22 Mayıs 2019 Çarşamba

KUR'AN'IN ÖZELLİKLERİ
(12. YAZI)
Allah kelâmının iki kapak arasına getirilmesinin gerekli olduğunu  savunanların dayandıkları tek argüman onun kaybolma ihtimaldir.
 Yani Kur'an'ı Mübin muhafaza altına alınarak  korunmuştur. 
Fakat Hicri 3. asırdan itibaren yazılıp toplanmaya çalışılan rivayetlerin kaybolma, değişme, uydurulma, Nebi (as) adına iftira edilme ihtimalini de kabul etmezler.
Halbuki vahyin Allah'ın koruması altında olduğunu da bilirler.
Bilindiği gibi Kur'an, vahyin sözcüsü olan Allah Resulü'nün kalbine  Arapça bir söz olarak vahyedilmiştir.
 Allah Resulü (aleyhisselam) da bu sözü yine  bir söz olarak muhataplarına dil ile beyan etmiştir.
Yani vahiy ile ilgili kullanılan bütün kavramlar dil ile duyurma anlamına gelmektedir.
MESELA, vahiy, zikir, beyan, tebliğ, kelam, kavl, dâvet, nida, hadis gibi kavramların hepsi dil ile ilan etme yani okuma anlamındadır. 
Allah Resulü'nden sonraki İslam tarihi ile ilgili kaynaklardaki bilgiler, vahyin  ilk muhatapları olan Arapların,
sözlü geleneğin hakim olduğu bir kültür dünyasında yaşayan insanlar olduklarını belgelemektedir.
 Kur'an'da dönemin Arap toplumunu nitelemek için kullanılan "ümmiler" kelimesi de bir yönüyle aynı hakikatı ortaya  koymaktadır. 
Zira "ümmilik" kavramı, İlâhi vahye muhatap olmayan bir toplumu ifade ettiği kadar semantik açıdan okuma- yazmanın gerekli kıldığı alışkanlıklara sahip olmamayı da ihtiva eder.
 Kısaca "yazıya karşı ilgisizlik" şeklinde tarif edebileceğimiz bu sosyal gerçeği domine eden başlıca faktör, vahyin nüzul dönemi Arap toplumunda sözlü kültürün hayata hakim  olmasıdır.
Bu kültürün en temel karakteristiği, yazma eylemine ancak zorunlu olduğu durumlarda ve gerektiği ölçüde başvurma şeklinde tezahür eder.
 Yani yazı karşıtı tutumdur.
( İbni Abdilberre  (ö. 463- 1071)
 göre, bu yazı karşıtı tutum Arap toplumunun doğasında yer edip Araplar, doğuştan ezber yapmaya yatkın insanlardır.
( Ebu Yusuf İbni Abdilberr. Câmi-u beyanil-ilm ve fadlihi. Beyrut 2000. s. 97- 98 )
"Arapların çoğu yazı yazmayı hoş karşılamazlardı"
( Ebu Bekir  Ebubekir Celaleddin Abdurrahman es- Suyuti Tedribu'r Râvi, Beyrut-1979.1-88)
Bu noktada, yazıya güvenmenin hafızayı  zayıf düşüreceğine  ve bilginin ehliyetsiz İnsanların eline geçeceğine ilişkin endişelerin de İslam'ın ilk dönemlerindeki yazı karşıtı  tutumu besleyen faktörler arasında yer aldığını  zikretmek gerekir.
 el- Hatib el-Bağdadi nin (ö. 463- 1070) ifadesiyle, geçmiş dönem alimlerinden herhangi biri, vefat edeceği zaman kitaplarını ya kendisi imha eder  veya imha edilmesi için vasiyette bulunurdu.
 Muhtemelen bunu, kitaplarının, bilgisel açıdan ehliyetsiz insanların eline  geçmesi ve bu insanların söz konusu kitaplardaki tüm bilgileri zahirine  hamletmeleri veya ilave ve  çıkarmada bulunmaları ve bu türden tasarrufların sonuçta eserin gerçek müellifine nisbet  edilmesi endişesiyle yaparlardı.
Kur'an'ın  bir söz olarak vahyedilip Allah Resulü tarafından yazısız  bir topluma dil ile  bir hitap  olarak iletilmesi, ister istemez yazılı metin ile sözlü metin  arasında ne tür bir farklılık olduğu meselesini gündeme getirmektedir.
 Zira bu farkın ortaya çıkarılması bir bakıma  Kur'an'ın otantik formunun sağlıklı olarak kavranması,  dolayısıyla onun daha doğru anlaşılması demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder