KUR'AN'IN ÖZELLİKLERİ
(12. YAZI)
Allah kelâmının iki kapak arasına getirilmesinin gerekli olduğunu savunanların dayandıkları tek argüman onun kaybolma ihtimaldir.
Yani Kur'an'ı Mübin muhafaza altına alınarak korunmuştur.
Fakat Hicri 3. asırdan itibaren yazılıp toplanmaya çalışılan rivayetlerin kaybolma, değişme, uydurulma, Nebi (as) adına iftira edilme ihtimalini de kabul etmezler.
Halbuki vahyin Allah'ın koruması altında olduğunu da bilirler.
Bilindiği gibi Kur'an, vahyin sözcüsü olan Allah Resulü'nün kalbine Arapça bir söz olarak vahyedilmiştir.
Allah Resulü (aleyhisselam) da bu sözü yine bir söz olarak muhataplarına dil ile beyan etmiştir.
Yani vahiy ile ilgili kullanılan bütün kavramlar dil ile duyurma anlamına gelmektedir.
MESELA, vahiy, zikir, beyan, tebliğ, kelam, kavl, dâvet, nida, hadis gibi kavramların hepsi dil ile ilan etme yani okuma anlamındadır.
Allah Resulü'nden sonraki İslam tarihi ile ilgili kaynaklardaki bilgiler, vahyin ilk muhatapları olan Arapların,
sözlü geleneğin hakim olduğu bir kültür dünyasında yaşayan insanlar olduklarını belgelemektedir.
Kur'an'da dönemin Arap toplumunu nitelemek için kullanılan "ümmiler" kelimesi de bir yönüyle aynı hakikatı ortaya koymaktadır.
Zira "ümmilik" kavramı, İlâhi vahye muhatap olmayan bir toplumu ifade ettiği kadar semantik açıdan okuma- yazmanın gerekli kıldığı alışkanlıklara sahip olmamayı da ihtiva eder.
Kısaca "yazıya karşı ilgisizlik" şeklinde tarif edebileceğimiz bu sosyal gerçeği domine eden başlıca faktör, vahyin nüzul dönemi Arap toplumunda sözlü kültürün hayata hakim olmasıdır.
Bu kültürün en temel karakteristiği, yazma eylemine ancak zorunlu olduğu durumlarda ve gerektiği ölçüde başvurma şeklinde tezahür eder.
Yani yazı karşıtı tutumdur.
( İbni Abdilberre (ö. 463- 1071)
göre, bu yazı karşıtı tutum Arap toplumunun doğasında yer edip Araplar, doğuştan ezber yapmaya yatkın insanlardır.
( Ebu Yusuf İbni Abdilberr. Câmi-u beyanil-ilm ve fadlihi. Beyrut 2000. s. 97- 98 )
"Arapların çoğu yazı yazmayı hoş karşılamazlardı"
( Ebu Bekir Ebubekir Celaleddin Abdurrahman es- Suyuti Tedribu'r Râvi, Beyrut-1979.1-88)
Bu noktada, yazıya güvenmenin hafızayı zayıf düşüreceğine ve bilginin ehliyetsiz İnsanların eline geçeceğine ilişkin endişelerin de İslam'ın ilk dönemlerindeki yazı karşıtı tutumu besleyen faktörler arasında yer aldığını zikretmek gerekir.
el- Hatib el-Bağdadi nin (ö. 463- 1070) ifadesiyle, geçmiş dönem alimlerinden herhangi biri, vefat edeceği zaman kitaplarını ya kendisi imha eder veya imha edilmesi için vasiyette bulunurdu.
Muhtemelen bunu, kitaplarının, bilgisel açıdan ehliyetsiz insanların eline geçmesi ve bu insanların söz konusu kitaplardaki tüm bilgileri zahirine hamletmeleri veya ilave ve çıkarmada bulunmaları ve bu türden tasarrufların sonuçta eserin gerçek müellifine nisbet edilmesi endişesiyle yaparlardı.
Kur'an'ın bir söz olarak vahyedilip Allah Resulü tarafından yazısız bir topluma dil ile bir hitap olarak iletilmesi, ister istemez yazılı metin ile sözlü metin arasında ne tür bir farklılık olduğu meselesini gündeme getirmektedir.
Zira bu farkın ortaya çıkarılması bir bakıma Kur'an'ın otantik formunun sağlıklı olarak kavranması, dolayısıyla onun daha doğru anlaşılması demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder