12 Mayıs 2019 Pazar

KUR'AN'IN ÖZELLİKLERİ
(1.YAZI)
Allah Resulü'nden sonra Kur'an'ı anlama ve açıklama işi hiçbir zaman herhangi bir mezhebin, bir kişinin veya bir  grubun tekelinde olmamıştır.
Fakat samimi bir şekilde Kur'an'ı anlama gayretinde olmayan Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri mezhebi düşüncelerini ön plana çıkarmallarıyla ona kendi inançlarını ve doğrularını onaylatmak istemişlerdir.
Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri hikmetten uzak bir  şekilde Kur'an'a yakaşmaları bağlam ve bütünlüğüne gölge düşürmüş, manasını tahrif etmiş, sisteminin tamamen  dağılmasına sebep olmuştur.
Özellikle Nebi ile Resul arasında bulunan farklardan habersiz olmaları ilahi hitabın hatalı yorumlanmasına yol açmıştır.
Bu tür hikmetsiz anlayışlar geçmişten günümüze kadar aralıksız devam edip gelmektedir.
 Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü,  tevhid sistemi içinde onu  anlama meselesi çok önemli olmasına rağmen bu esasın pratikte her zaman ihmal edildiğini görüyoruz.
Burada her şeyden önce Kur'an'ın bir bütün olduğunu, kendi içinde bir sisteminin (Hikmet) bulunduğunu ve tutarlılığından hareketle onun, mutlaka kendi bütünlüğü içinde anlaşılması, dilinin özelliklerinin bilinmesi ve o şekilde  çözüme kavuşturulması gerektiğini ortaya koymak istiyoruz.
Nebi ile Resul'ün  arasında bulunan farkları bilmeyen, Kur'an'ı kendi bağlam ve bütünlüğü içinde anlamayan kimse Kur'an'a meal verip tefsir etse dahi kendisini  bir çok çelişkinin içinde bulacağından şüphe etmesin.
Allah Resulü'nden sonra Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklar anlaşılmadığından  vahiy açıklanırken gerekli olan bağlam ve bütünlük yerine getirilmemiş, sonu gelmez ihtilaflar çok ciddi boyutlara varmış anlamsızca çatışmalar meydana gelmiştir.
Öncelikle şu gerçeği ortaya koyalım:
Kur'an;  "Allah kelamı" (Tevbe-6; Fetih- 15) olması hasebiyle "her türlü çelişkiden uzak" (Nisa- 82) inanç ve tevhid, güzel ahlak ve ameller bakımından insicamı olağanüstü ilahi bir hitaptır.
Allah'ın hitabında anlatılan olaylara ve konulara Kur'an dışındaki  bir yola gitmek isteyen başarısızlığa  mahkum olacaktır.
 Nebi ile Resul arasında bulunan farkları bilmeme veya Kur'an'ı kendi bağlam ve bütünlüğü içinde anlamama  Kur'an'ı hiç anlamama  gibi bir sonuca götürür.
 Dolayısıyla Kur'an'ın sistemini gözardı ederek rivayetlerle  açıklamaya çalışmak Allah'ın kitabından uzaklaşmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Aslında Kur'an bir "kitap" değildir.
Onun kendisini "kitap" olarak  nitelemesi bağlam ve bütünlüğünün bulunması, bir sisteme sahip olması, ilahi bir koruma altında indirilmesi ve kendi içinde bir çözümünün bulunmasından dolayıdır.
Dolayısıyla Kur'an'da geçen "kitap" kavramını "vahiy" olarak anlamak gerekir.
 Çünkü bütün Nebi'lere vahiy indirilmesine  rağmen müstakil bir kitapları olmaması bu gerçeği gösteriyor.
Halbuki Kur'an'da  bütün Nebilere kitab indirildiği  haber verilmiştir.
İşin esası Nebilere "kitap" değil, "vahiy" indirilmiştir.
"İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak Nebiler gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda  hüküm vermeleri için onlarla beraber hakkı gösteren "kitapları" da  gönderdi..."
(Bakara-213)
Yani Kur'an'da geçen "kitap" kavramının, bizim bildiğimiz ve insanların akgılarında var olan iki kapak arasında maddi nesnelere yazılı bir şey olmadığını şu âyet ortaya koyar.
 "Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. İndimizde hakkı söyleyen  kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar"
(Müminün- 62)
 Aslında Allah'ın indinde maddi materyallere  yazılı bir kitap bulunmaz.
İnsanların amellerini tam olarak kayıt altına alan ve yaptıklarını kaydeden bir hafıza, bir bellek bulunur.
İşte Kur'an âyetlerinde geçen "kitap" bellek, hafıza, bağlam ve bütünlüğü olan insanların hafızalarında yer edinen ve Allah'ın koruması altında bulunan "vahiy"dir.
 Dolayısıyla âyetlerde anlatılan "kitap" nitelemesi "vahiy" anlamına gelmektedir.
 Çünkü vahiy Allah tarafından direkt olarak Resul'ün kalbine indiriliyordu.
"Ey Resul! Onu Ruhu'l-emin  uyarıcılardan olasın diye apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir"
(Şuara- 193, 194,195)
"Kitap" kavramının "vahiy" olduğu ve maddi nesnelere yazılı bir metin olmadığı ile ilgili âyet çoktur.
"Hakikatte o  (yalanladıkları) levh-i mahfuzda bulunan şerefli bir Kur'an'dır"
( Buruc- 21, 22)
" Hayır, o (Kur'an) kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde yer  eden apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi ancak zalimler bile bile İnkar ederler"
(Ankebut- 49)
 İşte bütün bu gerçekleri bilmeyen mezheplerin sözde ilim adamları yani muhaddis ve mezhep imamları büyük bir cehaletle  "Kur'an'a abdestsiz ve cünup olarak dokunulmaz" demişlerdir.
Halbuki Allah tarafından direkt olarak Resul'ün kalbine  indirilen vahiy elle  dokunabilecek ve gözle görebilecek bir şey değildir.
"Temiz olmayanlar ona dokunamaz"
(Vakıa-79) demek, vahyin Allah tarafından Resul (as) a  ulaşıncaya kadar koruma altında olması ve Mekke müşriklerinin "onu Muhammed'e şeytanlar indiriyor" iftiralarına karşı verilmiş  bir cevaptır.
(Şuara-210,211)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder