KUR'AN'DA KIRAAT FARKLILIKLARI
(17. YAZI)
ÖRNEK 96
Mürselat süresi
"O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar. Her bir kıvılcım sanki sarı deve gibidir"
33. âyetinde bulunan "ciméletun sufr" "sarı deve" kelimesini,
Ebu Amir "cimélétun sufr" "sarı develer" yani çoğul olarak okumuştur.
ÖRNEK 97:
Nahl suresi
"Allah'ı bırakıp da taptıkları (İlahları, evliya, Şeyh, Gavs) hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır"
20. âyetinde bulunan
"yed'une" "taptıkları" kelimesini, Nâfi "ted'une" (Ey Müşrikler!) "taptıklarınız" olarak okumuştur.
ÖRNEK 98:
Nahl suresi "Sonra kıyamet gününde (Allah) onları rezil eder ve der ki:
Kendileri hakkında (Müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede? 27. âyetinde bulunan
"tüşekkune fihim" "kendileri hakkında (müminlere) düşman kesildiğiniz" kelimesini, Nâfi "tüşekkuni fihim" "onlar (İlahlarınız ve evliyanız) için bana düşman kesildiğiniz" olarak okumuştur.
Yani burada âyet şöyle bir anlam kazanıyor.
"Kendileri için bana düşman kesildiğiniz uydurma İlahlarınız ve rableriniz hani nerede?
ÖRNEK 99:
Nahl Süresi
(Ey Elçi! Sen, onların hidayete ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah, sapan kimseyi hidayete erdirmez.
Onların yardımcıları da yoktur" 37. âyetinde bulunan "lé yehdi" "hidayete erdirmez" kelimesini,
Nâfi "lé yuhde" "hidayete yol vermez, hidayet buldurmaz, hidayet'in yollarını göstermez" olarak okumuştur.
ÖRNEK 99:
Sebe Süresi
",,,,Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten kütleler düşürürüz"
9. âyetinde bulunan "kisefen" "parçalar" kelimesini, Nâfi "kisfen" "bir kütle, parça" yani tekil olarak okumuştur.
ÖRNEK 100:
Enam süresi "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur,,,,,"
159. âyetinde bulunan "ferreku dinehum vekénu şiye'a"
dinlerini parça parça grupları ayrılanlar" "ferreku" kelimesini,
Kisai "féraku" "Dinlerinden uzaklaşarak, gerçek dinlerini terkederek parça parça olup gruplara ayrılanlar" olarak okumuştur.
ÖRNEK 101:
Sa'd süresi "işte, hesap günü için size vâdolunan şeyler bunlardır" 53. âyetinde bulunan "tuaduna" "size vâdolunan" kelimesini, Ebu Amir "yuadune" "onlara vâdolunan" olarak okumuştur.
ÖRNEK 102:
Sa'd süresi
"İblis, senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlasa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi " 83. âyetinde bulunan
"muhlasin" "ihlasa erdirilmiş" kelimesini, Ebu Amir "muhlisin" "ihlasa ermiş" olarak okumuştur.
Kur'an'da geçen bütün "muhlasin" "ihlasa erdirilmiş" kelimelerini Ebu Âmir "muhlisin" "ihlasa ermiş" olarak okumuştur.
Ebu Amir'in bu okuyuşu Kur'an'ın bağlam ve bütününe daha uygundur.
Çünkü bu dünya bir imtihan dünyasıdır.
Allah vahiy'siz, vahiy'den bağımsız direkt olarak hiç kimseyi ihlasa erdirmez.
Herkes kendi çaba, takva, çalışma, tefekkür, aklını kullanarak, güzel ahlak ile ihlasa erer. İmtihan sırrının gereği budur.
Yüzlerce âyet bu okuyuşun daha doğru olduğunu onaylar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder