22 Mayıs 2019 Çarşamba

KUR'AN'IN ÖZELLİKLERİ
(10. YAZI)
Kur'an'ı okuyan kişi onun,  imanla, ahlaki direktiflerle ilgili bilgiler verdiğini, uyarılarda bulunduğunu, müjdeler verdiğini, onda tehditler  olduğunu görür.
Ancak, aynı konu farklı şekillerde birçok yerde tekrar edilir ve görünürde hiç ilgisi olmayan bir konu diğerini takip eder.
 Bazen görünür hiçbir  sebep yokken bir konunun ortasından başka bir konu devreye girer.
Konuya yazılı kültür- sözlü kültür açısından yaklaşmanın yanı sıra "yazı dili" ve "konuşma dili" açısından da yaklaşılabilir.
Kur'an'ın yazı dilinin özelliklerini mi yoksa konuşma dilinin  özelliklerini mi  içerisinde barındırdığının tespit edilmesi vahyin daha iyi anlaşılması için önemlidir.
 O halde yazı dili ile  konuşma dilinin  özelliklerini ortaya koymaya çalışalım. 
Yazı dili (metin) anlatacağı şeyi  başından sonuna kadar okuyucu için tasarlanan bir yazıyı gerektirir.
Yazar,  yazı dilinin sınırları ve imkânları çerçevesinde yüzyüze bulunmadığı okuyucuya  yazı aracılığıyla hitap etmektedir.
 Bu nedenle yazarın  hitap ettiği topluluk her zaman hayalidir.
Konuşma dili (söz) ise bir konuşan bir de kendisine konuşulan muhatap ve bir konuşma ortamı gerektirir.
Konuşan kişi konuşurken belli başlı eylemleri yerine getirmeyi amaçlar ve bu amaca bağlı olarak söylediği söz, sorma, bildirme, açıklama,  betimleme, buyurma, duyurma, dikkat çekme, hayret ettirme vb. fiili,  canlı ve dinamik  bir eyleme dönüşür.
Sözün sahibinin amacı salt bilgi verme olabileceği gibi muhatabını sinirlendirme,yönlendirme, teşvik etme, inandırma, eğitme, sevindirme, teselli etme, korkutma, haber verme gibi birçok faaliyeti ve fonksiyonu içinde barındırır.
 Metin, yazarın amacının gerçekleşip gerçekleşmediğini görmediği sadece bir bilgi ortamıdır.
 Dolayısıyla metinde tekrar yapılmaz.
Ama konuşma, metnin tam tersine konuşmacıya ilmi, hitabeti, güzel ahlakı, kabiliyeti ve etkileme gücüne göre bir çok imkanı tanır.
 Bu durumda konuşmacı duruma göre sözünü tekrar edebilir ve istediği şekilde  formüle edebilir.
Yazı dili daha ölçülü ve çok kurallıdır.
 Konuşma dili ise yazı diline oranla daha hızlı, etkili, özgür bir değişim ve gelişim içindedir.
 Bu değişmede kısa anlatım,  çeşitli vurgulama biçimleri, duygusal ve mimik hareketler gibi ruhsal nedenlerin  yanında hitabetten ileri gelen etkenlerin ve vücut dilinin payı da çok  önemlidir.
Bir konuşmacının  konuşma esnasında muhataplarına maksadını dile getirme biçimiyle bir makale veya roman yazarının maksadını dile  getirme biçimi birbirinden farklı teknikler kullanmayı gerektirir.
Bir makale veya roman yazarı metnini düzgün cümlelerle,  noktalama işaretlerine dikkat ederek belli bir plan dahilinde ve bir bütünlük arzedecek şekilde ortaya koyar.
Oysa konuşmacı  konuşma esnasında konudan konuya geçebilir ve tekrar yapabilir.
 Zira insan düşüncesinin sürekliliğe ihtiyacı vardır.
 Yani belli bir konunun insan zihninin dışında seyreden bir süreklilik çizgisi vardır.
Okumakta olduğumuz metnin bağlamını  dikkatsizlik sonucu kaçırır,  karıştırır veya unutursak metnin  başına dönüp konuşmayı tekrarlayabiliriz.
 Fakat konuşma esnasında söz ağızdan çıkarken yokluğa karışır ve geriye dönmek mümkün olmaz.
 Bu nedenle tekrarlar  dinleyicinin dikkatini çekmek ve unutabilecek şeyleri hatırlatmak için gereklidir.
 Bu açıdan bakıldığında, Kur'an'ı Mübin'in, yazı dilinin özelliklerinden daha çok  konuşma dilinin özelliklerini  yansıttığını rahatlıkla  söyleyebiliriz.
Yani Kur'an, sanıldığı gibi asla kitap formatına sahip değildir.
İşte bundan dolayı Allah Resulü kalbine indirilen vahyi hiçbir zaman bir metin (kitap) haline getirmeyi düşünmediği gibi, vasiyet de etmemiştir.
Kur'an'ın  23 yıllık bir zaman zarfında inmesi devamlı muhataplarıyla (Mümin- kafir- müşrik- Hristiyan- Yahudi- münafık)
 diyalog halinde olması ve onlara cevap vermesi, sorulan soruları  bizzat kendisi yanıtlaması,  içerisinde bol tekrarların bulunması, dağınık konuları içinde barındırması gibi hususlar onun kurgulanmış bir metin- kitap olmasından ziyade bir "konuşma" ve "canlı- dinamik- söz- hitap- dâvet  olduğunu göstermektedir.
 Daha doğrusu Kur'an'ı Mübin tamamen,  yazar ve okuyucudan oluşan yazı dilinin özellikleri değil, konuşan ve muhataptan  oluşan konuşma dilinin özelliklerini yansıtmaktadır.
Bu özelliklere sahip bulunan Allah kelâmının  kitap haline getirilmesi, insanların  onu anlama ve yaşama  alanından uzaklaştırmış, akıl, gönül, zihin, idrak ve fikirlerden tecrit edip  iki kapak arasına sıkıştırmış,  duvara çakmış, işlevsiz bir kutsiyet,  iş görmez ölü bir metin, tapınılacak bir kitap haline getirmiştir.
Hicri 3. asırda toplanmaya ve derlenmeye  başlanan hadis mecmuaları bile içtihatlar vasıtasıyla insanların dini hayatları ve fikirleri üzerinde Kur'an'dan çok daha etkili olmuş ve insanların hayatlarını bu rivayetler şekillendirmiştir.
 Günümüzde bile bu uydurma rivayet dini bütün  ağırlığıyla Kur'an'ın önünde hayatiyetini devam ettirmektedir.
Bundan ötürü yazı kültürüne sahip olmayan Allah Resulü'nün  arkadaşlarının Kur'an'ı iki kapak arasına almaları son derece şaşırtıcı bir gelişme olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder