NEBİ İLE RESUL'ÜN ARASINDA BULUNAN FARKLARIN BİLİNMESİNİN ÖNEMİ:
(6.YAZI)
18-) NUR:
Kur'an'da Nur kavramı Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanılmıştır.
Allah için kullanıldığı âyet.
"Allah, göklerin ve yerin nurudur..."
(Nur, 35)
Vahiy için kullanıldığı âyetler.
"Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik"
(Nisa, 174)
"Ey ehli kitap! Resul'ümüz size kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; bir çok kusurunuzuda da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık kitap geldi"
"Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir"
(Mâide-15,16)
"İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, İman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dileyeni kendisiyle doğru yolu eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin"
(Şura, 52)
Resul için kullanıldığı âyet.
"Ey Nebi! Biz seni bir şâhit, bir dâvetçi ve saçan bir (Resul olarak gönderdik)
Yukarıdaki ayette her ne kadar Resul kavramı geçmiyorsa da "erselnéke" "seni gönderdik" ibaresi Resulün misyonunu açık olarak ortaya koymaktadır.
19-) MÜJDE:
Kur'an'da Müjde ibaresi vahiy ve Resul bağlamında ele alınmıştır.
Vahiy bağlamında kullanıldığı âyetler.
"...Ayrıca bu kitab-ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik"
( Nahl, 89)
"De ki: Mukaddes ruh iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi"
(Nahl, 102)
Resul için kullanıldığı âyetler.
"Biz Resulleri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz..."
(Kehf, 56)
"...Biz, Resulleri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz..."
(En'am, 48)
"Ey Resul! Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik"
(Furkan, 56)
20-) ÜSVE'İ HASENE:
Üsve'i hasene yani "en güzel örnek" olarak Resûl kavramının kullanması da hakikaten çok önemlidir.
Çünkü Şia ve Ehli Sünnet âlimleri üsve-i hasene ile ilgili Allah Resulü adına uydurulan rivayetleri bu kavrama sığınarak ümmeti aldatmaya çalışmaktadırlar.
Halbuki Ahzab süresi 21. âyetinde bulunan "üsve'i hasene" Allah Resulü'nün Kur'an'da anlatılan inanç, ahlak ve mücadelesi anlamına gelmektedir.
Bunu gösteren en güzel delil Mümtehine 4. âyettir.
Bu âyette Allah İbrahim (a.s) ı ve tarihin bütün dönemlerinde yaşamış, onun inancını temsil eden Allah Resullerinin ve muvahhidlerin mücadelelerinin Nebi (a.s) ın arkadaşlarına en güzel örnek olarak gösteriyor.
"İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi inkar ediyoruz. Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..."
(Mümtehine, 4)
Şimdi biz İbrahim (a.s) ve onun inancına sahip olan Müslümanların mücadelelerini anlatan hangi doğru kaynaktan öğreneceğiz.
Yani İbrahim (a.s) ve onunla beraber olanların Kur'an'da anlatılan inanç ve mücadeleleri Nebi (a.s) ın arkadaşları ve muvahhidler için en güzel örnektir.
Yoksa Allah Resullerinin inanç ve ahlaklarını öğrenmek için Kur'an'dan başka başvurulacak bir kaynak yoktur.
Dolayısıyla Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklıları anladığımızda Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri tarafından meali çarpılan bütün âyetlerin gerçek manası tecelli edecektir.
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bir kaynağın olmadığı ortaya çıkacak, rivayet ve içtihatlarla buharlaştırılan ve manası bozulan ayetlerin gerçek manası ortaya çıkmış olacaktır.
Aynı şekilde Allah'tan sonra râzı edilmesi gereken kişi yine Resul oluyor.
Âyet şöyledir.
( Ey Müminler! Rızanızı almak için size gelip Allah'a yemin ediyorlar. Eğer gerçek Mü'minler iseler Allah ve Resûl'ünü razı etmeleri daha doğrudur"
(Tevbe, 62)
Özellikle âyette geçen "Allah ve Resulü'n"den sonra "en yurduhu" "onu razı etmeleri" çok önemlidir.
Yani Resulün razı olması Allah'ın razı olması anlamına geliyor.
Halbuki âyette "Allah ve Resulü" geçtiği için "onları razı etmeleri" olması gerekirdi.
Enfal 20 ile 24. âyetleri de aynı sistemi içlerinde barındırıyorlar.
Birinde "Allah ve Resulüne itaat edin" denildikten sonra "velé tevellev anhu" "ondan yüz çevirmeyin" buyuruyor.
Halbuki "onlardan yüz çevirmeyin" olmadı gerekirdi.
"Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi davet ettiği zaman, Allah ve Resûl'ünün davetine icabet edin... "
âyetinde "...Allah ve Resulü'nün dâvetine" geçtiği halde "sizi davet ettiği zaman" denilip "sizi davet ettikleri zaman" denilmemiştir.
Dolayısıyla din ve hüküm olarak Kur'an hiçbir zaman kendisinden başka bir kaynağı referans olarak vermez.
Allah Resulü'nün karizmatik kişiliğinden yararlanarak ve onu istismar ederek meydana getirilen bütün rivayetler şirk ve küfürdür.
Bu rivayetlerden din ve hüküm olarak alınamayacakları gibi kültür ve gelenek olarak da hiçbir değer tanımazlar.
Çünkü bu rivayetlerin üzerine bina edilen din ümmeti perişan etmiş kaos, anarşi, zulüm, taklit, düşman istilaları, katliam, kargaşa, terör, cehalet, akılsızlık ve fakirliğin pençesinde kıvranmaya mahkum etmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder