NEBİ İLE RESUL'ÜN ARASINDA BULUNAN FARKLARIN BİLİNMESİNİN ÖNEMİ:
(7.YAZI)
21-)EMANET
Kur'an'da emanet kavramı Resul için kullanılan bir kavramdır.
"Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için emin bir nasihatçıyım"
(Âraf, 68)
"Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki ben, size gönderilmiş emin bir Resulüm"
(Şuara- 106,107)
"Kardeşleri Hud onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş emin bir Resulüm"
( Şuara- 124,125)
"Kardeşleri Salih onlara söyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş emin bir Resulüm"
( Şuara -142,143)
"Kardeşleri Lut onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş emin bir Resulüm"
( Şuara -161, 162)
"Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş emin bir Resulüm"
(Şuara-177,178)
22-) SIDK:
Sıdk yani saf ve mutlak doğruluk Kur'an'da Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanıldığını görüyoruz.
Allah için kullandığı âyetler.
"De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine tâbi olunuz. O, hiç bir zaman müşriklerden olmadı"
(Âli İmran- 95)
"... söz bakımından Allah'tan daha doğru kim vardır"
( Nisa- 87)
"... söz verme ve onu tutma bakımından kim Allah'tan daha doğru olabilir"
( Nisa- 122)
Vahiy için kullandığı ayetler.
"Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler var ya, işte kötülükten uzak olanlar bunlardır"
( Zümer- 33)
"... Bu Kur'an uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden her şeyi açıklayan bir kitaptır; iman eden toplum için bir rahmet ve hidayettir"
( Yusuf -111)
Resul için kullandığı âyetler.
(İşte o zaman) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu Rahman'ın vâdettiğidir. Resuller gerçekten doğru söylemişler! derler"
(Yasin, 52)
"Mecnun bir şair için biz ilahlarımızı bırakacak mıyız?" derlerdi. Hayır o Resul gerçeği getirdi ve elçileri doğruladı"
( Saffat- 37, 38)
23-) İSTİ'SAM:
Kur'an'da İsti'sam kavramı da Allah ve vahiy bağlamında kullanılmıştır.
Ancak Şia ve Ehli Sünnet âlimleri bu kavramı da bozarak ona "sımsıkı sarılmak" olarak meal vermişlerdir.
Halbuki "İsti'sam" "Her türlü olumsuz inanç ve fikirden korunmak amacıyla sığınma, sığınılacak, sığınak, sağlam yer" anlamına gelmektedir.
Allah bağlamında kullanıldığı yerler.
"Size Allah'ın âyetleri okunu okunurken, üstelik Allah Resulü de aranızda iken nasıl inkara saparsınız? Her kim Allah'a sığınırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir"
(Âli İmran-101)
"Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın"
Ancak tevbe edip hallerinı düzeltenler, Allah'a sığınanlar ve dinlerini yalnız Allah'a özel kılanlar başkadır. İşte bunlar gerçekten müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere yakında büyük bir mükafat hazırlamıştır"
(Nisa, 146)
"Vahiy bağlamında kullanıldı âyetler.
"Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı yapışın; fırka fırka olmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idinizde O, gönüllerinizi birleştirilmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. işte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız"
( Âli İmran, 103)
"Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmez"
(Mâide, 67)
Yani onlara vahiy'den bağımsız olarak hidayet vermez. Hidayet bulmanın ve hidayete ulaşmanın tek yolu Kuran'dır.
Kur'an'da Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanılan kavramlardan veya Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklardan çıkan gerçek şudur.
Din ve hüküm olarak Allah ve Resulü'nden başka hiç kimseye mutlak itaat yoktur.
Resul'ün vefatından sonra itaat sadece onun dilinde hayat bulan ve ondan miras kalan Allah'ın âyetlerine olacaktır.
Zaten vahiy ile Resul'ün misyonu arasında bir fark yoktur.
Hangi çağda yaşarsa yaşasın vahye itaat eden aynı zamanda Resul'e itaat etmiş olur.
Nebi (a.s) a bile mutlak itaat emredilmemiştir. Çünkü Nebi(a.s) söz ver fiillerinde hata edebilir.
Hata eden kimseye mutlak itaat caiz olmaz.
Din ve hüküm olarak sadece vahye ve onu dile getiren Resul'e ittiba edilecektir.
Vahiy ve Resul'den başka hiç kimseye uyulmaz. Beşer Resul on dört asır önce vefat ettiğine ve ona tâbi olunamayacağına göre, tâbi olunacak tek bir rehber kalıyor o da Allah tarafından indirilen kitap Resul yani vahiy'dir.
Ancak vahye tâbi olan sırat-ı müstakime ulaşır. Allah ve Resulü'nden başka hiç kimse haram kılamaz.
Kur'an'da bir şey haram kılınmamışsa yiyebilecek kimseler için sağlık açısından zararlı değilse o şey helaldir.
Yüce Allah göndermiş olduğu kitabın âyetlerini tafsil, tasrif, tefsir ve tebyin edip detaylı bir şekilde ortaya koymuştur.
Resul (a.s) âyetlerin manasını açma, onları tefsir etme yetkisi yoktur.
Resul için kullanılan "tebyin" "açıklama" (Nahl, 44) "onu duyurma ve ilan etme" yani gizlememe anlamında kullanılmıştır.
Allah elçileri sadece Allah tarafından kendilerine indirilen vahyi tebliğ ederler.
Allah Resullerinin vahyi tebliğ etmekten başka görevleri yoktur.
Ancak onlar vahyi en güzel bir şekilde yaşayarak Allah'ın ahlakına sahip olduklarını ortaya koyan örnek şahsiyetlerdir.
Allah'ın elçileri sadece kendilerine gönderilen âyetleri okur eksiltme ve çoğaltma yapmadan insanlara ulaştırırlar.
Yüce Allah, Resuller göndermeden dünya hayatında ve ahirete hiç kimseye azap etmez.
Ancak burada ister istemez şöyle bir gerçek ortaya çıkıyor.
Hayatta olduğu sürece insanlar Beşer Resul'den beşer Resul vefat ettikten sonra ise sadece dilinde hayat bulan kitaptan sorumlu tutulmuşlardır.
Yoksa beşer Resul ölümlü olduğu için ona bütün insanların ulaşması ve onunla muhatap olmaları mümkün değildir.
İşte bundan dolayı son vahiy olan Kur'an kıyamet gününe kadar devam edecek kitap Resul kimliğine ve özelliğine sahiptir.
Din ve hüküm olarak Allah tarafından indirilmeyen, Allah tarafından gelmeyen hak olamaz dolayısıyla ona uyma zorunluluğu yoktur.
Kıyamet gününe kadar din ve hüküm olarak sadece vahiy ile olacaktır.
Din Allah'tan indirilendir.
Din Allah'a özel kılınması gerekir.
Resulullah (a.s) daha hayatta iken din Allah tarafından tamamlanmıştır.
Bunun aksi inanç ve fikirler Kur'an'a dolayısıyla Allah'a karşı şirk olacaktır.
Bakara 89. âyet ile 101. âyet vahiy ile Resul'ün arasında bir farkın olmadığını açık olarak ortaya koyuyor.
Yani beşer Resul ile kitab Resul aynı hakikati temsil ediyorlar.
Şimdi bu iki âyete dikkatli bir şekilde göz atalım.
işte 89 ayetin metni "Velemmé céehum kitébun min indilléhi musaddikun limé maahum..."
"Kendilerine Allah katından yanlarında bulunanı tasdik eden bir kitap gelip de..."
101. âyet "Velemmé céehum Resulün min indilléhi musaddikun limé maahum..." "Kendilerine Allah katından yanlarında bulunanı tasdik eden bir Resul gelip de..."
Görüldüğü gibi âyetin başında bulunan metin aynı olmakla beraber, sadece kitap ve Resul kavramları yer değiştirmiştir.
Aynı şekilde "Mübin" kavramı da hem vahiy hemde Resul bağlamında kullanılmıştır.
Vahiy için kullanıldığı âyetler.
"Tâ. Sin. Bunlar Kur'an'ın Mübin bir kitabın âyetleridir"
"Neml, 1)
"Mübin olan kitab-a andolsun ki..."
(Duhan, 2)
Resul için kullanıldığı âyetler.
"Nerede onlarda öğüt almak ? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan Mübin bir Resul gelmişti"
(Duhan, 13)
"Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine Hak ve onu açıklayan Mübin bir Resul gelinceye kadar onları geçindirdim"
(Zuhruf, 29)
Yani vahiy ile Rasul aynı şeydir.
Allah'ın elçileri sadece Allah tarafından indirilen vahyi anlatır ve onu tebliğ ederler.
Nebi'lerin özel hayatlarında konuştukları şeyler din ve hüküm değildir.
Dolayısıyla Nebi'nin sözleri hiçbir zaman ümmeti bağlamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder