KUR'AN'IN ÖZELLİKLERİ
(13. YAZI)
Bilindiği gibi, yazı, işitmenin değil, görmenin dilidir. Bu yüzden, yazı, tüm gücüyle kelimeleri görsellik boyutuna hapseder.
Yazılı dil, seslerin resmini çizer ve uzayda çizgiseldir.
Sözlü dil ise, fonetiktir ve zamanda çizgiseldir.
Yazılı söz, sabitleşmiş- sabitleştirilmiş sözdür. Kulak düzeninden göz düzenine geçen dilin bir parçası olup, hiç bir diyalog içermez.
Yazılı söz, sürekli tekrarlanan ve aynı olan sözdür.
Oysa işitilen söz böyle değildir.
Zira, sizinle konuşan kişiden ona söylediklerinizi tekrarlamasını isteyin farklı şeyler söyleyecektir.
Ancak, yazı ve yazımda sonsuza kadar tekrar süreci vardır.
Bu süreç diyaloğu imkansızlaştırır.
Zira, söz artık kendisi olmaktan çıkmış, başka bir dünyaya dönüşmüştür.
Yazılı söz, aracıdır; yazı ve kayıt dünyasının böylesine belirsiz ve çok anlamlı olmasının nedeni budur.
Söz yazıya geçirildiğinde, hakikat artık birisi tarafından söylenildiği zamanki etkisini kaybeder.
Dahası hakikat, kendi kendilerine hiçbir anlam ifade etmeyen vizusel göstergelere indirgenir. Söz yazıldığında; soyut, güvenilir tartışma aracına dönüşür.
Yazı işitmeyi görmeyle değiştirir ve sözlerin esrarlı hâlesi ve yankılarıyla birlikte kişinin anlama tarzını bir metni anlamaya dönüştürür.
(Jacgues Ellul. Sözün düşüşü. Çev-Husamettin Arslan. İstanbul. 1998. S. 62-64)
Aslında doğal olarak, sesli ortamında kelime, gerçek ve var olan şimdinin parçasıdır.
Hitap ve söz, gerçek hayatta yaşayan bir insan tarafından kendisi gibi gerçek olarak yaşayan bir insan ve insan topluluğuna belli bir zamanda ve her zaman kelimelerden fazla şeyler de içeren gerçek bir ortamda aktarılır.
Hitap yani söz, her zaman sözel olmaktan öte özellikler taşıyan bir durumu değişime uğratır.
Dünyayı olumlu veya olumsuz olarak değişime hazırlayan ölü metinler değil, sözün gücüne sahip olanlardır.
Söz, hiçbir zaman tek başına, sadece kelimelerden oluşan bir bağlamda ortaya çıkmaz.
Yazın metninde ise kelimeler yalnızdır.
En önemlisi, metni birleştirirken, bir şeyi kaleme alırken, bunu meydana getiren katip de yalnızdır.
Yani yazı yazmak, yalnız başınalık taşıyan bir eylemdir.
Bir eserin metninde var olan bir kelime bütün ses özelliklerinden ve cazibelerinden mahrumdur.
Fakat hitap ederken kelimeler vurgulanır, hatibin sesinden, canlı, heyecanlı, sakin, kızgın ve mutlu olduğunu anlayabiliriz.
Hiç bir zaman, hiç bir kaynak sözün gücü gibi toplumları harekete geçiremez.
Yüce Allah'ın beşer Resul göndermesinin sebebi budur. Vahiy hiçbir zaman onu dillendiren beşer Resul kadar insanların duyguları üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olamaz.
Mesajı ileten kişi hiçbir kelimeyi vurgusuz olarak dile getirmez.
Hatip ilâhi kaynağa canlılık ve dinamizm kazandıran bir özelliğe sahiptir.
Yazılı bir eserde yazım işaretleri, metin tonunu asgari ölçüde yönlendirir
Örneğin soru işareti veya virgülle ses biraz yükseltilir.
Halbuki dilden çıkan sözün müthiş bir yayılma kabiliyeti ve gücü mevcuttur.
Burada bir örnek vermek gerekirse, kaliteli herhangi bir filmin senaryosunu hiç kimse bir defadan fazla okuyamaz, fakat filmini onlarca kez seyredebilir.
Çünkü filmde sözün gücü var, mizah, hareket, canlılık, duygusallık ve heyecan daha fazla yaşatır.
Şimdi bir kez daha belirtmek gerekir ki, Allah'ın mesajı bilinen anlamda bir "kitap" değil, gerçek manada bir kelamdır.
Çünkü Kur'an, bir söz olarak islam davetinin başlangıcı ile aynı anda nazil olmaya başladı.
Ve bu iniş süreci yaklaşık 23 yıl sürdü.
Yani Kur'an'ı Mübin çeşitli bölümleri, islam davetinin çeşitli merhalelerinde ihtiyaçlara ve sorunlara göre vahyedilen ilâhi bir söz ve Rahmâni bir hitaptır.
Kur'an'ın yüzlerce yerinde var olan "söyle, konuş, de, oku, uyar, davet et vs. kelimelerine karşılık bir tane dahi "yaz,yazdır, yazın" kelimesine rastlanmaz.
Bu nedenle, Kur'an'ın masa başında kaleme alınmış bir eserin özelliğine sahip olarak karşılanması son derece hatalıdır.
Allah'ın mesajının tebliğ edilmesinden sorumlu tutulan son Nebi olan Muhammed ( a.s) ın hem akla hem inanca ve hemde duygulara hitap etmek durumundaydı.
Son Nebi risalet görevi sırasında farklı zihin yapısına sahip birçok insanla diyaloğa geçmek zorundaydı.
Böyle bir kimse, son derece önemli olan bir mesajı yaymak ve bir mücadeleye öncülük etmek için insanlara mesajın farklı yönlerini sunmak ve düşmanlarının çok katı olan inançlarına karşı koymak için duygularını da uyandırmak durumdaydı.
İşte bu yüzden vahiy sözün gücüne dayanan ve söz ile tebliğ edilmesi gereken ilâhi bir kelam ve ilâhi bir hitaptır.
Dolayısıyla yüce Allah Kur'an'ın dillerde ve gönüllerde canlı bir söz ve dinamik bir hitap olarak taşınmasını murat etmiştir.
"Hayır, O ( Kur'an) kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde yer eden apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi ancak zalimler bile bile inkar eder"
(Ankebut- 49)
Yazılı bir metin olarak Kur'an evlerde, kütüphanelerde, bilgisayarlarda olmasına rağmen, neden insanlar onu dillendirecek bir sese, bir sözcüye, bir hatibe, bir gönüllüye, bağlam ve bütünlüğünü bilen birisine müracaat etme ve sorma ihtiyacını duyarlar?
Aslında Arapça diline az vakıf olan biri Kur'an uslubunun bir "kitap" ve metin değil, bir söz, bir hadis, bir dâvet, bir sesleniş, bir nida, karşılıklı etkileşim, canlı bir konuşma, dinamik bir diyalog formatında olduğunu hemen anlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder