KUR'AN OLMAZSA BU SORUNUN CEVABI OLMAZ.
Deli saçması, absürt bir durumun mantıklı bir açıklaması olamaz,
Anlaşılmaz inanç ve fikirleri anlamaya çalışmak yorucu bir iş olmakla beraber heyecanlı bir uğraş aynı zamanda,
mezheplerin tutarsızlıklarına, çelişkilerine, akıl ve mantık dışı seçimlerine anlam vermekte böyle bir iş, ,
binlerce alimi!!! olan, bu derece yüceltilen mezhepler,
üzerinde milyonlarca insanın gittiği bir yol, yalan olduğu açık olan binlerce rivayete ve uydurma haberlere nasıl inanılır,
bu kadar hurafe ve iftiraya karşı nasıl kör ve sağır olarak teslim olunur, inatla onlara nasıl sahip çıkılır, bu kadar akla muhalif inançlar düşüncesizce nasıl savunulur?
Hele birde Kur'an gibi akıl ve hikmet dolu, Allah'ın ilmiyle nazil olmuş, mutlak hidayet ve rahmet kaynağı, sırat-ı müstakim, her türlü ihtilaf ve çelişkiden uzak
kutsal kitabı bulunan bir ümmet bu yalanlara kayıtsız şartsız nasıl teslim olur?
Kitleler düşüncesizce bu meczupların peşinde nasıl olurda revan olurlar?
21 Ocak 2019 Pazartesi
8 Ocak 2019 Salı
PROF. DR. MEHMET OKUYAN
Mehmet Okuyan hocanın hadis anlayışı:
Diyor ki,
"Yani "PEYGAMBERİMİZİN" sünneti, yaptığı şeyler, Kur'an'ın ondan yapılmasını istediği şeylerdir.
Hadis denen şeyler, "PEYGAMBERİMİZİN" Kur'an'dan çıkardığı sonuçlardır, hikmet içerikli beyanlardır.
Biz "PEYGAMBERİMİZİN" sözleri Kur'an referanslıdırı savunduğumuz için, Kur'an'dan referansını bulduğumuz rivayetleri "PEYGAMBERİMİZ" söylemiştir diyerek göğsümüzü gere gere söylüyoruz.
Birileri bize kızıyor, öbürleri Kur'an'la taban yabana zıt rivayetleri sanki "PEYGAMBERİMİZ" demiş ki bir savunuyor.
Bunlar "PEYGAMBERİMİZE" ait olamaz dediğimiz içinde onlar bizi dışlıyor.
İkisine de yaranamadık ya!
Ya "PEYGAMBERİMİZİN" hadisleri Kur'an'dan çıkardığı hikmet damlalarıdır.
Onların Kur'an'dan referansı var.
Ben eskiden bilmediğim için bazı rivayetleri okumazdım, yani Kur'an'dan referansını bulamamıştım.
Bunlar uydurmadır demiyordum ben!
Kullanmıyordum yani ben!
MESELA: "Mümin korku ile ümit arasında olan adamdır" "el-müminü beynel havfi verrecâ" "mümin korku ile ümit arasındadır"
Doğru ama ayetten karşılığını bulamıyordum. Ne zaman ki Zümer suresinin tefsirini yapmaya başladım, â orada bir baktım ki Zümer suresinin 9. âyetinde "ahiretten korkarlar Rablerinin rahmetini umarlar"
İşte "el- müminü beynel havfi verrecâ" nın Kur'an'dan delili Zümer suresinin 9. âyetidir. Şimdi bunu göğsümü gere gere söylerim. Madem burda var, onu orada söylemeye ne gerek var, var!
Bu din adına sen konuşacaksın, senin konuşma yetkin var.
Ama bu dini tebliğ eden Hz "PEYGAMBERİN" konuşma yetkisi yok, öyle mi yani!
Ben şimdi iki senedir tweet kullanıyorum, iki senedir attığım tweetlere bakıyorum.
Dört bine yakın tweet atmışım.
Ben bu dini anlamaya çalışan bir adamım ne kadar anladıysam artık, iki senede 4000 tweet atmışım dinle alakalı, "PEYGAMBERİMİZ" 23 sene peygamberlik yaptı iki tane söz söylemeyecek öyle mi!
Ben 4000 tane söyleyeceğim iki senede, o 23 senede hiç söylemeyecek.
Ben bunlara ne diyorum.
İki grup var Türkiye'de hadislerle ilgili:
1-) Süpürüp alanlar:
Nerede bir Arapça metin varsa onu hadis zannedenler, süpürüp hepsini alıyor, nerede bir uyduruk varsa ona da hadis diyor.
2-) Süpürüp atanlan:
Ne var ne yok hepsini atıyor.
Ben ikisinden de değilim kardeşim!
Ben Kur'an'ın hakemliğine müracaat edenlerdenim.
Ben inanıyorum ki Hz Muhammed (s.a v) Kuran'a aykırı konuşmaz.
Onun sözleri Kur'an'a uygun, Kur'an'dan anladıklarıdır.
Eğer bir söz ona nispet ediliyorda Kur'an'a aykırıysa o söz ona nisbet edilemez.
O, o sözü söylemiş değildir.
Bu kadar!
Yani tutumum bu, bu kadar net.
Belki bin defa söyledim ya!
Hâlâ adam diyor ki, "hadisi inkar ediyor, sünneti inkar ediyor, bilmem ne, ööf! usandım bunlardan ya!"
CEVAP
Kur'an'daki âyetlerin bir ön birde arka planları mevcuttur.
Yani âyetlerin ne dediklerinden çok, ne demek istedikleri daha önemlidir.
Hatta Kur'an'da öyle bir sistem kurulmuş ki, bazı âyetlerin arka planda olan anlamlarını diğer âyetler ortaya çıkarırlar.
Yani Allah'ın indirdiği vahiy'de hiçbir şey gizli kalmasın, din tamamen Allah'ın olsun ve Allah'a özel kılınsın.
İşte bu yüzden Yüce Allah kutsal kitabında "tekrar tekrar âyetleri açıkladık ki, aklınızı kullanasınız, tefekkür edesiniz ve anlayasınız" buyurmuştur.
"Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik. Korunsunlar diye pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik"
( Zümer- 27,28)
"Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler"
(İsra, 89)
",,, Ayrıca bu kitab-ı da sana, her şey için bir açıklama, biri hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik"
( Nahl, 89)
"De ki: Onu Mukaddes ruh, iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi"
(Nahl, 102)
",,, İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki (tehlikelerden) korunurlar"
(Bakara, 187)
",,,Allah size ayetlerini böyle açıklar ki düşünesiniz"
( Bakara, 219)
"Allah size İşte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikatı anlayasınız"
( Bakara,242)
",,,işte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar"
( Bakara 266)
",,,, işte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız"
( Âli İmran, 103)
"Allah size âyetlerini açıklıyor, umulur ki şükredesiniz"
( Maide, 89)
"Böylece suçluların yolu iyice belli olsun diye ayetleri detaylı olarak açıklıyoruz"
( En'am, 55)
"Böylece biz ayetleri geniş geniş açıklıyoruz ki, "Sen ders almışsın" desinler de bizde anlayan toplum için Kur'an'ı iyice açıklayalım"
(En'am, 105)
",,, Belki inkardan dönerler diye ayetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz"
(Âraf, 174)
",, işte iyi düşünecek toplumlar için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz"
( Yunus, 24)
"Ey Resul! ) Biz onu böylece Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda ikazları tekrar tekrar açıkladık.
Umulur ki onlar bu sayede tehlikelerden korunurlar, yahut da o Kur'an kendileri için bir ibret ortaya koysun"
( Tâhâ, 113)
",,, işte Allah âyetleri böyle açıklar, Allah herşeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir"
( Nur, 58)
",,, işte Allah âyetlerini size böyle açıklar, Allah alîmdir hakîmdir"
(Nur, 59)
",, işte Allah düşünüp anlayasınız de size ayetlerini böyle açıklar"
( Nur, 61)
",,, İşte biz ayetlerimizi aklını kullanacak bir kavim için böyle açıklıyoruz"
( Rum, 28)
Aslında hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak olmadığı
(Yusuf, 40; Kehf,26; Şura, 10)
"Dinin Allah'a özgü kılınması gerektiği (Zümer, 2, 3, 11, 14; Mümin, 65; Beyyine, 5 )
Allah Resulü ve diğer bütün elçilerin sadece kendilerine indirilen vahiy ile uyarı ve ikaz ettikleri
(Enbiya, 45; En'am, 19, 51; Kaf, 45; Mâide, 117; Âraf, 62 )
"Sadece ve sadece Allah tarafından indirilen vahye tabi oldukları (Ahkaf, 9, Yunus, 15, 109, En'am, 106)
Allah elçilerinin görevlerinin sadece vahyi tebliğ etmek olduğu
(Nahl, 35, Râd, 40)
"İnsanların sadece Kur'an'dan sorumlu oldukları
(Zuhruf, 43, 44)
"Din ve hüküm olarak Kur'an'ın yeterli bir kitap olduğu(Ankebut, 51)
"Kur'andan başka uyulacak bir kitabın olmadığı (Âraf, 3; En'am ,153,155)
"Hadislerin insanları İlimsizce Allah'ın hidayet yolundan engelleyen boş sözler olduğu (Lokman, 6)
"Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman edilmeyeceği
(Casiye, 6; Mürselat, 50)
"Daha Resulullah hayatta iken Allah tarafından dinin tamamlandığı
(Mâide, 3; En'am, 115)
"Din ve hüküm olarak sadece Kur'an'ın hak olduğu
(Bakara, 147, Yunus, 94)
"Kur'andan başka bütün yolların batıl olduğu (Yunus, 32 ) "Sadece Kur'an'ın hidayet olduğu (Yunus, 108;Sebe, 50)
"Allah Resulü'nün bile vahyi hassasiyetle koruması ile ilgili bir çok ayette uyarıldığı (Mâide, 67;Kasas, Kasas, 87; Hakka, 40;İsra, 73, 74, 75)
Kısaca din ve hüküm olarak Allah'ın sözünden başka doğru bir sözün olmadığı ile ilgili yüzlerce ayet vardır.
Ancak Kur'an'ı iyi anlamak için
1-) Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmesi,
2-) Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, kendi içinde bulunan çözümü ve sisteminin ortaya çıkarılması,
3-) Önyargılardan uzak olmanın şart olduğu, yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman edilmemesi,
4-) "Nebi'nin sözünün bağlayıcı olmadığının (Ahzab, 37) anlaşılması gerekir.
Çünkü "Nebi'nin sözlerinde ve hareketlerinde Allah'a karşı hatalar yaptığı Kur'an'i bir hakikattır.
(Tevbe, 113, ;Tahrim, 1)
Resülün ise vahye eşit bir konuma sahip olduğu dolayısıyla ona itaat etmenin Allah'a itaat olarak kabul edildiği
(Nisa, 80) ve değerinin Kur'andan kaynaklandığının bilinmesi gerekir.
Mehmet Okuyan, Abdulaziz Bayındır, Mustafa İslamoğlu gibi hocalarımızın yanıldıkları noktalar.
1-) Allah Resulü Muhammed (a.s)Şia'nın ve
Ehl-i Sünnet'in kaynaklarındaki uydurma rivayetlere değil, vahye dolayısıyla Kur'an'a eşit bir konuma sahiptir.
2-) Kur'an ehli muvahhidler Allah Resulü'nü yalan ve iftiralardan arındırmak maksadıyla rivayetlere karşı geliyorlar.
Muvahhidler Allah Resulü'nün değerini çok iyi bilirler.
3-) Şia'nın ve Ehli Sünnet'in kaynaklarında bulunan uydurma rivayetler kültür ve gelenek olarak değil, din ve hüküm olarak intikal etmişlerdir.
Yani hadisler gelenek ve kültür olarak bize gelmediler ki onları kültür ve gelenek kabul edelim.
Yoksa içlerinde güzel ve ibretli sözler mutlaka vardır.
Fakat üzerlerine dünyanın en vahşi ve karmaşık, batıl ve şirk bir din bina edilmiştir. Dolayısıyla bu rivayetler vasıtasıyla Kur'an'a aykırı inşa edilen paralel bir dinin bütün unsurlarını reddediyoruz.
Mehmet Okuyan hocanın hadis anlayışı:
Diyor ki,
"Yani "PEYGAMBERİMİZİN" sünneti, yaptığı şeyler, Kur'an'ın ondan yapılmasını istediği şeylerdir.
Hadis denen şeyler, "PEYGAMBERİMİZİN" Kur'an'dan çıkardığı sonuçlardır, hikmet içerikli beyanlardır.
Biz "PEYGAMBERİMİZİN" sözleri Kur'an referanslıdırı savunduğumuz için, Kur'an'dan referansını bulduğumuz rivayetleri "PEYGAMBERİMİZ" söylemiştir diyerek göğsümüzü gere gere söylüyoruz.
Birileri bize kızıyor, öbürleri Kur'an'la taban yabana zıt rivayetleri sanki "PEYGAMBERİMİZ" demiş ki bir savunuyor.
Bunlar "PEYGAMBERİMİZE" ait olamaz dediğimiz içinde onlar bizi dışlıyor.
İkisine de yaranamadık ya!
Ya "PEYGAMBERİMİZİN" hadisleri Kur'an'dan çıkardığı hikmet damlalarıdır.
Onların Kur'an'dan referansı var.
Ben eskiden bilmediğim için bazı rivayetleri okumazdım, yani Kur'an'dan referansını bulamamıştım.
Bunlar uydurmadır demiyordum ben!
Kullanmıyordum yani ben!
MESELA: "Mümin korku ile ümit arasında olan adamdır" "el-müminü beynel havfi verrecâ" "mümin korku ile ümit arasındadır"
Doğru ama ayetten karşılığını bulamıyordum. Ne zaman ki Zümer suresinin tefsirini yapmaya başladım, â orada bir baktım ki Zümer suresinin 9. âyetinde "ahiretten korkarlar Rablerinin rahmetini umarlar"
İşte "el- müminü beynel havfi verrecâ" nın Kur'an'dan delili Zümer suresinin 9. âyetidir. Şimdi bunu göğsümü gere gere söylerim. Madem burda var, onu orada söylemeye ne gerek var, var!
Bu din adına sen konuşacaksın, senin konuşma yetkin var.
Ama bu dini tebliğ eden Hz "PEYGAMBERİN" konuşma yetkisi yok, öyle mi yani!
Ben şimdi iki senedir tweet kullanıyorum, iki senedir attığım tweetlere bakıyorum.
Dört bine yakın tweet atmışım.
Ben bu dini anlamaya çalışan bir adamım ne kadar anladıysam artık, iki senede 4000 tweet atmışım dinle alakalı, "PEYGAMBERİMİZ" 23 sene peygamberlik yaptı iki tane söz söylemeyecek öyle mi!
Ben 4000 tane söyleyeceğim iki senede, o 23 senede hiç söylemeyecek.
Ben bunlara ne diyorum.
İki grup var Türkiye'de hadislerle ilgili:
1-) Süpürüp alanlar:
Nerede bir Arapça metin varsa onu hadis zannedenler, süpürüp hepsini alıyor, nerede bir uyduruk varsa ona da hadis diyor.
2-) Süpürüp atanlan:
Ne var ne yok hepsini atıyor.
Ben ikisinden de değilim kardeşim!
Ben Kur'an'ın hakemliğine müracaat edenlerdenim.
Ben inanıyorum ki Hz Muhammed (s.a v) Kuran'a aykırı konuşmaz.
Onun sözleri Kur'an'a uygun, Kur'an'dan anladıklarıdır.
Eğer bir söz ona nispet ediliyorda Kur'an'a aykırıysa o söz ona nisbet edilemez.
O, o sözü söylemiş değildir.
Bu kadar!
Yani tutumum bu, bu kadar net.
Belki bin defa söyledim ya!
Hâlâ adam diyor ki, "hadisi inkar ediyor, sünneti inkar ediyor, bilmem ne, ööf! usandım bunlardan ya!"
CEVAP
Kur'an'daki âyetlerin bir ön birde arka planları mevcuttur.
Yani âyetlerin ne dediklerinden çok, ne demek istedikleri daha önemlidir.
Hatta Kur'an'da öyle bir sistem kurulmuş ki, bazı âyetlerin arka planda olan anlamlarını diğer âyetler ortaya çıkarırlar.
Yani Allah'ın indirdiği vahiy'de hiçbir şey gizli kalmasın, din tamamen Allah'ın olsun ve Allah'a özel kılınsın.
İşte bu yüzden Yüce Allah kutsal kitabında "tekrar tekrar âyetleri açıkladık ki, aklınızı kullanasınız, tefekkür edesiniz ve anlayasınız" buyurmuştur.
"Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik. Korunsunlar diye pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik"
( Zümer- 27,28)
"Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler"
(İsra, 89)
",,, Ayrıca bu kitab-ı da sana, her şey için bir açıklama, biri hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik"
( Nahl, 89)
"De ki: Onu Mukaddes ruh, iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi"
(Nahl, 102)
",,, İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki (tehlikelerden) korunurlar"
(Bakara, 187)
",,,Allah size ayetlerini böyle açıklar ki düşünesiniz"
( Bakara, 219)
"Allah size İşte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikatı anlayasınız"
( Bakara,242)
",,,işte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar"
( Bakara 266)
",,,, işte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız"
( Âli İmran, 103)
"Allah size âyetlerini açıklıyor, umulur ki şükredesiniz"
( Maide, 89)
"Böylece suçluların yolu iyice belli olsun diye ayetleri detaylı olarak açıklıyoruz"
( En'am, 55)
"Böylece biz ayetleri geniş geniş açıklıyoruz ki, "Sen ders almışsın" desinler de bizde anlayan toplum için Kur'an'ı iyice açıklayalım"
(En'am, 105)
",,, Belki inkardan dönerler diye ayetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz"
(Âraf, 174)
",, işte iyi düşünecek toplumlar için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz"
( Yunus, 24)
"Ey Resul! ) Biz onu böylece Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda ikazları tekrar tekrar açıkladık.
Umulur ki onlar bu sayede tehlikelerden korunurlar, yahut da o Kur'an kendileri için bir ibret ortaya koysun"
( Tâhâ, 113)
",,, işte Allah âyetleri böyle açıklar, Allah herşeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir"
( Nur, 58)
",,, işte Allah âyetlerini size böyle açıklar, Allah alîmdir hakîmdir"
(Nur, 59)
",, işte Allah düşünüp anlayasınız de size ayetlerini böyle açıklar"
( Nur, 61)
",,, İşte biz ayetlerimizi aklını kullanacak bir kavim için böyle açıklıyoruz"
( Rum, 28)
Aslında hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak olmadığı
(Yusuf, 40; Kehf,26; Şura, 10)
"Dinin Allah'a özgü kılınması gerektiği (Zümer, 2, 3, 11, 14; Mümin, 65; Beyyine, 5 )
Allah Resulü ve diğer bütün elçilerin sadece kendilerine indirilen vahiy ile uyarı ve ikaz ettikleri
(Enbiya, 45; En'am, 19, 51; Kaf, 45; Mâide, 117; Âraf, 62 )
"Sadece ve sadece Allah tarafından indirilen vahye tabi oldukları (Ahkaf, 9, Yunus, 15, 109, En'am, 106)
Allah elçilerinin görevlerinin sadece vahyi tebliğ etmek olduğu
(Nahl, 35, Râd, 40)
"İnsanların sadece Kur'an'dan sorumlu oldukları
(Zuhruf, 43, 44)
"Din ve hüküm olarak Kur'an'ın yeterli bir kitap olduğu(Ankebut, 51)
"Kur'andan başka uyulacak bir kitabın olmadığı (Âraf, 3; En'am ,153,155)
"Hadislerin insanları İlimsizce Allah'ın hidayet yolundan engelleyen boş sözler olduğu (Lokman, 6)
"Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman edilmeyeceği
(Casiye, 6; Mürselat, 50)
"Daha Resulullah hayatta iken Allah tarafından dinin tamamlandığı
(Mâide, 3; En'am, 115)
"Din ve hüküm olarak sadece Kur'an'ın hak olduğu
(Bakara, 147, Yunus, 94)
"Kur'andan başka bütün yolların batıl olduğu (Yunus, 32 ) "Sadece Kur'an'ın hidayet olduğu (Yunus, 108;Sebe, 50)
"Allah Resulü'nün bile vahyi hassasiyetle koruması ile ilgili bir çok ayette uyarıldığı (Mâide, 67;Kasas, Kasas, 87; Hakka, 40;İsra, 73, 74, 75)
Kısaca din ve hüküm olarak Allah'ın sözünden başka doğru bir sözün olmadığı ile ilgili yüzlerce ayet vardır.
Ancak Kur'an'ı iyi anlamak için
1-) Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmesi,
2-) Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, kendi içinde bulunan çözümü ve sisteminin ortaya çıkarılması,
3-) Önyargılardan uzak olmanın şart olduğu, yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman edilmemesi,
4-) "Nebi'nin sözünün bağlayıcı olmadığının (Ahzab, 37) anlaşılması gerekir.
Çünkü "Nebi'nin sözlerinde ve hareketlerinde Allah'a karşı hatalar yaptığı Kur'an'i bir hakikattır.
(Tevbe, 113, ;Tahrim, 1)
Resülün ise vahye eşit bir konuma sahip olduğu dolayısıyla ona itaat etmenin Allah'a itaat olarak kabul edildiği
(Nisa, 80) ve değerinin Kur'andan kaynaklandığının bilinmesi gerekir.
Mehmet Okuyan, Abdulaziz Bayındır, Mustafa İslamoğlu gibi hocalarımızın yanıldıkları noktalar.
1-) Allah Resulü Muhammed (a.s)Şia'nın ve
Ehl-i Sünnet'in kaynaklarındaki uydurma rivayetlere değil, vahye dolayısıyla Kur'an'a eşit bir konuma sahiptir.
2-) Kur'an ehli muvahhidler Allah Resulü'nü yalan ve iftiralardan arındırmak maksadıyla rivayetlere karşı geliyorlar.
Muvahhidler Allah Resulü'nün değerini çok iyi bilirler.
3-) Şia'nın ve Ehli Sünnet'in kaynaklarında bulunan uydurma rivayetler kültür ve gelenek olarak değil, din ve hüküm olarak intikal etmişlerdir.
Yani hadisler gelenek ve kültür olarak bize gelmediler ki onları kültür ve gelenek kabul edelim.
Yoksa içlerinde güzel ve ibretli sözler mutlaka vardır.
Fakat üzerlerine dünyanın en vahşi ve karmaşık, batıl ve şirk bir din bina edilmiştir. Dolayısıyla bu rivayetler vasıtasıyla Kur'an'a aykırı inşa edilen paralel bir dinin bütün unsurlarını reddediyoruz.
ŞİA VE EHLİ SÜNNET MEZHEPLERİNİN İTİKADİ DURUMLARI (9.YAZI)
Allah'ın kitabına baktığımızda Müslümanların ihtilaf ettiği meselelerde hüküm mercii
muhaddisler, müfessirler,Ayetullahlar, İmamlar, mezhepler, içtihatlar, firkalar, Cemaatlar, âlimler ve müçtehitler değil, dini inzal eden Allah'tır.
Resul ( Elçi) makam ve mertebesine sahip olan kişi hariç, Muhammed ( Aleyhisselam) bile sivil kimliği ile Allah'ın hükümlerine aykırı hareket edemez ve Kur'an karşısında sorgulanmazlığı söz konusu olamaz.
Sahabe pek çok konuda Muhammed ( Aleyhisselam) a itiraz etmiş ve ondan delil istemişlerdir.
Kur'an'a baktığımızda
1-)Allah (cc)
2-)Allah'ın apaçık âyetleri
3-) Allah'ın ayetlerini okuyan Allah'ın Elçileri dokunulmazdır.
Bunların haricinde dokunulmaz, masum ve sorgulanamaz hiç kimse yoktur.
Nebi'lerin bile vahiy'le denetlendiği bir dinde Şia ve Ehli sünnet âlimlerinin dokunulmazlığından söz edilemez.
Tam aksine Kur'an'ın bir çok ayeti din adamlarını,çirkin anlayışlarını ve onların alçak zihniyetlerini şiddetle eleştirir.
"Ey iman edenler! ( Biliniz Ki), hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını batıl yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan saptırırlar.
Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler yok mu, İşte onlara elem verici bir azabı müjdele"
(Tevbe, 34)
Yukarıdaki ayetin "Ey iman edenler!" diye başlamasını gözden kaçırmayalım.
İşte alçak din bilginlerini ziru zeber eden başka bir ayet
"Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için
"Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun!
Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların"
(Bakara, 79)
Yani Allah'ın kitabını bir kenara bırakıp, yalan, uydurma, iftira, hezeyan,
ahmaklık, hurafe ve cehalet dolu kitaplar yazarak,sanki bu kitaplar Allah tarafından gelmiş gibi göstererek, ümmi insanları sömürüp,
aldatarak, Allah'ın apaçık âyetlerinden ve dosdoğru yolundan saptıran ve bu yolla dünyalık kazanan din adamları,
Kur'an tarafından dünyanın en alçak ve rezil kimseler olduğu bildiriliyor.
Dolayısıyla Kur'an sapkın din adamlarını ve ataların dinini bir çok ayette protesto ederek onların akılsızlıklarını deşifre ediyor.
Allah'ın kitabına baktığımızda Müslümanların ihtilaf ettiği meselelerde hüküm mercii
muhaddisler, müfessirler,Ayetullahlar, İmamlar, mezhepler, içtihatlar, firkalar, Cemaatlar, âlimler ve müçtehitler değil, dini inzal eden Allah'tır.
Resul ( Elçi) makam ve mertebesine sahip olan kişi hariç, Muhammed ( Aleyhisselam) bile sivil kimliği ile Allah'ın hükümlerine aykırı hareket edemez ve Kur'an karşısında sorgulanmazlığı söz konusu olamaz.
Sahabe pek çok konuda Muhammed ( Aleyhisselam) a itiraz etmiş ve ondan delil istemişlerdir.
Kur'an'a baktığımızda
1-)Allah (cc)
2-)Allah'ın apaçık âyetleri
3-) Allah'ın ayetlerini okuyan Allah'ın Elçileri dokunulmazdır.
Bunların haricinde dokunulmaz, masum ve sorgulanamaz hiç kimse yoktur.
Nebi'lerin bile vahiy'le denetlendiği bir dinde Şia ve Ehli sünnet âlimlerinin dokunulmazlığından söz edilemez.
Tam aksine Kur'an'ın bir çok ayeti din adamlarını,çirkin anlayışlarını ve onların alçak zihniyetlerini şiddetle eleştirir.
"Ey iman edenler! ( Biliniz Ki), hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını batıl yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan saptırırlar.
Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler yok mu, İşte onlara elem verici bir azabı müjdele"
(Tevbe, 34)
Yukarıdaki ayetin "Ey iman edenler!" diye başlamasını gözden kaçırmayalım.
İşte alçak din bilginlerini ziru zeber eden başka bir ayet
"Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için
"Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun!
Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların"
(Bakara, 79)
Yani Allah'ın kitabını bir kenara bırakıp, yalan, uydurma, iftira, hezeyan,
ahmaklık, hurafe ve cehalet dolu kitaplar yazarak,sanki bu kitaplar Allah tarafından gelmiş gibi göstererek, ümmi insanları sömürüp,
aldatarak, Allah'ın apaçık âyetlerinden ve dosdoğru yolundan saptıran ve bu yolla dünyalık kazanan din adamları,
Kur'an tarafından dünyanın en alçak ve rezil kimseler olduğu bildiriliyor.
Dolayısıyla Kur'an sapkın din adamlarını ve ataların dinini bir çok ayette protesto ederek onların akılsızlıklarını deşifre ediyor.
HELAK OLAN KAVİMLER :
Kur'an'a baktığımızda şirk, sapıklık ve isyanlarından dolayı cezalandırılmış bir sürü milletle karşılaşırız.
Şirk ve zulümlerinden ötürü tufanda boğulan Nuh( as ) ın kavmi,
İlahlara ve Evliyaya taptıklarından dolayı helak olan İbrahim ( Aleyhisselam'ın ) kavmi, Kendisini ilah ve Rab olarak ilan eden Firavun ve ona kulluk eden milletinin boğularak yok olması.
Ticaret hayatında
adil olmayıp, sosyal dengesizlikler meydana getirdiğinden dolayı Şuayb ( as)ın helak olmuş müşrik medyen halkı,
Şirk ve isyanları yüzünden korkunç bir kasırga ile mahvolmuş Hud ( Aleyhisselam ) ın Âd kavmi,
Salih ( Aleyhisselam ) ın Semud kavmi.
Şirk ve sapıklıklar içinde boğazına kadar batmış Lut ( Aleyhisselam ) ın kavmi.
Ahlaksızlık ve adaletsizlik, Allah'ın apaçık âyetlerini gizlemeye çalışan, dini rant eden İsa (Aleyhisselam )ın kavmi İsrailoğulları.
Ashabı Uhdud, Ashab-ı Kehf'in kavmi, bahçe sahipleri,
Malı, hazineleri ve sarayı ile birlikte yerin dibine batırılan Karun.
Firavun'un veziri Haman, din adamı Belam.
Daha bir çok ayette anlatılan kavimlerin korkunç akıbetleri.
Şirk, hurafe, iftira, uydurma, yalan, hırsızlık, yolsuzluk,
rüşvet, adam kayırma, olduğu gibi görunmeme, göründüğü gibi olmama, korkunç takiyye yapma, casusluk, insanların ayıp ve kusurlarını araştırma,
kendi cemaatinden başka hiçbir cemaata değer vermeme,
Kafir ve Müşriklere karşı yumuşak, inananlara karşı her türlü oyun ve entrika kurma.
Milletinden topladığı himmetleri düşmana peşkeş çekme,
İslam'ın en büyük düşmanına iltica etme ve orada barınma.
Allah'ın düşmanlarını dost edinme.
Ümmetin binlerce zeki çocuğunu cahil ve ahmak yapma.
Üzerine vazife olmayan işlerle uğraşma, her türlü tuzak ve hile ile milyonlarca insanın hayatını tahrip etme.
Ülkenin bütün kurum ve kuruluşlarını felç etme.
Daha bunlar gibi bir çok azgın ve zulümlerinden dolayı dünyada ve ahirette helal olmayı hak
eden, robot, cahil, müşrik, zalim F Gülen'in ilim ve teknoloji çağında geri kalmış dünyanın en akılsız ve Kur'ansız kavmi.
TARİHTE F GÜLEN VE CEMAATİ KADAR DÜNYAYA VE DEĞERLERİNE TAPAN VE SAHİP ÇIKMAYA ÇALIŞAN BİR MİLLET GELMEMİŞTİR.
Tüm helak olan milletler için Kur'an'ı Mübin'de Allah ( cc ) Şöyle buyuruyor.
"Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler.
Rabbinin azap emri geldiğinde, Allah ile beraber taptıkları ilahları, onlara hiç bir fayda sağlamadı, ziyanlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadı.
Rabbin, zulmeden milletleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle şiddetlidir.Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir"
( Hud, 101, 102 )
Kur'an'a baktığımızda şirk, sapıklık ve isyanlarından dolayı cezalandırılmış bir sürü milletle karşılaşırız.
Şirk ve zulümlerinden ötürü tufanda boğulan Nuh( as ) ın kavmi,
İlahlara ve Evliyaya taptıklarından dolayı helak olan İbrahim ( Aleyhisselam'ın ) kavmi, Kendisini ilah ve Rab olarak ilan eden Firavun ve ona kulluk eden milletinin boğularak yok olması.
Ticaret hayatında
adil olmayıp, sosyal dengesizlikler meydana getirdiğinden dolayı Şuayb ( as)ın helak olmuş müşrik medyen halkı,
Şirk ve isyanları yüzünden korkunç bir kasırga ile mahvolmuş Hud ( Aleyhisselam ) ın Âd kavmi,
Salih ( Aleyhisselam ) ın Semud kavmi.
Şirk ve sapıklıklar içinde boğazına kadar batmış Lut ( Aleyhisselam ) ın kavmi.
Ahlaksızlık ve adaletsizlik, Allah'ın apaçık âyetlerini gizlemeye çalışan, dini rant eden İsa (Aleyhisselam )ın kavmi İsrailoğulları.
Ashabı Uhdud, Ashab-ı Kehf'in kavmi, bahçe sahipleri,
Malı, hazineleri ve sarayı ile birlikte yerin dibine batırılan Karun.
Firavun'un veziri Haman, din adamı Belam.
Daha bir çok ayette anlatılan kavimlerin korkunç akıbetleri.
Şirk, hurafe, iftira, uydurma, yalan, hırsızlık, yolsuzluk,
rüşvet, adam kayırma, olduğu gibi görunmeme, göründüğü gibi olmama, korkunç takiyye yapma, casusluk, insanların ayıp ve kusurlarını araştırma,
kendi cemaatinden başka hiçbir cemaata değer vermeme,
Kafir ve Müşriklere karşı yumuşak, inananlara karşı her türlü oyun ve entrika kurma.
Milletinden topladığı himmetleri düşmana peşkeş çekme,
İslam'ın en büyük düşmanına iltica etme ve orada barınma.
Allah'ın düşmanlarını dost edinme.
Ümmetin binlerce zeki çocuğunu cahil ve ahmak yapma.
Üzerine vazife olmayan işlerle uğraşma, her türlü tuzak ve hile ile milyonlarca insanın hayatını tahrip etme.
Ülkenin bütün kurum ve kuruluşlarını felç etme.
Daha bunlar gibi bir çok azgın ve zulümlerinden dolayı dünyada ve ahirette helal olmayı hak
eden, robot, cahil, müşrik, zalim F Gülen'in ilim ve teknoloji çağında geri kalmış dünyanın en akılsız ve Kur'ansız kavmi.
TARİHTE F GÜLEN VE CEMAATİ KADAR DÜNYAYA VE DEĞERLERİNE TAPAN VE SAHİP ÇIKMAYA ÇALIŞAN BİR MİLLET GELMEMİŞTİR.
Tüm helak olan milletler için Kur'an'ı Mübin'de Allah ( cc ) Şöyle buyuruyor.
"Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler.
Rabbinin azap emri geldiğinde, Allah ile beraber taptıkları ilahları, onlara hiç bir fayda sağlamadı, ziyanlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadı.
Rabbin, zulmeden milletleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle şiddetlidir.Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir"
( Hud, 101, 102 )
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI HANGİ ÇAĞDA YAŞIYOR?
ONUN FOTOĞRAFI :
150 bine yakın personeli bulunan, dört bakanlık kadar kendisine bütçe ayrılan Diyanetin içinde bulunduğu karanlık ve cehalet, gericilik ve yobazlığın fotoğrafrafını size sunuyorum.
Sayı : 16336468-215.09-418
Konu : 1001 Hatim
Erzurum 'da 450 senedir devam etmekte olan ve Pir Ali Baba adında alim, Fazıl bir zat tarafından ihdas edilen ve " Eğer her yıl 1001 hatim okursanız Allah'u Teala bu memleketi felaketlerden özellikle zelzelelerden korur" Diye ifade ettiği bu geleneği Elazığ İl Müftülüğü olarak Elazığ ilinde gerçekleştirmek üzere :
1-Tüm il Merkez Belde ve köy camilerimizde 02 Mart 2013 Cumartesi günü Hatim okunmaya başlanacaktır.
2 -Hatimler cemaatin de isteği dikkate alınarak belli bir vakitte olunacaktır.
3- Bunun için her camiye bir cüz takımı temin edilecektir.
4 - Cüzler okunduktan sonra o gün okunan cüz sayısı veya hatim sayısı görevlilerce günlük olarak tesbit edilecektir.
5 - Toplu okumanın dışında her camide bir köşe ayrılarak okunan Cüzler ve okunmayan Cüzler diye iki bölüm ayrılarak sonradan okuyacak olan cemaat okunmamış yerden alacağı çüzü okuyarak okunan Cüzler bölümüne koyacaktır.
Gereğini rica ederim.
Peyami Güngör. : il müftüsü
Dağıtım : Bütün personele
Elazığ müftüsü ve Konya, ya atanan zamanın Elazığ valisi Muammer Erol bu hurafe ve yobaz uygulamayı başlattiklarinda Diyanet işleri başkanlığına şöyle bir mektup göndermiştim . Sayın Hocalarım!
" Sizler de eğer bizim Elazığ Müftüsü Peyami Güngör gibi 1001 Hatim okumanın depremleri engelleyecegine inanıyorsanız,bu büyük hizmeti! Bütün vatan sathına yaygınlaştırmanızı hassaten rica ediyorum.
Böylece vatanı deprem afetinden korumuş ve büyük bir sevap! İşlemiş olursunuz.
Yok eğer bu uygulamayı kur'an, ilim, hikmet, akıl ve Allah'ın kevni yasalarına aykırı buluyorsanız lütfen bir emirle bu kampanyaya son verin.
Sonuç :
Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı Diyanetten hiç bir tepki yok,
Fay hattında bulunan Elazığımızda bu hurafe ve yobaz uygulama hala devam etmektedir.
Biz kur'an , ilim, hikmet, akıl ve tefekkürü esas alan vahiy yolcuları Allah Resulü adına uydurulan yalan rivayetlere karşı gelirken, başımıza bu sefer Pir Ali Baba adında birisinin hurafesini musallat ettiler.
Yazıklar olsun.
Bu hatim kampanyası 2017 tarihi itibariyle Elazığ'da hâlâ devam ediyor.
ONUN FOTOĞRAFI :
150 bine yakın personeli bulunan, dört bakanlık kadar kendisine bütçe ayrılan Diyanetin içinde bulunduğu karanlık ve cehalet, gericilik ve yobazlığın fotoğrafrafını size sunuyorum.
Sayı : 16336468-215.09-418
Konu : 1001 Hatim
Erzurum 'da 450 senedir devam etmekte olan ve Pir Ali Baba adında alim, Fazıl bir zat tarafından ihdas edilen ve " Eğer her yıl 1001 hatim okursanız Allah'u Teala bu memleketi felaketlerden özellikle zelzelelerden korur" Diye ifade ettiği bu geleneği Elazığ İl Müftülüğü olarak Elazığ ilinde gerçekleştirmek üzere :
1-Tüm il Merkez Belde ve köy camilerimizde 02 Mart 2013 Cumartesi günü Hatim okunmaya başlanacaktır.
2 -Hatimler cemaatin de isteği dikkate alınarak belli bir vakitte olunacaktır.
3- Bunun için her camiye bir cüz takımı temin edilecektir.
4 - Cüzler okunduktan sonra o gün okunan cüz sayısı veya hatim sayısı görevlilerce günlük olarak tesbit edilecektir.
5 - Toplu okumanın dışında her camide bir köşe ayrılarak okunan Cüzler ve okunmayan Cüzler diye iki bölüm ayrılarak sonradan okuyacak olan cemaat okunmamış yerden alacağı çüzü okuyarak okunan Cüzler bölümüne koyacaktır.
Gereğini rica ederim.
Peyami Güngör. : il müftüsü
Dağıtım : Bütün personele
Elazığ müftüsü ve Konya, ya atanan zamanın Elazığ valisi Muammer Erol bu hurafe ve yobaz uygulamayı başlattiklarinda Diyanet işleri başkanlığına şöyle bir mektup göndermiştim . Sayın Hocalarım!
" Sizler de eğer bizim Elazığ Müftüsü Peyami Güngör gibi 1001 Hatim okumanın depremleri engelleyecegine inanıyorsanız,bu büyük hizmeti! Bütün vatan sathına yaygınlaştırmanızı hassaten rica ediyorum.
Böylece vatanı deprem afetinden korumuş ve büyük bir sevap! İşlemiş olursunuz.
Yok eğer bu uygulamayı kur'an, ilim, hikmet, akıl ve Allah'ın kevni yasalarına aykırı buluyorsanız lütfen bir emirle bu kampanyaya son verin.
Sonuç :
Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı Diyanetten hiç bir tepki yok,
Fay hattında bulunan Elazığımızda bu hurafe ve yobaz uygulama hala devam etmektedir.
Biz kur'an , ilim, hikmet, akıl ve tefekkürü esas alan vahiy yolcuları Allah Resulü adına uydurulan yalan rivayetlere karşı gelirken, başımıza bu sefer Pir Ali Baba adında birisinin hurafesini musallat ettiler.
Yazıklar olsun.
Bu hatim kampanyası 2017 tarihi itibariyle Elazığ'da hâlâ devam ediyor.
BU MİLLETİN GELECEĞİ TEHLİKE : Kur'an''ı Mubin İnsanlık tarihinde neredeyse bir kişi tarafından bile yaşanan uydurma dinlerin hepsini ele almıştır.
Nuh ( as ) ın kavmi, İdris, İbrahim, İshak, Yakub, Yusuf, Musa, Şuayb, Hud, İsa, Muhammed ( Aleyhisselam'ın ) kavmi, Ashab-ı Kehf'in şirk ile mücadele etmeleri, Ashab-ı Uhdud,un şirki, İsrail oğulları, Belkıs'ın güneşe tapan milleti, Hıristiyanların teslis inancı, Hz İsa'nın ilah ve Rab edinilmesi, Yahudilerin Üzeyri Allah'ın oğlu olarak kabul etmeleri,
Yine insanlık tarihinde İlahlara ve Evliyalara direk olarak tapma.
İnsanların İlahlarının ve evliyalarının putlarına kulluk yapmaları.
Sabiilerin ve mecusilerin inancı.
Güneşe ve Ay'a tapınma.
Firavun'un kendini ilah ve Rab olarak dikta ettirmesi.
Samiri'nin eritilmiş altından buzağı yaparak İsrailoğullarını ona taptırması.
Yine Kur'an'ın, Kadınlara, çocuklara, salma atlara, sağmal hayvanlara, yük yük altın ve gümüşe, bahçelere, aileye, aşirete, güzel evlere, ticaret mallarına Allah ve Resulün'den ve Allah'ın yolunda mücadele etmekten daha fazla değer verilmemesini ısrarla emretmesi .
Yani Allah (cc ) şirkin üzerinde o kadar önemle durur ki, neredeyse insanlık tarihinde bir kişiyi bile ihmal etmez,
Peki bütün bu gerçeklere rağmen, dört bakanlık bütçeye ve Yüz elli bin imama sahip olan Diyanet işleri başkanlığı şirkin tam merkezinde bulunan milyonlarca insanı neden GÖRMEZ ?
Aklını,vicdanını,ruhunu, özgürlüğünü kiraya vermiş milyonlara neden hakikatı anlatmaz?
Diyanet işleri başkanlığı neden hâlâ Allah'ın apaçık âyetlerini gizlemeye çalışır?
Şirkini açık olarak ortaya koyan Cübbeli hakkında neden bir cümle bile söylemez?
İlah, Rab ve Gavs olarak görülen uydurma mabudları neden GÖRMEZ ?
Diyanet işleri başkanlığı Kur'an'ın Tevhid akidesine verdiği değerin milyonda birini bile niye GÖRMEZ ?
Diyanet işleri başkanlığı bu kadar şirki, kula kulluğu, rezaleti, kepazelik ve alçaklığı niye GÖRMEZ?
BU ÜMMETİN DÜNYA VE AHİRETİNE YAZIK DEĞİL Mİ?
Nuh ( as ) ın kavmi, İdris, İbrahim, İshak, Yakub, Yusuf, Musa, Şuayb, Hud, İsa, Muhammed ( Aleyhisselam'ın ) kavmi, Ashab-ı Kehf'in şirk ile mücadele etmeleri, Ashab-ı Uhdud,un şirki, İsrail oğulları, Belkıs'ın güneşe tapan milleti, Hıristiyanların teslis inancı, Hz İsa'nın ilah ve Rab edinilmesi, Yahudilerin Üzeyri Allah'ın oğlu olarak kabul etmeleri,
Yine insanlık tarihinde İlahlara ve Evliyalara direk olarak tapma.
İnsanların İlahlarının ve evliyalarının putlarına kulluk yapmaları.
Sabiilerin ve mecusilerin inancı.
Güneşe ve Ay'a tapınma.
Firavun'un kendini ilah ve Rab olarak dikta ettirmesi.
Samiri'nin eritilmiş altından buzağı yaparak İsrailoğullarını ona taptırması.
Yine Kur'an'ın, Kadınlara, çocuklara, salma atlara, sağmal hayvanlara, yük yük altın ve gümüşe, bahçelere, aileye, aşirete, güzel evlere, ticaret mallarına Allah ve Resulün'den ve Allah'ın yolunda mücadele etmekten daha fazla değer verilmemesini ısrarla emretmesi .
Yani Allah (cc ) şirkin üzerinde o kadar önemle durur ki, neredeyse insanlık tarihinde bir kişiyi bile ihmal etmez,
Peki bütün bu gerçeklere rağmen, dört bakanlık bütçeye ve Yüz elli bin imama sahip olan Diyanet işleri başkanlığı şirkin tam merkezinde bulunan milyonlarca insanı neden GÖRMEZ ?
Aklını,vicdanını,ruhunu, özgürlüğünü kiraya vermiş milyonlara neden hakikatı anlatmaz?
Diyanet işleri başkanlığı neden hâlâ Allah'ın apaçık âyetlerini gizlemeye çalışır?
Şirkini açık olarak ortaya koyan Cübbeli hakkında neden bir cümle bile söylemez?
İlah, Rab ve Gavs olarak görülen uydurma mabudları neden GÖRMEZ ?
Diyanet işleri başkanlığı Kur'an'ın Tevhid akidesine verdiği değerin milyonda birini bile niye GÖRMEZ ?
Diyanet işleri başkanlığı bu kadar şirki, kula kulluğu, rezaleti, kepazelik ve alçaklığı niye GÖRMEZ?
BU ÜMMETİN DÜNYA VE AHİRETİNE YAZIK DEĞİL Mİ?
EN ÖNEMLİ MESELE : Benim inandığım en önemli mesele şudur.
İnsanların, Kur'an'ın ortaya koyduğu Tevhid akidesine bağlı olarak yaşamalarıdır.
Çünkü Kur'an'daki Tevhid akidesi olmayınca güzel ahlak, hürriyet, tefekkür ve sorgulama olmayacaktır.
Güzel ahlak, hürriyet, tefekkür ve sorgulama olmayınca icad, erdem ve gelişme olmayacaktır.
İcad, erdem ve gelişme olmayınca bozulma, çürüme, kokuşma meydana gelecektir. En ağır kayıp ise dünya hayatı ile birlikte ahiret hayatının da hüsran ile son bulması
olacaktır.
Dolayısıyla, Zerre kadar İslam şuuruna sahip olan herkesin Tevhid akidesinin önemini anlatmaktan daha önemli bir meselesi yoktur.
Allah ( cc ) Şöyle buyuruyor "Dini( tevhidi)ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin"diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana(Ey Resulüm) vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı.Fakat kendilerini çağırdığın bu din( tevhid),Allah'a ortak koşanlara ağır gelir. Allah dileyeni muvahhid yapar ve kendisine yöneleni doğru yola iletir "( Şura 13 )
İnsanların, Kur'an'ın ortaya koyduğu Tevhid akidesine bağlı olarak yaşamalarıdır.
Çünkü Kur'an'daki Tevhid akidesi olmayınca güzel ahlak, hürriyet, tefekkür ve sorgulama olmayacaktır.
Güzel ahlak, hürriyet, tefekkür ve sorgulama olmayınca icad, erdem ve gelişme olmayacaktır.
İcad, erdem ve gelişme olmayınca bozulma, çürüme, kokuşma meydana gelecektir. En ağır kayıp ise dünya hayatı ile birlikte ahiret hayatının da hüsran ile son bulması
olacaktır.
Dolayısıyla, Zerre kadar İslam şuuruna sahip olan herkesin Tevhid akidesinin önemini anlatmaktan daha önemli bir meselesi yoktur.
Allah ( cc ) Şöyle buyuruyor "Dini( tevhidi)ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin"diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana(Ey Resulüm) vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı.Fakat kendilerini çağırdığın bu din( tevhid),Allah'a ortak koşanlara ağır gelir. Allah dileyeni muvahhid yapar ve kendisine yöneleni doğru yola iletir "( Şura 13 )
DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR : (1.YAZI ) Kur'an dışında asla Allah Resulü (Aleyhisselam'ın) herhangi bir şey yazdırmayacağı, yazdırmasının de mümkün olmadığı, zaten ayetle sabittir . Allah (cc)Şöyle buyuruyor :
"Eğer o Resul ( Aleyhisselam) bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı.Muhakkak onun sağ elini (Bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik"(Hakka 44, 45, 46 ) Ayet çok açık ne diyor? "Eğer elçimiz, kendi sözlerini, Allah'a İsnat edip, bunlar da Allah katındandır, dininizi yaşamak için gereken hükümlerdir" demiş olsaydı, açıkça onun canını alırdık diyor.
Sizce böyle bir uyarıdan sonra, Kur'an'ın hüküm verdiği konuların dışında "bunlar da Allah katındandır" diye,
Resul (Aleyhisselam ) söylemiş ya da yazdırmış olabilme şansı var mı?
Hala var diyenlere, sözüm meclisten dışarı. Bizler için Kur'an'da örnek gösterilen Allah resulü, Ahkaf suresi 9. ayetinde,deki onlara diye başlayan Allah'ın emriyle, "bana vahyedilenden başkasına uymam" diyorsa, Kehf suresi 26. ncı ayetinde, "Allah kendi hükmüne kimseye ortak etmez" diye hükümetiyse, Casiye suresi 6. ayetinde "Allah'tan ve onun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar" diye Rahman'ın ayetlerini alıp, ümmetine tebliğ eden Allah elçisi, Kur'an'ın dışında dine ilaveler yapmış olabileceğini nasıl düşünürüz? Allah( cc)Elçisine hitaben bakın ne buyuruyor. (Ey Muhammed!)" Sana vahyolunana Uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret.O hüküm verenlerin en hayırlısıdır"( Yunus 109) Yüce Yaratanın ayetlerini, hurafe inançlarımızı yaşamaya devam etme adına, görmezden gelenlere, yalan ve iftira inançlarını doğrulamak adına, kelimelere farklı anlamlar yükleyenlere, Furkan 30. ayetin öncesinde," hesap günü yaptıklarına pişman olanların feryat ve figanlarını hatırlatırım." Yazıklar olsun bana, Keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur'an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı.Zaten Şeytan insanı yardımcısız bırakıverir"( Furkan 28-29) DEĞERLİ ARKADAŞLAR! Unutmayalım lütfen, bu feryadı yapan Allah elçisine iman ettiğini zannedenler bu Üzüntüyü mahşer günü yaşamak istemiyorlarsa,lütfen geleneğin ve mezheplerin dine ilavelerini Kuran'da göremediğimizde, "bakın Demek ki Kur'an'da her şey olmuyormuş, Kur'an özet bilgidir her şey yazmaz" demiyelim ve bu sözlere itibar etmeyelim. Bunu söylemeye devam edersek, birgün yukarıdaki feryadı bizler de yapmak zorunda kalırız, bunu da unutmayalım. Birileri bizlere" Namazın nasıl kılınacağı, Orucun nasıl tutulacağı,zekatımızı nasıl vereceğimiz Kur'an'da açıklanmamıştır" diyorsa, lütfen kulağına atılan bu iftiralara inanmayalım.Şunu sakın unutmayalım, Allah(cc ) Kur'anda açıklamadığı, detay vermediği hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz. Bir hüküm verdiyse Allah, onu mutlaka gerektiği kadar anlatmış, izah etmiş ve açıklamıştır. Bizler öyle büyük hatalar yapıyor ve öyle uydurulmuş bir dini yaşıyoruz ki, gerçekten Allah Resulü'nün mahşer günü söyleyeceği," Benim ümmetim Kur'an'ı devre dışı" bıraktı sözü, ne yazık ki gerçek oldu.Çünkü bizler Kur'an'ın özet bilgiler verdiğini ve herkesin onu anlayamayacağını kabul ederek, devre dışı bıraktık.Onun yerine edindiğimiz İlahların, veilerin, Şeyhlerin, ataların, efendilerin, kitapları ile amel eder olduk. Allah bu iftira ve uydurma din ile bizi affeder mi? Sizlere bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Allah resulü bu ayeti ümmetine tebliğ ettikten sonra, bunlar da Kur'an dışından, Kuran'da olmayan bilgilerdir, bunlardan da sorumlusunuz diye Kur'an'ın bahsetmediği bilgileri yazdırmış ve nakline izin vermiş olabilir mi? "Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve Siz ondan sorguya çekileceksiniz"(Zuhruf 44 )
"Eğer o Resul ( Aleyhisselam) bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı.Muhakkak onun sağ elini (Bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik"(Hakka 44, 45, 46 ) Ayet çok açık ne diyor? "Eğer elçimiz, kendi sözlerini, Allah'a İsnat edip, bunlar da Allah katındandır, dininizi yaşamak için gereken hükümlerdir" demiş olsaydı, açıkça onun canını alırdık diyor.
Sizce böyle bir uyarıdan sonra, Kur'an'ın hüküm verdiği konuların dışında "bunlar da Allah katındandır" diye,
Resul (Aleyhisselam ) söylemiş ya da yazdırmış olabilme şansı var mı?
Hala var diyenlere, sözüm meclisten dışarı. Bizler için Kur'an'da örnek gösterilen Allah resulü, Ahkaf suresi 9. ayetinde,deki onlara diye başlayan Allah'ın emriyle, "bana vahyedilenden başkasına uymam" diyorsa, Kehf suresi 26. ncı ayetinde, "Allah kendi hükmüne kimseye ortak etmez" diye hükümetiyse, Casiye suresi 6. ayetinde "Allah'tan ve onun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar" diye Rahman'ın ayetlerini alıp, ümmetine tebliğ eden Allah elçisi, Kur'an'ın dışında dine ilaveler yapmış olabileceğini nasıl düşünürüz? Allah( cc)Elçisine hitaben bakın ne buyuruyor. (Ey Muhammed!)" Sana vahyolunana Uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret.O hüküm verenlerin en hayırlısıdır"( Yunus 109) Yüce Yaratanın ayetlerini, hurafe inançlarımızı yaşamaya devam etme adına, görmezden gelenlere, yalan ve iftira inançlarını doğrulamak adına, kelimelere farklı anlamlar yükleyenlere, Furkan 30. ayetin öncesinde," hesap günü yaptıklarına pişman olanların feryat ve figanlarını hatırlatırım." Yazıklar olsun bana, Keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur'an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı.Zaten Şeytan insanı yardımcısız bırakıverir"( Furkan 28-29) DEĞERLİ ARKADAŞLAR! Unutmayalım lütfen, bu feryadı yapan Allah elçisine iman ettiğini zannedenler bu Üzüntüyü mahşer günü yaşamak istemiyorlarsa,lütfen geleneğin ve mezheplerin dine ilavelerini Kuran'da göremediğimizde, "bakın Demek ki Kur'an'da her şey olmuyormuş, Kur'an özet bilgidir her şey yazmaz" demiyelim ve bu sözlere itibar etmeyelim. Bunu söylemeye devam edersek, birgün yukarıdaki feryadı bizler de yapmak zorunda kalırız, bunu da unutmayalım. Birileri bizlere" Namazın nasıl kılınacağı, Orucun nasıl tutulacağı,zekatımızı nasıl vereceğimiz Kur'an'da açıklanmamıştır" diyorsa, lütfen kulağına atılan bu iftiralara inanmayalım.Şunu sakın unutmayalım, Allah(cc ) Kur'anda açıklamadığı, detay vermediği hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz. Bir hüküm verdiyse Allah, onu mutlaka gerektiği kadar anlatmış, izah etmiş ve açıklamıştır. Bizler öyle büyük hatalar yapıyor ve öyle uydurulmuş bir dini yaşıyoruz ki, gerçekten Allah Resulü'nün mahşer günü söyleyeceği," Benim ümmetim Kur'an'ı devre dışı" bıraktı sözü, ne yazık ki gerçek oldu.Çünkü bizler Kur'an'ın özet bilgiler verdiğini ve herkesin onu anlayamayacağını kabul ederek, devre dışı bıraktık.Onun yerine edindiğimiz İlahların, veilerin, Şeyhlerin, ataların, efendilerin, kitapları ile amel eder olduk. Allah bu iftira ve uydurma din ile bizi affeder mi? Sizlere bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Allah resulü bu ayeti ümmetine tebliğ ettikten sonra, bunlar da Kur'an dışından, Kuran'da olmayan bilgilerdir, bunlardan da sorumlusunuz diye Kur'an'ın bahsetmediği bilgileri yazdırmış ve nakline izin vermiş olabilir mi? "Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve Siz ondan sorguya çekileceksiniz"(Zuhruf 44 )
SİYASAL İSLAMCILAR KUR'AN TEVHİDİNİN NERESİNDE DURUYORLAR:
On beş yirmi yıl önce inanç ve fikirlerinden dolayı paralel devlet yapılanması lideri F Gülen'i eleştirdiğimiz zaman siyasal İslamcılar bize şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Ne zaman ki Fetö 17 -25 Aralık'ta yolsuzlukları bahane ederek hükümete karşı yargı darbesi kumpası kurmaya kalkıştı.
Bizimkiler haklı olarak devletin büyük bir tehlike altında olduğunun farkına vardı.
Ben şahsen böyle bir ahlak ve inancı kabul etmiyorum,
ARKADAŞLAR!
F Gülen'in 40 yıldan beri Kur'an, ilim,sorgulama, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanlığı yaparak bu ümmete anlattığı uydurma ve hurafe din niye hiçbir zaman sizi rahatsız etmedi?
Kur'an cahili, ilimsiz, devlet nimetlerine tapan arkadaş!
Neden Cübbeli Ahmet, Nihat Hatipoğlu, Tuğrul inançer, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş,Vehbi Güler, Cevat akşit,Ömer Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı, Haydar baş, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız, İhsan şenocak, Osman ünlü, Ramazan ayvalı,Adıyamanlı uydurma Gavs gibilerinin anlattığı uydurma ve hurafe dine bir kere dâhi karşı gelmediniz?
Devlet nimeti ve dünya menfaati Kur'an, Tevhid, ve Allah'ın rızasından daha değerli olduğuna mı inanıyorsunuz?
Fetö'nun 40 yıldan beri milyonlarca insanı saptırıp beyinlerini tahrip etmesi, gençleri kendine kul ve köle yapması, manevi hayatlarını mahvetmesi
Sizin dünya hayatında elde edeceğiniz devlet nimetinden ve debdebesinden daha önemsiz mi kalıyor?
Neden ekranlarınızda bir sefer de F Gülen'in itikadi yönden sapıklıklarını ortaya koyan ciddi bir programınız bulunmuyor?
Sizin geçici dünyanızın hükmü ve değeri ebedi olan ahiret hayatının ve Allah'ın rızasının yanında tartışma konusu olabilir mi?
Diyanet'in vurdum duymaz tavrına karşı neden gıkınız çıkmıyor?
İtikadi bozukluklara karşı hiç bir görüşünüz yok mu?
Kur'an ahlakına ve Tevhid akidesine karşı niye bu kadar kayıtsız ve cahil kaldınız?
Size soruyorum!
İslam ve Müslümanlar için en büyük tehlike ümmi, cahil, saf, temiz insanlar mı?
Okumuş, tahsil görmüş, entellektüel düzeyde birikime sahip ahlaksız aydınlar mı?
Veya bu dinde Ümmiler alimler kadar tehlikeli olabilirler mi?
Ümmilerin dini satma, Allah, Elçi ve din ile aldatma, ahiret karşılığında mal toplama ve dünya hayatını ihya etme var mıdır?
Evet yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var
Ben şahsen ölü ahlaksızların bıraktığı uydurma ve hurafe dinden çekiyorum.
On beş yirmi yıl önce inanç ve fikirlerinden dolayı paralel devlet yapılanması lideri F Gülen'i eleştirdiğimiz zaman siyasal İslamcılar bize şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Ne zaman ki Fetö 17 -25 Aralık'ta yolsuzlukları bahane ederek hükümete karşı yargı darbesi kumpası kurmaya kalkıştı.
Bizimkiler haklı olarak devletin büyük bir tehlike altında olduğunun farkına vardı.
Ben şahsen böyle bir ahlak ve inancı kabul etmiyorum,
ARKADAŞLAR!
F Gülen'in 40 yıldan beri Kur'an, ilim,sorgulama, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanlığı yaparak bu ümmete anlattığı uydurma ve hurafe din niye hiçbir zaman sizi rahatsız etmedi?
Kur'an cahili, ilimsiz, devlet nimetlerine tapan arkadaş!
Neden Cübbeli Ahmet, Nihat Hatipoğlu, Tuğrul inançer, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş,Vehbi Güler, Cevat akşit,Ömer Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı, Haydar baş, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız, İhsan şenocak, Osman ünlü, Ramazan ayvalı,Adıyamanlı uydurma Gavs gibilerinin anlattığı uydurma ve hurafe dine bir kere dâhi karşı gelmediniz?
Devlet nimeti ve dünya menfaati Kur'an, Tevhid, ve Allah'ın rızasından daha değerli olduğuna mı inanıyorsunuz?
Fetö'nun 40 yıldan beri milyonlarca insanı saptırıp beyinlerini tahrip etmesi, gençleri kendine kul ve köle yapması, manevi hayatlarını mahvetmesi
Sizin dünya hayatında elde edeceğiniz devlet nimetinden ve debdebesinden daha önemsiz mi kalıyor?
Neden ekranlarınızda bir sefer de F Gülen'in itikadi yönden sapıklıklarını ortaya koyan ciddi bir programınız bulunmuyor?
Sizin geçici dünyanızın hükmü ve değeri ebedi olan ahiret hayatının ve Allah'ın rızasının yanında tartışma konusu olabilir mi?
Diyanet'in vurdum duymaz tavrına karşı neden gıkınız çıkmıyor?
İtikadi bozukluklara karşı hiç bir görüşünüz yok mu?
Kur'an ahlakına ve Tevhid akidesine karşı niye bu kadar kayıtsız ve cahil kaldınız?
Size soruyorum!
İslam ve Müslümanlar için en büyük tehlike ümmi, cahil, saf, temiz insanlar mı?
Okumuş, tahsil görmüş, entellektüel düzeyde birikime sahip ahlaksız aydınlar mı?
Veya bu dinde Ümmiler alimler kadar tehlikeli olabilirler mi?
Ümmilerin dini satma, Allah, Elçi ve din ile aldatma, ahiret karşılığında mal toplama ve dünya hayatını ihya etme var mıdır?
Evet yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var
Ben şahsen ölü ahlaksızların bıraktığı uydurma ve hurafe dinden çekiyorum.
EY ŞİA VE EHLİ SÜNNET!ALLAH'IN RAHMETİ OLAN KUR'AN NİÇİN İNDİRİLDİ? BANA CEVAP VERİN:
Şia ve Ehli sünnet(Tarikat, Cemaat, Nurcular, Diyanet) mezheplerinin âlimlerine bir kaç soru yöneltiyorum.
Mademki Kur'an'ı terkedilmiş ve mehcur bırakacaktınız,
Allah tarafından, Allah'ın ilmiyle bir sistem ve hidayete bağlı olarak inen Kur'an niçin nazil olmuştur?
Madem Emevi Abbasi imalatı hurafe ve uydurulmuş bir dine iman edecektiniz Kur'an ne için inzal edilmiştir?
Mademki Kur'an yerine Allah Resulü'nün vefatından iki yüz, üç yüz sene sonra en vahşi, karışık ve fitne dolu,
katliamcı bir çağda, en yalancı adamlar tarafından iftira edilen rivayet dinine iman edecektiniz hidayet kaynağı neden indirildi?
Madem Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, Muvatta,
İbni mace, Kâfi gibi beşer kaynaklı uydurma rivayetlerle oluşturulan İlahların ve evliyaların şirk dinine kayıtsız şartsız bağlanacaktınız rahmet ve ibret olarak indirilen Allah'ın yüce kitabı, Tevhid Ve güzel ahlak rehberi ne için geldi?
Kur'an sizin onu oyun eğlence edinmek, uydurma rivayetlerle oluşturulan Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dinini yaşamak için mi indirildi?
Peki Allah Resulü'nün on üç sene Mekke, on sene Medine'de çekmiş olduğu işkence ve ızdıraplı hayat, savaşlar, mücadele, kutlandığı çile dolu ömür ne olacak?
Allah (Celle Celalühü) size bir değer verecek size kendi katından, bir ilim ve sisteme bağlı olarak hidayet ve rahmet kaynağı Kur'an'ı ile beraber size karşı aziz ve Rauf olan Resulünü gönderecek,
Siz bu değerli hazineleri terkederek dünyanın en yalan, uydurma, iftira, hezeyan vahşi kaynakları tek gidilecek yol yapacaksınız, bu vebal ve büyük günah affedilebilir mi?
Bu günahın ve ağır vebalin dünyada ve ahirette karşılığının basit ve ucuz olacağını mı zannediyorsunuz?
Rahman ve Rahim olan Allah( cc),Allah'ın Elçisi Cebrail ( as), Allah'ın son Elçisi Muhammed ( Aleyhisselam), Allah'ın kitabı Kur'an mı daha hayırlıdır?
Yoksa Muaviye, Yezid, Haccac, Mervan,
zalim Emevi ve Abbasiler mi daha hayırlıdır?
Madem Rahman ve Rahim olan Allah tarafından, emin olan Cebrail vasıtasıyla büyük edep sahibi, emin ve güzel ahlak abidesi Muhammed ( as)a indirilen dini,
Muaviye, Yezid, Mervan, Haccac, Emevi_ Abbasi uydurmaları hatırına terk edecektiniz Kur'an niye gönderildi?
İnsanlık tarihinde böyle bir akılsızlığı ve ahmaklığı hangi millet yapmıştır?
Hiç olmazsa kendinizi kurtulmuş, hidayette olan, cennetlik olanlardan,
Başkalarını sapık ve cehennemlik olarak görme cahilliğinden vâz geçiniz.
Şia ve Ehli sünnet(Tarikat, Cemaat, Nurcular, Diyanet) mezheplerinin âlimlerine bir kaç soru yöneltiyorum.
Mademki Kur'an'ı terkedilmiş ve mehcur bırakacaktınız,
Allah tarafından, Allah'ın ilmiyle bir sistem ve hidayete bağlı olarak inen Kur'an niçin nazil olmuştur?
Madem Emevi Abbasi imalatı hurafe ve uydurulmuş bir dine iman edecektiniz Kur'an ne için inzal edilmiştir?
Mademki Kur'an yerine Allah Resulü'nün vefatından iki yüz, üç yüz sene sonra en vahşi, karışık ve fitne dolu,
katliamcı bir çağda, en yalancı adamlar tarafından iftira edilen rivayet dinine iman edecektiniz hidayet kaynağı neden indirildi?
Madem Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, Muvatta,
İbni mace, Kâfi gibi beşer kaynaklı uydurma rivayetlerle oluşturulan İlahların ve evliyaların şirk dinine kayıtsız şartsız bağlanacaktınız rahmet ve ibret olarak indirilen Allah'ın yüce kitabı, Tevhid Ve güzel ahlak rehberi ne için geldi?
Kur'an sizin onu oyun eğlence edinmek, uydurma rivayetlerle oluşturulan Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dinini yaşamak için mi indirildi?
Peki Allah Resulü'nün on üç sene Mekke, on sene Medine'de çekmiş olduğu işkence ve ızdıraplı hayat, savaşlar, mücadele, kutlandığı çile dolu ömür ne olacak?
Allah (Celle Celalühü) size bir değer verecek size kendi katından, bir ilim ve sisteme bağlı olarak hidayet ve rahmet kaynağı Kur'an'ı ile beraber size karşı aziz ve Rauf olan Resulünü gönderecek,
Siz bu değerli hazineleri terkederek dünyanın en yalan, uydurma, iftira, hezeyan vahşi kaynakları tek gidilecek yol yapacaksınız, bu vebal ve büyük günah affedilebilir mi?
Bu günahın ve ağır vebalin dünyada ve ahirette karşılığının basit ve ucuz olacağını mı zannediyorsunuz?
Rahman ve Rahim olan Allah( cc),Allah'ın Elçisi Cebrail ( as), Allah'ın son Elçisi Muhammed ( Aleyhisselam), Allah'ın kitabı Kur'an mı daha hayırlıdır?
Yoksa Muaviye, Yezid, Haccac, Mervan,
zalim Emevi ve Abbasiler mi daha hayırlıdır?
Madem Rahman ve Rahim olan Allah tarafından, emin olan Cebrail vasıtasıyla büyük edep sahibi, emin ve güzel ahlak abidesi Muhammed ( as)a indirilen dini,
Muaviye, Yezid, Mervan, Haccac, Emevi_ Abbasi uydurmaları hatırına terk edecektiniz Kur'an niye gönderildi?
İnsanlık tarihinde böyle bir akılsızlığı ve ahmaklığı hangi millet yapmıştır?
Hiç olmazsa kendinizi kurtulmuş, hidayette olan, cennetlik olanlardan,
Başkalarını sapık ve cehennemlik olarak görme cahilliğinden vâz geçiniz.
KUR'AN NİYE İNDİRİLDİ?
HATIRLAYALIM: (1.YAZI)
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA:
"Hamd Allah'a mahsustur ki, kendi katından şiddetli bir baskını haber vermek ve yararlı iş yapan müminlere,
içinde ebedi kalacakları güzel bir mükâfatı müjdelemek ve
"Allah çocuk edindi" diyenleri uyarmak için kuluna
içerisinde hiçbir eğrilik(çelişki) bulunmayan dosdoğru kitabı indirmiştir.
Allah'ın çocuk edindiğine dair ne kendilerinin ne babalarının bir bilgisi vardır.
Ağızlarından çıkan söz ne büyük iftiradır!
Onlar yalnız ve yalnız yalan Söylüyorlar"
(Kehf, 1,5)
" Elif, Lam, Mim. Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren kitap'tır"
( Bakara, 1,2)
"Kulumuza indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız,
siz de onun benzeri bir süre meydana getirin, eğer doğru sözlü iseniz,
Allah'tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın.
Yapamazsınız ki yapmanız mümkün değildir.
O takdirde inkâr edenler için hazırlanan ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının"
(Bakara, 22, 23 )
"Elif, Lam, Mim. Allah, ondan başka ilah olmayan, diri, her an yarattıklarını gözetip durandır.
Kendisinden önceki kitapları tasdik eden hak kitabı sana indirdi.
Önceden insanlara yol gösterici olarak Tevrat ve İncil'i de indirmişti.
O, doğruyu yanlıştan ayıran kitabı indirdi. Doğrusu Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır.
Allah güçlüdür, İntikam alıcıdır"
( Âli İmran, 1,4)
"Sana kitabı indiren O'dur.
Onda kitabın temeli olan kesin anlamlı (muhkem) ayetler vardır, diğerleri de (kendi içinde kendini tefsir eden) müteşabihattırlar.
Kalplerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların müteşabih olanına uyarlar.
Oysa onun mutlak tevilini ancak Allah bilir. İlimde(imanda)
derinleşmiş olan(Muvahhidler) "Ona İnandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler.
Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler "(Âli İmran, 7)
" Elif, Lam, Ra.
Bu kitap, hakim ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından,
O'ndan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kılınmış, sonra da uzun uzadıya,detaylandırılmış bir kitaptır.
Ben size, onun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.
Rabbinizden mağfiret dileyin ve O'na Tevbe edin ki belli bir süreye kadar sizi güzelce geçindirsin ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin.
Eğer yüz çevirirseniz o zaman ben doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkarım. Dönüşünüz ancak allah'adır.
O her şeye kâdirdir"(Hud, 1,4)
Allah bize Kur'an'a ve Elçilerinin ahlakına uygun güzel bir ahlak nasip etsin.
HATIRLAYALIM: (1.YAZI)
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA:
"Hamd Allah'a mahsustur ki, kendi katından şiddetli bir baskını haber vermek ve yararlı iş yapan müminlere,
içinde ebedi kalacakları güzel bir mükâfatı müjdelemek ve
"Allah çocuk edindi" diyenleri uyarmak için kuluna
içerisinde hiçbir eğrilik(çelişki) bulunmayan dosdoğru kitabı indirmiştir.
Allah'ın çocuk edindiğine dair ne kendilerinin ne babalarının bir bilgisi vardır.
Ağızlarından çıkan söz ne büyük iftiradır!
Onlar yalnız ve yalnız yalan Söylüyorlar"
(Kehf, 1,5)
" Elif, Lam, Mim. Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren kitap'tır"
( Bakara, 1,2)
"Kulumuza indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız,
siz de onun benzeri bir süre meydana getirin, eğer doğru sözlü iseniz,
Allah'tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın.
Yapamazsınız ki yapmanız mümkün değildir.
O takdirde inkâr edenler için hazırlanan ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının"
(Bakara, 22, 23 )
"Elif, Lam, Mim. Allah, ondan başka ilah olmayan, diri, her an yarattıklarını gözetip durandır.
Kendisinden önceki kitapları tasdik eden hak kitabı sana indirdi.
Önceden insanlara yol gösterici olarak Tevrat ve İncil'i de indirmişti.
O, doğruyu yanlıştan ayıran kitabı indirdi. Doğrusu Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır.
Allah güçlüdür, İntikam alıcıdır"
( Âli İmran, 1,4)
"Sana kitabı indiren O'dur.
Onda kitabın temeli olan kesin anlamlı (muhkem) ayetler vardır, diğerleri de (kendi içinde kendini tefsir eden) müteşabihattırlar.
Kalplerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların müteşabih olanına uyarlar.
Oysa onun mutlak tevilini ancak Allah bilir. İlimde(imanda)
derinleşmiş olan(Muvahhidler) "Ona İnandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler.
Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler "(Âli İmran, 7)
" Elif, Lam, Ra.
Bu kitap, hakim ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından,
O'ndan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kılınmış, sonra da uzun uzadıya,detaylandırılmış bir kitaptır.
Ben size, onun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.
Rabbinizden mağfiret dileyin ve O'na Tevbe edin ki belli bir süreye kadar sizi güzelce geçindirsin ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin.
Eğer yüz çevirirseniz o zaman ben doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkarım. Dönüşünüz ancak allah'adır.
O her şeye kâdirdir"(Hud, 1,4)
Allah bize Kur'an'a ve Elçilerinin ahlakına uygun güzel bir ahlak nasip etsin.
ÖNEMLİ BİR KONU:
"Allah'ın kitabını ve ayetlerini yalanlamanın" sadece bildiğimiz anlamda ayetleri inkâr etmekten ibaret olmadığı, ayetleri yalanlamak için
"ben bu ayetlere inanmıyorum "demenin şart olmadığı,
Allah'ın apaçık kitabını yalanlamanın bir çok çeşidinin var olduğu kesin bir hakikattir.
MESELA: Gelenekçi Ehli sünnet ve Şia, dil ile Allah'ın kitabını kabul ettiklerini söylemelerine
rağmen en basit meselelerde bile Allah'ın ayetlerine karşı muvahhidlerle cahilce mücadele ederler.
"Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin (bu kötü ahlakları)gerek Allah indinde, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır.
Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler "
(Mümin, 35)
MESELA: Dil ile inandığını söylemelerine rağmen imanın kalbe inmemesi, kalbin ayetleri tasdik etmemesi,yani Kur'an'ı hakkını vererek okumamaları,
"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar.
Çünkü onlar ona iman ederler.
Ama her kim onu inkâr ederse (görmezden gelirse) İşte hüsranda kalanlar bunlardır "
(Bakara, 121)
MESELA:
Kur'an'ın her ayetine kayıtsız şartsız teslim olmamaları, bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr etmeleri, onu parçalamaları, manasını parçalayıp dağıtmaları, içinde var olan bağlam ve bütünlüğü görmemeleri, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları bilmemeleri,Kur'an'ın anlam sistemine sahip olmamaları,
",,,,,Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?
Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak alçaklık, kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir,,,,,,,
(Bakara, 85)
"Kur'an'ı bütünsüz parçalar olarak görenlere gelince, Rabb'inin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz "(Hicr, 91, 92, 93)
MESELA:
AYETLERİ GİZLEMEK
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu, kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah, hem de bütün lanet ediciler lanet ederler.
Ancak Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır.
Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim.
( Âyetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerine tüm insanların laneti onların üzerindedir.
Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar.
Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır"
" İlahınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır Rahim'dir"
(Bakara, 159, 160, 161, 162, 163)
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ne de onları temize çıkarır.
Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.
Onlar hidayet karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar.
O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak(ve hidayet olarak apaçık) indirmiş olmasıdır.
( Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"(Bakara, 174, 175, 176)
MESELA:
Kur'an'ın yanında din ve hüküm olarak başka kaynaklar edinip tevhid akidesini bozmaları,
" Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.
Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır.
Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"
(En'am, 159)
MESELA:
Kur'an'ın gerçeklerini bâtıla bulaştırmaları, batıl ile gizlemeleri, saflığını ve temizliğini tahrip etmeleri, onu tanınmaz hale sokmaları,
"Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, (bile bile) hakkı gizlemeyin"(Bakara, 42)
Dolayısıyla Şia ve Ehli sünnet mezheplerinin muhaddis ve müctehidleri bütün bu inkâr ve yalanlama çeşitlerini işlemişlerdir.
Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe, yalan, uydurma, sapıklık, iftira olan rivayetlerin hepsi Kur'an'ı inkâr ve onu dolaylı yoldan yalan saymak anlamına geliyor.
Bir Suriyeli vatandaş ile sohbet ediyoruz, Kur'anda en az bin ayeti kerimenin kabir azabının olmadığını açıkça olarak gösterir, dediğimde
hayretler içerisinde kalarak dedi ki:
"Ben, hayatımda hiç kimsenin böyle bir şey söylediğini duymadım "
İŞTE İSLAM ALEMİNİN KUR'AN İLE İLİŞKİSİ.
"Allah'ın kitabını ve ayetlerini yalanlamanın" sadece bildiğimiz anlamda ayetleri inkâr etmekten ibaret olmadığı, ayetleri yalanlamak için
"ben bu ayetlere inanmıyorum "demenin şart olmadığı,
Allah'ın apaçık kitabını yalanlamanın bir çok çeşidinin var olduğu kesin bir hakikattir.
MESELA: Gelenekçi Ehli sünnet ve Şia, dil ile Allah'ın kitabını kabul ettiklerini söylemelerine
rağmen en basit meselelerde bile Allah'ın ayetlerine karşı muvahhidlerle cahilce mücadele ederler.
"Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin (bu kötü ahlakları)gerek Allah indinde, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır.
Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler "
(Mümin, 35)
MESELA: Dil ile inandığını söylemelerine rağmen imanın kalbe inmemesi, kalbin ayetleri tasdik etmemesi,yani Kur'an'ı hakkını vererek okumamaları,
"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar.
Çünkü onlar ona iman ederler.
Ama her kim onu inkâr ederse (görmezden gelirse) İşte hüsranda kalanlar bunlardır "
(Bakara, 121)
MESELA:
Kur'an'ın her ayetine kayıtsız şartsız teslim olmamaları, bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr etmeleri, onu parçalamaları, manasını parçalayıp dağıtmaları, içinde var olan bağlam ve bütünlüğü görmemeleri, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları bilmemeleri,Kur'an'ın anlam sistemine sahip olmamaları,
",,,,,Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?
Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak alçaklık, kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir,,,,,,,
(Bakara, 85)
"Kur'an'ı bütünsüz parçalar olarak görenlere gelince, Rabb'inin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz "(Hicr, 91, 92, 93)
MESELA:
AYETLERİ GİZLEMEK
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu, kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah, hem de bütün lanet ediciler lanet ederler.
Ancak Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır.
Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim.
( Âyetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerine tüm insanların laneti onların üzerindedir.
Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar.
Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır"
" İlahınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır Rahim'dir"
(Bakara, 159, 160, 161, 162, 163)
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ne de onları temize çıkarır.
Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.
Onlar hidayet karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar.
O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak(ve hidayet olarak apaçık) indirmiş olmasıdır.
( Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"(Bakara, 174, 175, 176)
MESELA:
Kur'an'ın yanında din ve hüküm olarak başka kaynaklar edinip tevhid akidesini bozmaları,
" Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.
Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır.
Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"
(En'am, 159)
MESELA:
Kur'an'ın gerçeklerini bâtıla bulaştırmaları, batıl ile gizlemeleri, saflığını ve temizliğini tahrip etmeleri, onu tanınmaz hale sokmaları,
"Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, (bile bile) hakkı gizlemeyin"(Bakara, 42)
Dolayısıyla Şia ve Ehli sünnet mezheplerinin muhaddis ve müctehidleri bütün bu inkâr ve yalanlama çeşitlerini işlemişlerdir.
Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe, yalan, uydurma, sapıklık, iftira olan rivayetlerin hepsi Kur'an'ı inkâr ve onu dolaylı yoldan yalan saymak anlamına geliyor.
Bir Suriyeli vatandaş ile sohbet ediyoruz, Kur'anda en az bin ayeti kerimenin kabir azabının olmadığını açıkça olarak gösterir, dediğimde
hayretler içerisinde kalarak dedi ki:
"Ben, hayatımda hiç kimsenin böyle bir şey söylediğini duymadım "
İŞTE İSLAM ALEMİNİN KUR'AN İLE İLİŞKİSİ.
BİR İNSAN BELİNE BOMBA KOYARAK BİR BEBEK KADAR, HİÇBİR ŞEYDEN HABERİ OLMAYAN, YÜZDE YÜZ MASUM OLAN ASKERLERİ, POLİSLERİ,SİVİL İNSANLARI NASIL KATLEDER?
Yıllar yılı düşünüyorum bu soruya mantıklı bir cevap bulamıyorum.
Dinsizlik, cehalet, ırkçılık, korkunç bir düşmanlık, büyük bir kin, dış mihrakların oyunları, işsizlik, ekonomik sıkıntılar,
bir zamanlar yapılan haksızlıklar,
bunların hepsi doğrudur, ama bunu açıklamaya yeterli değildir.
MESELA:
Aynı şekilde Allah( cc) tarafından Melekler vasıtasıyla,
mükemmel bir ahlak ve saf bir edebe sahip olan Muhammed ( Aleyhisselam) a gelen,
mutlak bir hidayet ve tam
bir rahmet olarak gönderilen bir mesaj olan Kur'an, nasıl bir kenara bırakılıp terkedilir de yerine karanlık
ve vahşi bir çağda oluşturulan, insan mahsulü, uydurma, iftira, hezeyan,
ahmaklık, hurafe ve yalanlarla dolu eserler din ve hüküm olarak kaynak kabul edilebilir.
Aslında insanın temiz yaratılışı, vicdanı, doğuştan fıtratı,ilâhi ahlakı bu akılsızlığı reddetmesi gerekirdi.
Fakat bugün bir şey aklıma geldi, bu aklıma gelen şey Kur'an'i ve akli ilkelere aykırı olabilir, hatamı kabul ederim.
BEN DİYORUM Kİ,
Hangi iş ve meslek olursa olsun hiç farketmeksizin eğer bir kişi veya bir grup insan sürekli olarak aynı
iş ve meslek ile meşgul olursa, hatta yaptıkları iş ve meslek diğer insanların nefretlerini celbedecek,
onları tiksindirecek kadar kötü de olsa zamanla bu işi ve mesleği icra edenler ondan zevk almaya başlayacaklardır.
MESELA:
Kanalizasyonda çalışanlar bile zaman içerisinde yaptıkları işten tiksinti duymamaya başlamaları gibi.
Bir muvahhid arkadaşımız şöyle bir hatırasını anlatmıştı.
Serin fakat kapalı bir yerde, oturduğumuz mekanın son derece hoş
ve sağlıklı olduğunu zannettiğimiz bir anda dışarıda içeriye giren bir arkadaş oturduğumuz yerin havasız kaldığını,hoş olmadığını ve çok kötü
koktuğunu söyledi.
Bu ikaz ve uyarı o kadar önemli ve hayati bir öneme sahiptir ki,
teröristlere, hurafecilere, ahmaklara, aptallara, aklını kiraya veren cahillere kendi içlerinden kendilerini uyaran,
tefekkür ve sorgulamaya tâbi tutan kimse olmadığından zamanla yaptıkları çirkin ve kabul edilmez fiilin çok makbule şayan bir işmiş gibi gelmeye başlar.
Bundan dolayı aykırı insanlara, tefekkür erbabına, bizi ikaz eden, sorgulamaya sevkeden insanlara ihtiyacımız vardır.
Aynı düşünce, tek tip bir fikir ve inanca sahip olmak toplumun ölümüdür.
İşte bu yüzden cemaat ve tarikatlar tehlikelidir.
Farklı inanç ve fikirlere asla geçit vermezler.
İsterse bu inanç
Allah tarafından Allah Resulü'ne gönderilen din olsa bile onu reddedeceklerdir.
Çünkü onların yollarının doğru olmadığını onlara sürekli olarak haykıracaktır.
İŞTE BU YÜZDEN ATALARIN YOLU DOĞRU DEĞİLDİR, KUR'AN ATALARIN DİNİNİ REDDETMİŞTİR.
İŞTE BU YÜZDEN SONSUZ BİR İLME VE HIKMETE SAHİP OLAN KUR'AN'A DAYANAN MUVAHHİDLER ÇOK ÖZELDİR,ALLAH KATINDA DEĞERLİDİR.
Bu konuda muhteşem bir ayeti sizlere hatırlatmak isterim
"Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah indinde,
gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır.
Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler "( Mümin, 35)
Yıllar yılı düşünüyorum bu soruya mantıklı bir cevap bulamıyorum.
Dinsizlik, cehalet, ırkçılık, korkunç bir düşmanlık, büyük bir kin, dış mihrakların oyunları, işsizlik, ekonomik sıkıntılar,
bir zamanlar yapılan haksızlıklar,
bunların hepsi doğrudur, ama bunu açıklamaya yeterli değildir.
MESELA:
Aynı şekilde Allah( cc) tarafından Melekler vasıtasıyla,
mükemmel bir ahlak ve saf bir edebe sahip olan Muhammed ( Aleyhisselam) a gelen,
mutlak bir hidayet ve tam
bir rahmet olarak gönderilen bir mesaj olan Kur'an, nasıl bir kenara bırakılıp terkedilir de yerine karanlık
ve vahşi bir çağda oluşturulan, insan mahsulü, uydurma, iftira, hezeyan,
ahmaklık, hurafe ve yalanlarla dolu eserler din ve hüküm olarak kaynak kabul edilebilir.
Aslında insanın temiz yaratılışı, vicdanı, doğuştan fıtratı,ilâhi ahlakı bu akılsızlığı reddetmesi gerekirdi.
Fakat bugün bir şey aklıma geldi, bu aklıma gelen şey Kur'an'i ve akli ilkelere aykırı olabilir, hatamı kabul ederim.
BEN DİYORUM Kİ,
Hangi iş ve meslek olursa olsun hiç farketmeksizin eğer bir kişi veya bir grup insan sürekli olarak aynı
iş ve meslek ile meşgul olursa, hatta yaptıkları iş ve meslek diğer insanların nefretlerini celbedecek,
onları tiksindirecek kadar kötü de olsa zamanla bu işi ve mesleği icra edenler ondan zevk almaya başlayacaklardır.
MESELA:
Kanalizasyonda çalışanlar bile zaman içerisinde yaptıkları işten tiksinti duymamaya başlamaları gibi.
Bir muvahhid arkadaşımız şöyle bir hatırasını anlatmıştı.
Serin fakat kapalı bir yerde, oturduğumuz mekanın son derece hoş
ve sağlıklı olduğunu zannettiğimiz bir anda dışarıda içeriye giren bir arkadaş oturduğumuz yerin havasız kaldığını,hoş olmadığını ve çok kötü
koktuğunu söyledi.
Bu ikaz ve uyarı o kadar önemli ve hayati bir öneme sahiptir ki,
teröristlere, hurafecilere, ahmaklara, aptallara, aklını kiraya veren cahillere kendi içlerinden kendilerini uyaran,
tefekkür ve sorgulamaya tâbi tutan kimse olmadığından zamanla yaptıkları çirkin ve kabul edilmez fiilin çok makbule şayan bir işmiş gibi gelmeye başlar.
Bundan dolayı aykırı insanlara, tefekkür erbabına, bizi ikaz eden, sorgulamaya sevkeden insanlara ihtiyacımız vardır.
Aynı düşünce, tek tip bir fikir ve inanca sahip olmak toplumun ölümüdür.
İşte bu yüzden cemaat ve tarikatlar tehlikelidir.
Farklı inanç ve fikirlere asla geçit vermezler.
İsterse bu inanç
Allah tarafından Allah Resulü'ne gönderilen din olsa bile onu reddedeceklerdir.
Çünkü onların yollarının doğru olmadığını onlara sürekli olarak haykıracaktır.
İŞTE BU YÜZDEN ATALARIN YOLU DOĞRU DEĞİLDİR, KUR'AN ATALARIN DİNİNİ REDDETMİŞTİR.
İŞTE BU YÜZDEN SONSUZ BİR İLME VE HIKMETE SAHİP OLAN KUR'AN'A DAYANAN MUVAHHİDLER ÇOK ÖZELDİR,ALLAH KATINDA DEĞERLİDİR.
Bu konuda muhteşem bir ayeti sizlere hatırlatmak isterim
"Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah indinde,
gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır.
Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler "( Mümin, 35)
GENEL MÂNADA EVLİYA VARDIR VE ÇOKTUR, ÖZEL MÂNADA EVLİYA HEM YOKTUR HEM DE ŞİRKTİR.
Yani her kim Allah'ın emir ve yasaklarını elinden geldiğince yerine getirir, Kur'an ehli saf muvahhid olur, güzel bir ahlaka sahip bulunursa, hiç şüphesiz bu kişi Allah'ın veli bir kuludur.
GENEL MANADA ALLAH'IN DOSTLARININ VAR OLDUĞUNA DELİL OLAN ÂYETLER.
"Allah, iman edenlerin dostudur (Allah'u veliyyüllezine émenu) onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler.
İşte onlar cehennemliklerdir.
Onlar orada devamlı kalırlar "
(Bakara, 257)
"Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına (Evliyâallâhi) korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır"
(Yunus, 62, 63)
ÖZEL MÂNADA EVLİYA OLMADIĞINA DELİL ÂYETLER.
"Kafirler beni bırakıp da (veya benimle birlikte, benim yanımda) kullarımı dostlar (Evliya) edileceklerini mi sandılar?
Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık"
(Kehf, 102)
"Allah'tan başka dostlar (Evliya) edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin"
(Şura, 6)
"Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar (Evliya) mı edindiler. Halbuki dost yalnız Allah'tır.
O ölüleri diriltir, her şeye kâdirdir"
(Şura, 9)
"Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun.
O'nu bırakıp da başka dostların ( evliyaların ) peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az düşünüyorsunuz"
(Â'raf, 3)
Yukarıdaki âyetlerde geçen "Allah'tan başka dostlar edinmek" cümlesi
"Allah'ın ile beraber, onun yanında" manasını vermek daha doğrudur.
Çünkü müşrikler Allah'ı inkâr etmezler, onun yanında onunla beraber ilahlar ve evliyalar edinirlerdi.
Yani birisinin adını anarak,onun ismini sürekli kullanarak, onu Allah'ın veli bir kulu tayin etmek affedilmez bir günahtır.
İnsanlık tarihindeki bütün müşriklerin inancı bu çeşit bir şirk idi.
Ahirette Allah'ın affetmeyeceği tek ve en büyük günah şirktir.
"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar.
Kim Allah'a şirk koşarsa büsbütün sapıtmıştır"
(Nisa, 48, 116)
Birisinin adını vererek onu Allah'ın veli bir kulu tayin etmek, Allah'a, onun ilmine ve dinine iftiradır.
Çünkü kimin evliya olduğunu sadece Allah bilir.
",,,,Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O (ALLAH) kötülükten sakınanı daha iyi bilir "(Necm, 32)
"Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanı en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur" (Kalem, 7)
Ümmi insanların "veli-evliya" olarak gördükleri bir kişi gerçekte Allah'ın katında zerre kadar bir değeri olmayabilir.
Çünkü insanlar kitabı bilmezler, zanni bir bilgiye sahiptirler.
Ben günümüzün Şii ve Sünni ümmi ve ilim adamlarına bakıyorum, neredeyse cahil ve sapık olmayanı veli-evliya olarak kabul etmiyorlar.
Yani her kim Allah'ın emir ve yasaklarını elinden geldiğince yerine getirir, Kur'an ehli saf muvahhid olur, güzel bir ahlaka sahip bulunursa, hiç şüphesiz bu kişi Allah'ın veli bir kuludur.
GENEL MANADA ALLAH'IN DOSTLARININ VAR OLDUĞUNA DELİL OLAN ÂYETLER.
"Allah, iman edenlerin dostudur (Allah'u veliyyüllezine émenu) onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler.
İşte onlar cehennemliklerdir.
Onlar orada devamlı kalırlar "
(Bakara, 257)
"Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına (Evliyâallâhi) korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır"
(Yunus, 62, 63)
ÖZEL MÂNADA EVLİYA OLMADIĞINA DELİL ÂYETLER.
"Kafirler beni bırakıp da (veya benimle birlikte, benim yanımda) kullarımı dostlar (Evliya) edileceklerini mi sandılar?
Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık"
(Kehf, 102)
"Allah'tan başka dostlar (Evliya) edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin"
(Şura, 6)
"Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar (Evliya) mı edindiler. Halbuki dost yalnız Allah'tır.
O ölüleri diriltir, her şeye kâdirdir"
(Şura, 9)
"Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun.
O'nu bırakıp da başka dostların ( evliyaların ) peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az düşünüyorsunuz"
(Â'raf, 3)
Yukarıdaki âyetlerde geçen "Allah'tan başka dostlar edinmek" cümlesi
"Allah'ın ile beraber, onun yanında" manasını vermek daha doğrudur.
Çünkü müşrikler Allah'ı inkâr etmezler, onun yanında onunla beraber ilahlar ve evliyalar edinirlerdi.
Yani birisinin adını anarak,onun ismini sürekli kullanarak, onu Allah'ın veli bir kulu tayin etmek affedilmez bir günahtır.
İnsanlık tarihindeki bütün müşriklerin inancı bu çeşit bir şirk idi.
Ahirette Allah'ın affetmeyeceği tek ve en büyük günah şirktir.
"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar.
Kim Allah'a şirk koşarsa büsbütün sapıtmıştır"
(Nisa, 48, 116)
Birisinin adını vererek onu Allah'ın veli bir kulu tayin etmek, Allah'a, onun ilmine ve dinine iftiradır.
Çünkü kimin evliya olduğunu sadece Allah bilir.
",,,,Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O (ALLAH) kötülükten sakınanı daha iyi bilir "(Necm, 32)
"Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanı en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur" (Kalem, 7)
Ümmi insanların "veli-evliya" olarak gördükleri bir kişi gerçekte Allah'ın katında zerre kadar bir değeri olmayabilir.
Çünkü insanlar kitabı bilmezler, zanni bir bilgiye sahiptirler.
Ben günümüzün Şii ve Sünni ümmi ve ilim adamlarına bakıyorum, neredeyse cahil ve sapık olmayanı veli-evliya olarak kabul etmiyorlar.
NERDE HATA YAPIYORLAR?
Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Caner Taslaman ve Mehmet Okuyan gibi hocalar hadislerin gelenek ve kültür olarak alınabileceğini söylemeleri büyük bir hatadır.
NEDEN Mİ?
Hadisler Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia tarafından din olarak alınmıştır.
Yani Şia ve Ehli sünnet, yaşadıkları dini uydurdukları hadisler üzerine bina etmişlerdir.
Ehli sünnet ve Şia dinine bakan birisi dinlerinin tamamen hadislerin üzerine kurulu olduğunu görecektir.
Mesela, Recm cezası, mürted'in öldürülmesi, Nebiye yardım ve destek anlamında kullanılan "salat" kavramının "Muhammed ( Aleyhisselam)a salavat çekme olarak kabul edilmesi, kabir azabı, ahirette Allah dışında şefaatçilerin var olacağı, şeytan taşlama gibi binlerce hüküm Kur'andan değil hadislerden çıkarılmıştır.
Bunu bir türlü anlamak istemiyorlar.
Yani onlar hadisleri gelenek ve kültür olarak almamışlar ki, bizde hadisleri kültür olarak kabul edelim.
Eğer hadisler, uyduruldukları zamandan günümüze kadar atasözü gibi kültür ve gelenek olarak gelmiş olsalardı onlardan faydalanmanın bir zararı olmayabilirdi.
Fakat din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığı halde hadislerin üzerine bir din kurmuşlardır.
Dolayısıyla baştan sona kadar uydurma hadisleri ve bu hadislere dayanan dini reddetmek zorundayız.
Çünkü din daha Allah Resulü hayatta iken Allah tarafından tamamlanmıştır.
Din tamamen Allah'a özel kılınmalı ve orijinal olarak yaşanması gerekir.
Allah'a özgü kılınmayan din hanif İslam dini değil, şeytanın şirk dinidir.
Dolayısıyla Şiilik ve sünnilik Kur'an'ın dini olan İslam ile yakından ve uzaktan hiçbir ilişkileri yoktur.
Şiilik ve sünnilik şeytanların uydurmaları, insanlık tarihinin en karanlık ve vahşi vahiy düşmanı dinlerdir.
Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Caner Taslaman ve Mehmet Okuyan gibi hocalar hadislerin gelenek ve kültür olarak alınabileceğini söylemeleri büyük bir hatadır.
NEDEN Mİ?
Hadisler Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia tarafından din olarak alınmıştır.
Yani Şia ve Ehli sünnet, yaşadıkları dini uydurdukları hadisler üzerine bina etmişlerdir.
Ehli sünnet ve Şia dinine bakan birisi dinlerinin tamamen hadislerin üzerine kurulu olduğunu görecektir.
Mesela, Recm cezası, mürted'in öldürülmesi, Nebiye yardım ve destek anlamında kullanılan "salat" kavramının "Muhammed ( Aleyhisselam)a salavat çekme olarak kabul edilmesi, kabir azabı, ahirette Allah dışında şefaatçilerin var olacağı, şeytan taşlama gibi binlerce hüküm Kur'andan değil hadislerden çıkarılmıştır.
Bunu bir türlü anlamak istemiyorlar.
Yani onlar hadisleri gelenek ve kültür olarak almamışlar ki, bizde hadisleri kültür olarak kabul edelim.
Eğer hadisler, uyduruldukları zamandan günümüze kadar atasözü gibi kültür ve gelenek olarak gelmiş olsalardı onlardan faydalanmanın bir zararı olmayabilirdi.
Fakat din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığı halde hadislerin üzerine bir din kurmuşlardır.
Dolayısıyla baştan sona kadar uydurma hadisleri ve bu hadislere dayanan dini reddetmek zorundayız.
Çünkü din daha Allah Resulü hayatta iken Allah tarafından tamamlanmıştır.
Din tamamen Allah'a özel kılınmalı ve orijinal olarak yaşanması gerekir.
Allah'a özgü kılınmayan din hanif İslam dini değil, şeytanın şirk dinidir.
Dolayısıyla Şiilik ve sünnilik Kur'an'ın dini olan İslam ile yakından ve uzaktan hiçbir ilişkileri yoktur.
Şiilik ve sünnilik şeytanların uydurmaları, insanlık tarihinin en karanlık ve vahşi vahiy düşmanı dinlerdir.
SAÇMA SAPAN, KUR'AN CAHİLİ BİR PROF DAHA:
Hurafeci ve uydurmacı gelenekçiler yeterli değildi, başımıza renkli bir bela daha musallat oldu.
Daha önceki konuşmalarında "Allah henüz meydana gelmeyen bir şeyi bilmez" diyen Abdülaziz Bayındır hoca konuşmasında aynen şunları söyledi.
"Yahu Allah'tan korkun! Kütübü sitte'ye laf söyleyen sabaha kadar Tevbe etsin"
"Kütübü sitte'ye nasıl söz söyleyebiliyorsunuz?!
"Allah'tan korkun ya,hadis kitaplarına nasıl laf söyleyebiliyorsunuz?!
"İnsan Allah'tan korkar"
"Bir kısım böyle kendini bilmezler, bazı yanlış hadisleri alıyorlar, ikide bir onları şey yapıyorlar"
"Sizin hadis dediğiniz bu, ahirette sizi cehennemde yanarken gördüğümüz zaman alkışlayacağız, o zaman göreceğiz"
"Bir müslüman asla hadis düşmanı olamaz"
"Kütübü sitte'de yanlış hadis yok mu?
"Tabi ki var"
"Ama o hadislerin çok büyük bir bölümü doğru hadistir"
"Kütübü sitte'ye siz nasıl karşı çıkabilirsiniz?
"Böyle saçmalık olurmu?
"Bunu sürekli anlatıyoruz, kitap ve hikmet,kitap ve hikmet, Allah'u Teala Peygamberimize kitap ve hikmeti indirmiştir"
"Kitap bu, peki hikmet ne?
"Yirmi birinci asırda yaşayan! Senin de hikmeti bilme mecburiyetin var"
"Hikmet ne? Söyleyin bakayım bana ?
"Yahu şu sağda solda kendisini bilmez insanların saçmalıklarına nasıl kendinizi kaptırabiliyorsunuz?
"İnsan Allah'tan korkar, Peygamberimiz sanki bostan korkuluğu olarak geldi"
"Falanca yok bilmem şu kitabı yazan adamın kitabını böyle büyük bir methiyeyle alırsınız, ama koskoca
Allah'ın Peygamberi ile ilgili, hayatını anlatan kütübü sitte'yi,,,,,,,bilmem neyi bir müslüman bunu söylemez"
Prof Dr Mehmet Okuyan'da,
"Hadisleri kabul etmeyenleri peygambersiz din peşinde koşmak ile itham etmiş, Peygambersiz din peşinde koşanları dinsiz ve kafir" ilan etmişti.
Şimdi ben, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden bir şey anlamamış, Nebi ile Resulün arasında bulunan farkı idrak edemeyen, Kitap ve hikmetin hangi anlama geldiğini bilmeyen bu arkadaşlarımızı ikna etmek için yüzlerce âyetten hangisini ele alayım ?
ARKADAŞLAR?
Bundan böyle İslam için sakın Kur'andan başka hiçbir kaynağı ve hiç kimseyi referans olarak vermeyin.
Abdülaziz Bayındır, Fatih Orum, Erdem uygan, Mehmet Okuyan'ı boş verin.
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa imam etmeyenden bir kişiden insanlığa hiç bir hayır gelmez.
Çünkü din saftır, temizdir, halistir, haniftir,
Karışıklığı olmayan bir hakikattir.
Din Allah tarafından gönderildiği gibi Allah tarafından tamamlanmıştır.
Sakın Kur'andan başka hiçbir şeye itibarınız olmasın.
Yüce Allah dinde yamuk olmayı asla kabul etmez.
Dinin Allah'a özgü kılınması gerektiğini ve dinde ihlasın, Allah'ın en önemli emirleri arasında olduğunu unutmayalım.
Ben aciz ve fakir, günahları çok olan bir kardeşiniz olarak, size vasiyet ve önerim şudur.
Kur'an ve Tevhid yolunda tek başınıza da kalsanız bir santim geri dönmeyiniz.
Hak Allah'tan gelendir.
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan bütün rivayetler Allah Resulü'ne karşı iftiradır.
Hurafeci ve uydurmacı gelenekçiler yeterli değildi, başımıza renkli bir bela daha musallat oldu.
Daha önceki konuşmalarında "Allah henüz meydana gelmeyen bir şeyi bilmez" diyen Abdülaziz Bayındır hoca konuşmasında aynen şunları söyledi.
"Yahu Allah'tan korkun! Kütübü sitte'ye laf söyleyen sabaha kadar Tevbe etsin"
"Kütübü sitte'ye nasıl söz söyleyebiliyorsunuz?!
"Allah'tan korkun ya,hadis kitaplarına nasıl laf söyleyebiliyorsunuz?!
"İnsan Allah'tan korkar"
"Bir kısım böyle kendini bilmezler, bazı yanlış hadisleri alıyorlar, ikide bir onları şey yapıyorlar"
"Sizin hadis dediğiniz bu, ahirette sizi cehennemde yanarken gördüğümüz zaman alkışlayacağız, o zaman göreceğiz"
"Bir müslüman asla hadis düşmanı olamaz"
"Kütübü sitte'de yanlış hadis yok mu?
"Tabi ki var"
"Ama o hadislerin çok büyük bir bölümü doğru hadistir"
"Kütübü sitte'ye siz nasıl karşı çıkabilirsiniz?
"Böyle saçmalık olurmu?
"Bunu sürekli anlatıyoruz, kitap ve hikmet,kitap ve hikmet, Allah'u Teala Peygamberimize kitap ve hikmeti indirmiştir"
"Kitap bu, peki hikmet ne?
"Yirmi birinci asırda yaşayan! Senin de hikmeti bilme mecburiyetin var"
"Hikmet ne? Söyleyin bakayım bana ?
"Yahu şu sağda solda kendisini bilmez insanların saçmalıklarına nasıl kendinizi kaptırabiliyorsunuz?
"İnsan Allah'tan korkar, Peygamberimiz sanki bostan korkuluğu olarak geldi"
"Falanca yok bilmem şu kitabı yazan adamın kitabını böyle büyük bir methiyeyle alırsınız, ama koskoca
Allah'ın Peygamberi ile ilgili, hayatını anlatan kütübü sitte'yi,,,,,,,bilmem neyi bir müslüman bunu söylemez"
Prof Dr Mehmet Okuyan'da,
"Hadisleri kabul etmeyenleri peygambersiz din peşinde koşmak ile itham etmiş, Peygambersiz din peşinde koşanları dinsiz ve kafir" ilan etmişti.
Şimdi ben, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden bir şey anlamamış, Nebi ile Resulün arasında bulunan farkı idrak edemeyen, Kitap ve hikmetin hangi anlama geldiğini bilmeyen bu arkadaşlarımızı ikna etmek için yüzlerce âyetten hangisini ele alayım ?
ARKADAŞLAR?
Bundan böyle İslam için sakın Kur'andan başka hiçbir kaynağı ve hiç kimseyi referans olarak vermeyin.
Abdülaziz Bayındır, Fatih Orum, Erdem uygan, Mehmet Okuyan'ı boş verin.
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa imam etmeyenden bir kişiden insanlığa hiç bir hayır gelmez.
Çünkü din saftır, temizdir, halistir, haniftir,
Karışıklığı olmayan bir hakikattir.
Din Allah tarafından gönderildiği gibi Allah tarafından tamamlanmıştır.
Sakın Kur'andan başka hiçbir şeye itibarınız olmasın.
Yüce Allah dinde yamuk olmayı asla kabul etmez.
Dinin Allah'a özgü kılınması gerektiğini ve dinde ihlasın, Allah'ın en önemli emirleri arasında olduğunu unutmayalım.
Ben aciz ve fakir, günahları çok olan bir kardeşiniz olarak, size vasiyet ve önerim şudur.
Kur'an ve Tevhid yolunda tek başınıza da kalsanız bir santim geri dönmeyiniz.
Hak Allah'tan gelendir.
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan bütün rivayetler Allah Resulü'ne karşı iftiradır.
KUR'AN CAHİLİ İLAHİYATÇI PROF'LAR.
1) DİYANET İŞLERİ BAŞKANI PROF DR MEHMET GÖRMEZ.
Prof. Mehmet Görmez Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin hayranı, Kur'an cahili birisidir.
Kur'an'ın ve tevhid akidesinin önemini zerre kadar idrak edememiş, uydurma dinin mukallidi bir akademisyendir.
2) PROF DR NİHAT HATİPOĞLU.
Prof. Nihat Hatipoğlu, Kur'an ve Tevhid'le pek işi olmayan, Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin bütün hadislerini Allah'tan gelmiş gibi vahiy kabul eden, milleti ninni eşliğinde uydurma rivayet ve hikayelerle uyutan, akılsız,ilimsiz, düşüncesiz, aynı zamanda YÖK üyesi bir akademisyendir.
3) PROF DR CEVAT AKŞİT.
Prof. Cevat akşit, Kur'an ve vahiy diye bir şey duymamış,
Kur'an düşmanı muhafazakar müşrik tv kanallarında uydurma Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini anlatan cahillerin en önde gidenlerin önderlerinden bir akademisyendir.
4) PROF DR RAMAZAN AYVALI.
Prof Dr Ramazan Ayvalı, Kur'an ve muvahhid düşmanı, Ehli sünnet hayranı,
fanatiği ve tapıcısı son derece akılsız ve önemsiz,
yobaz ve ahmak, hurafeci ve iftiracı, ataların dinine sonuna kadar sadık olan,cahil Muhafazakar tv kanallarının göz bebeği bir akademisyendir.
Aynı zamanda,ihlas holding sahibi Enver Ören insanları aldatmak ve onları daha rahat soymak için tgrt kanalında Ramazan Ayvalı'yı çok güzel kullanmıştır.
5) PROF DR OSMAN ÜNLÜ.
Prof Dr Osman ünlü,
Enver Örenin milleti rahat soymak için kullandığı adamlardan biride budur.
Osman ünlü son derece Kur'an cahilidir.
O kadar Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin fanatiğidir ki, Kur'an ve muvahhid düşmanı bir yobazdır.
Osman ünlü Tgrt kanallarında öyle ahmaklıklar anlatır ki, akla ziyandır.
BU ALÇAK, sürekli olarak
Kur'an ehli muvahhidleri vahhabilik, sapıklık ve mason olmakla itham eder.
6)PROF DR ABDÜLAZİZ BAYINDIR,
Prof Dr Abdulaziz Bayındır,
Onu dinleyen Kur'an'dan konuştuğunu zanneder, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden habersiz bir akademisyendir.
Emevi Abbasi hurafelerini Kur'an'a şirk koşan bir adamdır.
Dinlemeye değecek ve tahammül edilecek bir adam değildir, iticidir.
7) PROF DR MEHMET OKUYAN,
Prof Dr Mehmet Okuyan,
Bu Prof lar içinde en olumlu kişidir. Fakat buda Emevi Abbasi hurafelerini Kur'an'a şirk koşmaktan çekinmez.
Ona karşı bir saygımız ve muhabbetimiz vardı.
Ne zaman ki "Hadisleri kabul etmeyenleri peygambersiz din peşinde koşmak ile itham ederek kafir" ilan etti, Kur'an ehli muvahhidleri hayal kırıklığına uğrattı.
İnancı ve zihni karışıktır, tam olarak dini Kur'an'a has kılamıyor. Şaşkın şaşkın düşünceleri mevcuttur.
Mehmet Okuyan Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne tam olarak hakim değildir.
Nebi ile Resulün arasında bulunan farkı ve Kur'andaki Şefaat sistemini çözemeyen bir akademisyendir.
Yani anlayacağınız dini anlatanların akıl,tefekkür, sorgulama ve bilgileri bu seviyede olunca, ümmi insanlara Kur'an'ın ve Elçinin ulaştığını nasıl söyleyebiliriz.
1) DİYANET İŞLERİ BAŞKANI PROF DR MEHMET GÖRMEZ.
Prof. Mehmet Görmez Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin hayranı, Kur'an cahili birisidir.
Kur'an'ın ve tevhid akidesinin önemini zerre kadar idrak edememiş, uydurma dinin mukallidi bir akademisyendir.
2) PROF DR NİHAT HATİPOĞLU.
Prof. Nihat Hatipoğlu, Kur'an ve Tevhid'le pek işi olmayan, Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin bütün hadislerini Allah'tan gelmiş gibi vahiy kabul eden, milleti ninni eşliğinde uydurma rivayet ve hikayelerle uyutan, akılsız,ilimsiz, düşüncesiz, aynı zamanda YÖK üyesi bir akademisyendir.
3) PROF DR CEVAT AKŞİT.
Prof. Cevat akşit, Kur'an ve vahiy diye bir şey duymamış,
Kur'an düşmanı muhafazakar müşrik tv kanallarında uydurma Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini anlatan cahillerin en önde gidenlerin önderlerinden bir akademisyendir.
4) PROF DR RAMAZAN AYVALI.
Prof Dr Ramazan Ayvalı, Kur'an ve muvahhid düşmanı, Ehli sünnet hayranı,
fanatiği ve tapıcısı son derece akılsız ve önemsiz,
yobaz ve ahmak, hurafeci ve iftiracı, ataların dinine sonuna kadar sadık olan,cahil Muhafazakar tv kanallarının göz bebeği bir akademisyendir.
Aynı zamanda,ihlas holding sahibi Enver Ören insanları aldatmak ve onları daha rahat soymak için tgrt kanalında Ramazan Ayvalı'yı çok güzel kullanmıştır.
5) PROF DR OSMAN ÜNLÜ.
Prof Dr Osman ünlü,
Enver Örenin milleti rahat soymak için kullandığı adamlardan biride budur.
Osman ünlü son derece Kur'an cahilidir.
O kadar Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin fanatiğidir ki, Kur'an ve muvahhid düşmanı bir yobazdır.
Osman ünlü Tgrt kanallarında öyle ahmaklıklar anlatır ki, akla ziyandır.
BU ALÇAK, sürekli olarak
Kur'an ehli muvahhidleri vahhabilik, sapıklık ve mason olmakla itham eder.
6)PROF DR ABDÜLAZİZ BAYINDIR,
Prof Dr Abdulaziz Bayındır,
Onu dinleyen Kur'an'dan konuştuğunu zanneder, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden habersiz bir akademisyendir.
Emevi Abbasi hurafelerini Kur'an'a şirk koşan bir adamdır.
Dinlemeye değecek ve tahammül edilecek bir adam değildir, iticidir.
7) PROF DR MEHMET OKUYAN,
Prof Dr Mehmet Okuyan,
Bu Prof lar içinde en olumlu kişidir. Fakat buda Emevi Abbasi hurafelerini Kur'an'a şirk koşmaktan çekinmez.
Ona karşı bir saygımız ve muhabbetimiz vardı.
Ne zaman ki "Hadisleri kabul etmeyenleri peygambersiz din peşinde koşmak ile itham ederek kafir" ilan etti, Kur'an ehli muvahhidleri hayal kırıklığına uğrattı.
İnancı ve zihni karışıktır, tam olarak dini Kur'an'a has kılamıyor. Şaşkın şaşkın düşünceleri mevcuttur.
Mehmet Okuyan Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne tam olarak hakim değildir.
Nebi ile Resulün arasında bulunan farkı ve Kur'andaki Şefaat sistemini çözemeyen bir akademisyendir.
Yani anlayacağınız dini anlatanların akıl,tefekkür, sorgulama ve bilgileri bu seviyede olunca, ümmi insanlara Kur'an'ın ve Elçinin ulaştığını nasıl söyleyebiliriz.
KUR'AN CAHİLİ İLAHİYATÇILARIN İÇLER ACISI DURUMLARI:
Ben inanıyorum ki, 15 Temmuz'da Fetö'nun alçak darbesi başarılı olsaydı,
Türkiye'deki İlahiyatçıların ve ekran vaizlerinin hepsi, bütün tarikatların şeyhleri F Gülen'e tam bir teslimiyetle biat ederek onun "Beklenen salih zat ve Kainat imamı olduğu" inancını tereddütsüz kabul ederlerdi.
Çünkü Kur'an bilmez İlahiyatçıların sahip olduğu itikad ile Kur'an tanımaz F Gülen'in din anlayışı arasında hiçbir fark yoktur.
Hepsi Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini esas kaynak olarak kabul ederler.
İnanç, düşünce ve fikir bakımından F Gülen, Prof Cevat akşit, Prof. Haydar Baş, Prof. Mustafa Karataş,
YÖK üyesi Prof. Nihat Hatipoğlu ve Prof. Ramazan Ayvalı'dan çok daha üstündür.
Artık cübbeli Ahmet,
Adıyamanlı uydurma Gavs, Vehbi Güler, İhsan şenocak, Osman ünlü, Enver Ören tayfası,Süleymancılar, Nurcular, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul,
Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız, Cemal Nur Sargut,Ömer Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı, Necmettin Nursaçan gibi Kur'an cahillerini bir kenara bırakıyorum.
İşte bu Kuran cahili İlahiyatçılardan bir tanesi de Prof Dr Faruk Beşerdir.
"Kur'an sapıklığı diye bir sapıklık çıktı" diyen F Gülen ile alakalı Prof Dr. Faruk Beşer
"Fethullah Gülen Hoca Efendinin Fıkhını anlamak"
adlı eserinde Fetö liderini
"Olağanüstü fikirler ortaya koyan fıkıh dehası, kuşatıcı bir şahsiyete sahip üstün bir din adamı ve hakikatı fark eden ender insanlardan birisi" olarak değerlendirmektedir.
İŞTE SİZE BİR İLAHİYATÇI PROF'UN KALEMİNDEN F GÜLEN.
"Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Hocaefendi'nin âlim olmasının yanında bil hakkın müçtehit olduğunda da bizde şüphe yoktur"
(Faruk Beşer, Fethullah Gülen Hoca Efendinin Fıkhını anlamak s, 17)
Hoca efendi'nin düşünce ufkunda sadece belli alanlar yoktur. Onun ele aldığı konular hayatın bütünüdür. Vizyonu bize göre tam bir medeniyet projesidir"
(A. g. e, s. 19)
"Hoca Efendi pek çok konuda mükemmel içtihatlar ortaya koyarken....
(A. g. e. S, 56)
"Hoca efendi bu açıdan, hem bütünüyle İslami ilimler hem de Türkçe için büyük bir şans ve büyük bir hazinedir"
(A. g. e. S, 57)
İŞTE KUR'AN İLMİNDEN UZAK OLMANIN KAHREDİCİ NETİCESİ:
Faruk Beşer devamla diyor ki.
" Bizim geleneğimizde, sünnetin mustakil bir kaynak mı, yoksa Kuran'da şöyle ya da böyle var olan, ama bizim anlamadığımız bilgileri açan bir beyan mı olduğu tartışmaları vardır.
Özellikle İmamı Şatıbi Kur'an'ın yegane kaynak olduğunu ve sünnetin verdiği hükümlerin bir şekilde Kur'an'da bulunduğunu kabul edenlerin başında gelir.
Hocaefendi'nin(Fethullah Gülen) ifadeleri zımnen sünneti mustakil bir kaynak olarak ortaya koyar"
Faruk Beşer bunları söyledikten sonra Fethullah Gülen'den şunları nakleder.
" Kur'anı Kerim'in Tek bir kelimeyle dahi temas etmediği ve müstakilen sünnetle ele alınan meseleler de az değildir.
"Ehli eşeğin ve yırtıcı hayvanların etlerinin haram edilmesi, hala ve teyze üzerinde yeğenlerin izdivacının yasaklanmasını bu cümleden sayabiliriz"(Sonsuz Nur- 3)
Ben inanıyorum ki, 15 Temmuz'da Fetö'nun alçak darbesi başarılı olsaydı,
Türkiye'deki İlahiyatçıların ve ekran vaizlerinin hepsi, bütün tarikatların şeyhleri F Gülen'e tam bir teslimiyetle biat ederek onun "Beklenen salih zat ve Kainat imamı olduğu" inancını tereddütsüz kabul ederlerdi.
Çünkü Kur'an bilmez İlahiyatçıların sahip olduğu itikad ile Kur'an tanımaz F Gülen'in din anlayışı arasında hiçbir fark yoktur.
Hepsi Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini esas kaynak olarak kabul ederler.
İnanç, düşünce ve fikir bakımından F Gülen, Prof Cevat akşit, Prof. Haydar Baş, Prof. Mustafa Karataş,
YÖK üyesi Prof. Nihat Hatipoğlu ve Prof. Ramazan Ayvalı'dan çok daha üstündür.
Artık cübbeli Ahmet,
Adıyamanlı uydurma Gavs, Vehbi Güler, İhsan şenocak, Osman ünlü, Enver Ören tayfası,Süleymancılar, Nurcular, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul,
Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız, Cemal Nur Sargut,Ömer Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı, Necmettin Nursaçan gibi Kur'an cahillerini bir kenara bırakıyorum.
İşte bu Kuran cahili İlahiyatçılardan bir tanesi de Prof Dr Faruk Beşerdir.
"Kur'an sapıklığı diye bir sapıklık çıktı" diyen F Gülen ile alakalı Prof Dr. Faruk Beşer
"Fethullah Gülen Hoca Efendinin Fıkhını anlamak"
adlı eserinde Fetö liderini
"Olağanüstü fikirler ortaya koyan fıkıh dehası, kuşatıcı bir şahsiyete sahip üstün bir din adamı ve hakikatı fark eden ender insanlardan birisi" olarak değerlendirmektedir.
İŞTE SİZE BİR İLAHİYATÇI PROF'UN KALEMİNDEN F GÜLEN.
"Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Hocaefendi'nin âlim olmasının yanında bil hakkın müçtehit olduğunda da bizde şüphe yoktur"
(Faruk Beşer, Fethullah Gülen Hoca Efendinin Fıkhını anlamak s, 17)
Hoca efendi'nin düşünce ufkunda sadece belli alanlar yoktur. Onun ele aldığı konular hayatın bütünüdür. Vizyonu bize göre tam bir medeniyet projesidir"
(A. g. e, s. 19)
"Hoca Efendi pek çok konuda mükemmel içtihatlar ortaya koyarken....
(A. g. e. S, 56)
"Hoca efendi bu açıdan, hem bütünüyle İslami ilimler hem de Türkçe için büyük bir şans ve büyük bir hazinedir"
(A. g. e. S, 57)
İŞTE KUR'AN İLMİNDEN UZAK OLMANIN KAHREDİCİ NETİCESİ:
Faruk Beşer devamla diyor ki.
" Bizim geleneğimizde, sünnetin mustakil bir kaynak mı, yoksa Kuran'da şöyle ya da böyle var olan, ama bizim anlamadığımız bilgileri açan bir beyan mı olduğu tartışmaları vardır.
Özellikle İmamı Şatıbi Kur'an'ın yegane kaynak olduğunu ve sünnetin verdiği hükümlerin bir şekilde Kur'an'da bulunduğunu kabul edenlerin başında gelir.
Hocaefendi'nin(Fethullah Gülen) ifadeleri zımnen sünneti mustakil bir kaynak olarak ortaya koyar"
Faruk Beşer bunları söyledikten sonra Fethullah Gülen'den şunları nakleder.
" Kur'anı Kerim'in Tek bir kelimeyle dahi temas etmediği ve müstakilen sünnetle ele alınan meseleler de az değildir.
"Ehli eşeğin ve yırtıcı hayvanların etlerinin haram edilmesi, hala ve teyze üzerinde yeğenlerin izdivacının yasaklanmasını bu cümleden sayabiliriz"(Sonsuz Nur- 3)
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI (4.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah'ın yanında nefret ile karşılanan amelleri son derece olağan görerek insanlar
neden bu kadar kolay bir şekilde inanç ve ahlak haline getirmişlerdir?
Kur'an ehli muvahhidlerin şiddetle karşı geldikleri gelenekler nasıl insanların ataları olmuş?
Çünkü her şey alışkanlıkla biçimlenir.
Kötü alışkanlıklar yok edilmezse zamanla toplum nezdinde bir tabiat olarak kök salar, milleti dini hayatını sarmalar, ümmet bu hurafelere alışınca artık onları kolay kolay terkedemez.
Bundan sonra nereye giderse gitsin bu hurafeleri ve uydurmaları yanında taşımaya mahkum olacaktır.
İnsan beşikte öğrendiğini mezara kadar götürmeye azmedecektir.
İşte Allah tarafından gönderilen tüm Elçilerin görevi insanların üzerinde bulunan bu esaret zincirlerini atmaktır.
"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Nebi'ye uyanlar var ya, işte o elçi onlara iyiliği emreder,
onları kötülüklerden meneder, onlara temiz şeyleri helal,
habis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.
O elçiye inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nur 'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler bunlardır"
(Âraf, 157)
Dolayısıyla gelenekleri ve alışkanlıkları söküp atmak kolay bir iş değildir.
Yani gelenekleri terketmek inanılmayacak kadar zor bir iştir.
ARKADAŞLAR!
Bir kaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye geleneklerin doğru olduğuna sakın inanmayın.
İnsan ilk önce doğruyu öğrenmesi gerekir. Doğruyu bilirse gelecek olan yanlışı bilir. Fakat sürekli yanlış olan şeylerle büyümüşse doğruya zor ulaşır.
Çünkü gelenek ve alışkanlıklar, hurafe ve uydurmalar zamanla demirden bir gömlek gibi olurlar.
Elçilerin dâvetinin kabul edilmemesini Kur'an şu şekilde haber vermektedir.
",,,,Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey işitmedik"
(Mü'minün, 24)
Güzel bir söz vardır.
"Gelenekler ve hurafeler aklını kullananların baş belası, cahil ahmakların putudur"
Dolayısıyla gelenekler ve hurafeler önce örümcek teli gibidir, zamanla kopmaz bir halat haline gelirler.
Kur'an ayetlerinden sonra en çok sevdiğim söz şudur.
"Yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var"
Yani Kur'an ehli muvahhidler yaşayan cahillerden daha çok, yüzyıllar önce ölüp giden Kur'an bilmez âlimlerden çekiyorlar.
Bizi yoran hayatta olan ümmi insanlar değil, cahil âlimlerin bıraktıkları batıl ve karanlık mirastır.
Eğer sözde müçtehitler, âlimler, müfessirler, muhaddisler olmasaydı insanların Kur'an'a karşı ikna edilmesi bu kadar zor olmayacaktı.
SONUÇ :
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan Kur'an ve akıl dışı inanç ve ameller,
hurafe ve cehalet, uydurma ve iftiralarla geçen bir ömür sanki cehennemin mutfağında geçmiş gibi oldu.
Yani anlayacağınız, Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki hurafe ve uydurma rivayetler kitapta durduğu gibi durmuyor.
Bir vahşet, cehalet, taklitçilik, bozukluk, çürüme, ırkçılık ve yozlaşma meydana getiriyor.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın yanında nefret ile karşılanan amelleri son derece olağan görerek insanlar
neden bu kadar kolay bir şekilde inanç ve ahlak haline getirmişlerdir?
Kur'an ehli muvahhidlerin şiddetle karşı geldikleri gelenekler nasıl insanların ataları olmuş?
Çünkü her şey alışkanlıkla biçimlenir.
Kötü alışkanlıklar yok edilmezse zamanla toplum nezdinde bir tabiat olarak kök salar, milleti dini hayatını sarmalar, ümmet bu hurafelere alışınca artık onları kolay kolay terkedemez.
Bundan sonra nereye giderse gitsin bu hurafeleri ve uydurmaları yanında taşımaya mahkum olacaktır.
İnsan beşikte öğrendiğini mezara kadar götürmeye azmedecektir.
İşte Allah tarafından gönderilen tüm Elçilerin görevi insanların üzerinde bulunan bu esaret zincirlerini atmaktır.
"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Nebi'ye uyanlar var ya, işte o elçi onlara iyiliği emreder,
onları kötülüklerden meneder, onlara temiz şeyleri helal,
habis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.
O elçiye inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nur 'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler bunlardır"
(Âraf, 157)
Dolayısıyla gelenekleri ve alışkanlıkları söküp atmak kolay bir iş değildir.
Yani gelenekleri terketmek inanılmayacak kadar zor bir iştir.
ARKADAŞLAR!
Bir kaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye geleneklerin doğru olduğuna sakın inanmayın.
İnsan ilk önce doğruyu öğrenmesi gerekir. Doğruyu bilirse gelecek olan yanlışı bilir. Fakat sürekli yanlış olan şeylerle büyümüşse doğruya zor ulaşır.
Çünkü gelenek ve alışkanlıklar, hurafe ve uydurmalar zamanla demirden bir gömlek gibi olurlar.
Elçilerin dâvetinin kabul edilmemesini Kur'an şu şekilde haber vermektedir.
",,,,Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey işitmedik"
(Mü'minün, 24)
Güzel bir söz vardır.
"Gelenekler ve hurafeler aklını kullananların baş belası, cahil ahmakların putudur"
Dolayısıyla gelenekler ve hurafeler önce örümcek teli gibidir, zamanla kopmaz bir halat haline gelirler.
Kur'an ayetlerinden sonra en çok sevdiğim söz şudur.
"Yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var"
Yani Kur'an ehli muvahhidler yaşayan cahillerden daha çok, yüzyıllar önce ölüp giden Kur'an bilmez âlimlerden çekiyorlar.
Bizi yoran hayatta olan ümmi insanlar değil, cahil âlimlerin bıraktıkları batıl ve karanlık mirastır.
Eğer sözde müçtehitler, âlimler, müfessirler, muhaddisler olmasaydı insanların Kur'an'a karşı ikna edilmesi bu kadar zor olmayacaktı.
SONUÇ :
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan Kur'an ve akıl dışı inanç ve ameller,
hurafe ve cehalet, uydurma ve iftiralarla geçen bir ömür sanki cehennemin mutfağında geçmiş gibi oldu.
Yani anlayacağınız, Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki hurafe ve uydurma rivayetler kitapta durduğu gibi durmuyor.
Bir vahşet, cehalet, taklitçilik, bozukluk, çürüme, ırkçılık ve yozlaşma meydana getiriyor.
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI (3. YAZI )
Özel hatlardan benimle iletişime geçen Kur'an ehli muvahhid arkadaşlarla yaptığımız sohbet ve yazışmalarda her zaman şu temel gerçeği söylemişimdir.
Bu Kuran ve tevhid davasında tek başınıza da kalsanız, bundan başka doğru yol asla yoktur.
Tarihin bütün zamanlarında Allah Elçileri ve vahiy yolcuları tek başlarına kalmaya mahkum olmuşlardır.
Dolayısıyla eğer Kur'an'ın ve aklın düşmanı olan geleneksel dinin mollaları ve mütrefleri tarafından sapık, mezhepsiz, dinsiz, imansız ve deli olarak görülmüyorsak biz kesinlikle Allah Elçilerinin yolu üzerinde değiliz.
Çünkü Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir Elçi geldiğinde hemen: O, bir sihirbazdır veya delidir, demişlerdir.(Ataların dinine bağlı GELENEKÇİLER)
Böyle söylemeyi (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler?
Doğrusu onlar haddi aşan azgın bir topluluk oldular. Artık onlara aldırma.
(Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt iman edenlere fayda verecektir"
(Zâriyat, 52, 53, 54 55)
ARKADAŞLAR!
Vahiy ve tevhid yolunda
İşimizin çok zor ve yorucu fakat büyük bir şeref ve onura sahip bulunduğunun farkında olmalıyız.
(Ey RESUL! ) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O,ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir"
(Tevbe, 129)
ARKADAŞLAR! Ataların dinine bağlı olarak yaşayan geleneksel islamın bağlıları sanki anahtarı kaybolmuş bir zindanda yaşadıklarını bilmeliyiz.
"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, demişlerdir.
(ELÇİLERİ) Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem ( yinemi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki:
Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi( Tevhid'i) inkâr ediyoruz. Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"
(Zuhruf, 23,24, 25)
Kur'an aydınlığından mahrum olan bir kişinin bile dünya ve ahiret hayatını kurtarmanın ne kadar ehemmiyetli bir hadise olduğunu idrak etmeliyiz.
Bizim kin ve nefret ettiğimiz bu uydurma ve hurafe dine bu ümmet 1400 yıldan beri mahkum edilmiştir.
Asırlardan beri doğru bir yol olarak dayatılan bu iftira ve yalan dinden son derece bağnaz ve cahil din adamlarına rağmen bu milleti kurtarmak için başta
büyük bir Kur'an bilgisi, sabır, metanet, şefkat,fedakarlık, büyük bir güven, yumuşaklık, engin merhamet duygusu ile yüklü olmak gerekir.
Allah katında İnsanların ebedi saadetlerine vesile olmak kadar güzel bir amel olabilir mi?
Allah Elçilerinin yolu budur.
Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Hepsi kavimlerine şunu haykırmışlardır.
",,,,,,,,Doğrusu ben, üzerinize gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum"
(Âraf, 59)
Özel hatlardan benimle iletişime geçen Kur'an ehli muvahhid arkadaşlarla yaptığımız sohbet ve yazışmalarda her zaman şu temel gerçeği söylemişimdir.
Bu Kuran ve tevhid davasında tek başınıza da kalsanız, bundan başka doğru yol asla yoktur.
Tarihin bütün zamanlarında Allah Elçileri ve vahiy yolcuları tek başlarına kalmaya mahkum olmuşlardır.
Dolayısıyla eğer Kur'an'ın ve aklın düşmanı olan geleneksel dinin mollaları ve mütrefleri tarafından sapık, mezhepsiz, dinsiz, imansız ve deli olarak görülmüyorsak biz kesinlikle Allah Elçilerinin yolu üzerinde değiliz.
Çünkü Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir Elçi geldiğinde hemen: O, bir sihirbazdır veya delidir, demişlerdir.(Ataların dinine bağlı GELENEKÇİLER)
Böyle söylemeyi (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler?
Doğrusu onlar haddi aşan azgın bir topluluk oldular. Artık onlara aldırma.
(Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt iman edenlere fayda verecektir"
(Zâriyat, 52, 53, 54 55)
ARKADAŞLAR!
Vahiy ve tevhid yolunda
İşimizin çok zor ve yorucu fakat büyük bir şeref ve onura sahip bulunduğunun farkında olmalıyız.
(Ey RESUL! ) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O,ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir"
(Tevbe, 129)
ARKADAŞLAR! Ataların dinine bağlı olarak yaşayan geleneksel islamın bağlıları sanki anahtarı kaybolmuş bir zindanda yaşadıklarını bilmeliyiz.
"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, demişlerdir.
(ELÇİLERİ) Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem ( yinemi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki:
Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi( Tevhid'i) inkâr ediyoruz. Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"
(Zuhruf, 23,24, 25)
Kur'an aydınlığından mahrum olan bir kişinin bile dünya ve ahiret hayatını kurtarmanın ne kadar ehemmiyetli bir hadise olduğunu idrak etmeliyiz.
Bizim kin ve nefret ettiğimiz bu uydurma ve hurafe dine bu ümmet 1400 yıldan beri mahkum edilmiştir.
Asırlardan beri doğru bir yol olarak dayatılan bu iftira ve yalan dinden son derece bağnaz ve cahil din adamlarına rağmen bu milleti kurtarmak için başta
büyük bir Kur'an bilgisi, sabır, metanet, şefkat,fedakarlık, büyük bir güven, yumuşaklık, engin merhamet duygusu ile yüklü olmak gerekir.
Allah katında İnsanların ebedi saadetlerine vesile olmak kadar güzel bir amel olabilir mi?
Allah Elçilerinin yolu budur.
Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Hepsi kavimlerine şunu haykırmışlardır.
",,,,,,,,Doğrusu ben, üzerinize gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum"
(Âraf, 59)
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI (2. YAZI)
ARKADAŞLAR!
Mademki gelenekler ve hurafeler, hayatımızın en önemli hakimleri konumundadır.
Öyleyse ne yapıp edip Allah'ın kitabına aykırı olmayanları arkadaş edinmeye çalışmalıyız.
İnsanlık tarihi gösterdi ki,
gelenekler ve hurafeler ipe benzer, her gün birer lifini örmek suretiyle sonunda hayatımızı etkileyen, kopması mümkün olmayan bir halat haline getiririz.
MESELA:
Ehli sünnet ve Şia mezheplerinde kutlanan uydurma geceler,
Hacerul-esved'in ( Hz İbrahim tarafından Kabe'nin inşası esnasında tavafin başlangıç noktasını belirlemek
amacıyla yerleştirilen taşın adı) ölüm pahasına öpülmeye çalışılması, onu öpmenin sevap sayılması, onun hakkında olan rivayetler.
MESELA:
Ravzai Mutahhara olarak bilinen mescidi Nebevi'deki bir
bölgenin cennet bahçelerinden bir bahçe olarak kabul edilmesi,
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan bunlar gibi binlerce,
on binlerce hurafe ve geleneğin ümmetin hayatını olumsuz yönde etkilemesi, insanlar tarafından birer farz,
gerekli bir vecibe ve ibadet olarak telakki edilmesi, geleneklerin ne kadar kötü bir şöhretinin
olduğunun açık göstergesidir.
Kur'an'ın büyük bir bölümünün hurafe ve gelenekleri
söküp atmak ile ilgili olduğunu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bu sebeple gerek çocuklarımızda, gerekse kendimizde
gelişen ve bizi etkisi altına alan alışkanlıkların Allah Resulü'nün ahlakına ve Kur'an ilmine uygun olup olmadığını
sürekli kontrol etmeliyiz.
Gelenekler ve hurafeler, bid'atlar ve uydurmalar önce hissedilmeyecek kadar zayıf, sonra kopmayacak kadar sağlam olurlar.
Bu yüzden
din adına Kur'an'da olmayan bir şey mutlaka gelenek ve hurafedir.
Bir düşünürün dediği gibi
"İnsanın bütün rahatlığı gelenek ve alışkanlıkta gizlidir, alıştığımız hoş olmayan bir şeyi bile kaybetmekten korkarız"
ARKADAŞLAR!
Mademki gelenekler ve hurafeler, hayatımızın en önemli hakimleri konumundadır.
Öyleyse ne yapıp edip Allah'ın kitabına aykırı olmayanları arkadaş edinmeye çalışmalıyız.
İnsanlık tarihi gösterdi ki,
gelenekler ve hurafeler ipe benzer, her gün birer lifini örmek suretiyle sonunda hayatımızı etkileyen, kopması mümkün olmayan bir halat haline getiririz.
MESELA:
Ehli sünnet ve Şia mezheplerinde kutlanan uydurma geceler,
Hacerul-esved'in ( Hz İbrahim tarafından Kabe'nin inşası esnasında tavafin başlangıç noktasını belirlemek
amacıyla yerleştirilen taşın adı) ölüm pahasına öpülmeye çalışılması, onu öpmenin sevap sayılması, onun hakkında olan rivayetler.
MESELA:
Ravzai Mutahhara olarak bilinen mescidi Nebevi'deki bir
bölgenin cennet bahçelerinden bir bahçe olarak kabul edilmesi,
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan bunlar gibi binlerce,
on binlerce hurafe ve geleneğin ümmetin hayatını olumsuz yönde etkilemesi, insanlar tarafından birer farz,
gerekli bir vecibe ve ibadet olarak telakki edilmesi, geleneklerin ne kadar kötü bir şöhretinin
olduğunun açık göstergesidir.
Kur'an'ın büyük bir bölümünün hurafe ve gelenekleri
söküp atmak ile ilgili olduğunu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bu sebeple gerek çocuklarımızda, gerekse kendimizde
gelişen ve bizi etkisi altına alan alışkanlıkların Allah Resulü'nün ahlakına ve Kur'an ilmine uygun olup olmadığını
sürekli kontrol etmeliyiz.
Gelenekler ve hurafeler, bid'atlar ve uydurmalar önce hissedilmeyecek kadar zayıf, sonra kopmayacak kadar sağlam olurlar.
Bu yüzden
din adına Kur'an'da olmayan bir şey mutlaka gelenek ve hurafedir.
Bir düşünürün dediği gibi
"İnsanın bütün rahatlığı gelenek ve alışkanlıkta gizlidir, alıştığımız hoş olmayan bir şeyi bile kaybetmekten korkarız"
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI (2. YAZI)
ARKADAŞLAR!
Mademki gelenekler ve hurafeler, hayatımızın en önemli hakimleri konumundadır.
Öyleyse ne yapıp edip Allah'ın kitabına aykırı olmayanları arkadaş edinmeye çalışmalıyız.
İnsanlık tarihi gösterdi ki,
gelenekler ve hurafeler ipe benzer, her gün birer lifini örmek suretiyle sonunda hayatımızı etkileyen, kopması mümkün olmayan bir halat haline getiririz.
MESELA:
Ehli sünnet ve Şia mezheplerinde kutlanan uydurma geceler,
Hacerul-esved'in ( Hz İbrahim tarafından Kabe'nin inşası esnasında tavafin başlangıç noktasını belirlemek
amacıyla yerleştirilen taşın adı) ölüm pahasına öpülmeye çalışılması, onu öpmenin sevap sayılması, onun hakkında olan rivayetler.
MESELA:
Ravzai Mutahhara olarak bilinen mescidi Nebevi'deki bir
bölgenin cennet bahçelerinden bir bahçe olarak kabul edilmesi,
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan bunlar gibi binlerce,
on binlerce hurafe ve geleneğin ümmetin hayatını olumsuz yönde etkilemesi, insanlar tarafından birer farz,
gerekli bir vecibe ve ibadet olarak telakki edilmesi, geleneklerin ne kadar kötü bir şöhretinin
olduğunun açık göstergesidir.
Kur'an'ın büyük bir bölümünün hurafe ve gelenekleri
söküp atmak ile ilgili olduğunu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bu sebeple gerek çocuklarımızda, gerekse kendimizde
gelişen ve bizi etkisi altına alan alışkanlıkların Allah Resulü'nün ahlakına ve Kur'an ilmine uygun olup olmadığını
sürekli kontrol etmeliyiz.
Gelenekler ve hurafeler, bid'atlar ve uydurmalar önce hissedilmeyecek kadar zayıf, sonra kopmayacak kadar sağlam olurlar.
Bu yüzden
din adına Kur'an'da olmayan bir şey mutlaka gelenek ve hurafedir.
Bir düşünürün dediği gibi
"İnsanın bütün rahatlığı gelenek ve alışkanlıkta gizlidir, alıştığımız hoş olmayan bir şeyi bile kaybetmekten korkarız"
ARKADAŞLAR!
Mademki gelenekler ve hurafeler, hayatımızın en önemli hakimleri konumundadır.
Öyleyse ne yapıp edip Allah'ın kitabına aykırı olmayanları arkadaş edinmeye çalışmalıyız.
İnsanlık tarihi gösterdi ki,
gelenekler ve hurafeler ipe benzer, her gün birer lifini örmek suretiyle sonunda hayatımızı etkileyen, kopması mümkün olmayan bir halat haline getiririz.
MESELA:
Ehli sünnet ve Şia mezheplerinde kutlanan uydurma geceler,
Hacerul-esved'in ( Hz İbrahim tarafından Kabe'nin inşası esnasında tavafin başlangıç noktasını belirlemek
amacıyla yerleştirilen taşın adı) ölüm pahasına öpülmeye çalışılması, onu öpmenin sevap sayılması, onun hakkında olan rivayetler.
MESELA:
Ravzai Mutahhara olarak bilinen mescidi Nebevi'deki bir
bölgenin cennet bahçelerinden bir bahçe olarak kabul edilmesi,
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan bunlar gibi binlerce,
on binlerce hurafe ve geleneğin ümmetin hayatını olumsuz yönde etkilemesi, insanlar tarafından birer farz,
gerekli bir vecibe ve ibadet olarak telakki edilmesi, geleneklerin ne kadar kötü bir şöhretinin
olduğunun açık göstergesidir.
Kur'an'ın büyük bir bölümünün hurafe ve gelenekleri
söküp atmak ile ilgili olduğunu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bu sebeple gerek çocuklarımızda, gerekse kendimizde
gelişen ve bizi etkisi altına alan alışkanlıkların Allah Resulü'nün ahlakına ve Kur'an ilmine uygun olup olmadığını
sürekli kontrol etmeliyiz.
Gelenekler ve hurafeler, bid'atlar ve uydurmalar önce hissedilmeyecek kadar zayıf, sonra kopmayacak kadar sağlam olurlar.
Bu yüzden
din adına Kur'an'da olmayan bir şey mutlaka gelenek ve hurafedir.
Bir düşünürün dediği gibi
"İnsanın bütün rahatlığı gelenek ve alışkanlıkta gizlidir, alıştığımız hoş olmayan bir şeyi bile kaybetmekten korkarız"
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI: (1.YAZI)
Kur'an'ı Mübin'e dikkatli bir şekilde baktığımızda en çok şikayet ettiği şeylerden birinin ataların iliklerimize kadar
işlemiş hurafe inanç ve uydurma gelenekler olduğunu görüyoruz.
Bu gelenekleri söküp atmak o kadar zor ve zahmetli bir meseledir ki, bununla ilgili güzel bir söz vardır "papayı sünnet etmekten daha zordur"
Bu işin ne kadar zor olduğunu Kur'an'ı Mübin'in penceresinde daha açık olarak müşahede ediyoruz.
MESELA:
(Ey Muhammed! )
"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları:
Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi"
(Elçileri onlara) "Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dedilerki:
"Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi ( Tevhid'i) inkar ediyoruz, dediler"
"Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"
(Zuhruf, 23, 24, 25)
Dolayısıyla toplumu hurafe inanç ve uydurma geleneklerden kurtarmak bütün Allah Elçilerinin en önemli mesleği olmakla beraber en kutsal bir görevdir.
Gelenekler millete en saçma sapan ibadet ve âdetleri yaptırırlar.
Üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra insanlar bu ahmakça uygulamalardan asla vazgeçemezler.
MESELA:
Uzun bir zaman önce alçak bir rezilin Allah Resulü ( Aleyhisselam) adına iftira ederek uydurduğu "Ölülerinize Yasin ve fatiha okuyun" bid'at ve hurafesini bugün kim kaldırabilir?
Bu ahmakça hurafeyi bırakın kaldırmayı kim karşı gelebilir?
Mesela:
Yukarıdaki ahmakça uygulamadan daha ahmakça bir gelenek olan ölünün başında yapılan "telkin komedisine" kim ses çıkarabilir?
Mesela:
Manasını hiç önemsemeden ve üzerinde zerre kadar tefekkür etmeden Allah'ın kitabını teğanni ile okuma rezalet ve alçaklığına kim karşı gelebilir?
Allah aşkına bana söyleyin, Kur'an'ı Mübin'e karşı saygısızca yapılan bu oyun ve eğlenceyi nasıl ve ne şekilde bir son vereceğiz?
Allah'ın rahmet ve hidayet kaynağını adam gibi ne zaman okuyacağız.
Allah'ın kutsal kelamı gönül eğlencesi yapılacak bir müzik eseri midir ?
Ama dediğim gibi, bugün artık bu ahmakça hurafe ve rezil uydurmalara karşı gelmek bile mümkün değildir.
Bundan dolayı nesillerimize hayat boyunca, doğru yolu gösterecek tek kaynak, kayıtsız şartsız tâbi olunacak
engin rahmet ve ardından gidilecek yegane kurtuluş reçetesi olan ve hiçbir zaman bozulmayan Allah'ın kitabına yönlendireceğiz.
HER HURAFENİN KUR'AN'DA BULUNAN BİR HAKİKATI YOK ETTİĞİNİ ASLA GÖZ ARDI ETMEMELİYİZ.
Kur'an'ı Mübin'e dikkatli bir şekilde baktığımızda en çok şikayet ettiği şeylerden birinin ataların iliklerimize kadar
işlemiş hurafe inanç ve uydurma gelenekler olduğunu görüyoruz.
Bu gelenekleri söküp atmak o kadar zor ve zahmetli bir meseledir ki, bununla ilgili güzel bir söz vardır "papayı sünnet etmekten daha zordur"
Bu işin ne kadar zor olduğunu Kur'an'ı Mübin'in penceresinde daha açık olarak müşahede ediyoruz.
MESELA:
(Ey Muhammed! )
"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları:
Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi"
(Elçileri onlara) "Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dedilerki:
"Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi ( Tevhid'i) inkar ediyoruz, dediler"
"Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"
(Zuhruf, 23, 24, 25)
Dolayısıyla toplumu hurafe inanç ve uydurma geleneklerden kurtarmak bütün Allah Elçilerinin en önemli mesleği olmakla beraber en kutsal bir görevdir.
Gelenekler millete en saçma sapan ibadet ve âdetleri yaptırırlar.
Üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra insanlar bu ahmakça uygulamalardan asla vazgeçemezler.
MESELA:
Uzun bir zaman önce alçak bir rezilin Allah Resulü ( Aleyhisselam) adına iftira ederek uydurduğu "Ölülerinize Yasin ve fatiha okuyun" bid'at ve hurafesini bugün kim kaldırabilir?
Bu ahmakça hurafeyi bırakın kaldırmayı kim karşı gelebilir?
Mesela:
Yukarıdaki ahmakça uygulamadan daha ahmakça bir gelenek olan ölünün başında yapılan "telkin komedisine" kim ses çıkarabilir?
Mesela:
Manasını hiç önemsemeden ve üzerinde zerre kadar tefekkür etmeden Allah'ın kitabını teğanni ile okuma rezalet ve alçaklığına kim karşı gelebilir?
Allah aşkına bana söyleyin, Kur'an'ı Mübin'e karşı saygısızca yapılan bu oyun ve eğlenceyi nasıl ve ne şekilde bir son vereceğiz?
Allah'ın rahmet ve hidayet kaynağını adam gibi ne zaman okuyacağız.
Allah'ın kutsal kelamı gönül eğlencesi yapılacak bir müzik eseri midir ?
Ama dediğim gibi, bugün artık bu ahmakça hurafe ve rezil uydurmalara karşı gelmek bile mümkün değildir.
Bundan dolayı nesillerimize hayat boyunca, doğru yolu gösterecek tek kaynak, kayıtsız şartsız tâbi olunacak
engin rahmet ve ardından gidilecek yegane kurtuluş reçetesi olan ve hiçbir zaman bozulmayan Allah'ın kitabına yönlendireceğiz.
HER HURAFENİN KUR'AN'DA BULUNAN BİR HAKİKATI YOK ETTİĞİNİ ASLA GÖZ ARDI ETMEMELİYİZ.
ŞİRKTEN DAHA BÜYÜK BELA YOKTUR,
TARİKATLAR ŞİRKİN YUVASIDIR
Bir insan Kuran'a ne kadar yoğunlaşırsa, Kur'an'ın hakikati ona karşı o derece inkişaf edecektir.
"Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza hidayet edeceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah muhsinlerle (muvahhidlerle) beraberdir"
(Ankebut, 69)
Vahiy, hikmet, ilim, tefekkür ve sorgulama bir kişinin hayatına ve şuuruna hakim olursa yalan ve hurafelere, ahmaklık ve iftiralara karşı kin ve nefreti daha da artacaktır.
İşin gerçeği şudur.
Bir insan vahiy, ilim akıl ve kainatta bulunan Allah'ın ayetlerine karşı ne kadar imanı artarsa Allah Ve Resulu adına iftira olan hurafelere ve hurafelerin sahiplerine karşı o derece kalbinde kin ve düşmanlık ziyadeleşecektir.
Yani bu ahlaksız imansızlara karşı duyduğumuz kin ve nefret vahiy ile alakalı bir durumdur.
"Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah'ın yanında gerekse iman edenlerin yanında bu ahlakları büyük bir nefretle karşılanır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler"
( Mümin, 35)
Yukarıdaki âyette bulunan ",,,,,,gerekse iman edenlerin yanında bu ahlakları büyük bir nefretle karşılanır" bölümü benim yanımda hazinelerden daha değerlidir.
Bizim bu alçak hurafecilere olan kinimiz Allah'ı ve elçisini dünyalık menfaatlerine âlet etmeleridir.
Allah ve Resul'üne karşı yapmış oldukları hakaretlerdir.
Yoksa Allah Ve Resulu adına konuşmasalardı, Müslüman olarak geçinmeselerdi, din ve iman adına cahil halkı aldatmasalardı biz Kur'an ehli muvahhidlerin onlara karşı bu kadar kin ve düşmanlık beslememiz gerçekten mantıksız olurdu.
Mesela, ben hurafeci mezhepçilere, cemaatlere ve tarikatlara duyduğum kin ve nefreti Yahudi ve Hristiyanlara karşı duymuyorum.
Çünkü bunlar iman ettiğim dinin milletini aldatıyorlar.
Benim ülkemin, yaşadığım vatanın insanını istismar ediyorlar.
Bile bile dine, imana, Kur'an'a kalleşçe saldırıyorlar.
Mesela,
ben Yahudi ve Hristiyan din adamlarına karşı duyduğum kin ve düşmanlığı ateist ve komünistlere karşı duymuyorum.
Çünkü Yahudi ve Hristiyan din adamları Allah ve elçisi adına insanları aldatıp sömürüyorlar.
Peki siyasal islamcılar din satan ve Allah ile milleti soyan bu namussuzlara karşı niye bir şey yapmıyorlar?
Bu ahlaksızlara karşı siyasal islamcıların sesi niye çıkmıyor?
Devlet, makam, mevki, saltanat, dünya zevki ve hayatı Allah ve Resul'ünden, din ve imandan, Kur'an ve ahiretten daha mı değerlidir?
Evet siyasal islamcılar
1) Kur'an ve tevhid konusunda korkunç derecede cahildirler.
Kur'an'sız müşrik bir toplumun ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değiller.
2) Siyasal islamcıların yanında Kur'an dininin dünya saltanatı kadar bir değeri bulunmamaktadır.
Siyasal islamcılar siyaseti konuştuklarının binde birini dine ayırmamaktadırlar.
Siyasal islamcılar Kur'an'ın zerresinden haberleri yoktur.
Allah'a ve Resul'üne iman eden bir insan sözle bile olsa Allah ve Resul'üne karşı yapılan hurafelere ve hurafecilere kayıtsız kalamaz.
Benim Kur'an ehli muvahhid kız ve erkeklere tavsiyem.
Ne olursa olsun, hiç bir zaman tarikat mensubu birisiyle evlenmeyin.
Bu Kur'an'ın dini için bir yıkımdır.
Yahudi ve Hiristiyanlarla evlenin ama bir şeyhe ve bir tarikata bağlı olan müşrikle asla yuva kurmayın.
Komünist, ateist ve sosyalistlerle bile evlenin ama bu Ebu cehil ve Ebu lehebten milyon kere milyon daha aşağılık olan müşriklerle bir araya gelmeyin.
TARİKATLAR ŞİRKİN YUVASIDIR
Bir insan Kuran'a ne kadar yoğunlaşırsa, Kur'an'ın hakikati ona karşı o derece inkişaf edecektir.
"Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza hidayet edeceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah muhsinlerle (muvahhidlerle) beraberdir"
(Ankebut, 69)
Vahiy, hikmet, ilim, tefekkür ve sorgulama bir kişinin hayatına ve şuuruna hakim olursa yalan ve hurafelere, ahmaklık ve iftiralara karşı kin ve nefreti daha da artacaktır.
İşin gerçeği şudur.
Bir insan vahiy, ilim akıl ve kainatta bulunan Allah'ın ayetlerine karşı ne kadar imanı artarsa Allah Ve Resulu adına iftira olan hurafelere ve hurafelerin sahiplerine karşı o derece kalbinde kin ve düşmanlık ziyadeleşecektir.
Yani bu ahlaksız imansızlara karşı duyduğumuz kin ve nefret vahiy ile alakalı bir durumdur.
"Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah'ın yanında gerekse iman edenlerin yanında bu ahlakları büyük bir nefretle karşılanır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler"
( Mümin, 35)
Yukarıdaki âyette bulunan ",,,,,,gerekse iman edenlerin yanında bu ahlakları büyük bir nefretle karşılanır" bölümü benim yanımda hazinelerden daha değerlidir.
Bizim bu alçak hurafecilere olan kinimiz Allah'ı ve elçisini dünyalık menfaatlerine âlet etmeleridir.
Allah ve Resul'üne karşı yapmış oldukları hakaretlerdir.
Yoksa Allah Ve Resulu adına konuşmasalardı, Müslüman olarak geçinmeselerdi, din ve iman adına cahil halkı aldatmasalardı biz Kur'an ehli muvahhidlerin onlara karşı bu kadar kin ve düşmanlık beslememiz gerçekten mantıksız olurdu.
Mesela, ben hurafeci mezhepçilere, cemaatlere ve tarikatlara duyduğum kin ve nefreti Yahudi ve Hristiyanlara karşı duymuyorum.
Çünkü bunlar iman ettiğim dinin milletini aldatıyorlar.
Benim ülkemin, yaşadığım vatanın insanını istismar ediyorlar.
Bile bile dine, imana, Kur'an'a kalleşçe saldırıyorlar.
Mesela,
ben Yahudi ve Hristiyan din adamlarına karşı duyduğum kin ve düşmanlığı ateist ve komünistlere karşı duymuyorum.
Çünkü Yahudi ve Hristiyan din adamları Allah ve elçisi adına insanları aldatıp sömürüyorlar.
Peki siyasal islamcılar din satan ve Allah ile milleti soyan bu namussuzlara karşı niye bir şey yapmıyorlar?
Bu ahlaksızlara karşı siyasal islamcıların sesi niye çıkmıyor?
Devlet, makam, mevki, saltanat, dünya zevki ve hayatı Allah ve Resul'ünden, din ve imandan, Kur'an ve ahiretten daha mı değerlidir?
Evet siyasal islamcılar
1) Kur'an ve tevhid konusunda korkunç derecede cahildirler.
Kur'an'sız müşrik bir toplumun ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değiller.
2) Siyasal islamcıların yanında Kur'an dininin dünya saltanatı kadar bir değeri bulunmamaktadır.
Siyasal islamcılar siyaseti konuştuklarının binde birini dine ayırmamaktadırlar.
Siyasal islamcılar Kur'an'ın zerresinden haberleri yoktur.
Allah'a ve Resul'üne iman eden bir insan sözle bile olsa Allah ve Resul'üne karşı yapılan hurafelere ve hurafecilere kayıtsız kalamaz.
Benim Kur'an ehli muvahhid kız ve erkeklere tavsiyem.
Ne olursa olsun, hiç bir zaman tarikat mensubu birisiyle evlenmeyin.
Bu Kur'an'ın dini için bir yıkımdır.
Yahudi ve Hiristiyanlarla evlenin ama bir şeyhe ve bir tarikata bağlı olan müşrikle asla yuva kurmayın.
Komünist, ateist ve sosyalistlerle bile evlenin ama bu Ebu cehil ve Ebu lehebten milyon kere milyon daha aşağılık olan müşriklerle bir araya gelmeyin.
ŞİRK'TEN DAHA BÜYÜK BELA YOKTUR, TARİKATLAR ŞİRK'İN YUVASIDIR.
(2.YAZI)
Arkadaşlar!
Vahiy dininde şirk konusu çok hassas bir konudur.
Son İnan vahiy olan Kur'an en az iki bin ( 2000) ayetle şirk'in üzerinde basa basa durur.
Allah'ın ahirette affetmeyeceği tek günah ve en büyük kahpelik şirk'tir.
Bu yüzden Allah (Celle Celalühü) müşriklerle evlenmeyi kesin olarak yasaklamıştır.
Özellikle şirk kavramının üzerinde önemle durarak şöyle buyurmuştur.
" İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin. Hoşunuza gitse bile müşrike bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha hayırlıdır.
İman etmedikçe müşrik erkekleri de kızlarınızla evlendirmeyin.
Hoşunuza gitse bile, müşrik bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha hayırlıdır.
Müşrikler cehenneme davet ederler. Allah ise rahmet ve yardımı ile cennete ve mağfirete davet eder.
Allah, öğüt alsınlar diye ayetleri insanlara böyle açıklar"
( Bakara, 221)
Başka bir ayette Allah (Celle Celalühü) şöyle buyuruyor.
",,,, Mümin kadınlardan İffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden İffetli kadınlar da mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helaldir,,,"
( Maide, 5)
Peki müşriklerle evlenmeyi yasak eden Allah neden Yahudi ve Hiristiyanlarla evlenmeyi mubah kılıyor.
Halbuki Yahudiler ve Hristiyanlar'da müşriktirler.
Yahudi ve Hiristiynlar'ın müşrik oldukları ile alakalı Kur'an'da birçok ayet vardır.
Burada belirleyici olan "şirk" ve "müşrik" kavramlarıdır.
Yani şirk dininde kişi bir bilinç, şuur, ilim ve inatla inancını koruma ve savunma amacıyla mücadele ediyorsa bu kişi ile asla evlenilmez. Hangi dine kendisini izafe ederse etsin bu müşrikle evlenmek haramdır, ateştir, azaptır, cehennemdir"
Yani Allah'ın açık âyetlerine göre şirk olduğu belli olan bir inanca sahip olan fanatik bir müşrik ile bir araya gelip nikah kıyılması Allah tarafından kesin olarak yasaklanmıştır.
Çünkü müşrik necistir, pistir, mikroptur, alçaktır, kula kulluk ediyor.
" Ey iman edenler!
Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid'i Haram'a yaklaşmasınlar,,,,,"
(Tevbe, 28)
Aslında müslüman olmayanların Mekke ve Medine'ye girmeleri, Mescid'i Haram'ı ziyaret etmeleri ve oralarda gezi yapmaları asla haram değildir.
Bu konunun bağlam ve bütünlüğünden şöyle bir mana çıkıyor.
"Ey iman edenler!
İlahlarına bağlı olan ve onlardan vazgeçmeyen, tevhid dini olan İslamı kabul etmeyen Mekke müşriklerini İbrahim'in kurmuş olduğu, tevhid dininin vatanı olan Mescid'i Haram'a sokmayın, orada oturmasınlar arazi ve mesken edinmesinler, ibadet kastıyla oraya yaklaşmasınlar.
Yoksa Yahudi ve Hristiyanların sadece gezme ve görme amaçlı olarak Mescid'i Haram'a girmelerini hiç kimse engelleyemez.
Yukarıdaki ayette belirleyici olan şuurlu ve bilinçli şirk'tir.
Anadan- Babadan kalma taklidi bilinçsiz şirk değildir.
Şuurlu ve İnançla işlenen şirk ile taklidi şirk arasında çok büyük bir fark vardır.
İşte bu yüzden Allah "Şirk" ve "Müşrik" kavramlarını özellikle kullanıyor.
MESELA
",,,,Fakat kendilerini çağırdığın bu (din-tevhid) müşriklere ağır gelir"
( Şura,13)
Âyette özellikle "müşrikler" kelimesinin kullanılması, bir bilinç ve inatla şirk'e bağlı olan inancı kast ettiği içindir.
MESELA
"Zâni olan erkek, zâniye olan olan veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez, zâniye olan kadınla da ancak zâni olan veya müşrik olan erkek evlenir. Bu muminlere (muvvahidlere) haram kılınmıştır"
( Nur, 3 )
Aslında zina eden bir kadın ve erkekle evlenmenin bir sakıncası yoktur.
Yani şu veya bu şekilde günaha girerek zina eden bir erkekle zina eden bir kadınla evlenmek asla haram değildir.
Âyette kastedilen zina fiilini alışkanlık haline getiren, onu ahlak edinen, ondan vazgeçmeyen ahlaksız kişilerle alakalıdır.
Fahişe ile evlenilmez, ancak tevbe ederse o başka.
Şirk de böyledir, kişi şirk fiilini bir ahlak ve bir inat haline getirirse, ondan vazgeçme yolu aramıyorsa, hangi dinden kendisini gösterirse göstersin onunla evlenilmez.
Ben 30 yıldan beri Kur'an'ı inceliyorum, son yıllarda tamamen Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü ile alakalı çalışıyorum.
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığına inanıyorum.
Kur'an'ın bir tevhid ve ahlak kitabı olduğunu görüyor ve şunu iddia ediyorum.
Tarikatlarda bulunan şirk insanlık tarihinde işlenen bütün şirklerden daha açık ve daha yoğundur.
Eğer tarikatlarda olan inanç şirk ve küfür değilse, söylenilen sözler, bu sözleri söyleyenleri ve itiraz etmeden dinleyenleri müşrik yapmıyorsa, artık dünyada hiç kimseye müşrik deme hakkına sahip olmayız.
Şirk küfründe hiç kimse tarikatları aşamaz. Firavun, Nemrut, Ebu Cehil, Ebu Lehep, Velid İbni muğire, As bin Vail tarikat şeyhleri ve onlara ölümüne bağlı olan müritler yanında çok saf ve temiz kalırlar.
(2.YAZI)
Arkadaşlar!
Vahiy dininde şirk konusu çok hassas bir konudur.
Son İnan vahiy olan Kur'an en az iki bin ( 2000) ayetle şirk'in üzerinde basa basa durur.
Allah'ın ahirette affetmeyeceği tek günah ve en büyük kahpelik şirk'tir.
Bu yüzden Allah (Celle Celalühü) müşriklerle evlenmeyi kesin olarak yasaklamıştır.
Özellikle şirk kavramının üzerinde önemle durarak şöyle buyurmuştur.
" İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin. Hoşunuza gitse bile müşrike bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha hayırlıdır.
İman etmedikçe müşrik erkekleri de kızlarınızla evlendirmeyin.
Hoşunuza gitse bile, müşrik bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha hayırlıdır.
Müşrikler cehenneme davet ederler. Allah ise rahmet ve yardımı ile cennete ve mağfirete davet eder.
Allah, öğüt alsınlar diye ayetleri insanlara böyle açıklar"
( Bakara, 221)
Başka bir ayette Allah (Celle Celalühü) şöyle buyuruyor.
",,,, Mümin kadınlardan İffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden İffetli kadınlar da mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helaldir,,,"
( Maide, 5)
Peki müşriklerle evlenmeyi yasak eden Allah neden Yahudi ve Hiristiyanlarla evlenmeyi mubah kılıyor.
Halbuki Yahudiler ve Hristiyanlar'da müşriktirler.
Yahudi ve Hiristiynlar'ın müşrik oldukları ile alakalı Kur'an'da birçok ayet vardır.
Burada belirleyici olan "şirk" ve "müşrik" kavramlarıdır.
Yani şirk dininde kişi bir bilinç, şuur, ilim ve inatla inancını koruma ve savunma amacıyla mücadele ediyorsa bu kişi ile asla evlenilmez. Hangi dine kendisini izafe ederse etsin bu müşrikle evlenmek haramdır, ateştir, azaptır, cehennemdir"
Yani Allah'ın açık âyetlerine göre şirk olduğu belli olan bir inanca sahip olan fanatik bir müşrik ile bir araya gelip nikah kıyılması Allah tarafından kesin olarak yasaklanmıştır.
Çünkü müşrik necistir, pistir, mikroptur, alçaktır, kula kulluk ediyor.
" Ey iman edenler!
Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid'i Haram'a yaklaşmasınlar,,,,,"
(Tevbe, 28)
Aslında müslüman olmayanların Mekke ve Medine'ye girmeleri, Mescid'i Haram'ı ziyaret etmeleri ve oralarda gezi yapmaları asla haram değildir.
Bu konunun bağlam ve bütünlüğünden şöyle bir mana çıkıyor.
"Ey iman edenler!
İlahlarına bağlı olan ve onlardan vazgeçmeyen, tevhid dini olan İslamı kabul etmeyen Mekke müşriklerini İbrahim'in kurmuş olduğu, tevhid dininin vatanı olan Mescid'i Haram'a sokmayın, orada oturmasınlar arazi ve mesken edinmesinler, ibadet kastıyla oraya yaklaşmasınlar.
Yoksa Yahudi ve Hristiyanların sadece gezme ve görme amaçlı olarak Mescid'i Haram'a girmelerini hiç kimse engelleyemez.
Yukarıdaki ayette belirleyici olan şuurlu ve bilinçli şirk'tir.
Anadan- Babadan kalma taklidi bilinçsiz şirk değildir.
Şuurlu ve İnançla işlenen şirk ile taklidi şirk arasında çok büyük bir fark vardır.
İşte bu yüzden Allah "Şirk" ve "Müşrik" kavramlarını özellikle kullanıyor.
MESELA
",,,,Fakat kendilerini çağırdığın bu (din-tevhid) müşriklere ağır gelir"
( Şura,13)
Âyette özellikle "müşrikler" kelimesinin kullanılması, bir bilinç ve inatla şirk'e bağlı olan inancı kast ettiği içindir.
MESELA
"Zâni olan erkek, zâniye olan olan veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez, zâniye olan kadınla da ancak zâni olan veya müşrik olan erkek evlenir. Bu muminlere (muvvahidlere) haram kılınmıştır"
( Nur, 3 )
Aslında zina eden bir kadın ve erkekle evlenmenin bir sakıncası yoktur.
Yani şu veya bu şekilde günaha girerek zina eden bir erkekle zina eden bir kadınla evlenmek asla haram değildir.
Âyette kastedilen zina fiilini alışkanlık haline getiren, onu ahlak edinen, ondan vazgeçmeyen ahlaksız kişilerle alakalıdır.
Fahişe ile evlenilmez, ancak tevbe ederse o başka.
Şirk de böyledir, kişi şirk fiilini bir ahlak ve bir inat haline getirirse, ondan vazgeçme yolu aramıyorsa, hangi dinden kendisini gösterirse göstersin onunla evlenilmez.
Ben 30 yıldan beri Kur'an'ı inceliyorum, son yıllarda tamamen Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü ile alakalı çalışıyorum.
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığına inanıyorum.
Kur'an'ın bir tevhid ve ahlak kitabı olduğunu görüyor ve şunu iddia ediyorum.
Tarikatlarda bulunan şirk insanlık tarihinde işlenen bütün şirklerden daha açık ve daha yoğundur.
Eğer tarikatlarda olan inanç şirk ve küfür değilse, söylenilen sözler, bu sözleri söyleyenleri ve itiraz etmeden dinleyenleri müşrik yapmıyorsa, artık dünyada hiç kimseye müşrik deme hakkına sahip olmayız.
Şirk küfründe hiç kimse tarikatları aşamaz. Firavun, Nemrut, Ebu Cehil, Ebu Lehep, Velid İbni muğire, As bin Vail tarikat şeyhleri ve onlara ölümüne bağlı olan müritler yanında çok saf ve temiz kalırlar.
HİÇ BİR IRKIN DİĞER BİR IRKA ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR.
Kur'an'ı Mübin'i din ve hüküm bakımından tek kaynak olarak kabul eden muvahhitler bir ırkı diğer bir Irak'tan bir lisanı ötekinden üstün görmezler.
Her ırk ve dil tarihi süreç içerisinde gelişir, güçlenir, zayıflar ve zaman içinde hayatı son bulur.
İnsanlar, kültürler, toplumlar ve medeniyetler de böyledir.
Günümüze kadar Allah bilir kaç toplum, millet ve medeniyet gelip geçmiştir.
Irklar ve insanlar Allah'ın yarattığı birer renk, kültür, zenginlik ve çeşitliliktir.
Bunların arasında var olan ayrılıklar, başkalıklar yalnızca bir tanışma, gelişme, sevgi, merhamet ve yardımlaşma duygusunun konusu olabilirler.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyurur.
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi şubelere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah'ın yanında en değerli olanınız, sorumluluk bilincine sahip olanlarınızdır.
Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberi olandır"
(Hücurat, 13)
Aslında kişi başkasını tanımakla gerçekte kendini tanımış olur.
Bütün varlıklar aynı olsalardı, aralarında ihtilaflar veya çeşitlilikler bulunmasaydı, ortada birbirinden ayırt edilecek bir şey olmayacağından insanoğlunun ayırt etme kabiliyeti olmayacak ve kendisi için monoton, renksiz ve heyecansız bir hayat yaşanmış olacaktı.
Dolayısıyla araştırma, fikir üretme, icat etme ve ilim'de olmayacaktı.
"O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler İçin alınacak dersler vardır"
(Rum, 22)
Kur'an'a göre bir muvahhid Arap, Türklerin millet olarak varlığını, dilini, yazısını ancak bir inceleme, araştırma, öğrenme ve yararlanma konusu edinebilir.
Bir milletin Ulus olarak varlığını ortadan kaldırmaya ya da eritmeye girişmesi durumunda Allah katında sorumlu olacaktır.
Hiç kimse "Kürtçe'yi, Türkçe'yi boşver Arapça'yı kullan" diyemez.
Diğer ulusları Araplaştırmaya yönelik bir propaganda ve çalışma içine giremez.
Kur'an'a göre Allah tüm yaratıklara onların anlayabilecekleri biri yolla iletişim kurar.
Arılara da arıların anlayacağı bir yöntemle emirlerini iletmiştir.
(Nahl, 68, 69)
Allah (Celle Celalühü) bal arısına Arapça olarak konuşmadı.
Arıların anlayacakları bir dille onlara vahyetti.
Çünkü, bal arıları bal yaparken daha yeryüzünde beşer diye bir yaratık yaşamıyordu.
Dolayısıyla Arapça ile diğer diller arasında fazilet açısından hiçbir üstünlük yoktur.
Her dilin kendine özgü bir farkı ve özelliği vardır o kadar.
Kur'an'ın verdiği ders uyarınca, evrendeki yaratıkların tür olarak çeşitliliği, renk, ses, dil, yazı başkalıkları, yeryüzünde tek bir Allah'a inanan toplumların ibadet biçimleri birbirinden başka, gelenekleri, görenekleri, dilleri, yazıları değişik birçok toplumların bulunması, Allah'ın ilim, hikmet, kudret ve sanatından kaynaklanmaktadır.
İlk vahiy'den son vahiy olan Kur'an'a kadar değişmeyen tek şey tevhid akidesidir.
Yazı türleri "kutsal olanlar" "kutsal olmayanlar" diye ikiye ayrılmaz. Hiç kimse
"Arap yazısı kutsaldır, Latin yazısı kutsal değildir" diyemez.
Çünkü böyle bir ayrımın dilbilimsel bir dayanağı olmadığı gibi, din bakımından da bir dayanağı yoktur.
Kur'an'da böyle bir ayrım yapılmamıştır.
Kutsal öğretiler ,yeryüzündeki bütün dillerle, bütün yazı türleri ile ortaya konulabilir.
Yolda yürürken yerde Arap yazısıyla yazılmış bir kağıt görünce bunu saygıyla yerden kaldırıp yüksekçe bir yere kaldıran kişi, aynı saygılı davranışı diğer yazılar içinde göstermiyorsa yanılmış olur.
"Arap yazısıdır" diye yerden kaldırıp yüksekçe bir yere koyarak korumaya çalıştığı o kağıtta şirk ve küfür kelimeler yazılı olabileceği gibi, Çin'ce yazı diye çöpe attığı kağıtta Allah'ın kelamı yazılı olabilir.
Müslüman olup hiç bir ırkı ve dili ötekine üstün saymayan gerçek ilim sahiplerine selam olsun.
Kur'an'ı Mübin'i din ve hüküm bakımından tek kaynak olarak kabul eden muvahhitler bir ırkı diğer bir Irak'tan bir lisanı ötekinden üstün görmezler.
Her ırk ve dil tarihi süreç içerisinde gelişir, güçlenir, zayıflar ve zaman içinde hayatı son bulur.
İnsanlar, kültürler, toplumlar ve medeniyetler de böyledir.
Günümüze kadar Allah bilir kaç toplum, millet ve medeniyet gelip geçmiştir.
Irklar ve insanlar Allah'ın yarattığı birer renk, kültür, zenginlik ve çeşitliliktir.
Bunların arasında var olan ayrılıklar, başkalıklar yalnızca bir tanışma, gelişme, sevgi, merhamet ve yardımlaşma duygusunun konusu olabilirler.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyurur.
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi şubelere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah'ın yanında en değerli olanınız, sorumluluk bilincine sahip olanlarınızdır.
Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberi olandır"
(Hücurat, 13)
Aslında kişi başkasını tanımakla gerçekte kendini tanımış olur.
Bütün varlıklar aynı olsalardı, aralarında ihtilaflar veya çeşitlilikler bulunmasaydı, ortada birbirinden ayırt edilecek bir şey olmayacağından insanoğlunun ayırt etme kabiliyeti olmayacak ve kendisi için monoton, renksiz ve heyecansız bir hayat yaşanmış olacaktı.
Dolayısıyla araştırma, fikir üretme, icat etme ve ilim'de olmayacaktı.
"O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler İçin alınacak dersler vardır"
(Rum, 22)
Kur'an'a göre bir muvahhid Arap, Türklerin millet olarak varlığını, dilini, yazısını ancak bir inceleme, araştırma, öğrenme ve yararlanma konusu edinebilir.
Bir milletin Ulus olarak varlığını ortadan kaldırmaya ya da eritmeye girişmesi durumunda Allah katında sorumlu olacaktır.
Hiç kimse "Kürtçe'yi, Türkçe'yi boşver Arapça'yı kullan" diyemez.
Diğer ulusları Araplaştırmaya yönelik bir propaganda ve çalışma içine giremez.
Kur'an'a göre Allah tüm yaratıklara onların anlayabilecekleri biri yolla iletişim kurar.
Arılara da arıların anlayacağı bir yöntemle emirlerini iletmiştir.
(Nahl, 68, 69)
Allah (Celle Celalühü) bal arısına Arapça olarak konuşmadı.
Arıların anlayacakları bir dille onlara vahyetti.
Çünkü, bal arıları bal yaparken daha yeryüzünde beşer diye bir yaratık yaşamıyordu.
Dolayısıyla Arapça ile diğer diller arasında fazilet açısından hiçbir üstünlük yoktur.
Her dilin kendine özgü bir farkı ve özelliği vardır o kadar.
Kur'an'ın verdiği ders uyarınca, evrendeki yaratıkların tür olarak çeşitliliği, renk, ses, dil, yazı başkalıkları, yeryüzünde tek bir Allah'a inanan toplumların ibadet biçimleri birbirinden başka, gelenekleri, görenekleri, dilleri, yazıları değişik birçok toplumların bulunması, Allah'ın ilim, hikmet, kudret ve sanatından kaynaklanmaktadır.
İlk vahiy'den son vahiy olan Kur'an'a kadar değişmeyen tek şey tevhid akidesidir.
Yazı türleri "kutsal olanlar" "kutsal olmayanlar" diye ikiye ayrılmaz. Hiç kimse
"Arap yazısı kutsaldır, Latin yazısı kutsal değildir" diyemez.
Çünkü böyle bir ayrımın dilbilimsel bir dayanağı olmadığı gibi, din bakımından da bir dayanağı yoktur.
Kur'an'da böyle bir ayrım yapılmamıştır.
Kutsal öğretiler ,yeryüzündeki bütün dillerle, bütün yazı türleri ile ortaya konulabilir.
Yolda yürürken yerde Arap yazısıyla yazılmış bir kağıt görünce bunu saygıyla yerden kaldırıp yüksekçe bir yere kaldıran kişi, aynı saygılı davranışı diğer yazılar içinde göstermiyorsa yanılmış olur.
"Arap yazısıdır" diye yerden kaldırıp yüksekçe bir yere koyarak korumaya çalıştığı o kağıtta şirk ve küfür kelimeler yazılı olabileceği gibi, Çin'ce yazı diye çöpe attığı kağıtta Allah'ın kelamı yazılı olabilir.
Müslüman olup hiç bir ırkı ve dili ötekine üstün saymayan gerçek ilim sahiplerine selam olsun.
EY KUR'AN'SIZ CAHİLLER!
Kur'an'ın biz muvahhidlere vermiş olduğu ders sayesinde, "din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak yoktur, (Casiye, 6; En'am, 114; Kehf, 26)
"Allah Resulü sadece Kur'an'ı tebliğ etmiş, (Mâide, 99; Râd, 40) "İnsanlara sadece onu okumuş,
(Bakara, 151; Âli İmran, 164) ve yalnız onunla insanları uyarmış
( Kaf, 45, Enbiya, 45; En'am, 51)
ve ona tabi olmuştur" (En'am, 106; Yunus, 109, Ahkaf, 9)
dediğimiz zaman, Kur'an'sız cahiller aynen Kur'an câhili ataları gibi
"sadece Kur'an'a göre hareket edecek olursak nasıl namaz kılacağız?
Hacı Nasıl yapacağız?
Zekatı nasıl vereceğiz?
demektedirler.
Halbuki daha Resul (as) hayatta iken Kur'an'ın indirilmesiyle din Allah tarafından tamamlanmıştır.
(",,,,Bugün size dininizi mükemmelleştirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum,,,,"
(Mâide, 3)
En önemlisi dinden maksadın tevhid olduğunu ve ibadetlerin dâhi Allah tarafından elçilere öğretildiğinden bu Kur'an düşmanı cahiller nereden haber alacaklar?
"Ey Rabbimiz!
Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibâdet üsüllerimizi göster, tevbemizi kabul et, zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin"
(Bakara, 128)
Yukarıdaki âyette İbrahim ile İsmail (as) ın dualarında ibadetlerin nasıl yapılacağının ancak Allah tarafından indirilen vahiy ile olacağını açık olarak görüyoruz.
Şu âyet de bu gerçeğe en büyük delildir.
"Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana kitabı hak olarak indirdik, (Ey Nebi! vahiy'den yüz çeviren) hainlerden taraf olma"
(Nisa, 105)
Yani Kuran âyetlerinin iniş sebebi Allah Resulü'nün döneminde yaşayan insanların sorunlarına ve sorularına cevap vermek ve ilk etapta onları şirk belasından uzaklaştırmak içindi.
Kur'an'ın indiği Mekke ve Medine toplumu sade bir hayat yaşayan, asgari bir ilim ve anlayışa sahip bir toplum idiler.
Yani Kur'an'ın dili gayet basit, net, sâde, açık ve anlaşılır bir yapıya sahiptir.
Allah'ın kitabını anlamak için yüksek bir ilim ve derin bir felsefe bilgisine sahip olmak gerekmiyor.
Kur'an'ın bilgisine ve hikmetine ulaşmak için ön yargıdan uzak olarak aklı kullanmak ve tefekkür etmek yeterlidir.
İlk etapta Kur'an'ın hedef aldığı kitle Mekke ve Medine toplumunun sade ve basit hayatını yaşayanlardır.
Tarih boyunca zaten insanların ahlak ve karakterleri birbirine benzemektedir.
"İşte o ülkeler... Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz.
Andolsun ki, elçileri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte kafirlerin kalplerini Allah böyle mühürler"
( Âraf, 101)
Dolayısıyla Kur'an'ı Mübin Allah Resulü'nün döneminde yaşayan insanlara yeterli gelmiş ise yani Allah Resulü döneminde yaşayan insanlar için vahiy tamamlanmışsa artık kıyamete kadar gelecek tüm insanlar için yeterlidir anlamına geliyor.
Bunun aksi olsaydı Allah Resulü'nden sonra yeniden Elçiler aracılığıyla vahiy'ler gelmesi gerekirdi.
İşte Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri kendilerini Allah'ın yerine koyarak hayali bir elçi vasıtasıyla iftira bir din meydana getirdiler.
İster inanın ister inanmayın, Şia ve Ehli Sünnet âlimleri sanal, uydurma, kendi inançlarına göre hayali bir "Resul" ve iftira vahiy'lerle Kur'an'a büyük bir ihanet yaptılar.
İşte meydana getirdikleri bu şirk dinin adı Şiilik ve sünnilik olarak batıl dinler tarihine girmiş oldu.
Şiilik ve sünnilik Kur'an'ın İslam'ına taban tabana zıt hatta tevhid sisteminin en büyük düşmanı olan iki dindir.
Ey Kur'ansız cahiller!
Allah Resulü daha hayatta iken İnen Kur'an'ın kıyamet gününe kadar yeterli olmadığını iddia etmek tam bir küfürdür.
"Ey Resül! De ki: Şahitlik bakımından en büyük kimdir?
De ki: (Allah'tan başka ilah olmadığına dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir.
BU KUR'AN BANA, KENDİSİYLE SİZİ ve ULAŞTIĞI HERKESİ UYARMAM İÇİN VAHYOLUNMUŞTUR,,,,,"
(En'am, 19)
"Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi? " derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır.
Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunmakta olan kitab-ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?
Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır"
(Ankebut, 50, 51)
Dolayısıyla indirilen vayhin yeterli olmadığını, Nebi (as) söz ve davranışlarıyla bu dinin tamamlandığını iddia etmek, Allah ve Resulü'ne karşı yapılacak en çirkin bir iftiradır.
Kur'an'ın birçok konunun üzerinde tekrar tekrar durması onun her şey için yeterli bir kitap olduğunu göstermek içindir.
(Kehf, 54; İsra, 89; Rum, 58)
Kur'an'ın biz muvahhidlere vermiş olduğu ders sayesinde, "din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak yoktur, (Casiye, 6; En'am, 114; Kehf, 26)
"Allah Resulü sadece Kur'an'ı tebliğ etmiş, (Mâide, 99; Râd, 40) "İnsanlara sadece onu okumuş,
(Bakara, 151; Âli İmran, 164) ve yalnız onunla insanları uyarmış
( Kaf, 45, Enbiya, 45; En'am, 51)
ve ona tabi olmuştur" (En'am, 106; Yunus, 109, Ahkaf, 9)
dediğimiz zaman, Kur'an'sız cahiller aynen Kur'an câhili ataları gibi
"sadece Kur'an'a göre hareket edecek olursak nasıl namaz kılacağız?
Hacı Nasıl yapacağız?
Zekatı nasıl vereceğiz?
demektedirler.
Halbuki daha Resul (as) hayatta iken Kur'an'ın indirilmesiyle din Allah tarafından tamamlanmıştır.
(",,,,Bugün size dininizi mükemmelleştirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum,,,,"
(Mâide, 3)
En önemlisi dinden maksadın tevhid olduğunu ve ibadetlerin dâhi Allah tarafından elçilere öğretildiğinden bu Kur'an düşmanı cahiller nereden haber alacaklar?
"Ey Rabbimiz!
Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibâdet üsüllerimizi göster, tevbemizi kabul et, zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin"
(Bakara, 128)
Yukarıdaki âyette İbrahim ile İsmail (as) ın dualarında ibadetlerin nasıl yapılacağının ancak Allah tarafından indirilen vahiy ile olacağını açık olarak görüyoruz.
Şu âyet de bu gerçeğe en büyük delildir.
"Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana kitabı hak olarak indirdik, (Ey Nebi! vahiy'den yüz çeviren) hainlerden taraf olma"
(Nisa, 105)
Yani Kuran âyetlerinin iniş sebebi Allah Resulü'nün döneminde yaşayan insanların sorunlarına ve sorularına cevap vermek ve ilk etapta onları şirk belasından uzaklaştırmak içindi.
Kur'an'ın indiği Mekke ve Medine toplumu sade bir hayat yaşayan, asgari bir ilim ve anlayışa sahip bir toplum idiler.
Yani Kur'an'ın dili gayet basit, net, sâde, açık ve anlaşılır bir yapıya sahiptir.
Allah'ın kitabını anlamak için yüksek bir ilim ve derin bir felsefe bilgisine sahip olmak gerekmiyor.
Kur'an'ın bilgisine ve hikmetine ulaşmak için ön yargıdan uzak olarak aklı kullanmak ve tefekkür etmek yeterlidir.
İlk etapta Kur'an'ın hedef aldığı kitle Mekke ve Medine toplumunun sade ve basit hayatını yaşayanlardır.
Tarih boyunca zaten insanların ahlak ve karakterleri birbirine benzemektedir.
"İşte o ülkeler... Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz.
Andolsun ki, elçileri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte kafirlerin kalplerini Allah böyle mühürler"
( Âraf, 101)
Dolayısıyla Kur'an'ı Mübin Allah Resulü'nün döneminde yaşayan insanlara yeterli gelmiş ise yani Allah Resulü döneminde yaşayan insanlar için vahiy tamamlanmışsa artık kıyamete kadar gelecek tüm insanlar için yeterlidir anlamına geliyor.
Bunun aksi olsaydı Allah Resulü'nden sonra yeniden Elçiler aracılığıyla vahiy'ler gelmesi gerekirdi.
İşte Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri kendilerini Allah'ın yerine koyarak hayali bir elçi vasıtasıyla iftira bir din meydana getirdiler.
İster inanın ister inanmayın, Şia ve Ehli Sünnet âlimleri sanal, uydurma, kendi inançlarına göre hayali bir "Resul" ve iftira vahiy'lerle Kur'an'a büyük bir ihanet yaptılar.
İşte meydana getirdikleri bu şirk dinin adı Şiilik ve sünnilik olarak batıl dinler tarihine girmiş oldu.
Şiilik ve sünnilik Kur'an'ın İslam'ına taban tabana zıt hatta tevhid sisteminin en büyük düşmanı olan iki dindir.
Ey Kur'ansız cahiller!
Allah Resulü daha hayatta iken İnen Kur'an'ın kıyamet gününe kadar yeterli olmadığını iddia etmek tam bir küfürdür.
"Ey Resül! De ki: Şahitlik bakımından en büyük kimdir?
De ki: (Allah'tan başka ilah olmadığına dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir.
BU KUR'AN BANA, KENDİSİYLE SİZİ ve ULAŞTIĞI HERKESİ UYARMAM İÇİN VAHYOLUNMUŞTUR,,,,,"
(En'am, 19)
"Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi? " derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır.
Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunmakta olan kitab-ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?
Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır"
(Ankebut, 50, 51)
Dolayısıyla indirilen vayhin yeterli olmadığını, Nebi (as) söz ve davranışlarıyla bu dinin tamamlandığını iddia etmek, Allah ve Resulü'ne karşı yapılacak en çirkin bir iftiradır.
Kur'an'ın birçok konunun üzerinde tekrar tekrar durması onun her şey için yeterli bir kitap olduğunu göstermek içindir.
(Kehf, 54; İsra, 89; Rum, 58)
7 Ocak 2019 Pazartesi
SANAT DÜŞMANLARI CAHİLLER (2. YAZI)
Ehli sünnet ve Şia'nın mezheplerinde sürekli olarak zorlaştırma,
eziyet etmek, yasaklama, haram kılma ve her mubah olan şeyi çirkin gösterme ahlakı mevcuttur.
İşte bu yüzden Allah ( CelleCelalühü) Kur'anda şöyle buyuruyor.
"Sadece dillerinizin yalan söylemesiyle, "Şu helaldir, bu haramdır " demeyin, sonra Allah'a iftira etmiş olursunuz, şüphesiz ki, Allah'a adına yalan söyleyenler kurtuluşa eremezler"(Nahl, 116)
Aslında Allah'ın Resulüne hakaret ve iftira ile Allah'a hakaret ve iftira arasında hiçbir fark yoktur.
Çünkü Allah'ın Resulü, Allah'ı temsil makamında bulunmaktadır.
Bütün Allah Elçileri bir ailenin bireyleri gibidirler Hepsi aynı hakikatın
temsilcileri olmuşlardır.
Bundan dolayı aralarında bir fark gözetmek Allah'a karşı gelmek olarak kabul edilmiştir.(Nisa, 150)
Allah'ın bütün Elçileri Allah'ı temsil etme makam ve mertebesine sahiptirler.
Dolayısıyla Allah'ın Resulüne iftira eden Buhari, Müslim ve benzerleri Allah'a, onun muhterem Elçilerine ve bütün Elçilere gelen İslam dinine iftira etmişlerdir.
Şia ve Ehli sünnet alimleri!!! ve muhaddisleri! Allah'ın yasak etmediği şeyleri haram sayarak kendilerini ilâh ve Rab makamında göstermişlerdir.
Oysa Allah ( cc) dinde eksiltmeyi de, dine ilave yapmayı da şiddetle kınamaktadır.
Her iki hareket de Allah'tan olanı beşeri olanla karıştırmak demektir.
"Hakkı batıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin"
( Bakara, 42)
Dünyada hak olan bir şeye batılı karıştırmak kadar çirkin bir şey yoktur.
Çünkü insanlar "Allah tarafından indirildi, Allah'tan geldi "
diyerek uydurma rivayetlerle yalan dinlerin peşinde amaçsızca gidecek ve batıl inançlarla ömürler heba olacaktır.
Bu millete ve insanlığa yazıktır, günahtır.
Canlara, kadınlara, çocuklara, servetlere, mabedlere, zihinlere, zamanlara, dünyamıza ve ahiret hayatımıza kıymayın.
EY ŞİA VE EHLİ SÜNNET ÂLİMLERİ!!!
Allah Resulü'ne karşı iftira olan hurafe rivayetleriniz yüzünden yüce İslam dini büyük bir zarar gördü.
İşte sizin dininiz, işte sizin aklınız, işte sizin vicdanınız.
"Şu resimleri yapanlar yok mu? İşte kıyamet günü bunlara "Haydi yaptığınız resimlere can veriniz" diye azap edilir"
(Buhari, 12)
"Kıyamet günü en şiddetli azaba uğratılacak olan ressamlardır"
( İbni Hacer el Haytemi, Buhari, tasvir, 89)
Yani sizin dininiz olan hadislere göre resim yapmak şirk koşmak, kula kulluk yapmak, ana babaya karşı gelmek, haram yemekten bile daha tehlikeli bir günah mıdır?
Hayır! Hayır! Hayır!
En büyük günah nedir?
Biliyor musunuz?
En büyük günah,
Allah Resulü'nü yalan ve iftiralarınıza alet etmeniz,batıl dininize insanları mahkum etmeniz, Allah'ın dinini uydurma hadislerinizle tahrif etmeniz, Allah Elçilerinin emanetlerine ihanet etmenizdir.
Ehli sünnet ve Şia'nın mezheplerinde sürekli olarak zorlaştırma,
eziyet etmek, yasaklama, haram kılma ve her mubah olan şeyi çirkin gösterme ahlakı mevcuttur.
İşte bu yüzden Allah ( CelleCelalühü) Kur'anda şöyle buyuruyor.
"Sadece dillerinizin yalan söylemesiyle, "Şu helaldir, bu haramdır " demeyin, sonra Allah'a iftira etmiş olursunuz, şüphesiz ki, Allah'a adına yalan söyleyenler kurtuluşa eremezler"(Nahl, 116)
Aslında Allah'ın Resulüne hakaret ve iftira ile Allah'a hakaret ve iftira arasında hiçbir fark yoktur.
Çünkü Allah'ın Resulü, Allah'ı temsil makamında bulunmaktadır.
Bütün Allah Elçileri bir ailenin bireyleri gibidirler Hepsi aynı hakikatın
temsilcileri olmuşlardır.
Bundan dolayı aralarında bir fark gözetmek Allah'a karşı gelmek olarak kabul edilmiştir.(Nisa, 150)
Allah'ın bütün Elçileri Allah'ı temsil etme makam ve mertebesine sahiptirler.
Dolayısıyla Allah'ın Resulüne iftira eden Buhari, Müslim ve benzerleri Allah'a, onun muhterem Elçilerine ve bütün Elçilere gelen İslam dinine iftira etmişlerdir.
Şia ve Ehli sünnet alimleri!!! ve muhaddisleri! Allah'ın yasak etmediği şeyleri haram sayarak kendilerini ilâh ve Rab makamında göstermişlerdir.
Oysa Allah ( cc) dinde eksiltmeyi de, dine ilave yapmayı da şiddetle kınamaktadır.
Her iki hareket de Allah'tan olanı beşeri olanla karıştırmak demektir.
"Hakkı batıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin"
( Bakara, 42)
Dünyada hak olan bir şeye batılı karıştırmak kadar çirkin bir şey yoktur.
Çünkü insanlar "Allah tarafından indirildi, Allah'tan geldi "
diyerek uydurma rivayetlerle yalan dinlerin peşinde amaçsızca gidecek ve batıl inançlarla ömürler heba olacaktır.
Bu millete ve insanlığa yazıktır, günahtır.
Canlara, kadınlara, çocuklara, servetlere, mabedlere, zihinlere, zamanlara, dünyamıza ve ahiret hayatımıza kıymayın.
EY ŞİA VE EHLİ SÜNNET ÂLİMLERİ!!!
Allah Resulü'ne karşı iftira olan hurafe rivayetleriniz yüzünden yüce İslam dini büyük bir zarar gördü.
İşte sizin dininiz, işte sizin aklınız, işte sizin vicdanınız.
"Şu resimleri yapanlar yok mu? İşte kıyamet günü bunlara "Haydi yaptığınız resimlere can veriniz" diye azap edilir"
(Buhari, 12)
"Kıyamet günü en şiddetli azaba uğratılacak olan ressamlardır"
( İbni Hacer el Haytemi, Buhari, tasvir, 89)
Yani sizin dininiz olan hadislere göre resim yapmak şirk koşmak, kula kulluk yapmak, ana babaya karşı gelmek, haram yemekten bile daha tehlikeli bir günah mıdır?
Hayır! Hayır! Hayır!
En büyük günah nedir?
Biliyor musunuz?
En büyük günah,
Allah Resulü'nü yalan ve iftiralarınıza alet etmeniz,batıl dininize insanları mahkum etmeniz, Allah'ın dinini uydurma hadislerinizle tahrif etmeniz, Allah Elçilerinin emanetlerine ihanet etmenizdir.
SANAT DÜŞMANLARI CAHİLLER: (1.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) sanat ve kudretini ilim ve hikmetini kimi zaman yıldızların hareketlerinde,
kimi zaman kevni ayetlerde,
yağmurun hızında, bir kuşun ötüşünde, bir meyvenin renginde, kimi zaman hoş ve güzel bir seda'da,
bir müzik eserinde veya bir resim sanatında insanlara göstermektedir. "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinde gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde,
Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında,
rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir millet için (Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır"
(Bakara, 164)
Aslında her şeyin yaratıcısı Allah'tır ve Allah hiçbir şeyi hikmetsiz ve amaçsız olarak yaratmamıştır.
"Biz, gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık"
(Duhan, 38)
Kur'an'ın hiçbir ayetinde müziğin ve resim yapmanın haram olduğuna dair bir işaret bulunmamaktadır.
Yani Allah indinde müziğin ve resim sanatının kötü bir meslek olduklarını gösteren tek bir emir yoktur.
Fakat Kur'an'a iman etmeyen, Nebi (Aleyhisselam) a iftira olan hadisleri kendilerine tek kaynak, kayıtsız şartsız tâbi olunacak ve gidilecek yol ve rehber edinen mezhepler,
Allah'ın yaratışında bulunan güzellikleri, hayatın neşesi, tadı, güzelliği, tabiatın estetik ve sanatını her zaman görmezden gelmişlerdir.
Bu mezheplerin din bilginleri!!!
Allah'ın insanlara karşı bir nimet ve rahmeti olan sanatın bir çok dalını haram kabul edip yasaklamışlardır.
Halbuki Kur'an'da hakkında yasak bulunmayan her şey serbesttir.
YASAKLAR İSTİSNADIR.
Bir şeyin haram olması için onunla ilgili olarak Allah'ın kitabında mutlaka bir emir bulunması gerekir.
Dolayısıyla müzik icra etmenin, şiir söylemenin ve resim yapmanın haram olduklarına dair hiç bir âyetin olmaması, bunların mubah ve serbest olduklarına yeterli bir delildir.
Aslında bu sanat dalları hakkında mubah olduklarına dair herhangi bir izahat dahi fuzuli bir uğraştır.
Çünkü bu sanat dalları insana duygusallık ve incelik kazandıran onu her türlü şiddet ve nefret gibi kötü duygulardan arındıran hayırlı faaliyetlerdir
Rahman ve Rahim olan yüce Allah ( cc) Mübin kitabında şöyle buyuruyor.
"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz şeyleri rızıkları kim haram kılabilir?
De ki:
Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz"
(Âraf, 32)
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) sanat ve kudretini ilim ve hikmetini kimi zaman yıldızların hareketlerinde,
kimi zaman kevni ayetlerde,
yağmurun hızında, bir kuşun ötüşünde, bir meyvenin renginde, kimi zaman hoş ve güzel bir seda'da,
bir müzik eserinde veya bir resim sanatında insanlara göstermektedir. "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinde gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde,
Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında,
rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir millet için (Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır"
(Bakara, 164)
Aslında her şeyin yaratıcısı Allah'tır ve Allah hiçbir şeyi hikmetsiz ve amaçsız olarak yaratmamıştır.
"Biz, gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık"
(Duhan, 38)
Kur'an'ın hiçbir ayetinde müziğin ve resim yapmanın haram olduğuna dair bir işaret bulunmamaktadır.
Yani Allah indinde müziğin ve resim sanatının kötü bir meslek olduklarını gösteren tek bir emir yoktur.
Fakat Kur'an'a iman etmeyen, Nebi (Aleyhisselam) a iftira olan hadisleri kendilerine tek kaynak, kayıtsız şartsız tâbi olunacak ve gidilecek yol ve rehber edinen mezhepler,
Allah'ın yaratışında bulunan güzellikleri, hayatın neşesi, tadı, güzelliği, tabiatın estetik ve sanatını her zaman görmezden gelmişlerdir.
Bu mezheplerin din bilginleri!!!
Allah'ın insanlara karşı bir nimet ve rahmeti olan sanatın bir çok dalını haram kabul edip yasaklamışlardır.
Halbuki Kur'an'da hakkında yasak bulunmayan her şey serbesttir.
YASAKLAR İSTİSNADIR.
Bir şeyin haram olması için onunla ilgili olarak Allah'ın kitabında mutlaka bir emir bulunması gerekir.
Dolayısıyla müzik icra etmenin, şiir söylemenin ve resim yapmanın haram olduklarına dair hiç bir âyetin olmaması, bunların mubah ve serbest olduklarına yeterli bir delildir.
Aslında bu sanat dalları hakkında mubah olduklarına dair herhangi bir izahat dahi fuzuli bir uğraştır.
Çünkü bu sanat dalları insana duygusallık ve incelik kazandıran onu her türlü şiddet ve nefret gibi kötü duygulardan arındıran hayırlı faaliyetlerdir
Rahman ve Rahim olan yüce Allah ( cc) Mübin kitabında şöyle buyuruyor.
"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz şeyleri rızıkları kim haram kılabilir?
De ki:
Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz"
(Âraf, 32)
MEZHEP İMAMLARININ KURAN'A İMANLARI YOKTUR.
EHLİ SÜNNET MEZHEPLERİNDE NAMAZI TERKETMENİN HÜKMÜ:
HANEFİLERE GÖRE:
Tembellik sebebiyle namazını kılmayan kişi fasık olup, böyle bir kişi hapsedilir ve namazı kılıp tevbe edinceye kadar vücudundan kan akacak şekilde dövülür.
Ya tevbe edip namazını kılar yahut hapishanede ölür.
Ramazan orucunu terk eden kimse de bunun gibidir.
Bunların dayandıkları delil:
Nebi (Aleyhisselam)'ın şu hadisidir.
" Müslüman bir kimsenin kanı ancak üç şey sebebiyle helal olur: Zina eden dul, cana karşı can, dinini terk edip cemaatten ayrılan kişi (murted)"( Buhari Müslim)
Hanefiler buna şunu da ilave etmişlerdir.
Namaz kılan kimsenin müslüman olduğuna ancak dört şart ile hüküm verilebilir:
" Namazı vakti içinde kılmak, cemaatle kılmak, yahut vakti içinde ezan okumak, yahut bir secde ayeti okununca bunu duyduğu zaman tilavet secdesi etmek" (ed- Durrul Muhtar, 1,326, Merakil Felah, 6)
HANEFİLER DIŞINDA KALAN DİĞER MEZHEP İMAMLARINA GÖRE,
"Bir vakit de olsa, özürsüz olarak namazı terk eden kimse mürted de olduğu gibi, üç gün tevbeye çağırılır.
Tevbe etmezse öldürülür"
Maliki ve Şafiilere göre ceza olarak (hadden) öldürülür, kafir olduğu için öldürülmez. yani bu kişinin kafir olduğu ile hüküm verilmez"
( el kavaninul fıkhiyye, 42, Bidayetul müctehid, 1,87, eş-Şerhus Sağir, 1,238, Mugnil muhtac, 1,327, el muhazzeb, 1,51, keşşaful kına, 1,263, el Muğni, 2, 442)
Hanbeli mezhebinin imamı Ahmet Bin Hanbel şöyle demiştir.
Namaz kılmayan kafir olduğu için öldürülür. Çünkü Nebi ( Aleyhisselam) Şöyle buyurmuştur. "Kişi ile küfür arasındaki fark namazı terk etmektir"
( Buhari, Ebu Davud, Tirmizi, İbni mace, Dolayısıyla bu hadis namazı kılmayanın küfrü gerektiren hususlardan olduğuna delil teşkil etmektedir.
Yukarıdaki hadisin bir benzeri de Büreyde hadisidir.
" Bizim ile sizin aranızdaki ahit namazdır. Namaz kılmayan kafir olur"
( Bu hadisi beş hadis imamı Buhari, Müslim, Ebu Davut, İbni mace, Tirmizi ile ibni Hibban ve Hakim rivayet etmiştir)
Bu hadis de namaz kılmayanın kâfir olduğuna delalet eder.
İmamı Şevkani bu görüşü tercih ederek şöyle demiştir.
" Gerçek olan, namazı kılmayanın kafir olduğudur.
Namaz kılmayan kafir olduğu için öldürülür"
(İslam fıkhı ansiklopedisi, Prof. Dr. Vehbe Zuheyli, 1. Cilt, sayfa, 387, 388)
CEVAP:
Ehli sünnet âlimleri bütün ictihatlarını hadislerin üzerine bina etmişlerdir. Halbuki Kur'an'a inanıp Allah'ın kitabına güvenmiş olsalardı dinde hiç bir zorlamanın olmadığını göreceklerdi.
"Dinde zorlama yoktur,,,"
(Bakara, 256)
(Ey Resul! ) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?"
(Yunus, 99) Bu konuda âyet çoktur.
Allah'ın yaratmış olduğu kainatta en önemli haklardan bir tanesi canlı varlıkların hayat hakkıdır.
Hayat hakkının korunması ile alakalı Kur'an'da birçok emirler vardır.
Yani insanın hayat hakkına bazı durumlar dışında asla son verilemez.
MESELA,
"Haklı bir sebep(savaş, kısas, hata) olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın"
( İsra, 33 )
MESELA,
"Kim, bir cana ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur"
(Maide, 32)
MESELA,
"Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır"
( Nisa, 93)
Yani kesin bir hüküm olarak Kur'an'da yer almadığı halde, bununla alakalı Kur'an'da en ufak bir işaret ve ima dahi bulunmadığı açık olarak ortada iken,
"Namaz kılmayan, zina eden evli ve dul, dinden dönen öldürülür" hükmü nasıl verilebilir?
Hatta Kur'an'da bunun tam tersi hükümler var olduğu halde,
MESELA,
",,,,Sizden kim, dininden döner ve kafir olarak ölürse, onların yaptıkları ameller dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktir ve onlar orada devamlı kalırlar"
( Bakara, 217)
Yukarıdaki âyette dinden dönenlere Allah tarafından eceliyle ölünceye kadar hayat hakkı verildiği açık olarak görülüyor.
EHLİ SÜNNET MEZHEPLERİNDE NAMAZI TERKETMENİN HÜKMÜ:
HANEFİLERE GÖRE:
Tembellik sebebiyle namazını kılmayan kişi fasık olup, böyle bir kişi hapsedilir ve namazı kılıp tevbe edinceye kadar vücudundan kan akacak şekilde dövülür.
Ya tevbe edip namazını kılar yahut hapishanede ölür.
Ramazan orucunu terk eden kimse de bunun gibidir.
Bunların dayandıkları delil:
Nebi (Aleyhisselam)'ın şu hadisidir.
" Müslüman bir kimsenin kanı ancak üç şey sebebiyle helal olur: Zina eden dul, cana karşı can, dinini terk edip cemaatten ayrılan kişi (murted)"( Buhari Müslim)
Hanefiler buna şunu da ilave etmişlerdir.
Namaz kılan kimsenin müslüman olduğuna ancak dört şart ile hüküm verilebilir:
" Namazı vakti içinde kılmak, cemaatle kılmak, yahut vakti içinde ezan okumak, yahut bir secde ayeti okununca bunu duyduğu zaman tilavet secdesi etmek" (ed- Durrul Muhtar, 1,326, Merakil Felah, 6)
HANEFİLER DIŞINDA KALAN DİĞER MEZHEP İMAMLARINA GÖRE,
"Bir vakit de olsa, özürsüz olarak namazı terk eden kimse mürted de olduğu gibi, üç gün tevbeye çağırılır.
Tevbe etmezse öldürülür"
Maliki ve Şafiilere göre ceza olarak (hadden) öldürülür, kafir olduğu için öldürülmez. yani bu kişinin kafir olduğu ile hüküm verilmez"
( el kavaninul fıkhiyye, 42, Bidayetul müctehid, 1,87, eş-Şerhus Sağir, 1,238, Mugnil muhtac, 1,327, el muhazzeb, 1,51, keşşaful kına, 1,263, el Muğni, 2, 442)
Hanbeli mezhebinin imamı Ahmet Bin Hanbel şöyle demiştir.
Namaz kılmayan kafir olduğu için öldürülür. Çünkü Nebi ( Aleyhisselam) Şöyle buyurmuştur. "Kişi ile küfür arasındaki fark namazı terk etmektir"
( Buhari, Ebu Davud, Tirmizi, İbni mace, Dolayısıyla bu hadis namazı kılmayanın küfrü gerektiren hususlardan olduğuna delil teşkil etmektedir.
Yukarıdaki hadisin bir benzeri de Büreyde hadisidir.
" Bizim ile sizin aranızdaki ahit namazdır. Namaz kılmayan kafir olur"
( Bu hadisi beş hadis imamı Buhari, Müslim, Ebu Davut, İbni mace, Tirmizi ile ibni Hibban ve Hakim rivayet etmiştir)
Bu hadis de namaz kılmayanın kâfir olduğuna delalet eder.
İmamı Şevkani bu görüşü tercih ederek şöyle demiştir.
" Gerçek olan, namazı kılmayanın kafir olduğudur.
Namaz kılmayan kafir olduğu için öldürülür"
(İslam fıkhı ansiklopedisi, Prof. Dr. Vehbe Zuheyli, 1. Cilt, sayfa, 387, 388)
CEVAP:
Ehli sünnet âlimleri bütün ictihatlarını hadislerin üzerine bina etmişlerdir. Halbuki Kur'an'a inanıp Allah'ın kitabına güvenmiş olsalardı dinde hiç bir zorlamanın olmadığını göreceklerdi.
"Dinde zorlama yoktur,,,"
(Bakara, 256)
(Ey Resul! ) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?"
(Yunus, 99) Bu konuda âyet çoktur.
Allah'ın yaratmış olduğu kainatta en önemli haklardan bir tanesi canlı varlıkların hayat hakkıdır.
Hayat hakkının korunması ile alakalı Kur'an'da birçok emirler vardır.
Yani insanın hayat hakkına bazı durumlar dışında asla son verilemez.
MESELA,
"Haklı bir sebep(savaş, kısas, hata) olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın"
( İsra, 33 )
MESELA,
"Kim, bir cana ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur"
(Maide, 32)
MESELA,
"Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır"
( Nisa, 93)
Yani kesin bir hüküm olarak Kur'an'da yer almadığı halde, bununla alakalı Kur'an'da en ufak bir işaret ve ima dahi bulunmadığı açık olarak ortada iken,
"Namaz kılmayan, zina eden evli ve dul, dinden dönen öldürülür" hükmü nasıl verilebilir?
Hatta Kur'an'da bunun tam tersi hükümler var olduğu halde,
MESELA,
",,,,Sizden kim, dininden döner ve kafir olarak ölürse, onların yaptıkları ameller dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktir ve onlar orada devamlı kalırlar"
( Bakara, 217)
Yukarıdaki âyette dinden dönenlere Allah tarafından eceliyle ölünceye kadar hayat hakkı verildiği açık olarak görülüyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)