8 Mayıs 2018 Salı

KUR'AN'A GÖRE İKİ BATIL DİN: ŞİİLİK VE SÜNNİLİK
(17. YAZI)
Şiilik ve Sünnilik'te Emevi-Abbasi imalatı hurafe ve yalan hadisler (Sünnet) Kur'an'ın hayata bir açılımı olarak anlaşılmıştır.
 Çünkü Kur'an'sız âlimler uydurulan rivayetleri  Resul'ün dilinden yazılmış ve aktarılmış gerçek bir din olarak kabul etmişlerdir.
 Böyle olunca, onlara göre
Nebi ( as) ın  Kur'an'a aykırı bir söz söylemesi, bir hüküm vermesi, ya da bir davranışta bulunması mümkün olmaz. 
Yani kendisinden iki üç asır sonra uydurulan binlerce hadisi Allah Resulü'nün söylediğine ve ondan gelmiş gerçek bir din olarak kabul eden birisi için artık Kur'an'ın bir anlamı ve önemi kalmamaktadır.
Çünkü onlara göre hadisler Kur'an'ın pratik  hayata aktarılması olarak kabul edilmiştir. 
Dolayısıyla uydurma rivayetleri Nebi  (aleyhisselam)dan gelmiş olduğuna inanan birisi için artık Kur'an'a gitmenin bir önemi kalmıyor.
 İşte bundan dolayı Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri büyük bir vebal altına girerek  uydurma ve yalan olan hadislerin Kur'an'a uygun olup olmadığına bakmadan bütününü sünnet olarak benimsemişlerdir. 
Çünkü hadisler onları Kur'an'a gitmekten  engellemiştir.
Yani uydurulmuş hadis ilimlerine bulaşan biri için artık Kur'an'ın hidayetini bulması mümkün değildir.
Çünkü meleklerin tertemiz elleriyle indirilmiş olan Allah'ın kitabı Kur'an, kirli bir zeminde yalan ve şirk ile bir arada kalamaz. 
 Şia ve Ehli Sünnet imamlarının ve  âlimlerinin  yanında en sorunlu olan şey,
  Kur'an'da geçen bütün "Resul" kavramlarını Kur'an'dan ayırıp Allah Resulü'nden sonra uydurulan rivayetlere gitmeleri ve onları dinde  en büyük dayanak yapmaları olmuştur.
Yani Şia ve Ehli Sünnet âlimlerine göre hadislere (sünnete)  inanmak iman esaslarından biridir.
 Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet  âlimleri Kur'an'dan bağımsız olarak asırlar  sonra uydurulan hadislerden çıkarılan emir, nehiy,  haber, helal ve haramlara inanmayı Allah'ın Resulü'ne iman etmekle eşdeğer olarak görmüşlerdir.
 Yani Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an âyetlerinde geçen "Allah'a itaat edin" ve  "kitaptan" maksadın "Kur'an" "hikmet" ve  "Resul'e itaat etmekten" kastın hadisler olduğuna inanmaktadırlar.
 Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet âlimleri "Nebi" ile "Resul'ün"  arasında bulunan farkları çözmeden bu sorundan ve uydurma Emevi- Abbasi ile kadim  İran  dininden asla kurtulamayacaklardır.
 Şia ve Ehli Sünnet âlimleri o kadar cahil ve ahmak  kimseler ki, kendisinden iki üç asır sonra uydurulan yalan ve hurafelere  inanmayı Allah Resulü'ne itaat etme  ile aynı anlama geldiğine inanmaktadırlar.
 MESELA,
Şia ve Ehli Sünnet'in hadis ve fıkıh kaynaklarını açın Allah Resulü'ne itaat etmekten maksadın hadisleri tartışmasız kabul etmek ve onlara iman etmenin kast edildiğini hemen göreceksiniz.
 Şia ve Ehli Sünnet âlimlerine göre hadislere karşı gelmek Allah Resulü'ne karşı gelmek anlamına gelmektedir.
 Aşağı yukarı İslam tarihinin ilk yıllarından bugüne kadar hadislerin yani sünnetin!!! bir delil ve kaynak olduğunu ortaya koymayan bir eser olmamıştır.
 Yani onlara göre Allah'a itaatten kasdedilen  Allah'ın gönderdiği kitaba  yani Kuran'a,  Kur'an'ın emir ve yasaklarına itaat etme,  Resulüne itaatten maksadın  ise sağlığında bizzat kendisine, onun emir ve yasaklarına, vefatından sonra da sünnetine yani  hadislere itaat anlamındadır.
 Yine Nebi'nin hüküm  ve kararlarına boyun eğmek,  sağlığında kendisinin Kur'an'dan bağımsız olarak  çeşitli konularda verdiği üküm ve kararlara itaat etmek, 
vefatından sonra ise benzer konular karşısında Nebi'nin ortaya koyduğu çözümleri esas almak anlamına gelir.
 Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet müctehid  ve âlimlerine göre sünnete (hadislere) uymak  sağlığında bizzat Allah Resulü'nün  kendisine itaat ve boyun eğmekle olduğu gibi,
 bugün için sünnete uymak sünneti bize aktaran hadisler aracılığıyla gelen Nebi'nin mesajını iyi anlamakla mümkündür. 
Gerek Allah'a itaat ile Resulü'ne itaatin yan yana zikredildiği âyetler gerekse  sadece  Resul'e itaatten,
onun hüküm ve kararlarına boyun eğmenin gerekliliğinden bahseden âyetler bugüne kadar  bütün Şia ve Ehli Sünnet âlimleri tarafından hep bu şekilde yorumlamıştır.
 Ve  sünnetin (hadislerin)  İslam'da en önemli delil  oluşu bu tür yaklaşımlarla temellendirilmeye çalışılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder