7 Ocak 2019 Pazartesi

TAKLİDİ İMAN
Hangi millet, kültür, din  ve hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın ümmi olan insanların  inanç, ibadet  ve akıbet olarak aralarında  hiçbir fark yoktur.
Yani anadan babadan geleneksel olarak kabul edilen dinin Allah katında hiç bir değeri bulunmamaktadır.
Yaşadığımız vatanda meseleyi somut bir şekilde ortaya koyalım.
İster Sünni, ister Şii, ister Yahudi, ister Hristiyan,  ister alevi olsun sıradan, ümmi, bilgisiz, saf olan halkın arasında inanç ve ibadet bakımından  hiçbir fark yoktur.
Dolayısıyla ibadet ettikleri mâbedlerinin(cami, kilise, havra, cemevi)  arasında da fazilet açısından bir farkın olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Yani bu saf ve ümmi insanlar Allah'ın dosdoğru yolundan engellenmiş,
vahyin yolu onlara eksik ve yamuk gösterilmiş, hak ile batıl birbirine karışmış,
ilim adamları dinlerini rant ve menfaat aracı haline getirmiş  onları doğru yola iletecek bir rehber olmamıştır.
Bu saf ve  ümmi insanları, kendilerine vahiy ve Resul gelmemiş  olarak kabul etmekten başka bir yol kalmıyor.
Bu ümmi insanlar güzel ahlak sahip olur, insanlık için adalet ve infak gibi  bir değer ortaya koyarlarsa hangi dinden olurlarsa olsunlar âhirette Allah'ın şefaat ve merhametiyle cennete girerler.
Çünkü Rahmân ve Rahim olan Allah,  Resul göndermeden azap etmeyecektir.
Yani vahiy ile,  âyetlerini onlara tebliğ edecek, indirilen vahiy ile onları uyaracak elçi göndermeden Allah kullarına  azap etmez.
"Yerine göre müjdeleyici ve sakındırıcı olarak elçiler (Rusul) gönderdik ki insanların elçilerden (Rusul)  sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah İzzet ve hikmet sahibidir"
( Nisa, 165 )
"Biz hiç bir memleketi, öğüt vermek üzere gönderdiğimiz uyarıcıları olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz"
(Şuara, 208, 209)
 "Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir Resulü memleketlerin merkezine göndermedikçe,  o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri yok  etmişizdir"
(Kasas, 59)
Bir insan ibedetinin  Allah katında değerli ve geçerli  olmasını istiyorsa indirilen vahiy sistemine göre yapıp yapmadığını bilmek zorundadır.
Çünkü Allah tarafından indirilen vahiy sistemine göre olmayan ibadetin hiç bir getirisi olmayacaktır.
"Rablerini inkar edenlerin durumu şudur:
 Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İyiden iyiye sapıtma İşte budur"
( İbrahim, 18)
Allah'ın indinde taklidi imanın bir değeri olmadığı için, taklidi imana bağlı olan amelin de bir değeri olmaz.
Ameller tevhid akidesine ve güzel ahlaka göre değer kazanırlar.
Tevhid akidesine yani vahiy ahlak ve sistemine göre yerine getirilmeyen amellerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. 
Yukarıdaki ayette bulunan "küfür" "inkar" "âyetlere inanmama" değil,
âyetlere iman olduğu halde  bile bile onlardan yüz çevirme, vahye itibar etmeme, Allah'ın kitabının yanında din ve hüküm olarak başka kaynaklar edinmenin adıdır.
Yani yukarıdaki âyette bulunan  "küfür"  kavramı şirk anlamında kullanılmıştır.
Zaten Kur'an'da geçen bütün "küfür, tekzib, isyan, şikak" gibi kavramlar âyetleri reddetme anlamında değil, Kur'an'a şirk edinme anlamında kullanılmıştır.
MESELA,
"Kafirler benim yanımda (benimle birlikte)  kullarımı dostlar(evliya) edineceklerini mı sandılar?
 Biz Cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık"
 "De ki: Size, yaptıkları işler bakımından en çok ziyana  uğrayanları bildirelim mi?
 Bunlar(Allah için)  iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında amelleri ve emekleri boşa giden kimselerdir.
 "İşte onlar, Rablerinin ayetlerini O'na kavuşmayı inkar eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız"
 işte inkar ettikleri, âyetlerimi  ve Resullerimi  alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir"
(Kehf, 102, 103, 104, 105, 106)
Hiç bir Allah Resulü dinsizliğe karşı mucadele etmemiştir.
Gönderilen tüm Resuller istisnasız olarak  ilahların ve evliyanın şirk dinine karşı mucadele etmişlerdir.
Yani tarihin bütün müşrikleri Allah'ın varlığına iman ediyorlardı.
Fakat günümüzde bulunan  cemaat ve tarikat mensupları gibi  ilahlarını ve evliya edindikleri kişileri asla bırakmıyorlardı.
"Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! İlahları tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler"
(Sad, 4, 5)
SONUÇ:
Papa, kardinaller, Papazlar, Hahamlar, din ve hüküm olarak Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul etmeyip insanları
 Allah'ın hidayet yolundan engelleyen muhaddis ve müctehid olarak şöhret olanlar, bütün din adamları,  Cemaat liderleri  ve Tarikat Şeyhleri ve onlara fanatik bir şekilde bağlı olanların hepsi cehenneme gider.
"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını  Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.
 İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden  çok daha fazladır.
 Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.
 İşte o zaman görecekler ki  kendilerine uyulup arkalarından gidilenler,
 uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve  o anda her iki taraf da azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopuk parçalanmıştır.
 (Liderlere, Şeyhlere) uyanlar şöyle derler:
 Ah keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! 
Böylece Allah onlara işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"
( Bakara -165 ,166, 170, 167)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder