksız yaşayan kimseler haline geldiler. Kapris ve iştah noktasından maymun, şehvâni arzu ve gayri meşru eğilimler noktasında domuz gibi oldular) 66-) Biz bunu, onlara ve sonradan gelecek olanlara bir yıkım örneği (nekélen), muttakilere de bir öğüt (mev'izeten) vesilesi kıldık.(Tenkil, "yıkıma uğratma, kırıp geçirme, şiddetli bir şekilde cezalandırma" demektir) 67-) Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti. 68-) Onlar "Bizim için Rabbine dua et, bize ne olduğunu açıklasın" dediler. Musa:) O (Allah) diyor ki: O ne yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek, size emredileni yapın, dedi.69-) Bu defa: Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. "O diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir" dedi.70-) Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl olduğunu bize açıklasın, çünkü sığırların hepsi bize benzer görünüyor.(nasıl bir sığır keseceğimizi anlayamadık) Biz inşallah hidiyeti (doğru olanı) bulacağız" dediler.71-)(Musa) dedi ki: O (Allah) şöyle buyuruyor. O henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulanmayan, özgür dolaşan, renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. "İşte şimdi hakkı getirdin" dediler ve bunun üzerine kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.Yüce Allah, bu kıssayı, din konusunda inatçı, zorluk çıkaran, halkı zor durumda bırakacak şekilde hükümler üreten, açık ve hafif olanı ağırlaştıran din adamlarına bir örnek olarak zikretmiştir. Aynen Yahudi din adamları gibi, Şii ve Sünni din adamları da dinde en basit ve önemsiz şeylerin ayrıntısına kadar giderek, dini, altından kalkılmayacak ağır bir yük ve büyük bir sorun haline getirdiler.Halbuki Yüce Allah bunu yasaklamış ve şöyle buyurmuştur."Ey iman edenler! Detaylanınca zorunuza gidecek şeyleri sormayın. Kur'an indirilirken sorarsanız (Allah tarafından vahiy'le) size detaylandırılır. (Açıklanmadığına göre) Allah onu affetti. Allah Ğafur ve Rahim olandır"(Mâide-101)Yüce Allah insanları sadece indirdiği vahiy'den sorumlu tutmuştur. Kur'an'da olmayan hiçbir şeyden insanlar sorumlu değildir. (Zuhruf-43,44)
27 Eylül 2021 Pazartesi
ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(70.YAZI) "Ali Aydın hocam!Bir ilahiyatçı olarak yazılarınızı sürekli okuyorum. Kısa süre önce bize gerçi söz verdiğiniz gibi, Kur'an ve akılla çelişkili Şii ve Sünni dinlerini açık, net anlatan yazınız aynı zamanda bazı okuyanlara da çok harika bir cevap oldu. Kutluyorum, çok teşekkür ediyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun. Kuran mü'mini herkese mahsus selamlar" (Recep Can- "Şiilik ve Sünnilik" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------"Ali Aydın Hocam! Yine zülfü yare dokundunuz, yine ezber bozdunuz, yine tüccarların anlayışını yerle bir ettiniz. Ama hocam!Yine saldırılara maruz kalabilirsiniz, biliyorum ve diliyorum ki, bu kutlu yolda doğru bildiklerinizi paylaşmaya devam edeceksiniz. Allah yardımcınız olsun. Selamlar" Hayri Sipahi "Ölüler Adına Hayır Yapılmaz, Dua Bile Edilmez" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------"Bu iş inşallah ve maşallah demekle olmaz. Allah'ın yasaları, kuralları ve sınırları verdır.O yasaları, kuralları ve sınırları da belirleyen tek eser Allah'ın kitab'ı olan Kur'an'dır.Biz Kur'an'ın yasaları, kuralları ve sınırların tamamına uyacak mıyız uymuyacak mıyız? Ancak Kur'an artı mevlid, Kur'an artı rabıta, Kur'an artı hadis, Kur'an artı fıkıh, ilmihal gibi kaynaklara uyarsak, bunların hiç birisinin Kur'an'la bir bağlantıları yoktur.Ve bunların hepsi de Kur'an'ın zemininde birer küfürdür..." (Kadir Doganer- "Ölüler Adına Hayır Yapılmaz Dua Bile Edilmez" adlı yazıya yaptığı yorum) ---------------------------------------------------"Ben dünyada hesap gününe hazırlık yapmadan hayat geçireyim. Sonra birileri benim adıma hayır ve dua ile torpil yapmaya çalışsınlar. Bu çabalar sadece kendilerini kandırmak ve iyi insan dedirtmek içindir" Bakara 48.âyet açıkça hiç kimsenin kimseye faydasının olmayacağını belirtiyor.(Salim Baykara- "Ölüler Adına Hayır Yapılmaz, Dua Bile Edilmez" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------"Değerli hocam!Allah yolunda yaptığınız ve yapacağınız çalışmalarınızda muvaffakiyetler diliyorum. Allah'ın rızasına nail olma yolunda bu çalışmaların âhirette kurtuluşa vesile olmasını ve meal çalışmanızın tüm müvahhidlere Kur'an'ı doğru anlamada faydalı olmasını temenni ediyorum. Selâm ve saygılar sunuyorum" (Faruk Fidan- "Meal Çalışmamız" adlı yazıya yaptığı yorum) --------------------------------------------"Ali Aydın hocam!Harekesiz Kur'an istismarını yapanlar meşhur olmak için farklı bir şeyler söylemesi gerek!. Yoksa ekmeği nereden çıkaracaklar! Saatlerce soyut üzerinden bir şeyler konuşur ama bir türlü somuta gelemezler. Çok dinledim acaba dertleri nedir diye!Hala anlamış değilim.. Nebi/Resul farkını fark edemeyenler, yada oradan bir şey çıkaramayanlar, Ali kardeşe dahi rivayetci damgası vurabiliyorlarsa! Söze gerek yok!(Hüseyin Koç- Harekesiz Kuran Hikayesi" adlı yazıya yaptığı yorum) -----------------------------------------------------------"Ali hocam! Rabbim ilminizi ve gayretinizi arttırsın. Bu yolda size sabru sebat ve nur versin. Merakımı mazur görün; meal çalışmalarınızın bir kısmını zaman zaman bu sayfalarda paylaşır mısınız?Hem bu şekilde insanları Kur'an'la daha çok haşir neşir etmiş olursunuz, hemde yapılabilecek ve gözden kaçan hatalar takvâlı müminlerce fark edilecektir.Sevgi ve selamlarımla" (Adem Gölen-"Meal Çalışmamız" adlı yazıya yaptığı yorum) -------------------------------------------------"Kıymetli üstadım! Allah ilmini artırsın.Ben hiç bir meale güvenmediğim için (taraflı yazıldıkları için)evime alıp koymadım.Bu müjdeniz beni ziyadesiyle mutlu etti. Aslında ben merak ediyordum neden meal yazmıyorsunuz diye. Lütfen acele etmeyin, geniş kapsamlı olsun. Bittiğinde evime alacağım ilk meal olacak ve gücüm nispetinde de alıp dağıtacağım.Saygılarımı sunarım ve Allahtan muvaffakiyet dilerim" (Murat Karadağ- "Meal Çalışmamız" adlı yazıya yaptığı yorum) ---------------------------------------------------"Ömrünüze bereket kıymetli üstadım! Ayrıntılı yazılarınızdan çok istifade ediyoruz. Yaşamım boyunca mekke müşrikleri ile günümüz müşriklerinin bir farkı olmadığını Kur'an ışığında bu kadar güzel açıklayan birisine rastlamadım sizi okudukça Yüce Allah'a olan imanımız kat be kat artıyor ömrünüze bereket" (Osman Kurt- "Taklitçilik" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------Selâmun aleyküm Hocam!Yüce Allah Adem (a.s) a sadece eşyanın ismini değil, eşyanın nasıl kullanılacağı bilgisini de öğretmiştir.Bu bilgi Adem(a.s) la birlikte kıyamete kadar sürecek, insan nesline de kodlanmış olan bir bilgidir.Bilmem katılıyor musunuz Hocam?(Selahettin Koyuncu "Meal Çalılmamız" adlı yazıya yaptığı yorum)
26 Eylül 2021 Pazar
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ (15.YAZI) 62-) Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden her kim Allah'a ve âhiret gününe iman edip salih ameller işleyenler için Rableri indinde ücretleri vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (GAYRİ MÜSLİMLER CENNETE GİRER Mİ?Aslında bütün dinlerin birbirlerinden farkları yoktur.Ne Emevi Abbasi uydurmalarından gelen rivayetler dininin, ne Şiiliğin, ne Yahudiliğin ne Hıristiyanlığın ne Budizm'in ne de herhangi bir dinin Allah katında diğerinden bir ayrıcalığı yoktur.Dinleri birbirinden ayıran tek şey tevhid ilkesidir.Dinleri birbirine eşitleyen tek şey de şirktir.Adı ne olursa olsun bir dinde tevhid yani İslam yani ihlas yani dini Allah'a özel kılma yoksa, o din kesin olarak şirktir. Hatta orijinalliğini kaybeden ilâhi din uydurma beşeri bir dinden daha tehlikeli bir dindir Bozulan çok temiz bir içeceğin daha zehirli olması gibi.Dolayısıyla hangi din ve inanç, indiği gibi orijinal kalmış yani tevhid ilkesine göre hayatiyetini devam ettirebiliyorsa o din Allah katında makbul ve geçerli bir dindir.İşte size âyeti kerimeler:"(Ehl-i Kitap:) Yahudiler ve Hristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler.Bu onların boş kuruntularıdır. Sen de onlara: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız delilinizi getirin de.Bilakis kim Muhsin (güzel ahlak sahibi) olarak yüzünü Allah'a döndürürse onun mükâfatı Rabbi katındadır.Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler"( Bakara-111, 112) "Allah indinde hak din islamdır"(Ali İmran-19) Bu âyetin mealini şu şekilde çevirdiğimiz zaman daha anlaşılır hale gelecektir."Allah nezdinde (hak) din (tevhid dini olan) İslam'dır"Kuran'da "İslam" kelimesi ve türevlerinin büyük çoğunluğu "tevhid akidesi yani din ve hüküm olarak sadece vahye teslim olma" anlamına gelmektedir.Bu konuda bir kaç örnek verecek olursak mesele daha iyi anlaşılacaktır."Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o ahirette husrana uğrayanlardan olacaktır"(Âli İmran- 85)Âyetin tam olarak meali şöyledir."Kim (tevhid) dini olan İslam'dan başka bir din ararsa..."" O gün, ne mal fayda verir nede evlat.Ancak Allah'a kalbi selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde) fayda bulur"( Şuara- 88-89) Eğer "kalbi selim'e" Her türlü şirkten arınmış tertemiz bir kalp anlamı vermeyecek olursak, Kur'an'a uygun başka hiçbir mâna veremeyiz, ve bu konuda işimiz zorlaşacaktır."Ey iman edenler! Hep birden barış'a girin.Sakın şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır"( Bakara-208)"Bu âyette geçen "silm" kelimesi "tevhid akidesi " anlamında kullanılmıştır."Ey iman edenler! Hep birden Tevhid akidesine sahip olun, muvahhid olun" demek istenmiştir. "İbrahim'in (tevhid) dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir?Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da, alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti"( Bakara-130, 130) Bu ayetteki "eslim" kelimesi de "yalnız Allah'a teslim olmayı ve tevhid akidesini" ifade etmektedir. Hangi dine sahip olursa olsun tevhid akidesine bağlı olarak yaşayan herkes cennete girer. "Ey iman edenler! Allah'tan, ona yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin" (Âli İmran-102) ayeti, tam olarak bu hakikatı ortaya koymaktadır.Yüce Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor."Ne sizin kuruntularınız ne de ehli kitabın kuruntuları(Allah katında) gerçektir, kim bir kötülük(şirk,zulüm, küfür, itikadi nifak) yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah'tan başka dost da, yardımcı da bulamaz"(Nisa-123)"Erkek olsun, kadın olsun, her kim de Mü'min olarak salih ameller yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar"(Nisa-124)Bu ayette geçen "her kim mü'min olarak" tan kasıt "her kim muvahhid olarak" anlamına gelir.MESELA: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım"(Zâriyat, 56) âyetindeki "ibâdet" de Tevhid akidesini yaşama anlamında kullanılmıştır."Ben cinleri ve insanları, ancak beni birlesinler, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım"demektir.Çünkü bütün Allah Elçilerinin görevi Allah tarafından indirilen vahiy ile tevhid sistemini yerleştirmek olmuştur.(Ey Resül! ) Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona: "Benden başka ilah yoktur, şu halde sadece bana kulluk edin " diye vahyetmiş olmayalım"( Enbiya-25)Şimdiye kadar anlattıklarımız genel anlamda hanif İslam akidesiyle ilgiliydi.Özel anlamda İslam'a gelecek olursak şunları söylemek mümkündür.Allah Resulü'nün risaletinden sonra gayri müslimler üç sınıfa ayrılır.1-) Allah Resulü'nün dâvetini duymamış, Kur'an'la uyarılmamış olanlar. Bu sınıf güzel ahlak sahibi iseler kesin olarak cennetliktirler."Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere gönderdiğimiz elçileri olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz"(Şuarâ- 208, 209)"... Biz bir Resul göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz"(İsra-15)(Yerine göre) MÜJDELEYİCİ ve SAKINDIRICI olarak ELÇİLER gönderdik ki insanların ELÇİLERDEN sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah İzzet ve hikmet sahibidir"(Nisa-165) 2-) Allah Resulü'nün dâvetini, Kur'an'ı Mübin'i ve tevhid akidesini duymuş, Müslümanların içinde yaşamış olmakla beraber hiç bir zaman Kur'an'ı araştırma ve inceleme görevini yerine getirmemiş, merak etmemiş ve ona hakkıyla iman etmemiş olan din adamları yani ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı olan fetva makamları, Emevi Abbasi Ehl-i Sünnet dininden kendini kurtaramayan cemaat liderleri, şirk bataklığında boğulan tarikat şeyhleri ve onlara fanatik bir şekilde iman edenler, onları dinleyenler, onları tasdik edenler, şirk sözlerini dinleyip de itiraz etmeyenler, şirk yolunu benimseyip bir inanç ve şuur neticesinde o yolda devam edenler cehenneme girerler.3-) Biz Müslümanlar Ebu Cehil'in ve Firavun'un isimlerini duyduğumuzda nefret ettiğimiz gibi, onlardaAllah Resulü'nden ve tanımadıkları İslam'dan öylece nefret eden ümmi gayri müslimlerBunlar Kur'an'ın, İslam ahlakının ve Allah Resulü'nün aleyhinde yapılan yanlış propagandalardan başka bir şey duymamışlar,Müslümanlar onlara kötü örnek olmuş, gerçek İslam'ı ve Allah Resulü'nü Kur'an'dan öğrenememiş, onlara İslam ve Kur'an yanlış tanıttırılmış, Allah Resulü'nü elinde kılıç sadece savaş yapan ve kafa kesen bir barbar olarak gösterilmiş, Kur'an'ı gerçek olarak temsil eden Müslümanların içinde kalmamış büyük çoğunluk.Eğer bunlar kendi dinlerinde Allah'a iman ile birlikte güzel bir ahlaka sahip olur, insan haklarına saygı gösterir, salih amellerde bulunur, canlı varlıklara merhamet eder, erdemli bir hayat geçirirlerse, bunlarda ilk grup gibi Allah'ın mağfiret ve merhametiyle cennete girerler.İşte Bakara-62.âyet bu gerçeği anlatıyor. Yani âyet din adamları ile değil, ümmi insanlarla ilgilidir. Çünkü Kur'an'ın hedefinde ümmi insanlar değil, Allah ile aldatan din adamları vardır.Kur'an'ın saldırısı hakkı gizleyen ve dini rant yapan din adamları kisvesindeki zalimlerdir. "Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını batıl yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan saptırırlar .Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler var ya, işte onlar için elem verici bir azabı müjdele"(Tevbe-34)Yukarıdaki âyetin "Ey iman edenler!"diye başlaması çok ilginçtir."Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır""Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar""O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. Kitapta ayrılığa düşenler, elbette uzak bir ayrılığın içine düşmüşlerdir"(Bakara-174, 175, 176)"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu, İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler""Ancak tevbe edip salih olanlar ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim""Âyetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince,işte Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerindedir""Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır""İlahınız bir tek Allah'tır, O'ndan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır Rahim'dir"(Bakara-159/163)Bu konuyu biraz daha açalım.Gayri müslim bir millet içinde yaşayan, taklidi imana sahip birisi, kiliselerin gölgesinde, çan seslerinin altında, anne babası, çevresi gayri müslim olan, yani sadece kuru imandan başka kendisine manevi açıdan destek verecek bir ameli olmayan gayri müslim ile, Şii ve Sünni bir ülkede yaşayan, ana babası Sünni ve Şii olarak taklidi imandan başka ameli olmayan bir kişi arasında fark yoktur.Çünkü Kur'an'ın nazarında Yahudilik, Hristiyanlık, Şiilik ve Sünnilik arasında hiç bir fark yoktur. Hatta insani erdem ve güzel ahlakta bazen Yahudi ve Hristiyan ümmiler, Şii ve Sünni ümmilerden üstün olabilir. Yani rivayetler dininde, din adamlarının aktardığı "bütün Müslümanlar!! cennete, gayri müslimlerin hepsi cehenneme girecekler" inancı Kur'an'a aykırı bir inantır.Kur'an'un bağlam ve bütünlüğüne, akıl ve mantığa, adalet ve merhamete, ilim ve hikmete en uygun ve doğru olan söz şudur. "Bütün muvahhidler cennete, müşrikler cehenneme gidecekler"Yüce Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor."Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever"(Mumtehine-8)"Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalim onlardır"(Mumtehine- 9)Yüce Allah, din ve iman düşmanı olmayanlara dünya hayatında yardım yapılmasını mübah kılarken, ahirette kendi rahmet ve mağfiretinden mahrum etmez. Taklidi bir imana sahip olduktan sonra cami, havra ve kilise cemaatı arasında bir fark yoktur.Hatta bunlardan güzel ahlak ve adalet sahibi olanlar diğerlerinden daha üstündür.İman, mutlaka araştırma ve tefekkür ile, güzel ahlak, ameli salih ve infak gibi seçkin meziyetlerle desteklenmesi ve donatılmış olması gerekir.Taklidi iman insana faydası olmayan ve Allah katında değeri bulunmayan temeli çürük bir imandır.Taklidi iman sahip olan din adamları bir çok âyette kınanmışlardır."Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır"(Ahzab-64) "(Onlar) orada ebedi olarak kalacaklardır, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"(Ahzab-65)"Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün, Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Resül'e itaat etseydik! derler"(Ahzab-66) " "Ey Rabbimiz, biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi (doğru) yoldan saptırdılar. derler"(Ahzab- 67)"Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden uzak eyle"(Ahzab- 68)"O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o Resül ile birlikte bir yol tutsaydım. Yazıklar olsun bana! Keşke falancayı halil edinmeseydim. Çünkü Kur'an bana gelmişken o, beni ondan saptırdı"(Furkan- 27, 28, 29)"Onlara Allah'ın indirdiğine tâbi olun, denildiği zaman onlar"Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola tâbi oluruz" dediler. Ya ataları akıllarını kullanmamış, hidayet de bulamamış olsalar da mı? (Bakara- 170)Bu âyetlere iyice dikkat eden biri şunu görecektir.Tefekkür etmeden, sorgulamadan, Allah'ın kitabına hakkıyla vakıf olmadan ataların dinine, mezheplerin ictihadlarına, şeyhlere, efendilere, uydurma gavslara, liderlere uyan, onları sürekli dinleyen, onlara mutlak bir şekilde itaat eden, inanç ve fikir olarak onlara yakın olan, onların batıl itikatlarını savunan ve dolaylı olarak Kur'an düşmanı olan taklitçi fanatik müşrikleri kasdettiğini anlar.Yoksa bu müşriklerin inançlarından uzak olan, kendilerine Kur'an ve ilim gitmemiş sokakta dolaşan, cami, havra, kilise cemaatını hedef alan âyetler değildir.Bu ümmetin cahilleri alimlerinden daha temiz ve daha sağlam bir vicdan yapısına sahiptir.Çünkü ümmilerin dini rant yapma ve yalan din ile aldatma gibi kahredici bir günahları bulunmuyor.Ayrıca bir çok konuda gayri müslimler, Müslüman geçinen bir çok kimseden daha kaliteli ve olumlu meziyetlere sahiptirler.İslam dini kabul edilip tam aksine hareket edilsin diye değil, yaşansın, yaşatılsın, hayat versin ve tüm insanları hidayet ve kurtuluşa götürsün gayesiyle tebliğ edilmiş bir dindir. SONUÇ OLARAK: İnsanlara zulmeden, bilinçli ve şuurlu inkâr edenler, insanları tek kaynak olan Kur'an'dan ve tevhid akidesinden engelleyenler ve onlara kayıtsız şartsız itaat eden müşrikler cehenneme gireceklerdir.Hangi toplumdan olursa olsun kendi halinde yaşayan ilahi dine herhangi bir düşmanlık beslemeyen ve insanlara karşı merhametli olan güzel ahlak sahipleri de Allah'ın rahmet ve inayetiyle cennete girerler.(En doğrusunu yüce Rabbimiz bilir)
GAYRİ MÜSLİMLER CENNETE GİRER Mİ?Aslında bütün dinlerin birbirlerinden farkları yoktur.Ne Emevi Abbasi uydurmalarından gelen rivayetler dininin, ne Şiiliğin, ne Yahudiliğin ne Hıristiyanlığın ne Budizm'in ne de herhangi bir dinin Allah katında diğerinden bir ayrıcalığı yoktur.Dinleri birbirinden ayıran tek şey tevhid ilkesidir.Dinleri birbirine eşitleyen tek şey de şirktir.Adı ne olursa olsun bir dinde tevhid yani İslam yani ihlas yani dini Allah'a özel kılma yoksa, o din kesin olarak şirktir. Hatta orijinalliğini kaybeden ilâhi din uydurma beşeri bir dinden daha tehlikeli bir dindir Bozulan çok temiz bir içeceğin daha zehirli olması gibi.Dolayısıyla hangi din ve inanç indiği gibi orijinal kalmış yani tevhid ilkesine göre hayatiyetini devam ettirebiliyorsa o din Allah katında makbul ve geçerli bir dindir.İşte size âyeti kerimeler:"(EHLİ KİTAP:) Yahudiler ve Hristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler.Bu onların boş kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız delilinizi getirin de. Bilakis kim Muhsin (güzel ahlak sahibi) olarak yüzünü Allah'a döndürürse onun mükâfatı Rabbi katındadır.Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler"( Bakara-111, 112) "Allah indinde hak din islamdır"( Ali İmran-19) Bu âyetin mealini şu şekilde çevirdiğimiz zaman daha anlaşılır hale gelecektir."Allah nezdinde (hak) din (tevhid dini olan) İslam'dır"Kuran'da "İslam" kelimesi ve türevlerinin büyük çoğunluğu "tevhid akidesi yani din ve hüküm olarak sadece vahye teslim olma" anlamına gelmektedir.Bu konuda bir kaç örnek verecek olursak mesele daha iyi anlaşılacaktır."Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir inanç) asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır"( Âli İmran- 85)Âyetin tam olarak meali şöyledir."Kim (tevhid) dini olan İslam'dan başka bir din ararsa..."" O gün, ne mal fayda verir nede evlat.Ancak Allah'a kalbi selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde) fayda bulur"( Şuara- 88-89) Eğer "kalbi selim'e" Her türlü şirkten arınmış tertemiz bir kalp vermeyecek olursak Kur'an'a uygun başka hiçbir mâna veremeyiz, ve bu konuda işimiz zorlaşacaktır."Ey iman edenler! Hep birden barış'a girin.Sakın şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır"( Bakara-208)"Bu âyette geçen "silm" kelimesi "tevhid akidesi " anlamında kullanılmıştır."Ey iman edenler! Hep birden Tevhid akidesine sahip olun, muvahhid olun" demek istenmiştir. "İbrahim'in (tevhid) dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir?Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da, alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti"( Bakara-130, 130) Bu ayetteki "eslim" kelimesi de "yalnız Allah'a teslim olmayı ve tevhid akidesini" emretmektedir.Hangi dine sahip olursa olsun tevhid akidesine bağlı olarak yaşayan herkes cennete gitmeye hak kazanır."Ey iman edenler! Allah'tan, ona yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin" (Âli İmran-102) ayeti, tam olarak bu hakikatı ortaya koymaktadır.Yüce Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor."Ne sizin kuruntularınız ne de ehli kitabın kuruntuları(Allah katında) gerçektir, kim bir kötülük(şirk,zulüm, küfür, itikadi nifak) yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah'tan başka dost da, yardımcı da bulamaz"(Nisa-123)"Erkek olsun, kadın olsun, her kim de Mü'min olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar"(Nisa-124)Bu ayette geçen "her kim mü'min olarak" tan kasıt "her kim muvahhid olarak" anlamına gelir.MESELA: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım"(Zâriyat, 56) âyetindeki "ibâdet" de Tevhid akidesini yaşama anlamında kullanılmıştır."Ben cinleri ve insanları, ancak beni birlesinler, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım"demektir.Çünkü bütün Allah Elçilerinin görevi Allah tarafından indirilen vahiy ile tevhid sistemini yerleştirmek olmuştur.(Ey Resül! ) Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona: "Benden başka ilah yoktur, şu halde sadece bana kulluk edin " diye vahyetmiş olmayalım"( Enbiya-25)(Ey Resül! ) Senden önce gönderdiğimiz bütün Elçilerimize sor! Rahman'dan başka kulluk edilecek ilahlar (edinin diye) emretmiş miyiz?(Zuhruf-45)Şimdiye kadar anlattıklarımız genel anlamda hanif İslam akidesiyle ilgiliydi.Özel anlamda İslam'a gelecek olursak şunları söylemek mümkündür.Allah Resulü'nün risaletinden sonra gayri müslimler üç sınıfa ayrılır.1-) Allah Resulü'nün dâvetini duymamış, Kur'an'la uyarılmamış olanlar. Bu sınıf güzel ahlak sahibi iseler kesin olarak cennetliktirler."Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere gönderdiğimiz elçileri olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz"(Şuarâ- 208, 209)"... Biz bir Resul göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz"(İsra-15)(Yerine göre) MÜJDELEYİCİ ve SAKINDIRICI olarak ELÇİLER gönderdik ki insanların ELÇİLERDEN sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah İzzet ve hikmet sahibidir"(Nisa-165) 2-) Allah Resulü'nün dâvetini, Kur'an'ı Mübin'i ve tevhid akidesini duymuş, Müslümanların içinde yaşamış olmakla beraber hiç bir zaman indirilmiş olan Kur'an'ı araştırma ve inceleme görevini yerine getirmemiş, merak etmemiş ve ona hakkıyla iman etmemiş olan din adamları yani ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı olan fetva makamları, Emevi Abbasi Ehl-i Sünnet dininden kendini kurtaramayan cemaat liderleri, şirk bataklığında boğulan tarikat şeyhleri ve onlara fanatik bir şekilde iman edenler, onları dinleyenler, onları tasdik edenler, şirk sözlerini dinleyip de itiraz etmeyenler, şirk yolunu benimseyip bir inanç ve şuur neticesinde o yolda devam edenler cehenneme girerler.3-) Biz Müslümanlar Ebu Cehil'in ve Firavun'un isimlerini duyduğumuzda nefret ettiğimiz gibi, onlardaAllah Resulü'nden ve tanımadıkları İslam'dan öylece nefret eden ümmi gayri müslimlerBunlar Kur'an'ın, İslam ahlakının ve Allah Resulü'nün aleyhinde yapılan yanlış propagandalardan başka bir şey duymamışlar,Müslümanlar onlara kötü örnek olmuş, gerçek İslam'ı ve Allah Resulü'nü Kur'an'dan öğrenememiş, onlara İslam ve Kur'an yanlış tanıttırılmış, Allah Resulü'nü elinde kılıç sadece savaş yapan ve kafa kesen bir barbar olarak gösterilmiş, Kur'an'ı gerçek olarak temsil eden Müslümanların içinde kalmamış büyük çoğunluk.Eğer bunlar kendi dinlerinde Allah'a iman ile birlikte güzel bir ahlaka sahip olur, insan haklarına saygı gösterir, salih amellerde bulunur, canlı varlıklara yarayışlı bir hayat geçirirlerse bunlarda ilk grup gibi Allah'ın rahmet ve keremiyle cennete girerler.İşte Bakara-62.âyet bu gerçeği anlatıyor. Yani âyet din adamları ile değil, ümmi insanlarla ilgilidir. Çünkü Kur'an'ın hedefinde uydurma dinin adamları vardır.Kur'an'ın saldırısı hakkı gizleyen ve dini dini rant yapan dini adamları kisvesindeki zalimlerdir. "Ey iman edenler! (Biliniz ki),hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını batıl yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan saptırırlar . Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler var ya, işte onlar için elem verici bir azabı müjdele"(Tevbe-34)Yukarıdaki âyetin "Ey iman edenler!"diye başlaması çok ilginçtir."Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır""Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar""O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. Kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"(Bakara-174, 175, 176)"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu, İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler""Ancak Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.BenTevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim""Âyetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince,işte Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerindedir""Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır""İlahınız bir tek Allah'tır, O'ndan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır Rahim'dir"(Bakara-159/163)Bu konuyu biraz daha açalım.Gayri müslim bir millet içinde yaşayan, taklidi imana sahip birisi, kiliselerin gölgesinde, çan seslerinin altında, anne babası, çevresi gayri müslim olan, yani sadece kuru imandan başka kendisine manevi açıdan destek verecek bir ameli olmayan gayri müslim ile, Şii ve Sünni bir ülkede yaşayan, ana babası Sünni ve Şii olarak taklidi imandan başka ameli olmayan bir kişi arasında fark yoktur.Çünkü Kur'an'ın nazarında Yahudilik, Hristiyanlık, Şiilik ve Sünnilik arasında hiç bir fark yoktur. Hatta insani erdem ve güzel ahlakta Yahudi ve Hristiyan ümmiler, Şii ve Sünni ümmilerden üstündür. Yani rivayetler dininde, din adamlarının aktardığı "bütün Müslümanlar!! cennete, gayri müslimlerin hepsi cehenneme girecekler" inancı Kur'an'a uygun bir inanç değildir."Bütün muvahhidler cennete, müşrikler cehenneme gidecekler" sözü doğru olan, Kur'anın bağlam ve bütünlüğüne uygun bir sözdür.Yüce Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor."Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever"(Mumtehine-8)"Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalim onlardır"(Mumtehine- 9)Yüce Allah, din ve iman düşmanı olmayanlara dünya hayatında yardım yapılmasını mübah kılarken, ahirette kendi rahmet ve mağfiretinden mahrum etmez. Taklidi bir imana sahip olduktan sonra cami, havra ve kilise cemaatı arasında bir fark yoktur.Hatta bunlardan güzel ahlak ve adalet sahibi olanlar diğerlerinden daha üstündür.İman, mutlaka araştırma ve tefekkür ile, güzel ahlak, ameli salih ve infak gibi seçkin meziyetlerle desteklenmesi ve donatılmış olması gerekir.Taklidi iman insana faydası olmayan ve Allah katında değeri bulunmayan temeli çürük bir imandır.Taklidi iman sahip olan din adamları bir çok âyette kınanmışlardır."Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır"(Ahzab-64) "(Onlar) orada ebedi olarak kalacaklardır, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"(Ahzab-65)"Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün, Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Elçiye itaat etseydik! derler"(Ahzab-66) " "Ey Rabbimiz, biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi (doğru) yoldan saptırdılar. derler"(Ahzab- 67)"Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden uzak eyle"(Ahzab- 68)"O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o Elçiyle birlikte bir yol tutsaydım. Yazıklar olsun bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü Kur'an bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı"(Furkan- 27, 28, 29)"Onlara Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar"Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış,doğruyu da bulamamış olsalar da mı? (Bakara- 170)Bu âyetlere iyice dikkat eden biri şunu görecektir.Tefekkür etmeden, sorgulamadan, Allah'ın kitabına hakkıyla vakıf olmadan ataların dinine, mezheplerin ictihadlarına, şeyhlere, efendilere, uydurma gavslara, liderlere uyan, onları sürekli dinleyen, onlara mutlak bir şekilde itaat eden, inanç ve fikir olarak onlara yakın olan, onların batıl itikatlarını savunan ve dolaylı olarak Kur'an düşmanı olan taklitçi fanatik müşrikleri kasdettiğini anlar.Yoksa bu müşriklerin inançlarından uzak olan, kendilerine Kur'an ve ilim gitmemiş sokakta dolaşan, cami, havra, kilise cemaatını hedef alan âyetler değildir.Bu ümmetin cahilleri alimlerinden daha temiz ve daha sağlam bir vicdan yapısına sahiptir.Çünkü ümmilerin dini rant yapma ve yalan din ile aldatma gibi kahredici bir günahları bulunmuyor.Ayrıca bir çok konuda gayri müslimler, Müslüman geçinen bir çok kimseden daha kaliteli ve olumlu meziyetlere sahiptirler.İslam dini kabul edilip tam aksine hareket edilsin diye değil, yaşansın, yaşatılsın, hayat versin ve tüm insanları hidayet ve kurtuluşa götürsün gayesiyle tebliğ edilmiş bir dindir. SONUÇ OLARAK: İnsanlara zulmeden, bilinçli ve şuurlu inkâr edenler, insanları tek kaynak olan Kur'an'dan ve tevhid akidesinden engelleyenler ve onlara kayıtsız şartsız itaat eden müşrikler cehenneme gireceklerdir.Hangi toplumdan olursa olsun kendi halinde yaşayan ilahi dine herhangi bir düşmanlık beslemeyen ve insanlara karşı merhametli olan güzel ahlak sahipleri de Allah'ın rahmet ve inayetiyle cennete girerler.(En doğrusunu yüce Rabbimiz bilir
25 Eylül 2021 Cumartesi
KURANI MÜBİN İN MEÂLİ(14.YAZI) 55-) Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça (cehraten) görmedikçe sana asla iman etmeyiz, demiştiniz de bakıp dururken sizi yıldırım (sâikatu) almıştı.56-) Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik (beasnéküm) umulur ki, şükredesiniz. 57-) Ve sizi bulutla gölgelik (zallelné aleykümül ğamâme) size kudret helvası (menn) ve bıldırcın (selvé) indirdik ve "verdiğimiz (rızıkların) tayyibét (temiz ve sağlıklı) olanlarından yiyiniz" dedik.Gerçekte onlar bize zulmetmiyor, lakin onlar kendilerine zulmediyorlardı. 58-)(İsrailoğullarına) Bu köye (karye) girin, orada bulunanların tazelerinden dilediğiniz şekilde yiyin, kapıdan secde ederek girin, hittatun (bizi bağışla) deyin ki, sizin günahlarınızı bağışlayalım; zira biz güzel ahlak sahiplerini arttıracağız.(Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda "haseneten" kelimesinin karşılığının "iyilik değil, "güzellik" olduğunu görüyoruz.Dolayısıyla "muhsinin" kelimesinin karşılığı da (güzel ahlak sahipleri) anlamına gelmektedir. Ancak "ihsan" kelimesinin bir çok âyette tevhidle olan yakın ilişkisinden dolayı güzel ahlak sahibi olmayanlar gerçek anlamda iman etmiş olmazlar) 59-) Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, fasıklıklarından dolayı zalimlerin üzerine gökten ricz indirdik. "Fakat zalimler, Kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler..." cümlesi, Nebi ve Resül kavramları yerine "peygamber" kelimesini kullananlara büyük bir ihtardır. Çünkü "peygamber" kelimesi Nebi ve Resülün arasında bulunan onlarca farkın anlaşılmasını imkansız hale getiriyor. ("Ricz" kavramı, Kur'an'da üç âyette geçmektedir ve üç âyette de ricz'in semadan indirildiği ifade edilmektedir. En doğrusunu Allah bilir.Ricz, onur kırıcı, alçaltıcı, aşağılayıcı azap demektir.Bulaşıcı bir hastalık olma ihtimali de vardır.Yukarıdaki âyette fasıklıklarından dolayı zalimlerin üzerine ricz indirdik cümlesi, İsrailoğullarının hepsinin fasık ve zalim olmadıklarını gösteriyor.Yani fasık ve zalimler içlerinden bir gruptur. 60-) Musa (çölde) kavmini sulamak için su istemişti de biz ona: Asanı taşa vur! demiştik.Ondan on iki kaynak fışkırmıştı. Bütün insanlar içecekleri kaynağı bildi. "Allah'ın rızkından yiyin, için, sakın ifsad ediciler olarak (yaşadığınız) yerin dengesini bozmayın" dedik.("Te'sev" kelimesi, peltek "s" ile Kur'an'da beş yerde geçmektedir.(Bakara-60; Âraf-74; Hud-85; Ankebüt-36)Hepsinde de aynı kalıp cümle mevcuttur. "velé te'sev fil ardi mufsidin" (yerin dengesini ifsad ediciler olmayın) Yani "te'sev fil'ardi müfsidin" yeryüzünün tabii yaratılışını bozacak, canlı varlıkların yaşamlarını olumsuz yönde etkileyecek, doğal dengeyi bozacak her türlü olumsuz hareket demektir) 61-) Hani siz: Ey Musa! Bir tek yemekle sabredemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği baklasından, hiyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın. Musa ise: Daha hayırlı (hayr) olanı daha düşük (edné) ile değiştirmek mi istiyorsunuz. O halde şehre (misra) inin. Zira sorduklarınız sizin için orada var, dedi. Üzerlerine zillet ve meskenet (sahipsizlik-esaret) damgası vuruldu. Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bunun sebebi, Allah'ın âyetlerine küfretmeleri haksız olarak Nebileri öldürmeleridir. Bütün bunların hepsi isyanları ve haddi aşmaları yüzünden olmuştur. ("Haksız olarak Nebileri öldürmeleri..."Cümlesi, "Nebiler, bazen öldürülmeyi hak ederler" anlamında değil, "hiçbir zaman Nebiler öldürülmeyi hak etmezler" anlamına gelmektedir. Yani Nebiler toplumun zararına olacak hiçbir yapmayacakları için aslaöldürülmeyi hak etmezler.İsrailoğullarının Nebileri öldürmeleri yüce Allah'a karşı haddi aşma ve büyük bir zulüm olmuştur. Nebileri bile öldürebilen bir zihniyet, yeryüzünde her türlü fitne ve fesadı yapmaya namzettir. Onun için Nebi ve Resüllerin öldürülmelerini anlatan her yerde "biğayri hakkin" (haksız yere-haksız olarak) ifadesi yer almaktadır) (Bakara-61; Âli İmran-21, 112, 181; Nisa-155)
KURAN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(13.YAZI) 50-) Bir zamanlar sizin için denizi ayırdık (férakné), sizi kurtardık. Firavun'un âilesini de (ve ağragné âle Firavun'e) siz bakıp dururken boğduk.51-) Musa'ya kırk gece vâdeleşmiş (véadné) sonra siz onun ardından buzağıyı (ilâh) edinmekle zâlim olmuştunuz.(Buzağının ilâh edinilmesi Tâhâ-88; Âraf-152) 52-) Olaydan sonra şükredesiniz diye sizi affettik.ŞÜKÜR KAVRAMIİnsanın etrafında olan ve onu çevreleyen maddi nimetler için Yüce Allah kullarından şükretmelerini istemektedir. Kur'an da "şükür" tevhid anlamında kullanılır."De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (o zaman) O'na gizli gizli yalvararak "Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edersiniz. De ki: Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra yine ona şirk koşarsınız"(En'am-63,64)Yukarıdaki âyette tehlikeden kurtarıldıktan sonra şükredileceğine şirk koşuluyor."Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini yaratan O'dur. Eşi ile birleşince eşi hafif bir yük yüklendi. Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak" şükredenlerden" olacağız, diye dua ettiler.Fakat Allah onlara kusursuz bir verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında "Allah'a şirk koştular". Allah ise onların şirk koştuğu şeyden yücedir"(Âraf-189,190) Âyetlerde genellikle inanç ve fiilden yani salih amellerden sonra şükür kavramı geçmektedir.Yani şükür dil ile yapılan bir şey değil, inanç ve fiille ilgili bir durumdur.Mesala: "... Ey Davut ailesi salih amellerle şükredin. Çünkü kullarımdan şükreden azdır"(Sebe-13)Mesala: Zengin olan kimselerin infak yapmaları şükür sayılır.Şükür, her insanın yüklendiği görev ve sorumluluk bilinciyle ilgili bir durumdur.Babanın şükrü, evlatları arasında adaletsizlik yapmamak, çocuklarına hanif İslam'ı ve güzel ahlâkı kazandırmak olacaktır.Çocukların şükrü, ana-babaya saygılı olmaları, onları üzecek söz ve davranışlardan kaçınmaları, onlara karşı tevazu ve merhamet kanatlarını germeleridir.İş insanlarının şükrü, işçilerin ücretlerini eksiksiz vermeleri, çalışanların sosyal ve güvenlik haklarını tam olarak yerine getirmeleridir.İşçi ve memurların şükrü, görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleri ve işlerinde ihanet etmemeleridir. Mesala: Hakimler adil oldukları zaman hakkıyla şükretmiş sayılırlar. Mesala: Devlet adamları emin oldukları zaman Allah'a şükretmiş olacaklar.Mesala:. Rivayet ve mezhebleri reddedip sadece Allah'a yani vahye dâvet edenler ilimlerinin şükrünü yerine getirmiş olurlar.Nebi ve Resüllerin şükrü, Allah tarafından indirilen vahyin içine bir şey eklemeden ve bir şey çıkarmadan tebliğ etmeleridir.Mesela: "De ki: Ey cahiller! Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?( Ey Nebi!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun ( bilfarz) Allah'a şirk koşarsan amellerin mutlaka boşa gider ve husranda kalanlardan olursun! Hayır yalnız Allah'a kulluk et ve "şükredenlerden ol"(Zümer-64,65,66)Mesela:"Ey Musa! Ben mesajlarımla ve sözlerimle seni insanlara seçtim. Sana verdiğimi al ve" şükredenlerden ol"(Âraf-144)"Lut'un kavmi de uyarıcıları yalanladı. Bizde üstlerine taş yağdıran bir fırtına gönderdik. Ancak Lut ailesi müstesna, katımızdan bir nimet olarak onları seher vaktinde kurtardık. Biz şükredenleri işte böyle mükafatlandırırız"(Kamer--33,34,35)Kur'an'da yüce Allah'ın "hamid" sıfatı "ğani" yani zengin sıfatıyla birlikte geçerken, "şekür' sıfatı "gafur" yani "bağışlayan, mağfiret eden" ile birlikte geçmektedir.Dolayısıyla hamd, dış dünya ile ilgili bir kuvvet ve kudret olurken, şükür, insanın iç dünyasıyla yani yaşadığı hayat ve çevre şartlarıyla ilgili bir durumdur. Hamd canlı nansız bütün varlıklar ile ilgili bir tesbih iken, (İsra-44) şükür, sadece insanlarla ilgili bir amel ve önemli bir ibadettir.Hamd, yüce Allah'ın zatına yönelik iken, şükür, fiile yönelik bir özellik arz eder.Dolayısıyla "şükretmek tevhid inancına dönmek, vahye teslim olmak, şirkten tevbe etmek, dini Allah'a özel kılmak" anlamına gelmektedir.(Zümer- 66; Yunus- 22; En'am- 63-) 53-) Hidayeti bulasınız diye Musa'ya kitab'ı ve (hak ile batılı ayıran) Furkan'ı verdik. (Bu âyet hidayet'in sadece Resüllere indirilen vahiy'de olduğunu ortaya koymaktadır.Yüce Allah tarafından indirilen vahiy'den başka hiçbir yerde hidayet aranmaz) 54-) Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Siz, buzağıyı (ilâh) edinmekle nefislerinize zulmettiniz. Onun için Beriinize (Allah'a) tevbe ederek nefislerinizi katlediniz. Beriinizin yanında sizin için bu daha hayırlıdır. Tevbenizi kabul etmiş olur. Şüphesiz O, Tavvab (tevbeleri kabul eden) ve Rahim olandır. (Béri: Tüm noksan sıfatlardan münezzeh, kusursuz var eden Allah anlamına gelmektedir.Béri, ismi Kur'an'da üç yerde geçmektedir.İkisi bu âyette, biri de Haşr 24.te geçiyor.Haşr süresindeki âyette bulunan Béri ismi Hâlık ve Musavvir isimlerinin arasına yer alır.Üç isim şu şekilde sıralanır.1-) Halık: Yaratan yani bir şeyden başka bir şeyi icad eden. 2-) Béri: İnceliklerini veren, en güzel şekilde organları düzenleyen ve mukemmel bir sistem dahilinde dizayn eden.3-) Musavvir: Tasvir eden, eksiksiz bir görüntü, süret, renk, manzara ve biçim veren.
24 Eylül 2021 Cuma
MEZHEPÇİLERE... "Siz Musa’yı hiç sevmediniz. Ona indirilene de, ondan sonra indirilenlere de hiçbir zaman dönüp bakmadınız. Size kayıtsız şartsız tâbi olanlara “Yahudiler gibi olmayasınız” diye diye bütün Yahudi yalan ve hurafelerini ümmetin başına bir musibet gibi sardınız.Yahudi ve Hristiyanlar gibi kıyafetler giyip, onlar gibi sakal bırakıp, onlar gibi takke bile taktınız. Ama onlar gibi, her zaman manadan uzak kaldınız. Kur'an’ı hakkıyla okumadığınız için İbrahim'i de, Musa'yı da, İsa'yı da, Muhammedi de hakkıyla anlayamadınız. Ağzınızla "iman ettik" dediğiniz Allah'ın âyetlerini, kalpleriniz hiçbir zaman sevmedi. Sonsuz hidayet ve rahmet kaynağı olan hayat kitabınızı ya kızların çeyiz sandığına gömdünüz veya idam gömleklerine sarıp kabristanların duvarına astınız.Allah'ın âyetleri sizin için bir rant, inanç sömürüsü, müzik güftesi ve gönül eğlencesinden başka bir şey olmadı. Mezhep imamlarına, muhaddislere, müfessirlere, âyetullahlara, mollalara, hikaye anlatan şarlatanlara ve ahmaklara bile inandınız kısaca Kur'an'dan başka her şeye, Allah'tan başka herkese iman ettiniz. Sizler! Düşünen, araştıran, aklını kullanan, soruşturan insanların konuşmasına fırsat verip dinlemediniz.Tarihte ne kadar ahmahça bir yalan varsa, hadis adı altında, sorgusuz sualsiz getirip Allah Resülüne sünnet diyerek din yaptınız. Hani kitapta İbrahim'i, Musa'yı, Meryem'i, İdris'i, İsmail'i hatırlayıp anlayacaktınız?Siz nerde kaybettiniz biliyor musunuz? Son vahyin temsilcisini rivayetlerle Kur'an'dan ayırdığınız gün ölüm fermanınızı, cehenneme giriş belgenizi imzaladınız. Sizin Muhammed vahyin Muhammedi değil, batıl ve şirk dininin muhammedidir. Sizin muhammed anlayışınız dokuz yaşında kızlarla nikah kıyan, bir gecede dokuz kadınla cinsel ilişki kurabilen süper güce sahip bir muhammettir. Sizin Muhammed! İşledikleri suçtan dolayı bir topluluğun tümünün kolunu, bacağını kesip, gözlerini oyacak, çölde susuzluğa terk edebilecek kadar gaddar ve merhametsiz bir muhammettir. Dünyada bu kadar felaket ve katliamların yağmur gibi başınıza yağmasının sebebinin vahşi dininiz olduğunu bilmelisiniz? Sizin Muhammed anlayışınız, sağ elini kullanamayan bir çocuğa "lesteta'te" “yemek yemeye kudretin olmasın, yiyemez olasın” diye beddua edebilecek görgüsüz ve merhametsiz bir Muhammettir. Halbuki Kur'an'da anlatılan son Nebi olan Muhammed (a.s) yanında bağırıp çağıranlara haya ve güzel ahlakından dolayı "susun arkadaşlar, ne diye bağırıyorsunuz" diyemeyen bir Muhammettir. (Hucurat-2)Kur'an'ın anlattığı Nebi Muhammed(a.s) gece geç saatlere kadar evinde oturanlara "geç oldu, evinize gidin" diyemeyen zarif ve naif bir Muhammettir. (Ahzab-53)Kur'an'ın Muhammedi "savaştan kaçanlara bile rahmetle yaklaşan" bir muhammettir. (Âli İmran-159)Allah Resülü (a.s) müminlere karşı son derece rauf ve rahim bir Muhammetir.(Tevbe-128)Âlemlere rahmet olan Resüle yaptığınız bunca iftiranın karşılıksız kalacağını mı zannediyorsunuz? Kur'an'sız, sahte ve sanal bir Muhammed ile Kur'an'da yüzlerce âyette anlatılan Hakkın Resülünü yok ettiniz. Sizler, Allah Resülü ile birlikte gönderilene değil, ondan asırlar sonra uydurulana iman ettiniz. Sizin aklınız yok mu? Muhammed denilince sizin anladığınız bir sürü dedikodu, yalan, iftira, saçmalık ve cinsel temalardan başka bir şey değil. Kur'an'ın anlattıkları dışında Nebi(a.s) ın ailesi ve özel hayatı sizi ne alakadar eder? Siz özelinizdeki konuları en yakınınızdan bile gizlerken, Allah Resülünün özel hallerinin dedikodusunu yapmaktan utanmanız gerekmez miydi? Hani gıybet, dedikodu, casusluk, ayıpları araştırma ölü kardeşin etini yemek gibiydi. (Hucurat-12)Kadınların başörtüsünden ve eteklerinde size ne? Sizi, din ve imanın, namus ve şerefin bekçisi yapan kimdir? Sizin dininizde sakal, cübbe, sarık, başörtüsü ve etekten başka önemli bir şey yok mu? Sizin dininiz cinsel organlara mı endeksli!!!! Sizde hiç mi utanma yok ? Sizin dininizde, kadınların başlarının açık olmasından ve gözlerinin görülmesinden daha büyük bir günah bulunmuyor mu?Şirk ve hurafelerle halkı sömürme, Allah ile aldatma, Resülüne iftira, israf, adam öldürme, kadınları cahil bırkma, aklı kullanmama, har vurup harman savurma günahlarına ne oldu? Hayır! Siz Kur'an'ın Muhammed’ini sevmiyorsunuz. Yüce Allah’ın buyurduğu hiçbir şeyden haberiniz bile yok! Bin sene önce ölmüş, çürümüş, toz ve toprak olmuş atalarınız, sizin için Allah'tan ve O'nun kitabından daha değerlidir. Allah’ın hanif dini yerine atalarınızın uydurduğu mezhepler dini, vahşi bir canavar gibi, şeytanların azap kamçısı gibi sizi parçalıyor.Fakat tüm acı ve ızdıraplarınıza rağmen, hâlâ Kur'an'dan değil de, sizi bu hâle sokan şeytanlardan medet bekliyorsunuz. Kur'an'ın rahmetle sulanan cennet bahçesinden değil de, şeytanların kanla sulanmış arazilerinden beslenmek nasıl bir akıl ve ahlaktır Allahım? Size soruyorum, ölümsüz ve daima diri olan yüce Allah varken, ölülere kulluk yakışır mı? Belki bize kızıyorsunuz ama Kur'an'dan başka arınma yolunun olmadığını da bilmelisiniz. Bizde sizin gibi, kitap nedir iman nedir bilmeyen, çoğunluğa uymuş, kendimizi çok dindar görerek, Kur'an'ı umursamadan yaşayıp gidenlerdendik. Allah lütfetti de uçurumun tam kenarında iken bizi Kur'an'la kurtarıp “siz de kalkın, uyarın” dedi.Kur'an'ı tebliğ ederek insanların uyanmalarına ve hidayetine vesile olabiliyorsak yüce Rabbimize sonsuz hamd olsun. İlmi veren Allah size da versin diye, sizi uyarmaya, sizin de hakkı görmenize çabalıyoruz. Haydi bize inat, gidin kitabınızı okuyun. Siz daha doğrusunu öğrenip bize akıl ve ilim verin. Yanlışlarımızı yüzümüze vurun.Bize inat gidin bizden daha kaliteli, daha erdemli, daha güzel ahlak sahibi olun.Kur'an’ı anlayacağınız dilde ve âyetlerin üzerinde derin derin düşünerek, hiç acele etmeden okuyun. Birbirimize karşı olan düşmanlığımız ve gerginliğimiz İbrahimi bir heyecana dönüşsün.Bugüne kadar nasıl kandırıldığımızı anlayalım da, Allah’ın yol göstermesiyle gerçeği fark edip, tüylerimiz ürpersin de. Hesap günü gelip de “okuyun demiştim size, okudunuz mu” diye sorulduğunda, “okuduk” diyerek korkusuzca cevabınızı verin.İdrak etmiş olarak sadece Allah’a ve O'nun kitabına yönelin. Bizi bırakın, boşverin bizi, ne dersek diyelim, kendi okuduğunuzdan mutmain olun, dininizden emin olun ve yüce Allah'ın cennetine girin.
23 Eylül 2021 Perşembe
KURAN'I MÜBİN İN MEÂLİ(12.YAZI) 44-) Sizler kitab'ı tilavet ettiğiniz halde, insanlara iyiliği (birr) emredip, kendi nefislerinizi unutuyor musunuz! Aklınızı kullanmaz mısınız? (Yukarıdaki âyette Yahudi din adamlarının şahsında Şii ve Sünni din adamlarına da bir ihtar vardır. Çünkü aralarında hiçbir fark yoktur. Hepsinin inanç ve ahlakları aynıdır) 45-) Sabır (dayanma) ve salat ile isti'ane (yardım) isteyin. Ancak bu (Allah'a derin saygı) duyanlardan başkasına büyük (lekebiratun) gelir. (Sabır; dayanma yani müşriklerin baskılarına karşı gelme, tevhid yolunda gevşeklik göstermeme, islam'da kararlı olma ve Allah'tan başkasından korkmama anlamına gelmektedir) 46-) Onlar (huşu duyanlar) Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini zannederler.(Zann; Kur'an'da hem şüphe ve algı hem kesin bilgi anlamında kullanılmaktadır. Yukarıdaki âyette kesin bilgi ve iman etme anlamındadır) 47-) Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi âlemler (kendi döneminizde yaşayan insanlar) üzerine faziletli kıldığımı zikredin (hatırlayın). ("Âlemin" insanlar demektir. (Furkan-1; Âli İmran-42)Tafdil, üstün kılma anlamına geldiği gibi, farklı kılma anlamına da gelmektedir) 48-) Hiç bir nefsin başka nefis adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden durumunu düzeltmesinin istenmeyeceği (mazeretinin geçerli olmayacağı) ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği günden korunun. (Yukarıdaki âyettee geçen "adlun" ifadesi, fidye anlamında değil, durumunu düzeltme ve mazeret ileri sürme anlamına gelmektedir. Çünkü "fidye" kelimesi zaten Kur'an'da var olan bir kelimedir. (Mâide-36; Hadid-15)KUR'AN'DA ŞEFAAT SİSTEMİNİN ÇÖZÜMÜBağlam ve bütünlüğüne baktığımızda Allah'ın rahmet ve inayetiyle şefaat sisteminin Kur'an'da var olan çözümü şu şekilde ortaya çıkmaktadır. Ahiret gününde insanların dünyada işledikleri amellerin karşılığından başka hiçbir şey yoktur.Kur'an'da anlam bakımından bazı kavramlar dünyaya ait iken, bazı kavramlarda âhirete yönelik olarak geçmektedir. Yani "şefaat" kavramı hiçbir âyette âhirete yönelik, ahiretle bağlantılı olarak kullanılmamıştır. Dolayısıyla âhirette ne Allah'ın, ne de başka kimsenin şefaatinden söz edilemez. Kısacası âhirette şefaat yoktur. "Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve "şefaat bulunmayan" gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda infak edin. Gerçekten kafirler zalimlerin ta kendileridir" (Bakara-254)Yukarıdaki âyet, âhirette hiç kimse tarafından şefaatin olmadığını gayet açık olarak ortaya koymuştur. Yani şefaat yok ki, birisi etsin ve birilerine edilsin. "Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödeme de bulunamaz; hiç kimseden şefaat kabul edilmez, hiç kimseden durumunu düzeltmesi istenmez (mazeret kabul edilmez) onlara asla yardım da yapılmaz" (Bakara-48,123) Bu konu Kur'an'da o derece kesin olarak ortaya konmuş ki, buna karşı gelen, bunu kabul etmeyen, buna alternatif anlamlar ileri sürenler büyük hata ederler, eğer ilim adamı sıfatları mevcut ise hata ve sorumlulukları daha da artar. Ahiret gününde insanın kendi amelinden başka hiçbir şeyin olmadığını gösteren âyetler."Ceza günü nedir bilir misin? Nedir acaba o ceza günü? O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün emir (hesap işi) Allah'a kalmıştır"(İnfitar, 17, 18, 19)"Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri) onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için dununda (yanında- ötesinde,-berisinde) başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır, belki sakınırlar"(En'am, 51)Âyette geçen "dünihi" kelimesindeki "hi" zamiri Allah'a da gidebilir, Kur'an'a gidebilir.Ama bir gerçek var ki, "âhirette şefaat yoktur" Kur'an'da şefaat, tamamen dünya hayatı bağlamında kullanılmış bir kavramdır. Bu konuyla alakalı âyetler şunlardır."Allah, ondan başka ilah yoktur, O, hayydır, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.Göklerde ve yerdeklerin hepsi onundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat (yardım) edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir,..."(Bakara, 255)"Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'tır. O'nun izni olmadan(dünyada) hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde ona kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz"(Yunus- 3)"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimiz, diyorlar. De ki: " Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir "(Yunus-18)Şefaat ile alakalı âyetlerin iniş sebebi şudur.Müşrikler evliya ve ilahlarının dünya hayatında kendilerine savaşta ve barışta yardım ettiklerini iddia ettiklerinden şefaat ile alakalı âyetler nazil olmuştur.Çünkü Müşrikler öldükten sonra dirilmeye ve ahiret hayatına iman etmiyorlardı ki, âhirette şefaatten söz edilsin. Yukarıdaki âyette geçen "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" cümlesi bu gerçeği ortaya koymaktadır.Mekke müşrikleri dünya hayatında ilahlarının ve efendilerinin kendilerine yardım edeceğine iman ediyorlardı. Ve bu inanca çok değer veriyorlardı.İşte yukarıda geçen âyetler dünya hayatında manevi olarak sadece Allah ve izin verdiği meleklerin yardım edeceğini açıklamaktadır.ÂHİRETTE İNSANIN KENDİ AMELİNDEN BAŞKA GEÇERLİ HİÇBİR ŞEY YOKTUR ."Her nefis kazandığına karşılık bir rehinedir"(Müddessir- 38)"Bilsin ki insan için kendi amelinden başka hiçbir şey yoktur"(Necm- 39)"... Onlara: İşte size cennet, yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir"(Â'raf- 43)"Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar. O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"(Yasin- 53, 54)Ahirette insanlar tevhid, güzel ahlak ve salih amellere göre hesap vereceklerdir. Aslında Kur'an'da insanın kendi amelinden başka şefaatçilerin olacağını zerre kadar gösteren, ima eden en ufak bir emare ve alamet mevcut değildir. Fakat Ehli Sünnet ve Şia'nın uydurma rivayetleri ile tarikatlardaki hulul inancının tesiri ve baskısı sayesinde böyle batıl bir inanç doğmuş ve gelişmiştir. MESELA: "De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı onundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz"( Zümer- 44)âyetinde, şefaatin ölümden önce dünya hayatında olduğu, bunun da manasının Allah'ın vahiy indirmesi, insanlara yardım etmesi ve desteklemesi, iyiliğe ve hayra yönlendirmesi anlamlarına gelmektedir.Diğer bir ayette "Göklerde nice melek vardır ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah'ın izin vermesi dışında hiçbir işe yaramaz"( Necmi- 26)Bu âyette yüce Allah göklerden bahsetmekte ve şunu buyurmaktadır."Benim iznim ve rızam dışında dünya hayatında melekler dahil hiç kimse bir başkasına yardım edemez ve destekte bulunamaz Yani Kur'an'da geçen bütün şefaat kavramları dünya hayatındaki yardım ile ilgilidir. Tekrar ederim, Mekke müşrikleri ölümden sonra dirilmeye iman etmiyorlardı. YANLIŞ MEAL VERİLEN ÂYETLER. Ahiret gününde şefaat ile alakalı yanlış meal verilen ayetlerin bir kaçı şöyledir.YANLIŞ: "Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez"(Sebe-23)Doğrusu şöyledir: "Allah'ın huzurunda kendisinin izin verdiği kimselerden başkasına şefaat (yardım) ulaşmaz, fayda vermez" Yani dünya hayatında Allah'ın şefaatini hak edemez, liyakat kazanamaz.Veya, ey müşrikler dünya hayatında kendilerine kulluk yaptığınız evliya ve İlahlarınızın Allah katında hiç bir değerleri yoktur ki, Allah ile sizin aranızda aracı olsunlar da dünyada size yardım etsinler, böyle bir şey söz konusu olamaz.İlk manada: Allah'ım bazı kişilere şefaat etme yetkisi vereceği anlaşılırken,doğrusunda ise, dünya hayatında Allah'ın şefaatinden yararlanabilen muttaki ve muvahhid müminler olduğu açıkça anlaşılmaktadır, yani dünya hayatında müslümanlarla müşrikler arasında gerçekleşecek bir savaşta yüce Allah melekleri vasıtasyla müminlere şefaat edecek ve onları zafere ulaştıracaktır. YANLIŞ MEAL: "O gün Rahman olan Allah'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olmayacaklardır"(Elmalı, Meryem süresi, 87)DOĞRUSU:"O (dünyadaki hesaplaşma- savaş-mucadele) gününde Rahman olan Allah'ın nezdinde söz ve izin alandan başkaları şefaate( Allah'ın yardımına) sahip olamazlar" Eğer gelenekçilerin şefaat anlayışına iman edecek olursak kurtuluşun tevhid, güzel ahlak ve ameli sâlih'te olduğunu açıklayan yüzlerce ayet anlamsız hale gelecektir.YANLIŞ MEAL:"O gün, Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez"(Tâhâ, 109, Elmalı, Diyanet meali)DOĞRUSU ŞÖYLEDİR:"O (dünyadaki hesaplaşma- karşılaşma- mucadele -savaş) gününde, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına (Allah'ın şefaati) fayda vermez "Yukardaki âyetlerin bulunduğu âyetler topluluğna bakıldığında şefaat ile ilgili âyetlerin tamamen dünya hayatını anlattığı ve dünya hayatında yapılacak bir savaşın galibinin Allah'ın yardımı sayesinde müminlerin galibiyetiyle sonuçlanacağını ortaya kıymaktadır. Müşriklerle müminler hiç bir zaman âhiretteki şefaati konuşmamış ve hiçbir zaman tartışma konusu yapmamışlardır. Ama dünya hayatında galibiyet ve zaferin kimin yanında olacağını ve zamanı ve günü geldiğinde Allah'ın kime yardım edeceğini ve kimi zafere kavuşturacağını her gün konuşup tartışıyorlardı."Ancak iman edip salih ameller işleyenler, Allah'ı çok zikredenler ve zulme uğratıldıklarınıda kendilerini savunanlar başkadır. Zalimler nasıl bir inkilab ile devrileceklerini yakında bileceklerdir"Şuara224 "O taptıkları ilahlar mı daha hayırlı yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı? Allah'tan başka bir ilah mı var? Ne kadar da az düşünüyorsunuz"(Neml- 62)Bu mesele ile ilgili yüzlerce âyet vardır. SONUÇ OLARAK:Allah işine hiç kimseyi ortak etmez. Dünya hayatında ellerinde maddi ve manevi imkan bulunan kimseler taraftarlarına, akrabalarına, dostlarına şefaat ederler.Fakat kıyamet günü hiç kimse başkasına şefaatçi olamaz, yani dünyadaki şefaacilerin şefaati bitmiştir.Âhirette hiç kimsenin şefaati yoktur.Daha doğrusu âhirette şefaat yoktur. Bu hakikatı şu âyet apaçık olarak ortaya koymaktadır."Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez"(Müddessir-48) 49-)(Ey İsrailoğulları!) Hatırlayın ki, sizi Firavun'un ailesinden (âli Firavun'e) kurtarmıştık. Onlar sizi azabın en kötüsüne çarptırıyor, çocuklarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Size reva görülenlerde Rabbinizden azim (azametli) bir bela (sınama) vardı.(Yani ister cezalandırmanızda olsun ister kurtuluşunuzda olsun her iki olayda da, sizin için Rabbiniz tarafından azim bir sınama vardır) Yüce Allah sadece kötülüklerle değil, iyilik bolluk ve refah vererek de sınama yapıyor. Yüce Allah şöyle buyuruyor. "Kötülüklerden dönerler diye onları güzelliklerle ve kötülüklerle sınama (belevnéhum) yaptık" (Âraf-168)En doğrusunu Allah bilir. Yüce Allah'ın onları Firavun'un zulmünden kurtarması azim bir sınama idi. Firavun'un onlara işkence etmesi, erkek çocuklarını boğazlaması ve kadınlarını hayatta bırakması değildir.
22 Eylül 2021 Çarşamba
KUR'AN'DA MUHAMMED'E SALAVÂT GETİRMEK YOKTUR. Şia ve Ehl-i Sünnet'in hanif İslam dini ile hiç bir bağlantıları bulunmamaktadır. Yani dinlerinin Allah ile hiç bir ilgisi yoktur. Dinlerini, uydurdukları sanal ve masal bir Muhammed'in üzerine inşa etmişlerdir. Dolayısıyla Kur'an açısından baktığımızda Şia ve Ehl-i Sünnet dininde bulunan her şeyin yalan olduğunu görebiliriz. İşte bu binlerce yalanın içinde "Muhammed'e salavat çekme, Muhammed'e salavat getirme" duası en yalan olanıdır. Kur'an'a göre Muhammed'e salavat getirme ve salavat çekme diye bir şey yoktur. Muhammed'e salavat çekmenin kaynağı olarak gösterilen Ahzab süresi 56. âyette yüce Allah şöyle buyuruyor. "Allah ve melekleri Nebi'ye salât (yardım ve destek) ederler. Ey iman edenler! Sizde Nebi'ye salât (yardım edin ve destek) olun.Teslimiyetinizi Allah'a gösterin"Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri yani âlimleri o kadar cahil adamlar ki, âyette "Muhammed" ismi geçmemesine rağmen âyette bulunan salât kavramını "Muhammed" bağlamında kullanıyorlar.Bunun sebebi, dinlerinde "Nebi" ve Resulü'n" yeri olmamasından kaynaklanmaktadır. Halbuki ilgili âyette geçen "salât" "Muhammed" bağlamında değil, "Nebi" bağlamında kullanılmıştır. Yani "Nübüvvet makam ve mertebesi" ile ilgilidir. Muhammed"in ismiyle hiç bir alakası yoktur. Bu âyetin içerisinde yer aldığı yedi âyetten oluşan pasaj, içerik ve biçim olarak birbirinden ayrılmayacak şekilde bir bütünlük arzeder. Pasajın konusu "Nübuvvet" makamına sahip olan Muhammed( a.s) ı üzüp incitecek tavır ve davranışlardan kaçınmakla ilgilidir. Âyetin Muhammed'e salavat getirmek, salavât okumakla hiçbir alakası yoktur. Nübüvvet'in makam ve itibarını, nubuvvet hukukunu korumakla ilgilidir. (Muhammed'in değil) Çünkü Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda şu ilginç gerçeği görüyoruz. Kendisine vahiy indirilinceye kadar Muhammed'in diğer insanlardan bir farkı yoktur. Kendisini Allah tarafından vahiy indirilince kadar Muhammed ( a.s) Ebubekir, Ömer, Ali ve Ammar gibi bir Mekke vatandaşıdır. (Kehf- 111; Fussilet 6; Şura-52) Kendisine vahiy indirdikten sonra Muhammed'in Mekke vatandaşlığı sona erer. Bunun yerine yani "Muhammed" kimliği yerine "Nübüvvet" makam ve mertebesi ile "Risalet" misyonu verilir. Dolayısıyla Allah tarafından kendisine vahiy indirildikten sonra o artık Muhammed değil, Nebi ve Resul'dür. Bundan dolayı kendisine vahiy indirildikten sonra Kur'an onun Muhammed kimliği üzerinde durmaz. Çünkü artık o kendisine vahiy indirilen Nebi, vahyi insanlara tebliğ etmesi gereken Resul'dür. İşte bundan dolayı "Muhammed'e salavat getirme" olayında birçok cehalet bulunmaktadır. Şimdi bunları açıklamaya çalışalım. Söz konusu âyette geçen "yusallune" fiilinden dolayı kendi dönemindeki müminlerin yapabilecekleri bir eylem, iş, faaliyet ve oluş ifade etmesi gerekir. Yoksa yüce Allah, melekler ve iman edenlerin oturup Muhammed'e salavat getirmeleri "Allahümme salli alâ Muhammed'in" demeleri düşünülemez. Âyette "salat" fiilinin, Allah, melekler ve iman edenler olmak üzere üç öznesi (fâili) mevcuttur. Öyleyse bu üç öznenin dinen ve aklen yapabileceği ortak bir eylem olması gerekir. Yani "yusallune" fiiline öyle bir mana vermeliyiz ki, hem Allah'ın, hem meleklerin, hem de iman edenlerin Nebiye (Muhammed'e değil) yapabilecekleri ortak bir eylem olsun. Buda ancak "salât" kelimesinin en önemli anlamlarından biri olan "yardım etmek" ve "destek olmak" anlamını tercih etmekte olacaktır. Dolayısıyla "Muhammed'e salavat getirme" Şia ve Ehl-i Sünnet dininin muhaddis ve müctehidlerinin yani âlimlerinin uydurdukları ahmakça bir duadır. İster inan ister inanmayın, 6 Prof'un hazırlamış olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı'nın vakıf mealinde Ahzab süresi 56.âyette şöyle bir meal verilmiştir. "Allah ve melekleri Peygambere çok salavat getirirler. Ey iman edenler! Sizde ona salavat getirin" Her konuda olduğu gibi Şia ve Ehl-i alimleri "salât" kavramında da Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü anlamaktan uzak kalmışlardır. Eğer âyetin ikinci kısmındaki "sallu" nun anlamı "salavat getirin, salavat okuyun" ise aynı cümlenin başındaki aynı fiil "yusallune" deki "sallâ" fiili de aynı anlama gelmek zorundadır. O zaman da anlam "Hâşâ" diyanet'in anlam verdiği gibi, Yüce Allah ve melekleri Muhammed'e salavat getirir, ona dua eder, ona salavat okurlar" olur. Halbuki "sallu" fiili başka bir ayette "Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için "yusalli aleyküm" "üzerinize yardım ve desteğini gönderen odur" Melekleri de size destek olur yardım ederler. Allah müminlere karşı çok merhametlidir"(Ahzab-43) buyurarak yardımının sadece Nebi ( a.s) ın üzerinde değil, müminlerin üzerinde de olduğunu ortaya koymuştur.
21 Eylül 2021 Salı
KURAN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(11.YAZI) 39-) Âyetlerimize kafir olup yalanlayanlara gelince, onlar ateş ashabıdır.( ashâbun nér) onlar orada kalıcıdırlar.40-) Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi anın, bana verdiğiniz ahde vefa gösterin(ve evfû bi'ahdi) bende size verdiğim ahde vefa göstereyim. Bana karşı takvalı olun (şirk koşmayın)41-) Beraberinizde bulunanı tasdik edici olarak indirdiğime iman edin. Sakın ona küfredenlerin ilki olmayın! Âyetlerini az bir paraya (değere) karşılık satmayın. Sadece benden korkun. (ve iyye ye ferhebun) (Yani âyetlerin karşılığında maddi olarak ne alırsanız alın, Allah'ın indinde hiçbir değeri yoktur.Kalitenizi düşürmeyin, Allah ve Resulünü, dini ve imanı böyle şeylere âlet etmeyin" demek istenmiştir) 42-) Hakkı batılla telbis (giydirmeyin-örtmeyin-karıştırmayın) etmeyin. (velé telbisül hakka bilbétili) ve bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin. (Yani şirke tevhid elbisesini giydirmeyin! İslam ile küfrün birbirine karıştırılması İslam adı altında küfrün yaşanmasına sebep olacaktır) 43-) Salat'ı ikame edin. Arınmaya gelin. Rûkü edenlerle beraber rûkü edin.RÜKÛ: “Rükû”yu doğru anlamak için herşeyden önce bunun, karşı sebepten kaynaklanan bir sonuç olduğunu bilmek gerekir. Davete icabet etmektir. Yani bir etki olmuştur, rükû bu etkiyi karşılama 'ilgi'sidir. Yüce Allah’ın birçok irili ufaklı emirleri, öğütleri vardır. İşte "rükû" bu öğütleri işittiği zaman kişinin zihninde ilgi odağı oluşturup ortaya koymasıdır.Aslında “Allah'ın âyetlerine boyun eğmek“ anlamına gelen bu kelime, günümüzün diliyle "gönülden benimsemek" anlamındadır. Zaten bir öğretiyle ilgilenip onu benimsemek; ona eğilmek ve ona ilgi duymak demektir. Rükû, ilk başlarda karşısındaki büyüğe derin saygıdan dolayı söylediği söze değer verip ilgi’lenmek anlamına gelen "boynunu bükme, belinden öne doğru hafifçe eğilme" şeklindedir. Eskiden kralların askerlerinden istediği rükû veya padişahların kullarından (elinin altındakilerden) istediği rükû bu idi. Yani söylenilen sözün karşısında zihinde anlaşıldığını ifade eden bir hareketti. Secde ile Rükû Arasında İnce Bir Fark Vardır. Rükû’da zihinsel bir etkilenme söz konusu olurken, secde’de hem zihinsel iknâ olma, hemde gönülden bir bağ kurma ve duygusal etkilenme vardır. Başka bir deyişle rükû; zihnin ve aklın âyetleri kavrayışı yani tilâvet etmesidir.Secde; gönlün de âyetleri kavrayışı, tilâveti ve tertil etmesidir.Rükû ile secde tevhid ve duygusal olarak birbirini tamamlayan iki zihinsel eylemdir. Secdenin yüce Allah'tan başkalarına da yapıldığını Kur'an haber vermektedir.Ama rükûnun sadece yüce Allah’a yapıldığını görüyoruz. Çünkü secde (teslimiyet) başka yere olsa bile, rükûyu (zihinsel boyun eymeyi) doğru yere yaptığınızda bu, sizin secdenizi de zamanla düzeltecektir. Bu bakımdan rükû doğru yapılmadığında secdenin de bir önemi kalmayacaktır. Rükû, Kur'an'da dokuz yerde geçmektedir.Ancak hiçbir yerde “kâbe yönüne rükû edin” yada “kâbeye doğru öne doğru eğilin” demez. Kur'an’ın rükû anlatımları ile Şia ve Ehl-i Sünnet mezheplerinde var olan rükûnun arasında büyük bir fark vardır. Aslında insanların zihninde birçok hurafe ve şirk varken, Kur'an'ın “rükû edin, secde edin” demesi, hurafe ve şirk inançlarını ortadan kaldırmak içindir. Hareketler hiç bir zaman şirki yok etmez.Şirki ve hurafeleri, akıl, ilim, huccet, tefekkür, zihin, sorgulama ve beyin yok eder. Fakat Şii ve Sünni dina damları Kur'an'ı anlayamadıklarından veya anlamak istemediklerinden zihinsel bir eylem olan rükû'nun gerçek anlamını "namazda" buharlaştırıp, yok ettiler.Rükû hiçbir âyette salat'ı ikame etme bağlamında geçmez. Kur'an'da dokuz âyette geçen rükû belden aşağıya bükülme anlamında değil, zihnen ilgilenmek, dâvete icabet etmek, zihinsel olarak kabul etmek anlamındadır.Ayrıca rükû eyleminde vaktin olmadığını da bilelim.1-) “Hem onlara; “Rükû edin!” denildiği zaman, rükû etmezler. Yalanlayanların o gün vay haline!” (Mürselât-48,49)Bu âyette rükû edilmesi istenen şey “Allah’ın sözü”dür. "Yalanlanan" da Allah’ın sözüdür. Bu âyette geçen rükû Kur'an'a imandır. Ama yalanladılar, ilgilenip boyun eymediler. 2-) “... onları rükû ve secde ederken görürsün ...”(Fetih-29)Yani; “.... onları hep âyetlerle ilgi’lenip boyun eğerken ve hep içtenlikle (secde) ederken görürsün. ....” Bu âyette anlatılan, insanın hayatının her alanında bilincini, davranışını, ahlakını öğrendiği âyetler yönünde hareket ettirmesidir. 3-) “.... Davut kendisini imtihan ettiğimizi sezdi/anladı. Rabbinden mağfiret diledi, Rükû ederek kapandı ve yöneldi.”(Sâd-24) Yani, “.... Davut kendisini imtihan ettiğimizi sezdi/anladı. Rabbinden mağfiret diledi, hemen âyetlerle “ilgi’lenip boyun eğerek” kapandı (harra:yere kapandı) Yani (Allah’ın âyetlerine) yöneldi.” Âyetin bağlamı okunursa, konunun namaz değil, âyetlerin işaret ettiği dürüstlükten vazgeçmemek olduğu görülecektir. 4-) “... Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz!”(Hac-77)Bu âyeten sonra gelen 78.ayet ile beraber okunursa rükû ve secdeden kasdın Allah’ın âyetlerine boyun eğmek ve teslim olmak olduğu anlaşılacaktır. 5-) “ ... Tavaf edenler, kâim olanlar, rükû ve secde edenler için beytimi temiz tut!” (Hac-26)Bu âyette bildirilmek istenen toplu rükû hareketi değil, insanların dini anlamak için inanç ve zihin olarak temizlenmiş, sırf Allah’a odaklanan hanif bir din görmeleridir. Bu da, tavaftan, rükûdan, secdeden geçmektedir. Yine âyetin salat'ı ikâme etme ile alâkası yoktur. 6-) “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, O’nun Resülüdür ve Allah’ın âyetleriyle ilgi’lenip boyun eğen ve zekâtı/arınmayı yapan müminlerdir.” (Mâide-55)Özellikle Bakara 43 ve Mâide 55 deki âyetlerde net olarak görüldüğü üzere, “Rukû” kavramı, “salât’ı ayakta tutun ve zekâtı/arınmayı yapın!” denildikten sonra gelmektedir. Eğer salât'ı ikame bir ritüel/ayin ise, bu ritüel sırasında yapılan belli hareketler içinde zaten rükû da olduğuna göre, âyetlerde, (geleneğe göre) Namaz'ı kılın ve zekât'ı verin” denildikten sonra bir daha tekrar olarak, “Rükû edenlerle birlikte siz de rukû edin!” denilmesinin hiç bir anlamı kalmazdı. 7-) “Ey Meryem! Rabbine gönülden bağlan, âyetleri içtenlikle kabul (secde) et ve ilgilenip boyun eğenlerle (rükû edenlerle) beraber sen de boyun eğ!” (Âli İmran-43)Bu âyette "secde" kelimesi "rükû" kelimesinden önce geliyor. Bu da bize secde ve rükû anlamlarının salatı ikame etme ile bir alâkasının olmadığını gösterir. İkincisi; Eğer rükû, namazın parçası ise, Meryem mescitte namaz kılanlarla beraber mi olacaktır? 8-) Bakara 125:“.... İbrahim’in makamından bir destek (musalle) edinin. İbrahim ve İsmail’e de:Tavaf edenler, itikâfta olanlar boyun eğenler (rükû edenler) ve içtenlikle kabul (secde) edenler için beytimi (şirkten) temiz tutun diye emrettik.” (Bakara-125)Bu âyette geçen “musalle” kelimesi, İbrahim (a.s) ın Kur'an'da anlatılan mucadelesinden güç ve destek alma anlamına gelmektedir.Yani onun hayatının örnek alınmasıdır.(Mümtehine-4) "musalle" kelimesinin "namaz kılma yeri" edinmekle hiç bir ilgisi yoktur. 9-) Bakara 43:“Salâtı ayağa kaldırın, zekâtı / arınmayı yapın. Rabbinize boyun eğenlerle (rükû edenlerle) beraber siz de boyun eğin!”(Bakara-43)(Bu âyet yahudilere, müminlere katılmalarını öğütlüyor. Aynı öğretiyi almalarını telkin ediyor. Bu âyetteki salât yardım ve dayanışma olduğu gibi, zekât da hurafe ve şirk kirliliğinden temizlenmek ve salâtın kurumlarını oluşturmak anlamındadır. Eğer rükû'yu “âyetlerle ilgilenip, onları içtenlikle benimsemek, idrak etmek” anlamında değil de, ritüel bir hareket olarak algılayacak olursak, bu âyetlerin hiçbiri önemli bir işlev görmeyecektir. Dolayısıyla rükû, yüce Allah’ın âyetlerine boyun eğerek onlara karşı derin bir ilgi göstermektir. Rükû etmek, belli zamanlarda yapılan ritüel değil, hayatın bütün alanlarına yayılan zihinsel ve duygusal bir eylemdir.
20 Eylül 2021 Pazartesi
ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR (69.YAZI) "Nebî ve Resül kavramları:Nebi Muhammed (a.s) a ait sözler ile, Allaha ait hidayet ve aydınlık yolu olan vahyi kesin çizgilerle birbirinden ayıran muazzam bir sistem, mükemmel bir ayraçtır. Ehl-i Sünnet ve Şia kendi din anlayışlarını islâma giydirebilmek için Allahın elçisine uydurdukları hadislerle hem iftira ettiler, hemde peşlerine taktıkları insanları saptırarak büyük bir fitneye sebep oldular. Huzur iklimi olması gereken islâm coğrafyasının kan gölüne dönmesine neden oldular.Allah sizden razı olsun sayın hocam. Selâm ve muhabbetle..." (Şaban Kıvrak- "Postacı Sözü'" adlı yazıya yaptığı yorum) -----------------------------------------------------"Hocam!Bunlar kendilerine nasıl Müslümanım diyeyebiliyorlar?Hayret! "Yüce Allah şöyle buyuruyor..." der demez, daha sözün yarısında renkleri değişiyor, hemen saldırmaya başlıyorlar.Allah'ın âyetlerine hiç tahammülleri yok" (Recep Dikici- "Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Harika bir vurgu içeriyor. Derdimiz ortak dedirten, teşhisi sahici yapan bir uygulayıcı sezdiriyor. Rabbim yolunuzu açık etsin. Yalanla gerçek arasındaki vurguya ve ayrıma vakıf olanların sayısını artırsın inşaallah. Dini Allah'a özel kılmak için çırpınanların var olduğunu görmek gayretimizi artırıyor. Selamların en güzeli sizlerin üzerine olsun inşaallah" (Hasan Ayhan Karakuş- "Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------"Sevgili Ali Hocam!Zihninize ve elinize sağlıklar diler, hak uğrundaki gayretlerinizi âlemlerin Rabbi ve İlâhı olan Allah kabul eder inşallah. Laiklik ve sekülerizm 18.yüzyılda ortaya çıkan bir sistemdir. Halkın kilise ve kilise yöneticilerinin hemogonyasından kurtarılması için ortaya çıkan akılcı bir yönetim sistemidir. Esasında kul ile Allah arasına hiç kimsenin girmemesi, devlet yönetiminde dini kimlik aramamak, insanların inançlı veya inançsız olmalarına bakmamaktır. Laiklik ve sekülerlik terimleri son Nebi olan Muhammed (a.s) zamanında yoktu. Biliyorsunuz kelime ve terimler de canlıdırlar, yaşarlar ve zamanla ölürler yerlerine yeni kelime veya terimler konur. Kur'an'da yüce Allah elçisine diyor ki, "Seni onların başına zorba, bekçi, vekil olarak göndermedik" (Ğaşiye-21,22; Yunus-108)"Sen kendini helak olasın diye bu Kur'an'ı indirmedik, (Kehf-6; Şuara-3) onları benimle başbaşa bırak, inanmıyor diye onları cezalandırmayın, onların günahlarından sen sorumlu değilsin, onlarda senin günahından sorumlu değildir diyor. (Yunus-41)"Sana gelirlerse öğrettiğimiz gibi aralarında hakkaniyetle hüküm ver" buyuruyor.(Nisa-105) Şimdi bu ikaz ve hükümleri laiklik ve seküler sistemin tarifiyle karşılaştıralım.Kur'an tam bir insanın kula kul olmaması inançlarında baskı ve şiddet görmemesi için gönderilmiş muhteşem bir başyapıt ilke ve kurallar kitabıdır. Laik sistemi istememelerinin ve şiddetle reddetmelerinin nedeni, sizinde anlattığınız gibi, dinden geçinmeleri yani çıkarlarının bozulmasıdır. Selâm sevgiyle dostça tevhidle kalınız"(Dogan Avşaroğlu-"Cumhuriyet, Demokrasi-Laiklik" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------"Vahye müdrik gözlük takmadıkları gibi, akıl gözü ve akleden bir kalbe de inanmadıklarından ötürü, çok basit bir gerçeği, kendi hamasi duyguları uğruna kurban ederek, anlamamak. (asıl inat bu olsa gerekir.) Ya Allah'ın şerefli elçisini tahfif ederler, ya da (haşa) putlaştırırlar" Vahye uyananlara selam olsun...(Bekir Akça- "Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------"Değerli hocam!Bu sabah içim rahat.Bir nefes alarak kısmen rahatladı. Allah sizden razı olsun inşaallah. Vahyin nasıl gerçekleştiği nefis anlatılmış, en dikkat çeken tarafı da doğruyu arayanların bir hayli çok olması.Bu olanlar ümidimizi artırarak devam edecek inşaallah.Sıhhat ve selamet diliyorum" (Ibrahim Serin- "Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Kardeşim! Allah razı olsun, emeğinize sağlık! İnsanları bilgilendirmeye, doğru yola, Kur'an'ı anlamaya ve anlaşılmasının gerekliliğini açıklamaya, şu ana kadar gelen yanlışları söylemeye, hanif dini şu an tek kaynak olan Kur'an'dan anlamaya ve anlatmaya devam ediyorum.Emeklerinizden dolayı teşekkürler, sevgiler" (Hüseyin Bostan- "Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------"Ali hocam!Allah razı olsun. Belirittiğiniz gibi Resül, kendisine vahyedilene ilk iman edendir, ama postacılar kendisine ulaştırılması için emanet edilenin, içeriğinin ne olduğunu bilmezler, hatta bilmeleri yasaktır.Önemli bir fark" (Numan Kural- "Postacı sözü" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Tüm şikten korunan, şeriksiz olarak hanif dine inanan, sadece Allah'a teslim olmuşların üzerine selam olsun. Kur'an'a ve Resül'e olan bu saygi ve itaatinizden ötürü Allah razı olsun Ali hocam" (Asım Kurucu-"Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum?-------------------------------------------------"Mehmet Saygaz!Gerçekten sen akıllıca konuşmuyorsun. Kim dedi ki, Muhammed (a.s) konuşmadı. Kur'an'ı konuştu. Kendinden konuşmadı. Ben sıradan postacıdan bahsetmiyorum.Allah'ın postacısı olmak kime nasip olur? Taleple olmuyor. Rabbin seçimi ile oluyor. Onu kastettim. Ama zanederim yine anlamadın.(Hüseyin Bostan-" Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum) ----------------------------------------------------"Bir kere ''Postacı'' aldığı mesajı sadece adresine teslim etmekle yükümlüdür. Teslim ettiği andan itibaren görevi bitmiş olur.Postacı taşıdığı mesajı okumaz. Postacı taşıdığı mesajın içeriğinden sorumlu değildir.Postacı mesajda yazılanlarla ilgilenmez, o mesajın gereklerini yapmak gibi bir sorumluluğu da yoktur.Postacı mesajın gereklerinin teslim ettikleri tarafından yerine getirilip getirilmemesinden sorumlu değildir ve mesajın muhataplarıyla iletişime geçmez, onlara mesajı okumaz, mesajın kabulü için onlarla mücadele etmez. Postacı mesajın gereklerini kendi hayatına uygulayarak mesajın muhataplarına örnek olmak zorunda değildir. Postacı mesajla ilgili gelen sorulara mesajın sahibinin verdiği ''hikmet'' denilen kaabiliyete sahip olmadığı için cevap veremez. Postacı mesajı teslim ettikten sonraki zamanlarda istediği gibi hareket eder, mesajın içeriğinin getirdiği sorumlulukla hareket etmek zorunda değildir.İşte Allah Resülü, mesajın içerik ve gerekleriyle ilgili ''Postacı'nın'' sorumlu olmadığı ve yapmak durumunda olmadığı herşeyden sorumlu ve bunları yerine getirmekle de yükümlüdür. Yani Resül tabi ki ''Postacı'' değildir.(Faruk Fidan- "Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------"Benim şahsî görüşüm:Yüce Allah Kur'an'ı sâdece Araplara değil, bütün insanlığa gönderdiğidir. Şüphesiz, anlamı hiç düşünülmeden sâdece yüzünden okunsun diye göndermedi.İki yüzden fazla yerde "Kur'an'ın açık" olduğunu, elli beş yerde "aklımızı kullanmamız" gerektiğini, yüzyedi yerde "düşünmemiz" gerektiğini, doksan dört yerde "öğüt almamız" gerektiğini buyuruyor ve emrediyor. "Biz öğüt almak isteyenlere âyetlerimizi etraflı biçimde anlattık" (En'am- 126) buyuruyor. Bu emirler açık olarak verildiğine göre "Kur'an anlaşılmaz" demek, bu âyetlerin emrine-rûhuna ters bir görüştür.ALLAH insanları anlamadıkları bir Kitaptan mes'ul mu tutacak.....???(Enver Etik- "Postacı Sözü" adlı yazıya yaptığı yorum)
KURAN'I MÜBİN'İN MEÂLİ 35-) Biz: Ey Adem! Sen ve zevcen cennete (hasbahçe'ye) yerleşin; orada istediğiniz her yerden yiyin; sakın şu ağaca yaklaşmayın, ikiniz de zalimlerden olursunuz, dedik.36-) Şeytan ikisini kaydırıp, içinde bulundukları (iyi durumdan- hasbahçeden) onları çıkardı. Bunun üzerine: Birbirinize düşman olarak inin.Bir zamana kadar sizin için yerde yerleşme ve yararlanma vardır" dedik.İhbitu, yüksekten aşağı inmek gibi değil, değerli bir yerden başka bir yere zorunlu iniş yani intikal etmek anlamına gelmektedir. 37-) Sonra Adem Rabbinden birtakım kelimelere sarıldı (telakkâ) Allah da onun tevbesini kabul etti. Çünkü o tevbeleri kabul eden ve merhametli olandır.Adem (a.s)telakki ettiği kelimeler şunlardır. "ikisi dediler ki: Ey Rabbimiz! biz nefislerimize zulmettik. Eğer bize mağfiret etmez ve merhamet etmezsen husranda kalanlardan oluruz"(Araf- 23)38-) Dedik ki: Hepiniz oradan (hasbahçeden) inin eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tabi olursa, onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.(Âyette bulunan "eğer benden size bir hidayet gelir de her kim benim hidayetime tâbi olursa, onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklar" cümlesi çok önemlidir. Yani Allah tarafından gelen vahiy dışında bir hidayetin olmayacağını açık olarak gösteriyor) ADEM (a.s) VE EŞİ HANGİ CENNETTEN ÇIKARILDILAR? Adem (a.s)ve eşi, iman edenlerin kiyamet günü gireceklericennetten çıkarılmadılar.Aslında Kur'an'da var olan konulara âyetlerden yol bularak gitmek çok önemlidir. Kur'an'dan başka bütün yollar çıkmaz sokaktır. Cennet imtihan yeri değil mükafat yeridir.Kim olursa olsun herkes imtihandan geçirildikten sonra ya imtihanı kazanır cennete girer veya imtihanı kaybeder cehenneme sevk olunur. Bu konuda yüzlerce ayet vardır."...Onlardan kimi şâki'dir kimi said'tir" (Hud- 105) "Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden yarattık, onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık" (İnsan-2) Bundan dolayı hiç kimse imtihandan geçirilmeden cennete giremez. Yani başlangıçta hiç kimse cennet için yaratılmamıştır. Cennet, insanların ve cinlerin iman ve amelleriyle kazanacakları âhiretteki mükafat yani Allah'ın rahmet ve mağfiretinin tecelli edeceği yerin adıdır."Allah müminlerden mallarını ve canlarını kendilerine verilecek Cennet karşılığında satın almıştır..." (Tevbe-111)"Onlara, işte size cennet, yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir"(Araf- 43 )"Ve kendilerine siz orada ebedi kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur"(Zuhruf- 72 )Adem (a.s) yeryüzünde yaratılmıştır."Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yerde bir halife yaratacağım demişti..."(Bakara- 30) Yeryüzü imtihan yeri cennet ise rahmet, mükafat ve mutluluk mekanıdır.Adem (a.s) cenneti görmediğine delil olan âyetlerden bir tanesi şudur." Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne göz aydınlıklarının saklandığını hiç kimse bilemez" (Secde- 17)Adem(a.s) ın içinden çıkarılmış olduğu yer" cennet" yani "bahçe" anlamında iman edenlerin kıyamette girecekleri Kur'an'ın yüzlerce âyette anlattığı cennet değildir. Aslında "cennet" "bahçe" anlamına gelmektedir. Kur'an birkaç yerde "cennet" kelimesini "bahçe" anlamında kullanmıştır."Biz vaktiyle cennet (bahçe) sahiplerine bela verdiğimiz gibi..."(Kalem-17)"Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat, bunlardan birine iki üzüm bağı" "cenneteyn" vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış aralarında da ekinler bitirmiştik"(Kehf- 32 )Mekke müşrikleri şöyle demişti "Kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi (cennetün ) olmalıydı" (Furkan- 8)Adem (a.s)ın iman edenlerin ahiret hayatında girecekleri cennete girmesi ve oradan çıkarılmasının mümkün olmadığını âyetlerin ışığı altında görelim. 1-) Eğer Adem(a.s) hakikî cennete girseydi, oradan çıkarılmaması gerekirdi. Çünkü cennet ebedilik yurdudur. "Onlar orada hiçbir yorgunluk çekmeyecek ve onlar oradan asla çıkarılmayacaklardır"( Hicr- 82)2-) Eğer Adem (a.s) ve eşi konulduğu cennet ahirette iyilerin mükafat yeri olan hakikî cennet olsaydı, Adem ve eşine yasak konmaması gerekiyordu. Çünkü cennette yasak meyve yoktur. "Tükenmeyen ve yasaklanmayan sayısız meyveler içindedirler"( Vakı'a- 32, 33)3-)Cennette isyan ve günaha girme söz konusu olamaz. Halbuki Âdem ve eşi günah işlemiş ve Allah'a âsi olmuşlardır."Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine mahrem yerleri göründü, üstlerini cennet (bahçe) yaprağıyla örtmeye çalıştılar.(Bu suretle)Adem Rabbine asi olup yolunu şaşırdı" (Taha- 121)4-) Eğer çıkarıldıkları yer gerçek cennet olsaydı, orada kafir bulunmaması gerekirdi. Oysa şeytan cennette iken kafir olmuş ve bu yüzden oradan çıkarılmıştır. 5-) Cennette şeytanın vesvese vermesi ve günaha sokması mümkün değildir. 6- )Eğer Adem (a.s))gerçek cennette olsaydı, şeytanın şu vesvesesi anlamsız kalırdı. "Derken Onun aklını karıştırıp" Ey Adem! dedi: Sana ebedilik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?"(Taha-120) Yukarıdaki âyet bu konuda o kadar önemlidir ki, Eğer Adem cennette olsaydı zaten o ebedi kalıp büyük bir saltanat içerisinde olacaktı."O cennetliklerin etrafında öyle ölümsüz genç nâdimeler dolaşır ki, onları gördüğünde etrafa saçılıp dağılmış İnciler sanırsın, "Ne yana bakarsan bak (yığınla)nimet ve büyük bir saltanat görürsün"( İnsan-19,20)
19 Eylül 2021 Pazar
KURAN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(9.YAZI) 26-) Hiç şüphesiz Allah (hakkı ortaya koymak için) sivrisinek ve onun da üstünde (femé fevkahé) bir varlığı misal vermekten haya etmez. İman edenlere gelince, onlar böyle misellerin Rablerinden gelen hak (bir amaca yönelik) olduğunu bilirler.Kafir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murad eder! derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, bir çoklarını da hidayete erdirir. Fasıklardan başka hiç kimse ondan (Kur'an'dan) sapmaz.(Hidayet ve sapkınlığın tek göstergesi vahiy'dir yani hidayet ve sapkınlık Kur'an'la ilgili bir durumdur. Kayıtsız şartsız Kur'an'a iman eden hidayeti, ondan yüz çeviren sapkın olmuştur. Yoksa yüce Allah Kur'an'dan bağımsız olarak hiç kimsenin akıl ve kalbine zorla yani vahiy dışında mudahale ederek onu hidayet ve sapkınlığa yöneltmez) (Yunus- 108) 27-) Onlar öyle (fasıklar) ki (fıtrat) ahdinden sonra Allah'ın aldığı (teslim-tevhid) sözünü bozarlar. Allah'ın korunmasını emrettiği (hanif din olan İslam) bağını kesip koparırlar ve yeryüzünü fesada verirler. İşte onlar husranda kalanların ta kendileridir.28-) Siz ölü iken size hayat veren Allah'a nasıl küfredersiniz?Sonra sizi öldürecek, sonra size hayat verecek ve en sonunda ona döndürüleceksiniz.(Küfür, din ve hüküm olarak vahyi tek kaynak kabul etmemek, hakkın üzerini örtmek, Kur'an'ın insanlara ulaşmasını engellemektir. Buda din adamları ile ilgili bir durumdur)29-) O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra sema'ya istiva ederek onu yedi gökler (seb'a semâvat) olarak tesviye etti.(düzenledi) O her şeyi hakkıyla bilendir. 30-) Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yerde bir halife kılacağım (céilun fil ardi halifeten) dedi: Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis ederken, fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi kılacaksın? dediler.(Allah da) Sizin bilmediklerinizi bilirim, dedi.31-) Allah Âdem'e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana haber verin, dedi.32-) Melekler: Seni tesbih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Alim ve Hakim olan ancak sensin, dediler.33-) Ey Adem! İsimlerini onlara haber ver, dedi. Adem, isimlerini onlara haber verince: Ben size göklerin ve yerin gaybını bilirim. Açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilirim dememiş miydim" dedi. 34-) Hani biz meleklere: Adem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O çekindi ve kibirlendi ve kâfirlerden olmuştu.(İstikbâr, haksız yere büyüklük taslama, kendini öyle gösterme demektir. İblis, Âdem'e secde emrine karşı gelinceye kadar kendine ait özel ismidir. Secde emrine olumsuz tavır takınınca şeytan oluyor. Yani "şeytan" ifadesi bir sicil ve damga anlamına geliyor. Kur'an, şirk, isyan ve küfürde dönülmez yola giren din adamlarına da "şeyétin" (şeytanlar) demektedirZaten Bakara 34.âyette İblis kavramı geçerken, 36.âyette "şeytan" olarak geçiyor. Secde emrinden hemen sonra İblis, şeytan oluyor) "SECDE" NE DEMEKTİR ? Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda yani ilgili âyetleri bir bütün olarak incelediğimizde secde'nin “teslim olmak, kayıtsız şartsız itaat etme" anlamına geldiğini görüyoruz.Secde kavramının Lisan-ül Arap lügatındaki karşılığı şöyledir. “secde” sözcüğünün ilk ortaya çıkışı, “devenin sahibini üstüne çıkarması için boynunu eğmesi” ve “meyve yüklü hurma dallarının, sahibinin rahatça uzanıp toplamasına elverişli olarak eğilmesi” anlamına gelmektedir. Yani devenin sahibinin arzusunu anlayıp, onun isteğini bir emir olarak telakki etmesidir.Kadim tarihte secde kelimesi; “ülke krallarının bastırdıkları para üstündeki kabartma resimlere halkın baş eğerek bağlılık göstermesi” anlamında kullanılmıştır. (Lisan-ül Arab; c:4, s:497)Zaman içinde “secde” kelimesi gerçek anlamını yitirip, şekilsel bir hal almıştır. Dolayısıyla secde sözcüğünün yere kapanma anlamı yoktur. "Teslim olma, bağlılık gösterme, gücünü kuvvetini otoritesini kabul etme" anlamında kullanılan bir sözcüktür. Kur'an'a göre "secde" kavramı; "teslim olma, içten gelerek kabul etme" anlamına gelmektedir. Harr ve Secde Farkı: Yusuf- 100; Meryem- 58; Secde- 15; İsra- 107,109.âyetlerinde hem “teslim olma” anlamına gelen “secde” hem de “duygusal olarak etkilenip bir anda yere kapanma” anlamına gelen “harr” kelimesi aynı cümle içinde geçmektedir.Bu da bize secdenin yere kapanma anlamında olmadığını açıkça gösteriyor.Yani Kur'andaki “yere kapanma” "secde" ile değil, “harr” ile ifade edilmektedir. İlgili âyetlerde “secde ederek yere kapandılar” buyrulur. Yani Allah’ın âyetlerine teslim olarak, "harr yaptılar" yere kapandılar. Böylece secde, harr’dan manâ bakımından ayrılıyor. Harr: Bir meyvenin olgunlaşarak daldan özgürce yere düşmesi gibi bir olaydır. Harr kavramı, âyetleri zihinsel algıladıktan sonra onların mukemmelliği karşısında kalben teslim olmaktan doğan fiziki bir harekettir. Şiilik ve Sünnilik öğretilerinde var olan “secde” anlamındadırYani harr (yere kapanma); âyetleri hakkıyla anlamanın bedensel bir ifadesidir. O halde önce kitabın hikmetini, âyetlerin mükemmel sistemini, mesajın muhteşemliğini akılla görmeli (secde), arkasından içtenlikle har (yere yığılıp) kalınmalıdır. Kur'an'da geçen secde kavramı, fiziksel bir hareket değil, zihinsel bir harekettir. İçtenlikle hayran olma ve kabul ediş vardır.Bu yüzden yukarıdaki “secde ve harr” geçen âyetlere; “Secdeye kapanırlardı” şeklinde değil, “secde ediciler olarak yere kapanırlardı” meali doğrudur. Çünkü secde’nin kapanma ile değil, zihinsel teslim olmakla uyumu, harr’ın ise fiziksel kapanma ile uyumu mevcuttur.Âyetlerin çevirilerinde, “secdeye kapanırlar” deyimini kullandığımızda insanların aklına "namaz" geliyor ve âyetlerin doğru anlamını bulmaları zorlaşıyor. Ama orjinalini ortaya koyduğumuzda “Kuran ifadelerine teslimiyet” olduğu ortaya çıkıyor. Böylece âyetlerde “yere kapanma”yı ifade eden secde değil, “HARR” kelimesi oluyor. Tâbi biz burada "harr" derken, normal "ha" değil, boğazdan gelen bir "ha" dan söz ediyoruz. Çünkü Arapçada bir nokta kelimenin anlamını değiştirir. Mealcilerin bir kısmı, teslim olma, içtenlikle kabul etme anlamında olan secde kelimesini “Harr” kelimesi ile karıştırmaktadırlar. Bunun sebebi, rivayetlerin secde’yi harr gibi nakşetmelerindendir. Âyetlere baktığımızda, secdenin, hareketlerle yapılan bir şey olmadığı, âyetleri yani Allah'ın emirlerini içtenlikle kabul etme anlamına geldiğini görüyorüz. İnsana yakışan her zaman yüce Allah'a secde etmesidir. Fakat Allah'ı hakkıyla tanımadan, takdir etmeden secde etmenin bir anlamı yoktur. O'nu tanımak ve hakkıyla takdir etmek ise, tamamen Kur"an'ı bilmekle ilgili bir durumdur. Aslında Kur'an'ı bilmeyenler, ne Allah'a iman etmiş, ne de ibadet etmiş olurlar. İman, ihlas, takva ve ibadetler Kur'an'ı bilmekle ilgilidir. Aslında yüce Allah'ı bilmeyen, Kur'an'ı öğrenmeyen, İbrahim(a.s) tanımayan hac ve umreye de gitmemesi gerekiyor.
18 Eylül 2021 Cumartesi
ŞİİLİK VE SÜNNİLİK Yüce Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor. "(İnsanları) Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve "ben sadece Allah'a teslim olanlardanım" diyenden daha doğru sözlü kim vardır?"(Fussilet-33)"...0 (Allah), gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size "Müslümanlar" adını verdi..."(Hac-78)"Kendisine şirk koşmaksızın Allah'ın hanif (saf kulları olun) Kim Allah'a şirk koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini akbabalar kapışmış, yahut rüzgar onu ıssız bir yere sürüklemiş bir nesne gibidir"(Hac-31)"Hep birlikte Allah'ın himayesine (Kur'an'a) sığının, parçalanmayın. Allah'ın size olan (İslam) nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun (vahiy) nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi, O kurtarmıştı. işte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız"(Âli İmran-103)Şiilik ve Sünnilik "Kur'an anlaşılmaz, din Allah tarafından tamamlanmamış, Allah yetersiz bir din göndermiştir" diyenlerin yuvasıdır. Şiilik ve Sünnilik "Kur'an'ı dinlememek, duyulmasını engellemek için rivayetlerle propaganda" yapanların dinidir. Şiilik ve Sünnilik "Kur'an Müslümanlığını sapkınlık ve büyük bir fitne" olarak gören fitne fesat zihniyetin adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Hem birbirinin hemde dini Allah'a özel kılan muvahhid ve muhlislerin düşmanı" iki batıl dinin adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Aklı kullanmaya, sanat ve estetiğe, tefekkür ve sorgulamaya karşı kin ve nefretin" merkezidir. Sünnilik "Yezid bin Muaviye'nin, Haccac bin Yusuf'un ve Mervan'nın zulmünü hayata hakim kılmanın" mucadelesidir. Şiilik "Eski İran inançlarıyla milletin din ve imanını tahrip etmenin" yoludur. Sünnilik "Kerbela ve Harre katliamı gibi, onlarca katliamın üzerini örtmenin" tarihidir.Şiilik ve Sünnilik "Asırlardan beri karanlık ve zulüm, katliam ve kaos, anarşi ve terör, cehalet ve taklit, yalan ve iftira, şirk ve kula kulluğun" kaynağıdır. Şiilik ve Sünnilik "Uydurma dinle insanları uyutmak, onları maddi- manevi sömürmek, Allah'ın âyetlerini oyun ve eğlence yapmak, indirilen apaçık mesaja kör ve sağır olmanın" karanlığıdır. Şiilik ve Sünnilik "Hakkı batıla karıştırıp, bile bile hakkı gizlemenin" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Dinde ihtilaf ve kargaşa, bölünme, tefrika ve dağılmanın" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Âhirete bedel din ile geçici dünya hayatını satın almanın" pazarıdır.Şiilik ve Sünnilik "Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bozmak, vahyin sistemini tahrip etmek, anlamını buharlaştırmak, hiç düşünmeden hidayete bedel sapkınlığı satın almanın" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Yahudilik ve Hıristiyanlığın" tıpkısının aynısıdır. Şiilik ve Sünnilik "Dini siyasallaştırmak, koltuk ve devlet tutkusu, şan ve şöhret hastalığı, Kur'an'ın aydınlığına duyarsız" olmanın adıdır Şiilik ve Sünnilik "Hangi gayri meşru yolla olursa olsun iktidarı ele geçirmek benim hakkımdır " fikrinin adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Göklerde ve yerde olan herşeyi bilen yüce Allah'a din öğretmenin" cehaletidir. Şiilik ve Sünnilik "Benim yolumun dışında kalanların hepsi cehennemlik kafirdir inancının" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Allah ile aldatma ve din istismarının" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Kur'an'ı dirilerden esirgemek onu ölülerin ruhlarına armağan etmenin" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Allah'ın indirdiği vahiy yerine Buhari ve Müslim'i, Tirmiz'i ve Nesai'yi, Malik bin Enes ve Ahmet Bin Hanbel'i, Muhammed bin İdris ile Küleyni'nin el-Kâfisini din yapmanın" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Düşman işgaline zemin hazırlamak, halkını mezhep ve fırkalara bölerek emperyalistlere yem yapmanın" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Devlet insan için değil, insan devlet için vardır" ahlakının" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "İbrahimsiz ve Kur'an'sız umre ve hac, halı ve mermer, gösterişli ezan ve mâbetlerle insanların gözlerini boyamanın" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Mevlit ve türbe, insanları ölülerin çürümüş fikir ve ictihadlarına mahkum etmenin" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "İslam dinine karşı paralel din, son vahye karşı paralel kaynak edinmenin" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Allah'ın kitabını arkaya atma, insanları Allah'ın hidayet yolundan engelleme ve onu yamuk göstermenin" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Daiş, Boko Haram, el Kaide, Haşdi Şabi, eş Şebab, Talibân ve canlı bomba vahşetlerinin" yuvasıdır. Şiilik ve Sünnilik "İlimde ve fikirde kadını yok sayma, cemaat ve tarikatlarla insan kaynaklarını israf etmenin" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Kavram kargaşası, zihin bulanıklığı, inanç karmaşası, esaret zinciri ve ağır yüklerin altında ezilmenin" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Sünnete ittiba yalanıyla şirkin her çeşidine insanları mahkum etmenin" adıdır. Sünnilik, "Resmi bir iş için evine gelen misafiri akıl almaz yöntemlerle parçalama, kimyasal maddelerle onu eriten vahşi inanç ve çirkin ahlağın" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Kur'an'a karşı ebedi düşmanlığın" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Dünya ve ahirette hüsran ve karanlıklar içinde kalmanın" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Cahiller için sanal ve hayali nebi-resül üretim merkezinin" adıdır. Şiilik ve Sünnilik "Ümmeti dünyada cehennemin mutfağında yaşamaya mahkum ederken, âhirette cennete gireceğine inandıran" şeytani düzenin adıdır."Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, (Ey Resul! ) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"(En'am-159)(Ey Resul! ) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Hepiniz sadece Allah'a yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, salat-ı ikame edin; müşriklerden olmayın. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka kendilerinde olan (inanç) ile böbürlenip kibirlenmektedir"(Rum-30,31,32) Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah'ı kullanırlar.(Giordano Bruno)
KURAN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(8.YAZI) (Bakara süresine devam ediyoruz) 24-) Bunu yapamazsınız- ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun. O âteş kafirler için hazırlanmıştır.25-) İman edip salih ameller işleyenler, içlerinden nehirler akan cennetlerin var olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak verildikçe: Bundan önce bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara benzer olarak verilmiştir. Orada onlar için tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada kalıcıdırlar. İMAN SALİH AMEL İLİŞKİSİ İman: Sözlükte "birini söylediği sözde tasdik etmek,söylediğini kabul etmek, gönül huzuru ile benimsemek, karşısındakine güven vermek,şüpheye yer vermeden kalpten tasdik etmek, eman vermek, emin olmak "anlamlarına gelir."EMNU" Sözcüğü temelde " nefsin itminana kavuşması ve korkunun ortadan kalkması"anlamına gelir."Emnu, Eménetu ve Eménu" sözcükleri temelde birer mastardırlar. "Eménu" sözcüğü, bazen "İnsanın emniyette iken üzere bulunduğu halin, durumun" adı olarak, bazen de "insanın üzerinde emin kılındığı şeyin, kendisine emanet edilen, verilen şeyin" adı olarak kullanılır. (Rağıb, Sahife, 143)İman, mutlak olarak her zaman sahibine yararlı bir unsur değildir.Sahibini kötü yola, şirke, kötü ahlaka, teröre, şiddete, cehalet ve taklide götüren inançlar çoktur. Bu nedenle asıl olan, bir inanca sahip olmak değil, sahibine doğruyu(Sırat-ı müstakimi) emreden ilahi bir inanca sahip olmaktır.İnsanlık tarihinde vahşet ve katliamların en büyük sebeplerinden birisi dindir.Dolayısıyla sağlam ve doğru bir inanca sahip olmak insanlığın en önemli meselesidir.Ülkelerin istiklal ve istikballeri, refah, mutluluk ve özgürlükleri vahiy imanına bağlıdır.İşte bu yüzden herkes imanında özgür olmalıdır."(Ey Resül! )Onlar seni yalanlarlarsa de ki, benim işim (İman ve amelim) bana, sizin işiniz de (iman ve amelleriniz) size aittir.Siz benim yaptığımdan uzaksınız, bende sizin yaptıklarınızdan uzağım" (Yunus-41)Diğer bir âyette yüce Allah Şöyle buyuruyor."Deki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir.Batıla inanıp Allah'ı inkar edenler var ya, işte bunlar ziyandadır"(Ankebut- 52)"Sâlihat" "sâliha" kelimesinin çoğuludur."Sâlih " aslında iyi, yarayışlı, kitap ve akıl açısından doğru, hayırlı anlamına gelirken"Tâ,i nakl " Yani aktarma "te harfiyle" "hasene"'İyilik"' kelimesi gibi"ameli sâlih" yararlı iş,manasına isim olmuştur ki kalp,beden ve mala ait olmak üzere üç çeşidi vardır.Kur'an'da bir çok âyet gösterir ki,ancak iman edip sâlih amel işleyenler Allah'ın indinde "sâlih mü'minler" olurlar.Dolayısıyla ahiret gününde kurtuluşa ermek için sadece iman etmek yeterli değildir.Islah edici eylemler yaparak imanı takviye etmek, ona destek yapmak, çok önemlidir."Şurası muhakkak ki, kim Rabbine günah işleyerek gelirse, cehennem sırf onun içindir.O ise orada ne ölür ne de yaşar!"Kim de sâlih amellerde bulunmuş bir mu'min olarak O'na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir" (Tâhâ- 74, 75)"(Yaşadığınız) asra kasem olsun ki, insan gerçekten ziyan içindedir""Bundan ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır"(Asr-1,2,3)Dolayısıyla din: İnanç, güzel ahlak ve salih amellerden oluşan bir bütünlük arzeder. Bu cümleden olarak hakkı ve hakta direniş demeye gelen sabrı tavsiye etmek de iman ve salih amelin gereğidir.Bunu yapmayan fert ve toplumlar, isterse "bizler iman edenleriz" desinler, hiçbir zaman hüsrandan kurtulamazlar.Yüce Rabbimiz Kur'an'da şöyle buyuruyor."Fakat insan sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuşu (aşmak) nedir bilirmisin? (Borç, hastalık, fakirliğin)kölesi olmuş birini kurtarmak veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç açık bir miskini doyurmaktır"Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine merhameti öğütleyenlerden olmaktır""İşte bunlar mesud olanlardır"(Beled-11/18)Eğer iman tek başına insanın kurtulmasına yeterli olsaydı,Kur'an, yüzlerce âyette adalet, güzel ahlak, yetimi koruma, kimsesizleri kollamayı, emri bil-maruf- nehyi anil münker, infak, tevhid, doğruluk, sabır, emanet, ahde vefa, merhamet gibi salih amellerin üzerinde bu kadar durmazdı.Kur'an'da yüzlerce âyetin insanları salih ameller işlemeye sevketmesi, ameli sâlihin imana tâbi olduğunu, ve imanın gereklerinden bir unsur olduğunu göstermektedir.Önemine binaen yüce Allah bir çok âyette salih amelin ayrıntısına dikkat çekmiş ve çok geniş açılımlarla ortaya koymuştur.Dolayısıyla, salih amelin imandan ayrılmaz bir bütün olduğu ile alakalı Allah'ın kitabı Kur'an hiçbir şüpheye yer bırakmamıştır."Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!"O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler ""Allah da güzel davranışta bulunanları sever ""Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da (günah işleyerek) kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ve istiğfar ederler ""Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki!"Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler""İşte onların mükafatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir ""Böyle amel edenlerin mükafatı ne güzeldir "(Âl'i İmran-133/136)Allah tarafından tüm Nebi ve Resüllere indirilen İslam dininde ihlas yani dini Allah'a özel kılma en önemli unsurdur.İman ihlasa dayanırsa yani sahih ve sağlam olursa, amel hayır ve sahih olacaktır.Kur'an'a göre insanların çoğunun imanı şirkle beraberdir. (Yusuf-106)Ameller imanın özelliğine göre değer kazanırlar.İnsanlar nasıl bir imana sahip olurlarsa, amelleri inandıkları dinin kaide ve kurallarına paralel olarak gelişir.İşte bu yüzden tevhid akidesine bağlı olmayanların Allah katında geçerli bir amelleri bulunmayacaktır."(Onların (müşriklerin) yaptıkları her bir işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız)" (Furkan-23)(Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur. Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İyiden iyiye sapıtma işte budur "(İbrahim- 18)(Ayrıca Kehf- 103,104, 105, 106 âyetlerine bakabilirsiniz)Uydurma evliya ve ilahların şirk dini, problemli, zor, karmaşık, eziyet ve kaos üreten bir dindir. Dolayısıyla, şirk sistemine sahip olan insanlardan tevhid akidesine uygun, ölçülü, mantıklı, evrensel bir ahlak ve hayırlı ameller beklemek hatalı olacaktır.Bundan dolayı yüce Allah şöyle buyuruyor."Hatırlayın ki, Tur dağının altında sizden söz almış:Size verdiklerimizi kuvvetle tutun, söylenenleri anlayın, demiştik ""Onlar: işittik ve isyan ettik, dediler. İnkarları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi içirildi (sindirildi)""De ki: Eğer müminseniz, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor (yaptırıyor) (Bakara-93)Allah'ın kitabına baktığımızda ilk önce tevhid anlamında iman ve İslam, sonra güzel ahlak, daha sonra sâlih ameller ağırlık kazanır.İmanı ayakta tutan, onun zayıflamasını engelleyen güzel ahlak ve hayırlı amellerdir.Amel olmadan iman sağlıklı yaşayamaz, huzur bulamaz, rahat edemez.İmanın tam olarak huzur bulması, salih amellere bağlıdır.Yüce Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor."Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. ""O 'na ancak güzel sözler (güzel ahlak) ulaşır. Onları da Allah'a ameli sâlih yükseltir ""Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulacaktır"(Fatır- 10)
17 Eylül 2021 Cuma
KURAN I MÜBİN İN MEÂLİ(7.YAZI) 15-) Gerçekte Allah onlarla (munafıklarla) istihza (alay) eder de azgınlıkları içinde (fi tuğyénihim) şaşkın şaşkın dolaşırlar.16-) İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti (sapkınlığı) satan alanlardır. Ancak onların bu ticareti uğurlu olmamış ve kendileri de hidayete ulaşamamışlardır.17-) Onların (münafıkların) bu durumu (karanlıklar içinde) bir ateş yakan kimsenin misali gibidir. Ateş yanıp da çevresini aydınlattığında, Allah hemen onların nurlarını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; basiretleri körelmiştir.(Kur'an'da geçen "lé yubsirun" görmezler değil, basiretleri körelmiştir, idrak etmezler, akıllarını kullanmazlar, düşünmezler anlamına gelmektedir. Yani biyolojik bir gözle görmeyi değil, kalp ve gönül gözünün körlüğünü ifade ediyor.Aşağıdaki âyet de bu gerçeği ifade eder) 18-) Onlar sağırdırlar, dilsizdirler ve kördürler. Bu sebeple onlar (fıtrata-hakka- hidayete) dönmezler. 19-) Yahut (onların misali) gökten sağanak halinde yağan, içinde yoğun karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşekler bulunan sağanak yağmur(a tutulmuş kimselerin misali) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelebilecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kafirleri çepeçevre kuşatmıştır. (Yani inanç, kötü ahlak ve kalitesiz karakterlerinden dolayı hiçbir zaman rahat yüzü görmez ve huzur bulamazlar)20-) (O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada biraz yürürler, karanlıklar üzerlerine çökünce de oldukları yerde dona kalırlar. Allah dileseydi, onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi.Şüphesiz Allah her şeyin üzerinde kadirdir. (Allah'ın her şeyin üzerinde kadir olması, göklerde ve yerde yarattığı her şeyi belli bir ölçüye göre yaratması demektir. Yani her şeyde ince bir ayar, hassas bir denge ve mükemmel bir sistem var etmiştir. Dolayısıyla Allah istediğini yapar ama keyfi iş yapmaz. Fay hattı olmadan deprem olmaz, bulut olmadan da yağmur yağmaz. Yüce Allah koyduğu kurallara göre iş yapar) 21-) Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz. Böylece (şirkten) korunmuş olursunuz. 22-) O (Rab) ki, yeri sizin için (firâş) döşek göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirerek onunla, size rızık olsun diye yerden çeşitli ürünler çıkardı. artık bunu bile bile Allah'a denk ilahlar edinmeyin.("Denk ilahlar" dinde onların inanç ve fikirlerine vahiy kadar itibar etmek, onlara iman etmek, onların ictihadlarına kayıtsız şartsız teslim olmak, aklı devre dışı bırakmak anlamına gelmektedir.Yoksa bir insan başka türlü Allah'a denk ilâhlar edinmez.Bunlar mezhep imamı ve büyük müctehid olarak görülen din adamlarıdır) 23-) Eğer kulumuza indirdiğimizden herhangi bir şüphe içerisindeyseniz, haydi onun benzeri bir süre getirin, eğer iddianızda sadık iseniz Allah'ın dununda (yanında- birisinde- altında ilâh olduklarını söylediğiniz) şahitlerinizi dâvet edin.
ÖLÜLER ADINA HAYIR YAPILMAZ, DUA BİLE EDEİLMEZ. Allah'ın kitabına baktığımızda ölüler adına hiçbir hayrın yapılmayacağını görürüz.Dolayısıyla ölüler adına hacca gidilemeyeceği gibi, ölüler adına kurban kesilmez, Kur'an okunmaz, sadaka verilmez, hatta dua bile yapılmaz. Bir kişi yapmış olduğu bütün hayırları kendisi için yapmış olur. Cünkü Kur'an'da yüce Allah şöyle buyuruyor."Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka birşey yoktur ve çalışması (emeği- çabası) da ileride görülecektir"Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir"(Necm- 39, 40, 41) "Her nefis kazandığına karşılık bir rehindir"(Müddessir- 38)Her kişi sadece kazandığına karşılık bir rehindir"(Tur- 21)"O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir. Onlara asla zulmedilmez"(Nahl- 111) Bu konuda onlarca âyet vardır.Ölülere dua edileceğine delil olarak gösterilen ayet şudur."Bunların arkasından gelenler şöyle derler. Rabbimiz!Bizi ve bizden önce gelmiş geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli çok merhametlisin" (Haşr- 10)Yanlış meal verilen bu âyetin doğrusu şöyle olacaktır."Bunların arkasından gelenler (muhacirlerden sonra iman eden Ensar) şöyle derler."Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla..." yani iman etmede bizi geçmiş, bizden önce kendilerine iman nasip olmuş kardeşlerimizi bağışlı" anlamına gelmektedir. "Âyet, bizden önce ölmüş kardeşlerimizi" değildir.Zaten ayetin içindeki şu cümle buna açık bir delildir."kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma"Peki neden ölüler adına hayır yapılmaz, hatta dua bile edilmez. Aslında kabir hayatı ve ölüm diye bir şey olmadığı içindir.Onun için yüce Allah "Her nefis ölümü tadıcıdır"(Ankebut, 57) buyuruyor.Yani nefis "ölümü sadece tadıyor" sonra kıyamet gününe kadar uyku moduna geçiyor.Vefat eden bir kimse kabirde(aslında kabir diye bir şeyde yoktur) uyku halindedir.Adem (a.s) döneminde ölen ile kıyametin son anında ölenler kabirde aynı zaman dilimini yaşarlar.Kur'an'ın "kabir" kelimesini kullanması bizim anlayış kabiliyetimize uygun olduğundan dolayıdır. Bir insan kabirde yüz bin sene kalsa bir saat kalmış gibi geçecektir. Ashabı Kehf kıssası buna güzel bir örnektir. Bizim bir gecelik uykumuz kabir hayatından çok uzundur. Ölümün hemen ardından kıyamet kopacaktır. "Nihayet sur'a üfürülecek.Bir de bakarsın ki onlar cesetlerden kalkıp koşarak Rablerine giderler.( İşte o zaman) Eyvah, eyvah!Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?Bu, Rahman'ın vadettiği gündür. Elçiler gerçekten doğru söylemişler! derler. Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurunuzda hazır bulunurlar.O gün hiçbir kimseye en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada sadece yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"( Yasin- 51, 52, 53, 54 )"Sonra, muhakkak ki siz bunun ardından elbet öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet tekrar diriltileceksiniz" (Mü'minün, 15, 16)Yukarıdaki iki ayette "ölümün hemen ardından kıyametin kopacağını" haber vermektedir. Kur'an'ı Mübin "ölü olan" diye bir kelime kullanmaz. "Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi ateş azabından koru! derler" (Bakara- 201)Zaman bu dünya hayatında yaşayanlar için söz konusudur. Vefat edenler açısından zaman mefhumu diye bir şeyden söz edilemez. Dolayısıyla Kur'an'ın dilinde ve ilminde kabir hayatı ve ölülere dua diye bir şey yoktur. Birçok Allah Elçisinin oğlu Elçi olduğu halde ana babasına dua ederken "ölmüş anne babama" demez.Gerçekten çok ilginç,Neden Kur'an'ın hiçbir ayetinde ölüler adına hayır yapılacağına ve dua edileceğine dair bir tane ayet geçmez?Bu konu Şia ve Ehli Sünnet dininin Kur'andaki İslam ile hiçbir ilgilerinin olmadığını gösteriyor
16 Eylül 2021 Perşembe
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(6.YAZI) 6-) Gerçek şu ki, kafir olanları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir;(vahye) iman etmezler.(Yani onlar için birdir ama senin için bir değildir.Sen tebliğ ettikçe Allah katında manevi derecen ve mükafatın artacaktır) 7-) (Küfürleri dolayısıyla) Allah onların kalplerinin ve kulaklarının üstünü mühürlemiştir. Onların gözlerinde de (hakkı görmeye engel) bir perde vardır. ve onlar için azim( azametli) bir azap vardır.(Yüce Allah vahiy'den bağımsız olarak hiç kimsenin kalbini mühürlemez. İnsanlar ciddi anlamda Kur'anla karşılaştıktan sonra yani vahyin mesajı onlara açık olarak ulaştıktan sonra iman ederlerse hidayeti, iman etmezlerse özgür irâdeleriyle hayatlarını vahye kapatmış ve sapkınlığı hak etmiş olurlar) (Yoksa insanların iradeleri üzerinde Allah'ın yaptırım gücü bulunmamaktadır. İşte bundan dolayı bu durum yani dinde zorlama Nebi ve Resüllere de yasaklanmıştır) 8-) İnsanlardan bazıları da vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe iman ettik derler. Fakat onlar gerçekte mümin değillerdir.9-) Onlar güya Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendi nefislerini aldatırlar ama işin şuurunda değillerdir.10-) Onların kalplerinde bir maraz (hastalık) vardır. Allah da onların hastalıklarını arttırmıştır. Yalanlamalarından dolayı onlar için elim bir azap vardır.(Aslında kalplerinde olan hastalığı tedavi etme imkanları vardır.Sadece yüce Allah'a teslim olacak, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman etmeyecekler Kur'an'ın dilinde "yalanlama" dil ile yapılan bir şey değildir) Esas yalanlama inanç, ahlak, fiil ve karakterle ilgili bir durumdur.Yani Kur'an'ı dinde tek hüküm kaynağı kabul etmeyenler, Kur'an'ın yanında başka kitaplara iman edenler, Allah'ın âyetlerini yalanlamış olurlar) 11- Onlara (münafıklara) yerde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz sadece ıslah edicileriz" derler.12-) Şunu bilin ki, onlar ifsad edicilerin ta kendileridir, ama işin şuurunda değillerdir.13-) Onlara:" İnsanların iman ettiği gibi sizde iman edin" denildiğinde "Biz hiç sefirlerin (akılsızların- beyinsizlerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Dikkat edin, onlar sefihlerin ta kendileridir fakat bunu bilmezler"14-) (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıklarında "Biz de iman ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: "Biz sizinle beraberiz, biz onlarla sadece istihza( alay) ediyoruz derler"---------------------------------------------(İBLİS - ŞEYTAN - ŞEYÉTİN (ŞEYTANLAR)İblis: Kur'an'da Adem (a.s) bağlamında geçer.Adem kıssası dışında iblis kelimesi sadece bir âyette geçmektedir.(Şuara- 95)Yani iblis kelimesi, bir âyet dışında Adem (a.s) a secde etme bağlamında geçmektedir.Secde emrine olumsuz yanıt verdikten sonra iblis, "şeytan" sicil ve damgasını alıyor.Artık bundan sonra o iblis değil, şeytandır.Ve kiyamet gününe kadar insanın duygu ve düşüncesinde var olacak olan iblis değil, şeytandır.İblis, sadece Adem ile eşine düşman iken, şeytan bütün insanlara düşmandır.Şeytan sapkınlığı, beşer masumiyeti, insan ise hem günah ve sorumluluğu, hemde takva ve güzel ahlakı temsil ediyor. Adem ve eşinin çıkarıldıkları özel bahçe ise, cenneti sembolize etmektedir. "Şu ağaca yaklaşmayın" emri, "vahyi" temsil ederken, iblisin "vesvese etmesi" ise, uydurma din adamlarının "rivayet" ve "ictihadlarını" temsil ediyor. Kur'anda bulunan "sihirbaz" kelimeleri uydurma din adamlarını sembolize ederken, "sihir" kelimesi ise, insanları Allah yolundan engelleyip onunla aldattıkları uydurma dinin "hadis, ictihad ve mezhepleri"ni temsil etmektedir. "Küfür" ve "şirk" şeytan vesvesesinin din adamlarında ete kemiğe bürünmüş şeklidir. Yani gerçek dünyada manevi ve zihinsel şeytanlar değil, insanları Allah'ın hidayet yolundan engelleyen şeytanlaşmış din adamları ve mezhep âlimleri hayata hakimdir. Kur'anda geçen "şeceretel-mel'ûnete" "mel'un şecere" (ağaç), "şirk ve küfrü, Allah adına iftira ve yalanları, din adına aldatma ve ihanetleri, Allah'ın âyetlerini gizleme ve her türlü kötü amelleri" sembolize ediyor. Kur'ana baktığımızda iki tür şeytanın var olduğunu görüyoruz.1-) Adem (a.s) bağlamında anlatılan simgesel, zihinsel yani sanal şeytan (iblis)2-) Kiyamet gününe kadar insanların inanç ve fikirleri üzerinde güç ve iktidarları sürecek olan, uydurma din adamlarında ete kemiğe bürünmüş gerçek şeytanlar.Simgesel olan şeytanın yani cin şeytanının insanlar üzerindeki etkisi çok zayıftır.(Nisa-76) Sanal şeytanın iman edenler üzerinde hiç bir hakimiyeti yoktur.Onun güç ve hakimiyeti kendisini veli edinen ve onu Allah'a şirk koşanlar üzerindedir.(Nahl-100) Esas güçlü ve saptırıcı bilgileriyle etkili olanlar, insan şeytanları yani din adamlarıdır.Cin ve insan şeytanlarına örnek bir âyet."De ki: İnsanlarin Rabbine sığınırım; insanların melikine, insanların ilâhına. Hannasın (şeytanın) vesvesesinin şerrinden O (şeytan) ki insanların göğüslerine vesvese verir.Cinlerden ve insanlardan olanına"Nas-1/6)İnsan, sapkınlıktan yani şirk ve küfürden hidayete dönüş fırsat ve kabiliyetini tamamen kaybedince adı ister Ali, ister Veli, ister iblis olsun, artık o "şeytan" sicil ve damgasını almış sayılır.Esas etkili olanlar, şeytanı temsil eden ete- kemiğe bürünmüş, insan şeytanlarının inanç ve fikirde yaptıkları tahribattır. Genellikle şeytan kelimelerinin tekil olarak geçtiği âyetler zihinsel, simgesel ve sembolik şeytanla ilgili iken, çoğul geçtiği yerlerde ise, gerçek hayatta var olan insan şeytanlarını yani uydurma dinin âlimlerini anlatmaktadır."Şeytan" kelimesinin geçtiği âyetlerde inanç ve fikirde şeytani bir zeka ve akıl varken, "şeyétin" (şeytanlar) yani çoğul olarak geçtiği âyetlede ise, gerçek anlamda şeytani inanç ve fiillere sahip din adamlarının etkinliği vardır)
15 Eylül 2021 Çarşamba
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(5.YAZI) BAKARA SÜRESİ Medine'de nazil olmuştur.286 âyettir.Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla.1-) Elif. Lam. Ra.2-) İşte o kitap (Kur'an) onda (rayb) şüphe yoktur. O muttakiler (sorumluluk bilincine sahip olanlar) için hidayettir.Yani din bakımından diğer kitaplar şüphelidir ve insanları hidayete ulaştırmazlar. 3-) Onlar gayba (Allah'a- ahiret gününe) iman ederler. Salat'ı ikame ederler, kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.Yani onların infak ettikleri şeyler kendilerine verdiğimiz rızıktan yapılmaktadır.Çünkü göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır.(Bakara- 116, 255, 284; Âli İmran- 109, 129, 189; Nisa- 126, 131, 132, 170) Aslında Allah tarafından kullanılmak yani yüce Allah ile fakirler arasında bir vasıta ve köprü olmak en büyük şereftir. Bunun değerini bilmek, cimri olmaktan uzaklaşmak gerekir. İnsan kendini bir vezneci olarak görürse, cimrilik belasından kurtulabilir. 4-) Yine onlar sana indirilene (bime ünzile ileyke) ve senden önce indirilene (vemé ünzile min kablike) iman ederler.5-) İşte onlar, Rablerindan gelen bir hidayet üzerindedirler ve felâha (kurtuluşa) erenler de ancak onlardır. Dördüncü âyette bulunan "yü'minüne bimé ünzile ileyke vemé ünzile min kablike" (sana ve senden önce indirilene iman ederler) cümlesi, Allah tarafından indirilmeyen hiç bir şeye iman edilmeyeceğini açık olarak ortaya koymaktadır.Allah'tan indirilen şeye iman edilir. Âyetin arka planında kalan manası budur. Bu konuda şu âyet çok önemlidir. "İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın âyetleridir. Artık Allah'tan ve O'nun âyetlerinden başka hangi hadise (söze) iman edecekler?" (Casiye-6)İNFAK, SADAKA VE ZEKAT Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda "infak" ve "sadaka"nın maldan verilen bir hayır, "zekât" ise, arınma anlamında kullanıldığını görüyoruz."Onların mallarından sadaka al; bu sadaka ile onları nifaktan temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin.--Ve onlar için salât et çünkü senin salât'ın onlar için sükünettir. Allah işitendir, bilendir)(Tevbe-103) Konu ile ilgili diğer bir âyet şöyledir."Kad efleha men zekkéhé" "nefsini arındıran kurtulmuştur"(Şems- 9)Aşağıdaki âyetler vahyin arındırma özelliğine dikkat çekiyor.(Ey Nebi!) "Sana Musa'nın haberi geldi mi? Mukaddes tuva vâdisinde Rabbi (olan Allah) ona şöyle seslenmişti. Firavun'a git! Çünkü o çok azdı."Fekul hel leke ilé en tezekké"Deki: "Arınmayı ve seni Rabbinin yoluna iletmemi istermisin? Böylece sorumluluk bilincine sahip olursun"(Naziat-15,16,17,18)Tevbe, güzel ahlak ve istiğfardan sonra sadaka ve infak olarak her ne verilirse maddi ve manevi zekata ulaşılmış, yani kişi arınmış ve temizlenmiş olur.İnfak ve sadaka, maddi güç, akıl ve ilmi birikimi olan bir kişinin, bu maddi güç ve ilmiyle Kur'an'ın ortaya koyduğu ilkeler doğrultusunda dinde sadakatini ve imanda samimiyetini gösterme açısından bir arınma bedeli ve kötülüklerden temizlenme karşılığı olarak yerine getirilmesi gereken önemli bir farziyettir."Veseyücen-nebuhel etkâ ellezi yü' tî mélehû YETEZEKKÉ" "Arınmak için malını hayra veren takva sahibi ateşten uzak tutulur) (Leyl-17,18)Şimdi sadaka ve zekâtın, Kur'an'da hangi anlama geldiğini çok açık olarak gösteren,Tevbe süresinin 103. âyetin bağlam ve bütünlüğüne bir bakalım.Bu âyetlerde, nifak ile iman arası bir çizgide gelgit yaşayanlar için yüce Allah şöyle buyuruyor. "Çevrenizdeki bedevi Araplardan Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, onları biz biliriz.Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir"(Tevbe-101)"Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, salih bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. Allah onların tevbelini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan pek merhamet edendir"(Tevbe-102)"Onların mallarından sadaka (arınma bedeli) al; bununla onları (nifak günahlarından) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve olanlara yardım et, destek ol. Çünkü (bir Nebi ve Resul olarak) senin desteğin onlar için bir sükunettir. (onlara imanda güç verir, yatıştırırsın ) Allah işitendir bilendir"(Tevbe-103)Yani ey Nebi! Nifak belasından tam olarak temizlemek için, tevbe ile pişman olduktan sonra, kalplerinin rahat etmesi ve huzur bulmaları açısından, samimi olduklarını ortaya koymak adına onlardan sadaka alarak arındırırsın" İşte Kur'an, "tezkiye, tezekké, yetezekké" yani zekatı "arınmak" olarak adlandırmıştır. Kur'an'da geçen bütün"zekat" kavramları, "arınma" anlamına gelmektedir.Zekât kelimelerinden önce bulunan "ve étü" fiili'nin "é" si, uzatılmayacak olursa, yani, "ve etû" veya "ve'tû" olmuş olsaydı, mana " zekâta gelin, arının" anlamına gelecektir.Ama yine de" ve étü" fiili, "verin" anlamına gelebildiği gibi, "zekâta gelin, arının" anlamına da geldiğini söyleyebilirim. Mesala, bu konuda örnek bir âyete bakalım."insanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir riba, Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek arınmak üzere verdiğiniz (hayra) gelince işte (hayır yapan) o kimseler, evet onlar sevaplarını ve mallarını kat kat arttıranlardır"(Rum-39)Kur'an'a baktığımızda Nübüvvet makamına sahip olan Nebiler'den bütün insanlara kadar herkesin arınma ve temizlenme ihtiyacının var olduğunu görüyoruz. Nebi ve Resüller için, şirk, küfür, nifak ve cimrilik söz konusu olmadığı için, onların zekata (arınmaya) ulaşmaları vahyi tebliğ, dua ve istiğfar ile olmaktadır. Zekat, Nebi ve Resüller için arınma, mukemmel bir ahlaka ve olgunluğa ulaşma olurken, müminler için şirk, kötü ahlak, hurafe ve ve her türlü batıl inançlardan kurtulma olmaktadır. Nebi ve Resüller, infak etmede zorlanmazlar, çünkü Allah'a olan bağlılıkları çok güçlüdür. Nebi ve Resüller, Allah indinde temizlenmiş bir ahlaka ve inanca sahiptirler. (Meryem-12)Nebi ve Resüller, her zaman Allah'a verdikleri sözü yerine getirerek infak etmede güçlük çekmez, gönül hoşnutluğu içinde büyük bir sadakatle Allah yolunda infak eder, sorumluluk bilincine sahiptirler" (Enbiya-90)Vahiy, Nebi ve Resülleri, başta küfür, şirk, nifak olmak üzere, kibir, cimrilik, haset gibi hastalıklardan korumuş ve onları zekata ulaştırmıştır. Yani onların imanlarını ve kalplerini şek ve şüphelerden arındırıp temizlemiş ve sadece Allah'a teslim olanlardan etmiştir. (Bakara-131, 132, 133)Kur'an'a göre, dünya hayatında sağlık ve âfiyete "birr" ancak infak ile ulaşılabilir. "Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe "birre" eremezsiniz. Her ne infak ederseniz Allah onu hakkıyla bilir"(Âli İmran-92)Demek ki, Allah indinde makbul olabilmesi için sevilen şeylerden infak edilmesi gerekmektedir.Yani manevi temizlik ve arınma, tevbe ve pişmanlıktan sonra maddi fedakarlık olan infak ve sadaka ile elde edilecektir. Kur'an'a baktığımızda manevi olarak yani şirk ve küfür gibi günahlardan kurtulma yolları, 1-) "İhlas, (dini Allah'a özel kılma) (Hicr-40; Sâd-83) 2-) "Takva, (sorumluluk bilincine sahip olma yani sadece Kur'an'da var olan emir ve yasaklarla yetinme) (Kasas-83; Bakara-197; Âraf-26; 156; Muddessir-56; Â) 3-) İslam, (Allah'ın emirlerine kayıtsız şartsız teslim olma, dinde onun kitabına ortak koşmama) (Âli İmran-19, 85, 102)4-) "İhsan, (İslam ahlakına sahip olma)(Bakara-195; Âli İmran-134; Mâide-85; Âraf-56; Tevbe-120) 5-) "Sabır, (Kur'an düşmanı kafir ve müşriklerin sözlerine ve eziyetlerine karşı dayanma) din ve hüküm olarak Kur'an'ın tek kaynak olduğundan taviz vermeme.(Bakara-153, 249; Enfal-46) 6- "İnfak, salih amellerin içinde ise, en büyük kurtuluş aracı infak olarak karşımıza çıkmaktadır. "Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve şefaat bulunmayan gün kiyamet gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan Allah yolunda infak edin. Gerçekleri inkar edenler zalimlerin ta kendileridir"(Bakara-254)İNFAK İLE SADAKANIN ARASINDAKİ FARKİnfak, "gece gündüz, yani "her zaman" (Bakara-274) "küçük büyük" (Tevbe-121) her türlü hayrı kapsarken, sadaka ise, özel durumlarda (Tevbe-103; Mücadele-12) verilmesi gereken bir bedeldir. Dolayısıyla infak etmenin yeri ve zamanı yok iken, sadakaların yeri ve zamanı geldiğinde yapılan mâli bir hayırdır. İnfak, hem mü'minlerin Allah rızası için yaptıkları bir hayır, hem kafirlerin kendi din ve davaları için yaptıkları bir harcama iken, (Enfal-36) sadaka sadece müminlerin yaptığı bir hayırdır. İnfak kavramı, yüce Allah bağlamında da kullanılmaktadır.Yani Allah da infak eder.(Mâide-64)İnfak ibadetinde bire karşı, yedi yüz kat ile karşılık sevap varken, (Bakara-261) sadakalarda ise kat kat (Bakara-276) sevap vardır. İnfak gizli yapılması gereken bir hayır iken, (Bakara-270) sadakalar durum ve ortama uygun gizli olarak da, açık bir şekilde de verilebilir.(Bakara-271)Dolayısıyla infak, az veye çok herkesin kendi gücüne göre yapması gereken bir hayır iken, (Tevbe-121) sadaka ise, yeri ve zamanı belli olan hayır anlamına gelmektedir. İnfak, beş sınıf insana verilmesi gerekirken, (Bakara-215) sadakalar ise, sekiz sınıfa verilmesi emredilmiştir.(Tevbe-60)Dolayısıyla anne, baba, kardeş ve akrabalara zekat verilmez diye bir şey yoktur.PEKİ İNFAK VE SADAKA KİMLERE VERİLECEKTİR? Kur'an, zekâtı anlatırken, "ne kadar verileceği, neyden verileceği ve kimlere verileceği ile ilgili hiç bir detaydan söz etmemesi ve hiç bir ayrıntı vermemesi gerçekten çok önemlidir. Kur'an'da neden zekat kavramlarının önünde bulunan "ve étü" fiili "verin" anlamında değil de, "gelin" anlamına gelmektedir? Mesala: "ve étuz zekéte" ifadesine "zekatı verin" değil de, "arının, arınmaya gelin" gibi bir mana verilmesi gerekir. Çünkü âyetlerin büyük çoğunluğunda "ve étü" denildiği hâlde, hiç bir âyette ne verileceği? Neyden verileceği? Kimlere verileceği? ile ilgili hiçbir hüküm bulunmamaktadır.Fakat "infak" ve"sadakalar" için, ne verileceği, ne kadar verileceği ve kimlere verileceği ile ilgili her şey mevcuttur.Kur'an'da "ve'tü" fiiline, "gelin, getirin, girin" anlamı verilen âyetler de mevcuttur.(Bakara-189; Yusuf-93; )Zekât, "...Müşrikler için şirk ve küfürden arınmak ve âhirete iman etmektir..."(Fussilet- 6,7 )Zekat "...İslam'a ve Müslümanlara karşı kin ve nefretten, dine karşı savaş ve mücadeleden uzaklaşmak tevbe etmektir..."(Tevbe-5)"Zekat, bütün toplum ve bireyler için din ve hüküm olarak sadece Allah'ın âyetlerine iman etme, takva ve rahmete ulaşmaktır" Zekat, iman edenlere karşı düşmanlıktan vazgeçerek, kin ve saldırılardan arınmaktır"(Bakara- 10-11) Zekat, "dünya malından ve zinetinden, cahiliye âdetlerinden kurtulmak suretiyle Allah ve Resulü'ne itaat ederek, Kur'an'ın hikmeti üzerinde tefekkürle arınmaktır"(Ahzab-33)Bazı insanları cömertlik ve sadaka arındırır.Bazılarını güzel ahlak ve edep arındırır. Bazı insanları tevhid ve ihlas arındırır.Fakat insanları batıl dinlerden, şirk ve hurafelerden arındıran en önemli şey Kur'an'dır.Bakara-151; Âli İmran- 164; Cuma-2) İnsanları şirk ve küfür pisliğinden Allah'ın âyetleri gibi, hiç bir şey temizleyip arındıramaz.Sünniler ve Şiiler, hadis kaynaklarından ve batıl mezheplerden arınacak.Cemaat mensupları, liderlerinden ve öğretilerinden arınarak Allah'ın kitabına dönecekler.Tarikat ve tasavvuf ehli, evliya ve ilahlara kulluk etmekten İslam'la arınacaklar.Nurcular Kur'an'a dönerek, Said Nursi ve Risale-i Nur Külliyatından arınacak.Dolayısıyla Kur'an ilim ve hikmetinin, ahlak ve edebinin hâkim olmadığı toplum gerçek anlamda hiçbir zaman temiz olamaz, maddi ve manevi kirlerden arınamaz.İNFAK "Sana (Allah yolunda) ne (kime) infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Maldan infak ettiğiniz şey, ana- baba, yakınlar, yetimler, fakirler ve yol çocukları için olmalıdır. Şüphesiz Allah yaptığınız her şeyi bilir"(Bakara-215)SADAKALAR "Sadakalar, Allah'tan bir farz olarak ancak, fakirlere, miskinlere, üzerinde çalışanlara, gönülleri İslam'a ısındırılacak olanlara, özgürlükleri için mücadele edenlere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yol çocuklarına mahsustur. Allah herşeyi bilen, hikmet sahibi olandır"(Tevbe-60)Sonuç olarak: İnfak : "...Gece gündüz..." (Bakara-274) "... küçük büyük..." (Tevbe-121) "..kazanılan mallardan..." (Bakara-267 ) "...topraktan çıkartılan rızıklardan ..." (Bakara-267) bir hayır olduğu için mal, ilim, güzel ahlak, akıl, zeka, güç gibi, maddi ve manevi her şeyden yapılan bir yükümlülüktür.Sadaka: Belirli zamanlarda ve özel durumlarda, insanın samimiyet ve sadakatini ortaya koyan mâli bir ibadettir. (Tevbe-103; Mücadele-12)Zekat; Başta tevbe ve pişmanlık olmak üzere, güzel ahlak ve sağlam bir iman ve Allah'a teslimiyetle her türlü şirk, küfür, nifak, cimrilik, kibir gibi, maddi ve manevi kirlerden arınmak demektir. Zekat: Mal, inanç, ahlak ve düşünce yani insanın nefsiyle ilgili bir temizlenme ve arınmadır.(Tevbe-103; Tâhâ-76; Fâtır-18; Necm-32; Âlâ-14; Leyl-18; Naziat-18)Zekâtın verilen bir şey değil, arındıran bir şey olduğunu şu iki âyet ortaya koyuyor."Ve seyücennebuhel etkâ- ellezi yü'ti méléhû yetezekké" "Arınmak için malını hayra veren takva sahipleri ondan (ateşten) kurtulur"
14 Eylül 2021 Salı
ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR (68.YAZI) "Sayın yorumcular! Haklısınız diyanet hanif dini uygulamıyor.Bunlar Ehli Sünnet denilen Emevi ve Abbasilerden gelen uydurma dini uyguluyor.Cumhuriyet döneminden önce de aynı din uygulana gelmiş.Camilerin bir kısmı tarikatların istilasına girmiş durumda.Yapılacak işlem nedir? Diyaneti, tarikatları, cemaatleri kapatacak yiğitler ufukta görünmüyor.Bunların camilerine gitmeyeceksiniz, hatta cuma günü bile gitmeyeceksiniz. Kur'an'da var olan hanif İslamı toplantı ve panellerle anlatmak gerekiyor. Selam Olsun Kur'an'ı okuyup hayatına uygulayanlara"Saygılar"(Feyzullah Selcuk "Diyanet, İlâhiyât Fakültelerı, İmam Hatip Okulları ve Kur'an Kursları İsraftır" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------"Kardeşim, emeğinize sağlık, teşekkürler! İnanıyorum ki, bir gün insanlar gerçekleri arayacak ve Kur'an'a döneceklerdir! Bazı dostlar kabul etmeseler bile; bizim en büyük eksiğimiz aydınların, sol kesimin ve sosyal demokratların dinden uzaklaşması ve cahillerle aynı değerler üzerinden mücadele edeceğine; ”ne haliniz varsa görün” mantığıyla hareket ederek dini, cahil, yobaz, sorgulamayan, aklını kullanmayan, soru dahi sormayı ahlaksızlık kabul eden kesime bırakmalarıdır. En büyük eksiklik aydın ve sosyal demokrat kesimin Kur'an'ı okumaya ikna edilmemesi!Bana göre, Kur'an’ın tarif ettiği özgür birey modeline en uygun kesim bunlardır! Zaten okusalar, sorgulayacak, aklını kullanacak ve yanlış olan kesimleri açığa çıkaracak ve gerçeğini söyleyeceklerdir. Kur'an’ın 1400 sene önce ortaya koyduğu hakları bu arkadaşlar dünyada canları pahasına savunmuşlardır. Padişahım çok yaşa modunda değiller.Kardeşim! Mesela, “kader” güzel anlatılınca herkesin anlıyacağı bir konu, uydurmacıların ve atalar dininin nasıl yanlışlar içerdiğine güzel bir kanıt! Çok uzatmayacağım, amacım okuyuculara bir şeyler hatırlatmak ve zihin jimnastiği yapmaktır! Herkesi Kur'an'ı anlayarak okumaya davet ediyorum, sevgiler ve teşekkürler!(Hüseyin Bostan "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------Değerli hocam!Kur’an’a ihanet tarihi 10.yazıyı çok beğendim lezzetli idi.Bir kardeşim sol cenahın bunları okuması gerektiğini anlatmaya çalışmış, kendisini müslüman sananlar okumuyor.Benim çocukluğumda İslam'ın şartı elli iki idi, sonra otuz iki, sonra ine ine beşe kadar düştü. Hal böyle olunca, İslam'ı "elif, lam mim" den "minel cinneti vennas" cümlesine kadar farzı beşe indirirseniz karşınıza böyle birnesil çıkar.Hocam! Allah sizden razı olsun. Biz yine de vahiy diyeceğizİnşaallah Almanya" (Ibrahim Serin- Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Mezheb" "gidilen yol" demektir. Kur'an'dan başka mezhebe tabii olmak şirktir. Bu âyetler sirk olduğunu söylemektedir.Sadece kuran bütündür, diğerleri parçadır.Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.(En'am-159)Hep birlikte Allah’ın himayesine sığının; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız. (Âli İmran-103)(Abdurrahman Dalyan- "Diyanet, İlâhiyât Fakültelerı, İmam Hatip Okulları ve Kur'an Kursları İsraftır" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Ali Aydın!Bunlar Taliban zihniyeti hocam, hiç bir farkları yoktur. Neymiş efendim Süleyman (a.s) kafir bir toplumla teslim olma savaşı vermiştir.Onlara gore biz kafiriz, katlimizde vacip ve bunu islam diye yaşıyorlar ya, işleri güçleri Allah'a ve Resüllerine iftira atmak, yobazın olmadığı her yer cennettir bana" (Mustafa Karakaş- "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Biz yüce Allah'ın "İşte bu kendisinde, hiç şüphe bulunmayan kitap" dediğine iman ederiz.Kur'an bize yetmez mi ? Kur'an harici bilgiye itaat eden muhlis kul olamaz"(Hüsamettin Aktas- "Kur'an'a İhanet Tarihi'" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Müslümanım diyen bir kişinin en büyük hatası, islâm adına edindiği din anlayışını Kur'an'ın mihengine vurarak sorgulamamış olmasıdır.Daha kötüsü: İslam adına din edindiklerini sorgulamadığı gibi, kendilerine bu çağrıyı yapan muvahhidleri "Kur'an sapığı" diyerek suçlamalarıdır.Allah sizden razı olsun sayın hocam. Selam ve muhabbetle..."(Şaban Kıvrak- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum) --------------------------------------------------------"Değerli hocam!İzahını çok net yaptığınız konuyu daha evvel hadis kitaplarındaokuduğumda anlayamamıştım.Ne zaman ki, Kur’an’ı okudum işte o zaman anladım.Bunların ne kadar yıkıcı birer şer kurumları olduklarını sizin kur’an’a ihanet yazılarınızdan birinci yazıdan on birinci yazıya kadar okudum. Bizi bilgilendirdiğiniz için Rabbimden size sıhhat ve selamet diliyorum" Daha evvel şöyle bir sıralamaokumuştum1-) Kur'an'da yoksa, 2-) sünnette yoksa, 3-) icma'i ümmette yoksa, 4-) kıyası fukahada yoksa5-) din alimleri gibi"(Ibrahim Serin "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEALİ (4.YAZI) "İbadet" kelimesi, dilimize Arapça orijinali ile girmesine rağmen kök anlamı olan "kulluk etme" konusundaki insanın inanç ve fiilleriyle ilgili asıl anlamını büyük oranda kaybetmiş ve sadece belirli bir takım ritüel, ayin ve davranışlar için kullanılan bir kavram haline dönüşmüştür.A-b-d kök fiilinin mastarı olan ibadet kelimesi, "kulluk yapmak" anlamına gelir.Bu anlam bir insanın kayıtsız- şartsız teslim olmasını ve itaat etmesini ifade eder.İbadet'in dini terim olarak anlamı ise, "kulun Rabbine karşı yani yaratanı tarafından verilen tüm görevleri kayıtsız-şartsız kabullenip yerine getirmesi" demektir.Her şeyin yaratıcısı olan yüce Allah, yarattığı kulları için belirlediği inanç ve yaşam tarzını kullarına çeşitli şekillerde bildirmiş ve en son olarak bütün bu emirleri Kur'an'da toplamıştır.Öyleyse "ibadet" halk arasında yaygınlaştığı gibi, ezberlenmiş, bilinçsizce tekrarlanan üç-beş ritüeli yapmaktan ibaret değildir."İbadet" yüce Allah'ın kulluk öğretisi olan Kur'an'da inanç ve amellerle ilgili vermiş olduğu görevlerin tümünü içine almaktadır.Âyetlerde geçen "ellé te'budu illallâh" Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" cümlesi bunu ifade eder. Hal böyleyken, yüce Allah'ın Kur'anda vermiş olduğu görevlerin yüzlercesini göz ardı edip, ümmi halk arasında bilinen şekliyle "İslamın şartı beştir" gibi, rivayetlere sarılmak doğru bir İslam algısı değildir.Çünkü inanç ve ibadet öğretisi olan Kur'an'daki her emir ve yasak her öneri birinci derecede önemli bir görevdir..İslam dininde tevhid inancı yani "lé iléhe illallâh" "Allah'tan başka ilâh yoktur" cümlesi haricinde sloganlaşmış, herhangi bir şart ve kabul olmayıp, İslam'ın tek şartı din ve hüküm olarak sadece Allah'a yani kitabına teslim olmaktır. Allah'a teslim olmak ise, Kur'an aracılığıyla gönderdiği emir ve yasakların tümünü kabul edip uygulamaktır.Fatiha, bütünüyle üzerinde tefekkür edenlere ibadetin ruhunu üflemektedir.İbadetin ruhu ise, Allah sevgisini O'nun azamet ve kudretini, O'na olan umudu kalplere yerleştirebilmektir: Yoksa ezberlenmiş belli hareketlerden meydana gelen yahut bazı fiillerden uzak durmayı gerekli kılan, dilin ve organların hareketlerinden ibaret olan şeyler değildir.Dikkat edilirse Fatiha'da salat ve hükümleri, oruç ve günleri gibi hükümlere değinilmeden sırf ibadet zikredikmiştir.Müslümanlar daha henüz bu sözü edilen şekli ibadetler ile yükümlü tutulmadan, ibafetler Kur'an'da bir anlamda etraflıca açıklanmış, bununla ilgili hükümler daha nazil olmadan önce işte bu şuur verilmiş, onların bu şuura erdirilmeleri amaçlanmıştır.Bununla şu gerçek ortaya konuyordu: Belirli hareket ve şekillerden meydana gelen şekli ibadetler, tevhid ve güzel ahlaka ulaşmanın araçlarıdır, ibadetin ruhu ise tefekkür ve ibrettir. İstiâne: İstiâne ile nasr (yardım) arasında şöyle bir fark vardır. İstiâne sadece Allah'tan istenirken,(Bakara-45, 153; Âraf-128) "nasr" hem Allah'tan hemde insanlardan istenebilen bir yardım çeşididir.(Âli İmran-81; Âraf-153; Enfal-72; Tevbe-40; Muhammed-7)İstiğâse ise, açlık, kıtlık ve hayati tehlike gibi zor şartlardan kurtulmak için "imdat-istimdat" türünden Allah'tan ve gücü yetenlerden yardım dileme anlamına gelmektedir. (Yusuf-49; Kehf-29; Enfal-9: Kasas-15)Nimet: Nimet kelimesi ve türevleri Kur'an'da 122 defa geçmiş ve genellikle Nübüvvet, Risâlet, din, iman, kitap, vahiy, kurtuluş, özgürlük, zenginlik, ganimet, genişlik, refah, emniyet, sağlık, selamet, bolluk anlamına gelmektedir. Nimet, Allah tarafından Âdemoğullarına verilen maddi- manevi değerlerin tümünü ifade etmektedir.Nimet ile meta kavramları arasında bulunan farklar.Nimet Allah'a izafe edilirken, meta, dünyaya izafe edilmiştir.Nimette bolluk ve bereket varken, metanın az bir geçimlik olduğu vurgulanmıştır.(Nisa-77)Nimet tamamen Allah vergisi iken, meta, insanın kendi elinin kazancı olarak geçmektedir.Bir ayet haricinde (Ahzab- 37) kalan âyetlerde insanların birbirlerine yardımları nimetlendirme olarak değil, meta anlamında olan "yararlandırma ve geçindirme" olarak geçmektedir. (Ahzab-47, 53; Bakara- 236, 240) Fatiha 6. âyette geçen "Allah'ın nimetlendirdiği kimselerin" "Nebiler, sıddıklar şahitler ve salih kulların" olduğunu, Nisa-69. âyette görüyoruz. "Kim Allah'a ve Resül'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimetlerde bulunduğu Nebiler, sıddıklar, şâhitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır" Risâlet bir misyon yani vahyi tebliğ etme görevi olduğu için bu dünya hayatı ile sınırlıdır. Fakat Nübüvvet takva ve ihlas makamı olduğu için âhirette de devam edecektir. (Tahrim-8)Yani Nebi (a.s) aynen müminler gibi vahye tâbi olmak zorundadır. (En'am-106; Ahzab-1,2; Yunus-15,109; Ahkaf-9)Fakat Resül, sadece vahyi tebliğ etmekle yükümlüdür. (Mâide-67)Kur'an'da ğadab (kızgınlık) kelimesi, maddi- manevi işlenen günahlar için yüce Allah ve Musa (a.s) bağlamında kullanılılır. (Âraf-150,154; Tâhâ-86)Ğadab (kızgınlık) kelimesi, sadece bir âyete insanlar bağlamında kullanılmıştır. (Şura-37)Dâllin ise, sadece vahiy'den yani İslam'dan habersiz veya şirk sapkınlığı içinde bulunanlar için kullanılan bir kavramdır. Sırat'ı müstakim: En geniş manasıyla yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan vahiy anlamına gelmektedir. Sırat'ı müstakim ifadesi, Kur'an'da Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılan kavramlardandır. Allah bağlamında geçtiği âyet. "...Şüphesiz benim Rabbim sırat'ı müstakim üzerindedir" (Hud-56)Vahiy bağlamında geçtiği âyetler. (En'am-153; Mâide-16)Resül bağlamında geçtiği âyet. (Şura-52)"Bizi sırat'ı müstakime hidayet eyle" hangi anlama geliyor? Fatiha süresi ilk indirilen süre olduğu için, "Ey Rabbimiz! Vahiy indirerek hidayetimizi arttır, bizi vahiy nimetinden mahrum etme " anlamına gelmektedir. Çünkü hidayet ile sapkınlığın tek göstergesi vahiy'dir. Yani vahiy'le karşılaşmadan hiç kimse mümin, Müslüman, kafir ve müşrik olamaz. İnsanlar vahiy'le karşılaştıktan sonra bu sıfatları hak ederler. Dolayısıyla yüce Allah vahiy'den bağımsız olarak yani dua ile hiç kimseye hidayet ve sapkınlık vermez (Sebe-50; Bakara-159)Sebil, Sırat ve Tarik Kavramları Sebil, hem Allah'ın yolu (Araf-82)hem de tağut'un yolu olabilen (Nisa- 76) yani salih insanların gittiği yol olabildiği gibi, ğayyi yani çiğ, olgunlaşmamış ham insanların yolu da olan yani her kesimin ve herkesin gittiği, çok geniş, kapsamlı, genel yol anlamına gelmektedir.Sebilin çoğulu, "sübül"dür.Sebil, maddi ve manevi yol anlamına geliyor.Kur'an'da genel olarak kullanımı "sebililléh" (Allah'ın Yolu) olarak geçmektedir. Sırat, özel yol anlamına gelir.Kur'an'da genellikle "sırat-ı müstakim" (müstakim yol) sevé'is sirat" (düz yol) (Sâd-22) "sırâtu Rabbike" (Rabbinin yolu)(En'am- 126) "sıratil Azizil Hamid" (Aziz ve Hamid olan Allah'ın yolu) İbrahim- 1; Sebe- 6)"sırâtân seviyye"(düz ve pürüzsüz yol)(Meryem-43; Tâhâ- 135)"sırâtil Hamid" "Hamid olan Allah'ın yolu" (Hac- 54)"Sıratil cahim" (cahimin yolu) Tarik ise, sebilin zıttı olup geniş ve kapsamlı olmayan, belli bir kitleye ve belli bir yere giden özel ve dar yol anlamına gelmektedir. Sebil kavramı Kuran'da 170 yerde geçerken, sırat 45, tarik ise 7 yerde geçmektedir. Fatiha da geçen kavramlar"Allah, Rahman, Rahim, Rab, âlemin, hamd, mâlik yevmiddin (âhiret- hesap günü) ibadet, istiâne! yardım) hidayet, sırat-ı müstakim, nimet, ğadab,(kızgınlık) sapkınlık (şirk)
13 Eylül 2021 Pazartesi
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEALİ (3.YAZI) "RAHMAN" VE "RAHİM" İSİMLERİ"Rahman" ismi Mekke'de inen sürelerde daha yoğun olarak geçmektedir.Medine'de indirilen sürelerin sadece ikisinde "Rahman" ismi geçmektedir.(Bakara-163; Haşr-22)Bunun en önemli sebebi yüce Allah'ın Rahman isminin müminlerden daha çok, müşrik ve kâfirleri cezalandırmaya yönelik bir isim olduğu içindir.Rahman ismi sadece dünyaya yönelik bir isim iken, Rahîm ismi sadece müminler için, hem dünya hem de âhirete yönelik bir isimdir."Rahman" Allah ismi gibi özel bir isimdir. Yani Rahman ismi Allah'a özel bir isim olduğu için O'ndan başkasına izafe edilemez.Mesela:Kur'an'da "Rahmanın Kulları,(Furkan-63) eğer Rahmanın çocuğu olsaydı,(Zuhruf-81) Rahmanın yanında kulluk edilecek ilahlar kılmış mıyız?"(Zuhruf-43) gibi cümleler, Rahman isminin Allah ismi gibi özel bir isim olduğunu gösteriyor.Allah ismi gibi, müşriklerin Rahman ismini bildikleri ve onu kabul ettikleri görülüyor.(Meryem-88; Enbiya-26; Yasin-15; Zuhruf-33)Esmaü-l Hüsna (Allah'ın güzel isimleri) arasında Allah ismi gibi Rahman ismi de sadece Allah için kullanılmaktadır.Fakat Rahim ismi Allah'a özel olmadığı için Resul bağlamında da kullanılmıştır. (Tevbe-128)Yani Resul (a.s) müminlere karşı merhametli olduğu gibi, müminler de birbirlerine karşı merhametlidirler.(Fetih-29)Rahim sıfatının türevleri, Kur'an'da müminler için de kullanılmıştır.(İsra- 24; Hadid- 27; Beled- 17)Kök itibâriyle Rahman ismi ile Rahim ismi birbirlerinden farklıdır.Aynı cümlede yan yana gelmiş olmaları da ayrı manalara geldiklerini göstermektedir." Ve ilâhınız tek bir ilâhtır. O'dan başka ilâh yoktur. O Rahman'dır Rahim'dir"(Bakara-163)Yani Allah'ın Rahman ismi, Rahim ismi gibi "rahmet" kökünden türetilmiş değildir. Rahman ismi, aynen Allah ismi gibi, zatına yönelik bir isim iken, Rahim ismi Allah'ın fiillerine yönelik bir isimdir.Rahman ismi, daha çok haşyet (korku) ve cezalandırmaya yönelik bir isim iken, Rahim ismi tamamen rahmet, merhamet ve acıma ile ilgilidir.Çünkü Rahman ismi, aynen Allah ismi gibi, "korku, azap, müşrikleri cezalandırma" bağlamında geçmektedir. (Meryem-45; Yasin-23)"Rahmet" kelimesi, bir çok âyette lefzatullah yani Allah lafzı ile birlikte kullanılırken, hiç bir âyette Rahman ismi ile beraber kullanılmaması dikkat çekicidir.Yani Rahmet kelimesi, Rahman ismi ile ses benzerliğinden başka hiçbir yakınlığı yokturRahman ismi, müşriklere ve zalimlere yönelik uyarıcı anlamda kullanılır iken, "Rahim" ismi ise, istiğfar, hidayet ve tevbe yolunda olan müminlere yönelik olarak geçmektedir. Rahman ismi, iman ve itikada bakan bir isim iken, (Râd- 30; Tâhâ- 90; Meryem- 87, 88, 93; Enbiya-36; Furkan 60; Zuhruf- 20, 33, 36, 45)"Rahim" ismi, tevbe, istiğfar ve tevekkül gibi ameller ve fiillere dönük bir isimdir.(Bakara- 37, 54, 128, 160; Tevbe-104, 118; Yusuf- 98, Hicr-49; Şura-5; Zümer-53) "Esmâ ul-Hüsnâ' (Allah'ın güzel isimleri) arasında bulunan Rahman ismi, sadece Allah ve Rahim ismi ile beraber geçerken (Fatiha- 3; Bakara- 163; Haşr-22; Fussilet-2; Neml-30)Rahim ismi, "Tevvab" (tevbeleri kabul eden) Bakara-37, 54, 128, 160; Tevbe-104, 118)"Ğafur" (Yunus-107; Yusuf- 98; Hicr- 49; Kasas-16; Sebe-2; Zümer-53; Şura-5; Ahkaf-8)"Aziz" (Şuara-9, 68, 104, 128, 140, 159, 175, 191, 217; Rum-5; Secde-6; Yasin-5; Duhan-42)"Berr"(Tur-28) isimleriyle birlikte geçmektedir.Kur'an'da öyle muhteşem bir sistem kurulmuş ki, "Rahim" ve "Tevvab" isimlerinin birlikte geçtiği âyetlerde, tevbe ederek durumlarını düzeltenler hakkında geçerken, "Ğafur" ve "Rahim" isimlerinin birlikte geçtikleri âyetlerde, yalnız müminlerin inanç ve amelleri anlatılmaktadır.Yani "bağışlanma" ve "merhamet olunma" sadece müminlerle ilgili bir durumdur."Aziz" ve "Rahim" isimlerinin birlikte geçtiği âyetlerde, genellikle Resüllerin kavimleri yani onlara iman eden ve inkar edenler anlatılıyor.Bunun anlamı, "Aziz" olan Allah müşriklerden intikam aldı, "Ğafur" sıfatıyla müminleri korudu, kurtardı, bağışladı ve merhamet etti" demektir.Aynı şekilde "Rahman" ismi de Kur'an'da aynen "Aziz" ismi gibi kafirleri cezalandırma ve zalimlerden intikam alma anlamında kullanılmaktadır.Dolayısıyla kök olarak Rahman isminin rahmet fiili ile bir bağlantısı yoktur.Kur'an'da Rahman ismi, Rahim ismiyle bağlantılı olarak geçmez. Rahman ismi, Rahmet tecellisinden daha çok Allah'ın zatı ile ilgili bağımsız bir kullanım alanı mevcuttur. "Rahmet" fiili, Allah kavramı ve Rab sıfatıyla bağlantılı olarak geçerken, hiçbir âyette Rahman ismine bağlanmamıştır. Mesela: "Rahmetallâhi" (Allah'ın rahmeti),(Âli İmran-107)"Rahmetin minallâhi" (Allah'tan bir rahmet olarak),(Âli İmran-159 "Min rahmeti rabbihi" (Rabbinin rahmetinden),(Hicr-56)"Rahmetin min rabbike"(Rabbinden bir rahmet olarak) (İsra-28) "Rahmete Rabbi" (Rabbimin rahmeti),(İsra-100)"Rahmetun min Rabbi"(Rabbimden bir rahmet olarak),(Kehf-98)Rahman ismi gökler, yer, canlı-cansız yani dünyadaki bütün varlıkları kapsarken, Rahim ismi, dünyada ve âhirette sadece müminlere yönelik bir isimdir.(Ahzab-43) Rahman ismi, Allah ismi gibi daha çok varlıkları yaratma ve idare etmeye yönelik iken, Rahim ismi, onları besleme, büyütme, esirgeme, acıma, nimet verme, merhamet etme, tehlikelerden koruma ile ilgili bir isim ve fiildir. Kur'an'a baktığımızda, "Rahman" ismine, rahmet değil, azap ve cezalandırmanın izafe edildiğini görüyoruz. "Babacığım!Rahman tarafından sana azap dokunup da şeytanın velisi olmandan korkuyorum" (Meryem-45)Bu arada Kur'an'da "Rahman" ve "Rahim" isimlerini araştırırken, ilginç bir şey daha dikkatimizi çekti.Âhirette bulunan cehennem azabı Allah'a izafe edilmemektedir.Yani insanlar inanç ve fiilleriyle, cehennem azabını dünyada kendileri satın alırlar.Âyetler: "Bu azap, kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Allah kullarına asla zulmetmez"(Âli İmran-182)(Rablerinin huzuruna) kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. (Onlara) ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!" denir"(Neml- 90)"O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve Allah onlara yaptıklarınızın cezasını tadın diyecektir" (Ankebüt-55)(O gün onlara şöyle diyeceğiz) "Bu güne kavuşmayı unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu bizde sizi unuttuk; yaptığınız amellerden ötürü ebedi azabı tadın!"(Secde-14)Sonuç olarak:Allah'ın rahmeti her şeyi kuşatmışken, (Âraf-156) yüce Allah yaratıklara merhamet etmeyi kendine gerekli kılmışken, (En'am-12) mahlukata azap etmeyi kendine gerekli kılmamıştır. Azap etme adalet gereğidir.
11 Eylül 2021 Cumartesi
KUR'AN'I MÜBİN'İN MEALİ (2.YAZI) Kur'an'ın İndiriliş Amacı:"Deki: Onu, Ruhu'l-Kudüs( Mukaddes Ruh-Allah) iman edenlere sabat vermek, sebatlı kırmak, Müslümanlara (sadece Allah'a yani kitabına teslim olanlara) hidayet ve onlara müjde vermek için Rabbin'den hak ( bir amaca yönelik olarak) indirdi"(Nahl-102) "...Bu kitabı sana, her şey için bir açıklama (tibyenen likülli şey'in) bir hidayet ve (kendini sadece Allah'a yani kitabına teslim eden) Müslümanlara bir müjde (büşra) olarak indirdik"(Nahl-89)"Bu (Kur'an) bütün insanlara bir açıklama (beyénun linnesi) takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür" (mevizetün) (Âli İmran- 138)"İşte bu (Kur'an) kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice tezekkür etsinler diye insanlara gönderilmiş bir bildiridir" (belâğun linnési) ( İbrahim-52)"Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt (mevizetün) gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir"(Yunus- 57) FATİHA SÜRESİKur'an'ın ilk suresi olduğu için "açılış yapan, açan" anlamına gelen "Fatiha" denilmiştir.Mekke'de nazil olmuştur.Fatiha süresi aslında altı âyettir. Fakat ehli sünnetin müfessir ve müctehidleri Hicr süresi 87. âyette bulunan "seb'a meseniy" (yedi tekrarlanan) kelimesinden maksadın Fatiha süresi olduğunu söylemişlerdir.İşte bu yorumdan dolayı altı âyet olan Fatiha süresini yedi âyete çıkarmışlardır.Hicr süresi 87. âyet şöyledir. "Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi meséniyi ve azim Kur'an'ı verdik" Onlar şöyle düşünmüşlerdir. "Fatiha namazda sürekli olarak tekrarlanan bir süre olduğu için bu âyet onunla ilgilidir" İşte bu yorumdan dolayı aslında altı âyet olan Fatiha süresine başındaki besmeleyi ekleyerek yedi âyet yapmışlardır. Halbuki Fatiha'nın başında bulunan besmele ile diğer sürelerin başlarında bulunan besmeleler arasında hiçbir fark yoktur.Eğer Fatiha'nın başında bulunan besmele âyetse, diğer sürelerin başlarında bulunan besmelelerin hepsi âyettir.Fatiha süresinin başında bulunan besmele âyet değilse, hiçbiri âyet değildir. Dolayısıyla zorlama bir yorumla 6 âyet olan Fatiha'yı yedi âyet yapmak doğru değildir.Hicr süresi 87.ayetinde bulunan "seb'a meséniy" (yedi tekrarlanan) ifadesi, "Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, bir konunun Kur'an'da tekrar edilmesi, bazen yedi çeşit anlatımla çözüme kavuşturulması" anlamına gelmektedir. Kur'an'da Bulunan Ana Konuların Fatiha'nın İçinde Bulunması: Göklerde ve yerde süren ilahi yasalar (sünnetullah) ister yaratma ister vahiy alanında olsun, Yüce Allah'ın bir şeyi önce kısa ve öz olarak ortaya koyması, ondan sonra aşamalı olarak o şeyin ve konunun açılımını sağlaması şeklindedir.İlahi hidayetin tecelli etmesi, aynen bir ağacın tohumundan neş'et etmesi gibidir.Tohum ilk başlangıç itibariyle bir hayat nüvesidir ve o nüve ağaç için gerekli olan her özü ve özelliği bünyesinde barındırır, sonra çimlenir ve yavaş yavaş büyümeye başlar. Sonunda koskoca bir gövde ve ondan taşan dallara sahip bir ağaç halini alarak, çiçeklerden sonra meyve verecek hale gelir.Aynen bunun gibi Fatiha süresi de Kuran'da yer alan ana konuların özeti gibidir. Kur'an'da yer alan ana konular sonuç itibarıyle Fatiha süresinin öz olarak içerdiği esasların açılımından ibarettir.Kur'an'ın İndirilmesinde Şu Amaçlar Gözetilmiştir.1-) Tevhid: Her ne kadar bazıları sözle tevhid iddiasında olsalar bile, "gerçekte insanların çoğunluğu Allah'a olan imanlarına şirk karıştırırlar"( Yusuf- 106)2-) Kur'an'ın emirlerine tâbi olan ve onun yolundan giden müminlere güzel bir sonuç müjdesi verir, emirlerine isyan edenlere de kötü bir akibetle uyarır. 3-) Tevhidi, insanın içine işleten, derinliklerine yerleştiren ve gönüllerde onu diri tutan kulluğun canlandırılması.4-) Nebi, Resül ve iman edenlerin kıssaları:Yüce Allah'ın belirlediği sınırlara riayet edip, hanif dinin ortaya koyduğu hükümlerle amel edenler ile sınırlara tecavüz eden ve Allah'ın hükümlerine karşı yüz çevirenlerin başlarına gelenlerin kıssalarının anlatılması ve bu yolla salih kulların takip ettikleri yoldan gidilmesinin sağlanması, insanlık tarihinde geçerli olan ilâhi yasaların(sünnetullâh) öğrenilmesinin sağlanması. Kur'an'ın içerdiği konular anahatarıyla işte bunlardır.Bunlar insanın hayatını garanti altına alan, dünya ve ahiret mutluluğunu temin eden önemli değerlerdir. Fatiha süresi, bu temaları hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın özet olarak bünyesinde toplayan bir süredir. RAHMAN ve RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLAFATİHA SÜRESİ MEALİ 1-) Hamd âlemlerin (insanların) Rabbi Allah'a Özeldir. 2-) Rahman'dır, Rahim'dir. 3-) Din gününün mâlikidir (tek sahibidir) 4-) Yalnız sana ibadet (kulluk) ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 5-) Bizi sırat-ı müstakime hidayet eyle.6-) Nimete erdirdiğin kimselerin "sırâtallezine en'amte aleyhim) gazaba uğrayanların ve sapkınların yoluna değil. "HAMD" İLE "ŞÜKÜR" KAVRAMLARIKur'an'da insanın elinin ulaşamadığı yani gücünün dışında kalan nimetler için "hamd" (övgü) kavramı kullanılmıştır. "Hamd gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca âyet ve delillerden) sonra kâfir olanlar hala (ilahları) Rableri (olan Allah) ile denk tutuyorlar"(En'am-1)"Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey O'nu hamd ile tesbih eder. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, halimdir bağışlayandır"(İsra-44)Aynı zamanda Kur'an, cennete giriş, cehennem azabından kurtuluş ve birer manevi nimet olan İslâm, tevhid, iman, hidâyet gibi kavramlar içinde şükür değil, hamd kavramını kullanmıştır."İman edip salih ameller yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde, alt tarafından ırmaklar akan saraylara erdirir. Onların oradaki duaları"Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir) Orada birbirleri ile karşılaştıkça söyledikleri ise "selam"dır.Onların dualarının sonu da şudur. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur"(Yunus-9,10)"Onların mükâfatı, içine girecekleri adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir. (Cennette şöyle) derler: Bizden her türlü tasayı gideren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan şükrün karşılığını verendir" (Fatır-33,34)"Cennette onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar şöyle derler: "Hidayetiyle bizi bu cennet nimetlerine kavuşturan Allah'a hamd olsun! Allah bizi (vahiy'le) hidayete iletmeseydi kendiliğimizden hidayeti bulacak değildik. Gerçekten Rabbimizin Resülleri hakkı getirmişler" Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz amellere karşılık ona varis kılındınız diye seslenilir"(Âraf-43) Kur'an'da göklerin ve yerin yaratılmasında "hamd" kavramı kullanılırken,(Fatır-1; Sebe-1; Rum-17,18; Lokman-25)İnsana verilen kalp, göz, kulak gibi nimetler için "şükür" kavramı kullanılmaktadır.(Nahl-78; Müminün-78; Secde-9; Mülk-23)"Hamd" kavramı, yüce Allah'ın sonsuz güç ve kudretini temsil ederken, "şükür" ise, Allah'ın nihayetsiz rahmet ve merhametini temsil ediyor."Hamd" dil ile ve sadece Allah'a yapılması gereken bir emir iken, (Neml- 59, 93; Ankebut- 63) "şükür" ise fiil ve amellerle hem Allah'a hemde ana- babaya yani insanlara da yapılan bir görevdir.(Lokman-14)Kur'an'da yüce Allah'ın "hamid" sıfatı "ğani" yani zengin sıfatıyla birlikte geçerken, "şekür' sıfatı "gafur" yani "bağışlayan, mağfiret eden" ile birlikte geçmektedir.Dolayısıyla hamd, dış dünya ile ilgili bir kuvvet ve kudret olurken, şükür, insanın iç dünyasıyla yani yaşadığı hayat ve çevre şartlarıyla ilgili bir durumdur. Hamd canlı nansız bütün varlıklar ile ilgili bir tesbih iken, (İsra-44) şükür, sadece insanlarla ilgili bir amel ve önemli bir ibadettir.Hamd, yüce Allah'ın zatına yönelik iken, şükür, fiile yönelik bir özellik arz eder.
10 Eylül 2021 Cuma
MEAL ÇALIŞMAMIZ (1.YAZI) Rahman ve Rahim olan Allah'ın İsmiyle. Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah'a Özeldir. "Rabbim! İlmimi arttır..." (Tâhâ-114)"Ey Rabbimiz! Seni tesbih ederiz. Bize (vahiy sayesinde) öğrettiklerinden başka ilmimiz yoktur. Sen her şeyi bilen alim, herşeyi hikmetli yapan hakimsin" dediler. (Bakara-32)Bizi meal yazmaya teşvik eden sebepler.Tevhid akidesinin, yani hanif dinin, yani İslam'ın, yani İhlas'ın (dini Allah'a özel kılmanın) önemini ortaya koymak.Kur'an'da var olan kavramların orjinallerini korumak.Gelecek nesiller için Kur'an kavramlarının korunması, hayati öneme sahiptir Çünkü doğadaki canlıların oluşturdukları yaşam dengesi ve göklerde bulunan yıldızların konumu gibi, Kur'an'da var olan kavramların bir sistematiği ve ince bir hesabı mevcuttur.Bu kavramlarla oynama, onları yerinden kaydırma ve onları tahrif etme, Kur'an'ı anlamsız bir metin haline getirecektir.Bu meselenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyma bakımından iki örnek vermek istiyorum. 1-) "itaat" ve "ittiba" kavramları"itaat" işitilen sözü kayıtsız şartsız kabul etmek yani işitme organı ve kalple tasdik iken, "ittiba" ise o söze tâbi olmayı yani uymayı ve yaşamayı temsil etmektedir. "itaat etme" sadece Allah ve Resül'üne yapılması gereken bir emir iken, "ittiba" sadece vahye ve Resül'e yapılması gereken bir emirdir. Peki neden Kur'an'da "itaat" Allah bağlamında geçerken "ittiba" Allah bağlamında geçmemiştir? Çünkü Allah somut bir varlık değildir. Allah'a tabi olunamaz, itaat edilir. Sistem mükemmel bir şekilde dizayn edilmiştir. "İman, itaat ve ittiba" kavramları birbirine bağlı ve birbirini tamamlayan kavramlardır. 2-) "fakir" ve "miskin" kavramları: Kur'an'a baktığımızda, "fidyeler, keffaretler ve yemek yedirme" miskin bağlamında geçmektedir. Halbuki fakirin maddi durumu miskinden daha düşüktür. Kur'an'ın dilinde "fakir" "yabancı, garip, evsiz, yurtsuz kşmseler" için geçerken, "miskin" "bilinen, tanınan, nerde olduğu belli olan, bir şey verilmek istenince hemen bulunan, fakat geliri giderini karşılayamayan kimseler" hakkında geçmektedir. Dolayısıyla "fakir" ve "miskin" yerine kullanılan "muhtaç" ve "yoksul" kelimeleri inşa edilen ilâhi sistemi darmadağın ediyor. İşte yüce Allah bu kavramları öyle yerlerde kullanmış, öyle bir sistem inşa etmiş ki, Kur'an'ın onun kelamı olduğunu ve metninin tahrif olmadan bize kadar geldiğine bu kurulu kavramlar sistemi sayesinde öğreniyor ve kayıtsız şartsız iman ediyoruz Nebi ve Resul'ün arasında bulunan farkları ortaya koymak.Bu o kadar önemli ki, Nebi ve Resül'ün arasında var olan farkların bilinmesinden dolayı binlerce uydurma hadis ve paralel dinler ortaya çıkmıştır.Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünün önemini açıklamak.Bir çok âyette Resül kavramının Kur'an anlamına geldiğini dolayısıyla Resül kavramının hadislere değil vahye eşit bir değere sahip bulunduğunu ve vahiy kadar önemli olduğunu göstermek. Bu meal çalışmamızda Yüce Allah'ın yardımından sonra muvahhid arkadaşların dualarına büyük bir ihtiyacımız vardır.Arkadaşların katkı ve önerilerini bekler, hatalarımızın düzeltilmesini rica ediyoruz. Allah yardımcımız olsun KUR'AN'DA BİR KONUYU ANLAMADA PRENSİPLERŞia ve Ehl-i Sünnet âlimleri uydurma hadis ve yalan ictihatlarla Kur'an'ın anlamını tahrif ettiklerinden ötürü aslında apaçık olan bir çok konu anlaşılmaz hale gelmiştir.İşte bu yüzden Kur'an ehli muvahhidlerin bazı gerçekleri açıklamaları bir zaruret halini almaktadır. Dinin tek kaynağının Kur'an olduğu yani "Din= Kur'an" olduğu hiç bir zaman unutulmamalıdır.Kur'an'ın Allah kelamı olduğu ve bizim tevhid dinini anlamamız için indirildiğini de devamlı aklımızda tutmak zorundayız.Konular, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde düşünülmeli ve bu şekilde çözümlenmelidir.Bir kere Kur'an'ın anlaşılması için Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmesi hayati bir öneme sahiptir.Bir konuyla ilgili Kur'an'da geçen ne kadar âyet mevcut ise, o âyetler siyak ve sibaklarıyla ele alınmalıdır. Kur'an'ın her türlü ihtilaftan koruma altında bulunduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Din ve hüküm, güzel ahlak ve öğüt olarak Kur'an kesinlikle yeterli bir kaynaktır.Kur'an'ın bir yerinde geçen bir konunun, bir fikrin Kur'an'ın başka bir yerinde geçen bir konuyla çelişmeyeceğini kesin olarak bilmeliyiz.Çünkü Kur'an âyetleri aynen galaksilerin ve yıldızların konumları gibi Allah tarafından mukemmel bir sistem (hikmet) üzerine indirilmiş ve birbirlerine bağlanmıştır."Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim (sistem) üzere açıkladığımız bir kitap getirdik"(Âraf- 52)Kur'an'da yer almayan bir konunun, dinde de yer almayacağı kesin olarak anlaşılmalıdır. Mesela:Kur'an'da "zihar keffareti, yemin keffareti, hata olarak adam öldürme keffareti" bulunduğu halde, "oruç kefaretinin" bulunmaması bunun dinde yerinin olmamasını gerekli kılar. Bu prensibi uygulayınca dine ilave edilenlerin %90 dan fazlasından kurtuluruz.Zor ve karışık bir konu ile karşılaştığımızda, samimi olarak Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul eden, aklını kullanan ve üzerinde tefekkür edenlerle çözmeliyiz.Bu kişilerin ihlas sahibi olmaları, önyargılardan uzak bulunmaları ve dinin Kur'an ile tamamlandığını kabul etmeleri şarttır. Üzerinde düşünerek ve önyargılardan arınmış olarak Kur'an'ı okuduğumuz zaman, bir âyeti anlama adına aklımızda ortaya çıkan soruların başka âyet yada âyetlerle cevap bulup, açıklanıp, detaylandırıldığını görüyoruz.Dolayısıyla Kur'an'ı anlamanın ilk kuralı, onu canlı bir organizma gibi kabul edip, yine Kur'an'a sormak olacaktır.Evet Kur'an tıpkı canlı bir organizma gibidir.Kendi bağlam ve bütünlüğü içinde yer almayan bir şeyi bünyesine kabul etmeyecektir.İster meal, ister ictihad, ister kavram değişikliği, ister tefsir, ister tahrif olsun herhangi bir şekilde kendisine dışarıdan eklenen yabancı maddeleri, vahiy ehli muvahhidlere "Bu bana ait değildir, bu yalandır, bu bana yabancıdır, bu bana aykırıdır" inanç ve anlayışını verecektir.Burada en önemli şart, vahiy ehli muvahhidlerin güzel ahlak sahibi olmaları, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak kabul etmemeleridir. Zaten bu değerli ilkeler olmazsa Kur'an'ın inceliklerini anlamaları mümkün olmayacaktır. Kur'an'ın metni kavramlar sistemiyle yani hikmetle kendini koruma altına almıştır.Fakat Kur'an'ın dili olmadığı için muvahhidleri kendine tercüman ediyor.Yani Kur'an kendi adına onları konuşturur, kendine sözcü eder, onlara güç ve kuvvet, özgür irade ve cesaret verir.Konuşma, müdafaa, savunma ve mücadeleyi ise, sadece ve sadece Kur'an'ı tebliğ eden muvahhidler yapar.
"POSTACI" SÖZÜ (2.YAZI)Gelenekçiler bırakın Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü, bırakın Kur'an'ın bir sisteme sahip olduğunu,bırakın Nebi ile Resulün arasında bulunan farkları, daha Allah'ın kitabını üstün körü olarak da olsa anlayamamışlardır.Ön yargı ile yaklaşan Kur'an'dan hiçbir şey anlayamaz.Yani şimdi siz Kur'an'ın yanında Buhari'nin hadislerine, Celaleddin-i Rumi'nin mesnevi'sine, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetnâmesine, Said Nursi'nin Risale'i Nur Külliyatına, F Gülen'in din anlayışına Diyanet'in Kur'an cahili vaizlerine, tarikatların şeyhlerine iman ederseniz,Kur'an size karşı tüm kapılarını kapatacaktır. Çünkü Kur'an kendisine karşı oluşturulan hiçbir ortağı kabul etmez.Kur'an, kirli, pis, paslı, müşrik bir zihne gelip yerleşmez.Temiz, hâlis, arı duru ve aydınlık olmayan bir mekanda Kur'an'ın işi olmaz.Akllarını temiz ve saf olarak tutmayanlar Kur'an'ın kapısından içeri giremezlerDolayısıyla bu mezhep taklitçiliği ve taassubu içinde boğulan hurafeciler,Kur'an'ın ortaya koyduğu Resül kavramını hiç bir zaman anlayamazlar.Bırakın Resül kavramını, bunların"müçtehid" olarak gördükleri ağa babaları bile Allah'ın kitabına inanmamış, tevhid düşmanı ve Kur'an cahili mukallitler olarak tarihe geçmişlerdir.Resülleri Kur'an'dan ayıranlar küfrün önde gidenleridir. "Allah'ı ve Elçilerini inkâr edenler ve Allah ile Elçilerini birbirinden ayırmak isteyip"Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız"diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, İşte gerçekten kafir olanlar bunlardır.Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır"(Nisa-150, 151)Akıllı mümin, Allah Elçilerini, indirilen vahiy'den öğrenen kişidir.Çünkü hayatı, edebi, mücadele ve ahlakı Kur'an'da anlatılan Resul (a.s) iman edenlere örnek olarak gösterilmiştir."Andolsun ki, Resülüllah, (Allah'ın Elçisi) sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnektir"( Ahzab- 21)Bir düşünün, neden Muhammed (a.s) ın şahsiyeti ve Nebi makamı değil de, Resül (a.s) örnek olarak gösterilmiştir.Elçilerin bütün bağlantıları vahiy ile kuruludur.Allah'ın Elçileri Kur'an'dan bağımsız olarak anlaşılamazlar.Elçileri Kur'an'ın dışına çıkarmak onlara yapılacak en büyük hakaret olacaktır.Günümüzün gelenekçilerinin, Kur'an ehli muvahhidleri lekelemek ve iftira etmek maksadıyla,Allah'ın Elçisi için kullandıkları bu uydurma "postacı" sözcüğü, bizzat kendileri tarafından icat edilmiş bir hurafedir.Yani bu tabirin mucidi, ataların dinine körü körüne bağlı olmaya davet eden rivayet tapıcılarıdır.Aslında, bu konuyu, vahiy ve Resüller tarihi zemininde değerlendirdiğimiz zaman hakkı apaçık olarak görmüş olacağız.Esasen bu haksız eleştirinin sahipleri yani Ehl-i Sünnet din adamları ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlere kayıtsız şartsız tâbi olanlar, Allah Resulü'nü sadece Kur'an'ın değil, hayatın dışına da atmışlar dır. Bu müfteri din bezirganları, Allah Resülü konusunda, Kur'an ehli muvahhidleri itham ederek, bile bile hakkı gizlemek ve doğru yolu eğri göstermek gayesiyle kilise engizisyoncularının Allah Resulü İsa (a.s) aleyhinde sergiledikleri iftira ve apaçık cehaleti tekrar hayata geçirmektedirler.Onların bu çirkin ahlak ve bozuk inanç yapıları sayesinde Allah'ın ve tüm lânet edicilerin lânetine maruz kalmaktadırlar. Cahiller şu sorunun cevabını vermek zorundadırlar.Allah'ın Elçilerini hayattan uzaklaştırmak, onları vahyin ölçüleri içinde sağlıklı olarak övmek yüzünden mi vücut bulur. Yoksa onları şirk geleneğinin yüceltmelerine malzeme yapmak yüzünden mi?BİZ MUVAHHİDLER İKİ NOKTANIN ALTINI ÇİZİYORUZ.1-) Tarihin hiç bir zamanında Kur'an ehli muvahhidler Allah'ın Elçileri için "postacı" sözcüğünü kullanmamışlardır.Kullandığımızı varsayalım:2-) Allah'ın postacılığını yapmak, vahyi tebliğ etmek, Allah'ın temsilcisi makamında bulunmak, canlı vahiy ve konuşan Kur'an olmak, Kur'an'a eşit bir değere sahip olmak küçümsenecek bir görev, hafife alınacak bir sıfat mıdır?Şirki tevhid akidesine bulaştırarak, rivayetlerle şeytanın postacısı olanların bu soruya cevap vermeleri gerekir.Ümmi, saf, ilimsiz ve aldatılmış bu milletin inançlarını ve duygusallığını sömürmenin getirisi alçaklık ve cehennem azabından başka bir şey değildir.
ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(66.YAZI) "Herkes dürüstçe önce kendini sorgulasın.Kur'an'ı düşünüp akletmeden, soruşturup araştırmadan hiç kimse "ben Müslümanım elhamdülillâh" demesin ve boşuna da kelime'i şahadet'e güvenip kendini kandırmasın.Kur'an'ı anlamak istemeyenin şahitliği nasıl oluyor ?(Oğuz Berk "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------"... Can kardeşim!Sen hiç aynaya bakmamışsın, empati yapmıyorsun ve aklını da kullanmıyorsun! Hiç bir laik ve demokrat, senin dediğini yani küçük kız çocuğu ile evlenmeyi ve yaşamayı savunmaz. Ama maalesef Kur'an kurslarında, cemaat ve tarikatların yurtlarında bu işler oluyor. Senin gibiler bunu bile görmez. Mısır’da da zengin Araplar için “yaz gelinleri” vardır ve bir kaç aylığına para karşılığı alınır, kullanılır ve yaz bittimi işleri biter! Afganistan’daki bu çirkin gelenek ve kötü ahlak çok açıktır ve herkesin bildiği bir olaydır. Sen aklını kullanacağına ve gözünü açacağına, sana öğretilen şeyi yani laiklere saldırmayı marifet sayıyorsun! Unutma bu ülkede ve dünyada Allah’ın 1400 sene önce verdiği insan haklarını o laik ve demokratlar sağlamıştır.Kral, padişah, sultan, emir ve ağalar hiç değil, tersine insanlara zulüm etmişlerdir.Ama siz bunu bile anlamayacaksınız, çünkü aklınız kirada! Sevgiler" (Hüseyin Bostan- "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Sayin Hocam!Bu anlattıklarınızı başka birisi anlatsaydı, inanmam mümkün değildi.Ama siz anlatınca inandım ve cok üzüntü duydum. Gercekten insan okurken kanı donuyor. Sayın Ali Hocam! Selamlar, saygilar sunuyorum" (Nejdet Yasar "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Herkes şunu görsün. Rabbimiz Kur'an'da resulleri örnek yapmış. Sonra da inananlara resüle itaat ve yardım etmelerini emretmiş. Resül'e her inanan itaat ve yardım etmek zorunda. İman edenlerde nebi ahlakı bulunacak.Nebi ahlakı nasıl olur? Rabbimiz bu konuyu da Kur'an'da uzun uzun açıklamış ve örnek kılmıştır. Şimdi sorun/dert nerede?Dert adı Müslümanların Kur'an'ı din edinmemesinde. Dinleri onları hidayete erdiremiyor. Kur'an, akıl, bilgi, doğruluk, iyilik, adalet dinidir. Dosdoğru yoldur. Bu sapkınların da, bizdeki sapkınların da ortak noktası aynıdır. Yani Kur'an, yolları, dinleri, hüdaları değildir.Olmadıkça da maalesef Allahın lâneti ve azabı toplumun üzerinden eksilmeyecek. Kur'an'ı din edinmeyen her kişi ve toplum sapkınlık içindedir. Dâllindir. Her zaman illa ki sapkınlık cinsellikte olmaz.Ticarette, ibadette, insan haklarında, Allah haklarında, fıtratta ve birçok konuda olabilir. Mesela:Şia'nın Ali'ye ilahlık vasfetmesi, Sufilerin hulul dinleri, Sünnilerin Kur'an'ın bin katı olan hadisleri din edinmeleri gibi. İmkanı yok, bütün bu saydıklarım sapmaya ve Kur'an cahili kalmaya mahkumdurlar. Kur'an'ı din edinmeyen müşriktir"(Sehim Güney Saygıdeğer "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Kur'an'ın ahlakı olmayanca, Kur'an'dan baska yollara sapma olunca, kendine Allah'ın yolu olan Kur'an dışında bir din arayan hiç kimseden yüce Allah böyle bir din kabul etmeyecegini beyan ediyor.(Âli İmran-85) Yüce Allah kullarinı Kur'an'ın müstakim yoluna yani kendi hidayetinden başka hidayet olmayan vahyine ittifakla uyup itaat etmeye davet ediyor. (Bakara-120; En'am-153,15; Âraf-3)Ama sen kendini helak etsende insanların çogunlugu Allah'a şirk koşmadan iman etmeyeceğini ortaya koyuyor. (Yusuf-103, 106; Şuara-3; Kehf6) Yeryüzünde en aşağılık mahlukların aklı olup düşünüp, idrak etmeyen, aklını başkasına ipotek edip beyinsizlik edenlerin üzerlerine pisliklerin çetin azabını yağdıracagını haber veriyor. (Enfal-22; Yunus-100) Ve Allah adına yalan uyduran iftira edenlerden daha zalim kim vardır? buyuruyor.(En'am-21,93; Hud-18; Ankebut-68; Secde- 22; Saf-7)Bunlarin hepsi kitapsız dinden kaynaklıdır.Zira Kur'an mehcur edildi.(Furkan-30) Resülün canli Kur'an örnekligi,(Ahzab-21) "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol..."(Hud-112; Şura-15)Bu azınlığın da azı, gerçek muttakiler dışında kimsenin umursamadıgı acı bir gerçektir.Ali hocam!Bataklıkları kurutmak için indirilen Kur'an tek başına hepimize güzel ahlak, yol- din - şeriat olup resül'e gerçekten itaat edip, âyetlere ittifakla sarılmadıkça felah yok.! Dini sadece Allah'a halis kılmak, tevhid, haniflik, ancak Kur'an'ı tek başına dine ve her işimize kılavuz edip, irşadı, murşidliği, nuru ile en hayırlı ilim ve hayat ancak onun furkan oluşu iledir.Aklı ve kalbi tertemiz edip, mumeyyiz hale getirecek, yaratılışı islami fıtrata erdirecek, itidal ve denge üzere vasat bir hale, güzel ahlaka büründürecek, herkese selam olacak tek kitap kur'an dır.Tağut ve bağylerin yollarından Allah'ın yoluna iltica ederim.Allah'ın yolunda en büyük cihad Kur'an ile yapılan cihad olduğunun (Furkan-52) bilinç ve gayesiyle bunları yazdım.Selam ve dua ile Ali Hocam"(Asım Kurucu "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------"Hiç kimse gelen göçmenlerin inancından, kültüründen, örfünden, adetinden ve bizim topluma ne gibi olumlu ve olumsuz etkilerinin olacağını dile getirmiyor. Olaya sadece maddi yönden bakıp öyle değerlendiriyorlar.Ali Hocam!Allah sizden razı olsun.Çok yerinde ve zamanında güzel bir paylaşım olmuş.(Mehmet- "Allak Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------Yüce Allah ile insanları aldatan, uçkur düşkünü, Lut (a.s) kavminin kalıntılarını görünce, atalar dininin ne kadar gereksiz vede çağ dışı olduğunu bir kez daha görüyoruz! Tek dinin hanif İslam dini olduğunu, tek kaynağın da Kur'an olacağının kanıtı ve teyididir bu yaşanılan rezillikler.(Yilmaz Akyuz "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------! "En basitinden yalan hadisleri doğru imiş gibi sunup Kur'an'ı eksik gösterip onları din zannettirmeşler. Mesela:Öğüt almamız gereken Kur'an'ı arapça bize dayatıp Kur'an'dan uzak bir nesil yetiştirmişler.Mesela:Nebi- Resul farkıını bize anlatmayıp ikisi aynı şeymiş gibi Kur'an'da geçmayen "peygamber" demişler.Say say bitmez, ama bunlar yeterli herhalde"(Osman Karaöz "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum) ---------------------------------------------------------"Çucukluğu ve gençliği Afganistan'da geçen, Sovyet işgalinde Abd,ye giden bir büyükelçinin oğlu, yazdığı kitaplarla Afganistan gerçeğini anlatıyor. "Uçurtma Avcısı, Dağlar Yankılandı ve Bin Muhteşem Güneş" bu üç kitap âdeta birbirini tamamlıyor. Kız ve erkek çocuklarının çektikleri çile.O iğrençliği okurken ağlamamak mümkün değil, kendime gelemiyordum. Afgan gerçeği mutlaka okunmalı.(Pir Hoca "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)
ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(67.YAZI) "KUR'AN KURSU" ÜZERİNE...Bildiğimiz gibi, kurs; bilgi, beceri ve davranışlar kazandırmak için, kısa süreli eğitim etkinliğidir. Yüce Allah elçisine "Düşünüp anlamanız için biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik"(Zuhruf-3) deyişinden, Kur'an'ın "Arap Dili'yle" indiğini de biliyoruz. Açılan "Kur'an Kursları"nda, kurs aldığını düşündüğümüz ve geleceğimiz olan çocuklarımız Arap dili'ni (okuma-yazma, anlama-anlatım, gramer yapısı vb.)bilmediklerine göre; beceri ve davranış" olarak bilgi dağarcıklarına ne katabilirler? Ve kendi dillerinde hangi eğitim ve etkinliğini kazanacaklar? Sonuç ise yine ezbere dayalı ve ritüel (tekrar edilen) davranışların pekiştirilmesi olacaktır. Kur'an'da; "Halbu ki o (Kur´an), âlemler için ancak bir öğüttür"(Kalem-52) ifadesinin kursu nasıl olacaktır? Yada yüce Allah'ın kolaylaştırdığına neden kurslar düzenliyoruz ki?.."Andolsun biz, Kur'an'ı öğüt almak (isteyenler) için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? (Kamer17, 22, 32, 40)Yine;“Müslüman doğruyu araştırıp bulandır" (Cin-14) ifadesinde, olgunluk çağına gelmemiş kursa katılan çocuklar, anlamadığı dilde, nasıl "doğruyu araştırıp bulan" olacaktır. Anlam yüklüyemediğimiz ezbere dayalı inançlarımızı, etnik kökenlerimizi politik amaçlı kullanmaktan, devlet ve kişisel olarak, vazgeçmeliyiz! Hangi inançtan olursak olalım,İnandığımız dini kendi dilimizle anlamalıyız ve anlatmalıyız. İslâm dini'nde ruhban sınıfı olmadığına göre, devlet, her türlü inanca ve etnisitelere kör(tarafsız) olmalıdır. Devlet, Kur'an kursları açması yerine, Kur'an Mealini yazan uzman kadrolar eliyle, Allah'ın vahiylerini eğip bükmeden, kendi dilimizde "Kur'an'ın meali" adlı kitap bastırıp-çoğaltarak, her aileye ve isteyen bireylere ücretsiz olarak dağıtması örnek bir hareket olacaktır. Kur'an'ı anlamak-anlatmak(kendi dilinde) ve yaşamak devlet'in görevi değil, aklını kullanabilen ve düşünen her bireyin görevi olduğunu düşünüyorum...Yüce Allah; çocukların, "Andolsun size, içinde sizi anlatan bir kitap indirdik. "Aklınızı kullanmaz mısınız?"(Enbiya-10)"daki uyarısıyla, olgunluk çağına gelmiş insanların aklını kullanmasını istemiştir. Kur'an; Çocuklara değil, olgun bireylere hitap eden ilâhi bir öğüttür, kıyaslamadır, mesajdır, alınması gereken bir derstir. Kur'an lafzının tüm manalarında bu böyledir... Tabi ki en doğrusunu Allah bilir. Saygılar.🙏🇹🇷(Hasan Torun "Diyanet, İlâhiyat Fakültelerı, İmam Hatip Okulları ve Kur'an Kursları İsraftır" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------------"Aynen katılıyorum.Bir ayin harfini çatlatmaya yani boğazdan getiremediğim için günlerce çabaladım sonunda yaptım ama bademciklerim şişti!Kur'an okumayı öğrendim yani Arap harfleri bana ne faydası oldu.Kocaman bir hiç. Artık Kur'an-ı Kerim'i kendi dilimde okuyup, namazlarımı Kur'an'da geçen dualarla kılıyorum.Ne dediğimi biliyorum, huşu içinde yüce Allah'ın huzurundayım hamdolsun. (Elif İrem Yılmaz "Diyanet, İlâhiyat Fakültelerı, İmam Hatip Okulları ve Kur'an Kursları İsraftır" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Aynen, kesinlikle sana katılıyorum.Bu bizim için çok tanıdık bir inanç biçimi.Siyasal din bunların iktidar araçları. Mekke'de yapılan ihaneti dinleştirdiler. Kur'an'a olan kinlerini müslüman toplumların başına bela yaptılar. Düşünen müslüman, sorgulayan insan mutlaka bu ihaneti görecektir inşallah.Sürü kalmak niyetinde olan müslüman kaybedecek malesef" (Ali Uykur "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------"Hocam! Bu zamanın dünya gerçekleri laik sistemleri zorunlu hale getirmektedir. Kur'an'ın mesajı laik sistem olmamasına rağmen dinde zorlama yoktur mantığı müslüman toplumun diğer Kur'an dışı toplumlardan soyutlayamayız. Kur'an'ın mesajına uygun bir sistem kurulursa bu kesinlikle hilafet veya padişahlık değil, tam işleyen bir laik cumhuriyet ile hak ve hukuk kural ve kurumlarıyla olur.Bu benim düşüncem" (Ali Uykur "Demokrasi, Cumhuriyet, Laiklik" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Uydurulmuş hadis ve rivayetlere birbaşkası eklendi, Said Nursi'nin Risâle'i Nur Külliyâtı. Geçtiğimiz pazar günü düğünümüz vardı, davetliler arasında adam bana tebliğ yapıyor. "Bizim guruba gel risâle okuyalım" diyor. Başka derdimiz kalmadı, insanları bölük bölük böldükleri yetmedi. Fetöden çektiğimiz yetmedi mi?Yeter artık.Bir imana gelin, bırakın islamın yakasını"Hocam yazmaya devam edeceğiz inşaallah, selam olsun vahye uyanlara Almanya" (Ibrahim Serin "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------Ali Aydın hocam! Soyadınızdan mülhem aydınlatıcı harika bir yazı. Özellikle de Kur'an ve akıl dışı uydurma rivayet dinleri Ehli Sünnet ve Şia arasında ayırım yapmadan Kur'an'ın ışığında dinlerinin ipini pazara çıkaran kapsayıcı, aydınlatıcı, harika yazınıza çok teşekkürler, eline diline sağlık diyorum. Allah yardımcınız olması dileğiyle, Kuran mümini herkese selamlar"(Recep Can- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum) --------------------------------------------------------"Nebi (a.s) uygulamacı sivil kimliktir. Resul ise teorik islam-vahyi tebliğ kimliğidir. Resul uygulama yapmaz, vahyi duyurur, beyan eder, tebliğ yapar, vahyi ilan etmede ihaneti söz konusu olmadığı için günahı hatta hatası dahi olmaz. Nebi aynen müminler gibi vahye tâbi olur ve onu uygular. Nebi İslam'ın pratiğidir. Uygulayıcı hata yapar. Bu yüzden nebiye itaat etme emredilmemiştir.Bu yüzden hadis ve sünnet diye bir şeyden söz edilemez. Sadece Resül'e itaat ve ittiba farz kılınmıştır.O da Ali Hocamızın vurguladığı gibi aslında Kur'an'a tabi olmakla Allaha itaat etmiş oluruz. Ali Aydın Hocam çok teşekkür ederim makaleleriniz için. Benim araya kaynak olmam da size müdahale değil, destek amaçlıdır. Selâmün Aleyküm" (Sehim Güney Saygıdeğer-"Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorumu)
9 Eylül 2021 Perşembe
TAKLİTÇİLİK (2.YAZI)Şuurlu bir Mümin Kur'an'da bir hükmü bulamıyorsa o hükümden sorumlu olmadığını bilir.Kur'an'ı bilmeyen bir mümin, hükmünü bilmek ve anlamak istediği meseleyi, Kur'an ehli olan muvahhidlerden sorar ve delillerine bakarak aldığı cevaba göre amel edebilir.Devamlı olarak belli bir mezhebe ve belirli bir âlime!! bağlı olarak yaşamak İslam dininin çok çirkin gördüğü bir ahlaktır.İşte bu baş belası ahlak, taklit hastalığını, kahrolası statik düşünceyi meydana getirecektir.Belli bir mezhebi taklit etme ve o mezhebe bağlı kalarak yaşama, maddi-manevi ölümün en beter olanıdır.Halbuki iman edenler, hiç kimseye ve hiçbir mezhebe bağlı olmadan her zaman ve zeminde tefekkür ve sorgulama ekseninde, Kur'an, ilim ve hikmet rehberliğinde doğrunun avcılığını yapmış olsalardı, katliam ve ihtilaf, kaos ve anarşi, zulüm ve vahşet cehennemi yerine, hidayet, rahmet ve saadet cennetlerini oluşturabilirlerdi.Ehl-i Sünnet ve Şia dünyası için en büyük bela ve korkunç tehlike mezhep taklitçiliği ve geleneksel din anlayışıdır.Kur'an'ın öngördüğü dünya ve dini düşünce şu şekilde hayat bulması gerekirdi.İman edenler dini problemlerini ölmüşlere değil, her zaman ve zeminde, hayatta olan akıl ve vicdan sahibi Kur'an âlimlerine sorarlar ve aldıkları cevaba göre amel etmeleri gerekirdi. ÖLÜMSÜZ DAVET ŞUDUR:"Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulü'ne uyun,,"(Enfal- 24)İman edenler belli bir mezhebe ve belli bir âlime bağlanmaları tefrika ve bölünmüşlüğü, kıskançlık ve hasedi, ilimsizlik ve cehaleti, fikirsizlik ve taklitçiliği doğuracaktır.Mezhep taklitçiliği, insanları dinlerini öğrenmekten ve ve araştırma yapmaktan alıkoyan en önemli etkendir.Gerçek âlimler de, mezhep hükümlerine, imamların içtihatlarına göre değil, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü araştırarak, Allah'ın apaçık kitabına sadık kalarak cevap vermeleri gerekir.Kur'an'dan kopuk olan mezhepler, maddi ve manevi, dini ve dünyevi insanların hanif fıtratını bozan öldürücü bir hastalık ve yıkım yolları olmuşlardır.Nesillerimize hayat boyunca yol gösterecek tek kaynak, içinde hiç bir çürüğü ve bozuğu olmayanAllah'ın kitabı olmalıdır.Küçüklüğünden itibaren bir çocuğa takip edeceği doğru yolu gösterirseniz, bu yolu takip etmekten vazgeçmeyecektir.Dolayısıyla mezhepleri gözünüzde büyütmeyin, mezhepler, Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama nimetinden uzak kalmış karanlık kurumlardır. Ataların taklit dinini reddeden âyetler: "Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar," Hayır!Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız"derler. "Ya ataları bir şey anlamamış hidayet yolunu da bulamamış idiyseler?"(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer""Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir.Bu sebeple düşünmezler"(Bakara-170, 171)"Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir" (Enfal-22)"Onlara (Allah'ın indirdiğine Uyun) dendiğinde: Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler."Ya Şeytan onları,(din atalarını ve kendilerini) alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!(Lokman- 21)"Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk biz de onların izlerine uyarız, derlerdi""(Elçileri) Ben size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem ( Yine mi bana uymazsınız?) deyince, dediler ki:Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi(Tevhid'i) inkar ediyoruz""Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu? "Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin kulluk ettiklerinizden uzağım ""Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir"" Bu sözü, ardından gelecek(Muvahhidlere) devamlı olarak kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun Tevhid dinine) dönsünler"(Zuhruf- 23/28)"Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resül'e gelin" denildiği vakit,"Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" derler.Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?(Mâide-104)"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. "İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi""İşte o zaman görecekler ki kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve o anda her iki taraf da azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır"(Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah keşke, bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerine pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"(Bakara-165, 166,167)"Şu Muhakkak ki Allah kâfirleri rahmetinden kovmuş( onlara lanet etmiş) ve onlara çılgın bir azap hazırlamıştır""Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Kendilerini koruyacak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır" Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize keşke Allah'a itaat etseydik, Resül'e (Kur'an) itaat etseydik! derler""Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden uzaklaştırır"(Ahzab, 64/68)"Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. Onlara: Allah ile beraber taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir" "Artık onlar, o azgınlar ve İblis orduları toptan oraya tepetaklak cehenneme atılırlar. Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler: Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz""Çünkü biz sizi alemlerin rabbi ile eşit tutuyorduk""Bizi ancak o günahkarlar saptırdı""Şimdi artık bizim ne bir şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostunuz""Ah keşke bizim için dünyaya bir dönüş olsa da, müminlerden (Muvahhidlerden) olsak""Bunda elbet alınacak büyük bir ders vardır, ama çokları iman etmezler"" Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galip ve Engin Merhamet sahibidir"(Şuara, 91/104)
TAKLİTÇİLİK (1.YAZI)Şirkten sonra vahiy dininin en büyük düşmanı taklitçiliktir.Taklitçilik, medeniyet ve hürriyet, gelişme ve icat, aklı kullanma ve sorgulamanın önündeki en büyük engeldir.Taklitçilik, İslam toplumu için kahredici bir yozlaşma, çürüme, bozulma, kokuşma ve korkunç bir ölümdür.Taklit:Bir şeyi boyna geçirmektir.Mesela, kılıcı omuza asmak anlamına gelen taklit, din geleneğinde"Vahiy'den bağımsız, hüccetsiz ve delilsiz, hikmetsiz ve ilimsiz, tefekkürsüz ve sorgulamasız olarak körü körüne başkasının yolunu ve sözünü kabul etmek anlamına gelmektedir.Körü körüne başkasını taklit eden kişiye mukallid denir.Buna göre, Allah'ın apaçık kitabına dayanmadan, bir müçtehidi!veya başka bir mukallidin sözünü, sünnetini ve yolunu rehber edinip onunla amel etmekle taklit meydana gelir.Taklitçilik vahiy'den başka rehber edinmek olduğu için bir nevi Allah'a şirk koşmak, kula kulluk anlamına gelmektedir. Mukallid, Allah tarafından indirilen vahye, kesin delile ve sorgulamaya değil, hükmü çikaran kişiye itikad eder,Mukallid, din ve hükümde Allah ve Resulü yerine insanlara itimad ve itibar eder.Halbuki Rahman ve Rahim olan Allah'ın kitabına baktığımızda bir çok âyette taklit belasının yerildiğini görmekteyiz.Vahiy'den bağımsız hareket ederek hiç düşünmeden başkasını taklit etmek insan onuruna yakışmayan çok çirkin bir davranıştır.Yüce Rabbimizin biz kullarından istediği sadece ve sadece Allah'a ve Resüle (Elçiye) tâbi olmak ve ona itaat etmektir.Bir konuyla alakalı Allah'ın kitabında müracaat edilip de orada açık bir hüküm bulunduğunda onunla amel edilir.Böyle bir hüküm yoksa, o hüküm dinde yok demektir.Çünkü din vahiy ile tamamlanmıştır ve biz aynen Nebiler gibi sadece vahiy'den sorumluyuz.Yüce Allah, vahiy ile Nebi'ye göndermediği bir şeyden dolayıinsanları sorumlu tutmaz.İndirmediği bir şeyden dolayı hesaba çekmez, vahyetmediği bir hükümden dolayı kulunu cezalandırmaz.Falanın filanin Allah'a ve Resulüne iftira ederek dinde uydurduğu bir hükümden dolayı Allah insanı nasıl hesaba çeker?Dolayısıyla Allah'tan indirilmeyen, Nebi'ye vahyedilmeyen, Resülün tebliğ etmediği yani Kur'an'da apaçık olmayan bir hükümden ötürü insanlar sorumlu tutulamaz. Bundan dolayı Allah Resulü Muhammed ( Aleyhisselam) sadece Kur'an ile Resüllük görevini yerine getirmiştir.Bu konuyla alakalı onlarca âyet mevcuttur."Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları ( o güne iman edenleri Kur'an ile) uyar.Onlar için Rablerinden başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır, belki sakınırlar"(En'am-51)"De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"( Enbiya- 45)"Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver"( Kaf- 45)
6 Eylül 2021 Pazartesi
POSTACI" SÖZÜ (2.YAZI)Gelenekçiler bırakın Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü, bırakın Kur'an'ın bir sisteme sahip olduğunu,bırakın Nebi ile Resulün arasında bulunan farkları, daha Allah'ın kitabını üstün körü olarak da olsa anlayamamışlardır.Ön yargı ile yaklaşan Kur'an'dan hiçbir şey anlayamaz.Yani şimdi siz Kur'an'ın yanında Buhari'nin hadislerine, Celaleddin-i Rumi'nin mesnevi'sine, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetnâmesine, Said Nursi'nin Risale'i Nur Külliyatına, F Gülen'in din anlayışına Diyanet'in Kur'an cahili vaizlerine, tarikatların şeyhlerine iman ederseniz,Kur'an size karşı tüm kapılarını kapatacaktır. Çünkü Kur'an kendisine karşı oluşturulan hiçbir ortağı kabul etmez.Kur'an, kirli, pis, paslı, müşrik bir zihne gelip yerleşmez.Temiz, hâlis, arı duru ve aydınlık olmayan bir mekanda Kur'an'ın işi olmaz.Akllarını temiz ve saf olarak tutmayanlar Kur'an'ın kapısından içeri giremezlerDolayısıyla bu mezhep taklitçiliği ve taassubu içinde boğulan hurafeciler,Kur'an'ın ortaya koyduğu Resül kavramını hiç bir zaman anlayamazlar.Bırakın Resül kavramını, bunların"müçtehid" olarak gördükleri ağa babaları bile Allah'ın kitabına inanmamış, tevhid düşmanı ve Kur'an cahili mukallitler olarak tarihe geçmişlerdir.Resülleri Kur'an'dan ayıranlar küfrün önde gidenleridir. "Allah'ı ve Elçilerini inkâr edenler ve Allah ile Elçilerini birbirinden ayırmak isteyip"Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız"diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, İşte gerçekten kafir olanlar bunlardır.Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır"(Nisa-150, 151)Akıllı mümin, Allah Elçilerini, indirilen vahiy'den öğrenen kişidir.Çünkü hayatı, edebi, mücadele ve ahlakı Kur'an'da anlatılan Resul (a.s) iman edenlere örnek olarak gösterilmiştir."Andolsun ki, Resülüllah, (Allah'ın Elçisi) sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnektir"( Ahzab- 21)Bir düşünün, neden Muhammed (a.s) ın şahsiyeti ve Nebi makamı değil de, Resül (a.s) örnek olarak gösterilmiştir.Elçilerin bütün bağlantıları vahiy ile kuruludur.Allah'ın Elçileri Kur'an'dan bağımsız olarak anlaşılamazlar.Elçileri Kur'an'ın dışına çıkarmak onlara yapılacak en büyük hakaret olacaktır.Günümüzün gelenekçilerinin, Kur'an ehli muvahhidleri lekelemek ve iftira etmek maksadıyla,Allah'ın Elçisi için kullandıkları bu uydurma "postacı" sözcüğü, bizzat kendileri tarafından icat edilmiş bir hurafedir.Yani bu tabirin mucidi, ataların dinine körü körüne bağlı olmaya davet eden rivayet tapıcılarıdır.Aslında, bu konuyu, vahiy ve Resüller tarihi zemininde değerlendirdiğimiz zaman hakkı apaçık olarak görmüş olacağız.Esasen bu haksız eleştirinin sahipleri yani Ehl-i Sünnet din adamları ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlere kayıtsız şartsız tâbi olanlar, Allah Resulü'nü sadece Kur'an'ın değil, hayatın dışına da atmışlar dır. Bu müfteri din bezirganları, Allah Resülü konusunda, Kur'an ehli muvahhidleri itham ederek, bile bile hakkı gizlemek ve doğru yolu eğri göstermek gayesiyle kilise engizisyoncularının Allah Resulü İsa (a.s) aleyhinde sergiledikleri iftira ve apaçık cehaleti tekrar hayata geçirmektedirler.Onların bu çirkin ahlak ve bozuk inanç yapıları sayesinde Allah'ın ve tüm lânet edicilerin lânetine maruz kalmaktadırlar. Cahiller şu sorunun cevabını vermek zorundadırlar.Allah'ın Elçilerini hayattan uzaklaştırmak, onları vahyin ölçüleri içinde sağlıklı olarak övmek yüzünden mi vücut bulur. Yoksa onları şirk geleneğinin yüceltmelerine malzeme yapmak yüzünden mi?BİZ MUVAHHİDLER İKİ NOKTANIN ALTINI ÇİZİYORUZ.1-) Tarihin hiç bir zamanında Kur'an ehli muvahhidler Allah'ın Elçileri için "postacı" sözcüğünü kullanmamışlardır.Kullandığımızı varsayalım:2-) Allah'ın postacılığını yapmak, vahyi tebliğ etmek, Allah'ın temsilcisi makamında bulunmak, canlı vahiy ve konuşan Kur'an olmak, Kur'an'a eşit bir değere sahip olmak küçümsenecek bir görev, hafife alınacak bir sıfat mıdır?Şirki tevhid akidesine bulaştırarak, rivayetlerle şeytanın postacısı olanların bu soruya cevap vermeleri gerekir.Ümmi, saf, ilimsiz ve aldatılmış bu milletin inançlarını ve duygusallığını sömürmenin getirisi alçaklık ve cehennem azabından başka bir şey değildir.
5 Eylül 2021 Pazar
POSTACI" SÖZÜ (1.YAZI)Gelenekçiler, mezhepçiler, ataların dinine tapan mukallitler kısacası müşrikler, Kur'an ehli muvahhidlere karşı ellerinde doyurucu bir delil olmayınca, önce iftira olan bir sözcük ortaya attılar. Sonra da muvahhidleri bu uydurma ve yalan olan "POSTACI" sözcüğü ile itham etmeye başladılar.Kur'an ehli muvahhidler Allah Resulü'nü hiç bir zaman "postacı" olarak görmezler. Bu onlara karşı yapılmış çirkin bir iftiradır.Aslında Kur'an''ı bağlam ve bütünlüğü içinde, bir sistem olarak bilmeyenler gerçek anlamda Allah Resüllerinin nasıl bir değere sahip olduklarını bilemezler. Dolayısıyla Allah Resulü ile birlikte diğer Elçilerin makamlarını da idrak edemezler. Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ( Aleyhimusselam) ı ve diğer Resülleri gerçek olarak anlama Kur'an'ı anlama ile ilgili bir durumdur. Yani tam manasıyla, eksiksiz olarak Allah'ın Elçilerini tanımak Kur'an ehli muvahhidlere ait olan önemli bir özelliktir.Çünkü muvahhidler Allah Elçilerini uydurma ve yalan rivayetlerden değil, apaçık ve kesin delil olan Kur'an'dan tanımaktadırlar.Şu mesele çok önemlidir.Allah'ın Elçilerini değerli kılan şey vahiy'dir.Onların Allah'ın temsilcileri olmalarıdır.Bundan dolayı yüce Allah, Kur'an'da, âyetleri ve Resülleri arasında hiçbir ayırım yapmamış elçileri yalancılıkla suçlamayı ile âyetleri yalanlamayı aynı cürüm ve büyük bir vebal olarak zikretmiştir.Şimdi hak bu kadar ortada iken, ataların dinine tapan müşriklerin Kur'an ehli muvahhidleri, Resül düşmanı olarak göstermeleri çirkin bir iftira, büyük bir yalan ve apaçık bir cehalettir. Muvahhidler, Allah Resulü'ne karşı yapılacak menfi bir sözün ve kötü bir hareketin nasıl bir netice ile sonuclanacağını çok iyi bilmektedirler. "Allah ve Resulü'nü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır"(Ahzab-57)Kur'an ehli muvahhidler Elçilere itaatin mutlak olarak Allah'a itaat, Elçilere isyan etmenin mutlak olarak Allah'a isyan olduğunu en iyi bilen Allah'ın muhlis kullarıdır.Yani şu "postacı" sözcüğünü, Allah Resulü'nü ilah ve rab konumuna sokmak, onu vahiy dışına atmak, Kur'an'dan uzaklaştırmak, sonra da keyfine ve inancına göre ona bir takım uydurma ve yalan kimlikler belirlemek tam manasıyla Allah Resulü'ne karşı iftira ve apaçık bir buhtandır.Bu "postacı" sözcüğünü uyduranlar Kur'an'ın muhkem bir şekilde koruma altına aldığı Allah Resulü'nü istismar edemeyeceklerini bildiklerinden dolayı şirk dinine göre bir Resül meydana getirdiler. Dolayısıyla Allah'ın kitabı olan Kur'an'da yüzlerce âyette anlatılan Allah elçisi ile Ehli Sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia'nın kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle anlatılan "peygamber" birbirinden çok farklı kişilerdir.Bu farkları ele alacak olursak söz çok uzayacaktır.Aslında bu mesele Kur'an ehli muvahhidlere malum olan bir meseledir."POSTACI" sözcüğü, aynen Hıristiyanlar gibi, hatta onlardan daha ilerde uydurma rivayetlerle Allah Resulü'nü Kur'an'dan koparmak ve onu şirk aracı haline getirmek, vahiy ile ilişkisini kesmek sonra da bunu"Peygambere saygı, sünnete bağlılık" aldatmalarıyla ümmi halka inandırmayı amaçlayan iftiracı,şirke sapmış bulunan hurafecilerin icat ettikleri sonra da itham ve eleştiri aracı olarak kullandıkları sözcüklerden biridir.Bunlar bu aldatma ve yalanlarla evliyalarını ve efendilerinikutsamak ve yüceltmek maksadıyla Allah Resulü'nü alet ederek başlattıkları bir tapınma ve hululiyyet hareketidir.Dini yıkma ve islamı dejenere etme projesidir. Koruma altında olan Kur'an'la batıl inançlarına bir yol bulamayınca bu çirkin emellerini Allah Resulü'nün üzerinden gerçekleştirdiler.Oyunu büyük oynadılar, tevhid akidesini ve İslam milletini paramparça ederek arzu ve isteklerine kavuştular.Hem Kur'an'ın manasını tamamen boşaltıp bozdular.Hemde Allah Resulü'nü vahiy'den ayırarak sanal bir masal kahramanı haline getirdiler.Mezhepçi cahiller bu "postacı" söylemle, Allah Resulü'nü Kur'an gerçeğinde sadece vahyi tebliğ eden, Kur'an ile insanları uyaran,sadece Kur'an'ı anlatan ve okuyan, yalnız vahye tâbi olan, bunun dışında hiçbir yetkiye sahip olmayan Allah'ın bir temsilcisi olarak gören Kur'an ehli muvahhidlere çirkin bir iftira ile itham etmektedirler.Fakat bu Allah'ın bir kanunudur, Kur'an ehli muvahhidler tevhid akidesinden dolayı hakaret görecekler ki, Allah'ın indinde ve cennete dereceleri kat kat olsun.Yüce Allah, Elçileri ile birlikte muvahhidlere büyük bir değer veriyor."Âyetlerimiz açık açık okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin.Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar.De ki: Size bundan ( bu öfke ve kudurmanızdan) daha kötüsünü bildireyim mi?Cehennem! Allah, onu kafirlere ( ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur"( Hac- 72)
3 Eylül 2021 Cuma
ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(64.YAZI) "Allah razı olsun hocam!Din Allah tarafından tamamlanıştır.(Mâide-3) Bir şeyin tam olması demek artık fazlalığı kabul etmemesi anlamına gekmektedir.Tam dolu bir su bardağına bir damla ilave ederseniz taşar. Ama maalesef tek bir kaynağı olan saf ve temiz bu dine değil bir damla, sürahiler dolusu bozuk ve kokuşmuş çok değişik kaynaklı ilaveler yapılmıştır. Rabbim tek ve katışıksız kaynak olan Kur'an'dan bizi ayırmasın. İnşallah emek ve gayretlerinizle toplumda bir farkındalık oluşturusunuz. Rabbim yar ve yardımcınız olsun" (Muammer Aydın- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Emevilerin Kur'an'sız nebi-resül projesi kapsamında rivayetler, bidâtlar, hurafelerle doldurulmuş balon gibi uydurma bir din, baskı, zulüm ve hile ile kabul ettirilmiş, günümüze kadar süre gelen bir müktesebat bagajı yeni yeni ciddi manada sorgulanan, akıl sahiplerinin tevhidi inanca tekrar dönmesi için yaptıkları mücadeleyi görüyor ve candan destekliyorum.Allah yardımcımız olsun" (Yalçın Özkara- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Rabbım siz korusun!Hep sihatte kalasınız.Emin olun, insanlığın sizin gibi kuran aydınlatıcılarına ihtiyacı var.Kur'anla aydınlatan sizin gibi insana saygım, sevgim sonsuz" (Hasan Yildiz- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------"Kardeşim!Allah razı olsun.Emeğinize sağlık.Yazılarınızı merakla bekliyor, keyifle okuyor ve hayatımıza, bilgimize bir şeyler eklemeye çalışıyoruz! Katkılarınız ve hizmetiniz ve emeğiniz için teşekkürler, sevgiler" (Hüseyin Bostan- "Kurana İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Çok yerinde ve değerli tesbitler Ali Hocam!Bu tedbirlerinizin aşağı yukarı tamamı 1978/79 yıllarında o zamanın tek TV kanalı olan TRT de akşam sekiz haberlerinden önce beş dakika diye bir progmla oyunlastırılarak çokgüzel işlenirdi. Ünlü tiyatrocular bu programa büyük katkı sunarlardı, yüreğinize sağlık Ali Hocam!Toplumun en önemli sorunlarına parmak basmışsınız.Allah razı olsun.Bir toplumu değerli kılan bütün ahlâk ve nezaket kurallarını dile getirmişsiniz. Size yürekten teşekkür eder saygılarımı sunarım. İyiki bu toplumun bir Ali Aydın'i var" (Hayri Sipahi "Güzel Ahlak ve Nezaket Gibisi Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------Ahlak gibi bir cevher yoktur.Bizlere lazım olan bu.İslamın temeli güzel ahlaktır.İslamın içinden güzel ahlakı çıkarın geriye bu günkü yaşadığımız İslam kalıyor.Oda hiç bir işe yaramıyor.Bu dünyada işe yaramayan ahirette işe yarar mı?Selamlar"(Hamza Goren- "Güzel Ahlak ve Nezaket Gibisi Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------"Selefilik ile ilgili altıncı yazınızı okudum.Bildiklerime bilmediklerimieklediniz hocam.Allah sizden razı olsun inşaallah. Dün pazar günü bir düğünyaptık Selefi’lerin ne denlibir melanet olduklarını canlı olarak gördüm.Sahabileri överken şöyletanıtıyorlar."Onlar gökteki yıldızlar gibidirler, hangisine tutunursanızcennete girersiniz" Peki bu sahabiler Nebi(a.s) ın ahireteirtihalinden sonra nedendört gün toprağa verilemedi? Başka bir şey yazmak istemiyorum. Selam olsun vahye uyanlara Almanya"(Ibrahim Serin- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------"Bak kardeşim!İslam dini hak dindir, Allah'a hamdolsun bunda zerre kadar şüphemiz yoktur. Fakat şu anki yaşadığımız din gerçek İslam mıdır?Bunu sorgula, araştırmalar yap.Anadan- babadan, dededen, hocadan, hacıdan, şundan bundan sorma. Sadece Allah ne diyor, ona bak. Kitabımız olan Kur'an-ı Kerim'den araştır. Orada göreceksin Allah diyor ki,"...belki senin ataların yanlış yol üzerindedir"(Bakara 170) Sen aklını kullan, umulur ki doğru yolu bulasın.(Muammer Aydın "Demokrasi- Laiklik-Cumhuriyet" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------"Değerli hocam!Bu kesimle monuşuyorum.Şöyle mesnetsiz bir ithamda bulunuyorlar."Bir gecede cahil kaldık"O devirde Türkiye nin nüfusu on üçMilyon, okuma yazma oranıerkekler yüzde üç kadınlar binde yedi olarak verilmiştir.Nasıl oluyor da bir gecede cahil kalıyoruz?Bu insanlık yeniden Kur’an’adönmedikçe kurtulmasıimkansız diye düşünüyorum.Selam olsun vahye uyanlara, Almanya"(Ibrahim Serin- "Demokrasi, Laiklik, Cumhuriyet" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Sözün bittiği yer burası herhalde! İnsanı en çok kahreden, bu fiillerin İslam diniyle hiçbir alakası olmadığı ve bu ahlaksızlıkları tamamen reddettiği halde ben müslümanım diyenlerin bu çirkin fiileri yapmaya devam etmeleridir. Böyle bir zihniyet, halkının aydınlanmasını, cehaletten kurtulmasını ister mi? (Ayhan Demirci "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Allah o çocuklara acısın, onların ellerinden kurtarsın.Orada (Afganistan'da) kalan çocukların hayatları psikolojik olarak bitti, mahfoldu.Çocuklara yazık olmuş, böyle bir toplumdan saglıklı, kültürlü, güzel ahlak sahibi nesiller beklemek yanlış olur.Toplumun gelecegi çocuklardır. Başta o çocukları veren aile suçlu, sonra diğerleri, şok oldum yazıyı okuyunca" (Leyla Karaca- "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"İsmet Doğan!Şeytani olan Kur'an'ın tamamını okumak yerine, müteşâbih bir süreyi çarpıtarak, Arap faşizmini dinin gereği gibi göstermektir. Oysa muhkem âyetlere bakıldığında Nebi(a.s) a kendisi ile savaşmayan, anlaşmaları bozmayan, ilk saldırıyı yapmayan toplumlara( kafir dahi olsalar) karşı savaş yapılmaması bildirilmiştir.
ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(65.YAZI) "Ali Aydın!Bilgi, aydınlık, aydınlatmak bir ödev, önemli bir görev.Sizin yazdıklarınızı heyecanla okuyor ve okunmasına gayret ediyorum. Ecrini vereceğine Rabbimden bekliyorum, inanıyorum.Çünki ben sadece O'na güveniyorum.Selam olsun vahye uyanlara, Almanya" (Ibrahim Serin- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Tam anlamıyla çalışan demokratik laik bir sistem yönetimler için gereklidir. Aksi takdirde ülke yönetilemez yani demokratik ve laik bir sistemde din aranmaz. Devletin dini adalettir.İstiyen İslam ilkeleriyle yaşar, istiyen Hiristiyan, Yahudi veya dinsiz olarak yaşama imkanı bulmalı ki, ortak değerler olan hukukta eşitlik, bütün kaynaklar adil dağıtılmalı ve kamuya ait haklar devletin güvencesinde olmalı.Özel mülkiyetler sıkı denetim, kontrol ve koruma altında olmalıdır.Vatandaş nereden kazandığının hesabını verebilmelidir.Allah'ın mülkü bir kaç kurnazın tekelinde olmamalı, laik sistemi Nebi (a.s) Medine sözleşmesi adıyla uygulamıştır.Esasında insani değerler, Kur'an'a ters olan değerler değildir. Bilakis Kur'an'ın önerdiği değerlerdir. Cumhuriyet meclisi yani insanlar halkın ortak aklı ile kendini yönetmelidir.Bu kanunlar kurumsallaşmalı ve kimse aksini yapamıyacağı engeller ve kurallar konulmalıdır.Demokrasi ve insan hakları olmadan hiç bir inanç kendini özgürce ifade edemez. Dönüş ancak böyle bir sistemle barış projesine ulaşabilir diye düşünüyorum"(Ali Uykur- "Demokrasi, Cumhuriyet, Laiklik" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Ali hocam!Vallahi yine gerçekleri ortaya çıkarmışsınız.Anlayana ve azıcık tefekkür etmek isteyene. Günümüz Müslümanı üzerindeki ölü toprağını atmak istemiyor.Günümüz Müslümanı sürü olmaktan gocunmuyor.Günümüz Müslümanı gerçek iman ve güzel ahlak sahibi olmak istemiyor. Günümüz Müslümanı, Kur'an âyetlerini, tabiat âyetlerini, insan âyetini bilmek, tanımak ve araştırmak istemiyor.Günümüz Müslümanı cahil kalmayı bir makam/şeref görüyor.Bunları düşündükçe ruhum daralıyor, afakanlar basıyor.Allah ilminize, kaleminize, ferasetinize keskinlik versin.Teşekkürler.Tebrikler.Saygılarımla selamlıyorum" (Fuat Ceylan Ceylan- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Yüce kitabımız, herkes kendi yaptıklarıyla hesaba çekilir ilkesiyle, insanı bireysel özgürlüğe davet etiği açıktır.Birey özgür olmadan, irade sahibi olamaz.İradesi olmayan her birey, birilerine sürü ve kul olmaya kendini mahkum eder. Yüce Kur'an yaşanarak okunur.Hayatı ve güzel ahlakı inşa ederek yol alır.Siyasal veya ulusal din, tarikat, cemaat, rivayet, gelenek, ata, kavim, sünnet, mezhep dini uydurulmuş din olur.Bu durumda din onlar için amaç değil araç haline dönüşür ve maalesef dönüştürülmüştür. Müslüman toplumların tarihsel sorunu budur" (Ali Uykur- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Böyle nefis bir değerlendirmeden dolayı yüce Allah senden razı olsun kardeşim!Bu güzel yazılarını ön yargıdan azade olarak okuyan mutlak istifade edip kendini sorgulayacaktır.Yüce Rabbim hesaba çekilmeden önce, kendini hesaba çekenlerden eylesin" (Mevlüt Özcan "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------"Hocam!Öyle mükemmel derlemişsiniz ki, tüm bunları kitap haline dönüştürüp daha çok kişi ve kitlelere ulaştırmak iyi olur düşüncesindeyim.Rabbim sizden razı olsun inşAllah. Saygı ve sevgilerimi sunuyorum" (Abdülkadir Demirdizen- "Kur'an'a İhanet Tarihi" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Allah senden razı olsun üstadım...Yıllar once bu konuyu yazıp, "afgan uleması dünyanın en cahi ulemasıdır" dediğim için binbir türlü tenkidle karşılaşmıştım. Evet bu paylaşımda değindiğin gibi, fiili livatanın halkın nezdinde kurumsallaştığı tek ülke afganistandır..."(Murat Karadağ- "Allah Hiç Kimseye Zulmetmez" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Ne yazık ki öyle.Hatta Hacca ve Umreye bile gitmiş çok insan, Kur'an'ı, Allah Resülünün hayatını bile merak edip baştan sona okumamıştır.Çoğu çektiği tesbîhin, besmelenin, okuduğu Fatiha sûresinin bile manasını bilmiyor ve işin acı tarafı merak bile etmiyor. Allah aşkına! Kim mezhepleri tek tek inceleyerek birini tercih ediyor da," ben Hanefi- Şâfi-Hambelî yahut Mâlikî mezhebindenim diyor ? Babadan dededen gördügü gibi uydum kalabalığa gidiliyor...!!!(Enver Etik-"Diyanet, ilahiyat fakülteleri ve İmam Hatip Okulları İsraftır" adlı yazıya yaptığı yorum)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)