HİÇ BİR IRKIN DİĞER BİR IRKA ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR.
Kur'an'ı Mübin'i din ve hüküm bakımından tek kaynak olarak kabul eden muvahhitler bir ırkı diğer bir Irak'tan bir lisanı ötekinden üstün görmezler.
Her ırk ve dil tarihi süreç içerisinde gelişir, güçlenir, zayıflar ve zaman içinde hayatı son bulur.
İnsanlar, kültürler, toplumlar ve medeniyetler de böyledir.
Günümüze kadar Allah bilir kaç toplum, millet ve medeniyet gelip geçmiştir.
Irklar ve insanlar Allah'ın yarattığı birer renk, kültür, zenginlik ve çeşitliliktir.
Bunların arasında var olan ayrılıklar, başkalıklar yalnızca bir tanışma, gelişme, sevgi, merhamet ve yardımlaşma duygusunun konusu olabilirler.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyurur.
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi şubelere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah'ın yanında en değerli olanınız, sorumluluk bilincine sahip olanlarınızdır.
Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberi olandır"
(Hücurat, 13)
Aslında kişi başkasını tanımakla gerçekte kendini tanımış olur.
Bütün varlıklar aynı olsalardı, aralarında ihtilaflar veya çeşitlilikler bulunmasaydı, ortada birbirinden ayırt edilecek bir şey olmayacağından insanoğlunun ayırt etme kabiliyeti olmayacak ve kendisi için monoton, renksiz ve heyecansız bir hayat yaşanmış olacaktı.
Dolayısıyla araştırma, fikir üretme, icat etme ve ilim'de olmayacaktı.
"O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler İçin alınacak dersler vardır"
(Rum, 22)
Kur'an'a göre bir muvahhid Arap, Türklerin millet olarak varlığını, dilini, yazısını ancak bir inceleme, araştırma, öğrenme ve yararlanma konusu edinebilir.
Bir milletin Ulus olarak varlığını ortadan kaldırmaya ya da eritmeye girişmesi durumunda Allah katında sorumlu olacaktır.
Hiç kimse "Kürtçe'yi, Türkçe'yi boşver Arapça'yı kullan" diyemez.
Diğer ulusları Araplaştırmaya yönelik bir propaganda ve çalışma içine giremez.
Kur'an'a göre Allah tüm yaratıklara onların anlayabilecekleri biri yolla iletişim kurar.
Arılara da arıların anlayacağı bir yöntemle emirlerini iletmiştir.
(Nahl, 68, 69)
Allah (Celle Celalühü) bal arısına Arapça olarak konuşmadı.
Arıların anlayacakları bir dille onlara vahyetti.
Çünkü, bal arıları bal yaparken daha yeryüzünde beşer diye bir yaratık yaşamıyordu.
Dolayısıyla Arapça ile diğer diller arasında fazilet açısından hiçbir üstünlük yoktur.
Her dilin kendine özgü bir farkı ve özelliği vardır o kadar.
Kur'an'ın verdiği ders uyarınca, evrendeki yaratıkların tür olarak çeşitliliği, renk, ses, dil, yazı başkalıkları, yeryüzünde tek bir Allah'a inanan toplumların ibadet biçimleri birbirinden başka, gelenekleri, görenekleri, dilleri, yazıları değişik birçok toplumların bulunması, Allah'ın ilim, hikmet, kudret ve sanatından kaynaklanmaktadır.
İlk vahiy'den son vahiy olan Kur'an'a kadar değişmeyen tek şey tevhid akidesidir.
Yazı türleri "kutsal olanlar" "kutsal olmayanlar" diye ikiye ayrılmaz. Hiç kimse
"Arap yazısı kutsaldır, Latin yazısı kutsal değildir" diyemez.
Çünkü böyle bir ayrımın dilbilimsel bir dayanağı olmadığı gibi, din bakımından da bir dayanağı yoktur.
Kur'an'da böyle bir ayrım yapılmamıştır.
Kutsal öğretiler ,yeryüzündeki bütün dillerle, bütün yazı türleri ile ortaya konulabilir.
Yolda yürürken yerde Arap yazısıyla yazılmış bir kağıt görünce bunu saygıyla yerden kaldırıp yüksekçe bir yere kaldıran kişi, aynı saygılı davranışı diğer yazılar içinde göstermiyorsa yanılmış olur.
"Arap yazısıdır" diye yerden kaldırıp yüksekçe bir yere koyarak korumaya çalıştığı o kağıtta şirk ve küfür kelimeler yazılı olabileceği gibi, Çin'ce yazı diye çöpe attığı kağıtta Allah'ın kelamı yazılı olabilir.
Müslüman olup hiç bir ırkı ve dili ötekine üstün saymayan gerçek ilim sahiplerine selam olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder